Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: ORTA ÇAĞDA YAHUDİLER - 3  (Okunma sayısı 2771 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Haziran 14, 2010, 01:29:45 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Orta Çağ Avrupası’nda Yahudilerin yaşam düzeni bir ülkeden diğerine ve zaman içinde birtakım  değişiklikler gösterir ama İber Yarımadası hariç olmak üzere tüm Avrupa’da  pek benzerdir.

Orta Çağda Avrupa ve Asya’da yaşayan Yahudilerin yaşam düzeniyle ilgili en aydınlatıcı bilgileri, 12. yüzyılın iki ünlü bir gezgininden öğreniyoruz: Tudelalı Benjamin. Avrupa ülkelerini gezdikten sonra Bizans’a, sonra Mısır ve Filistin gibi Müslüman ülkelere gitmiş, gezmiş, görmüş, yazmış. Müslüman ülkelerdeki Yahudilerin yaşamları konusunda da bilgi vermiş.

Tudelalı Benjamin, anılarında, Bizans Yahudilerinin ipek konusunda uzman, sinagoglarının devlet güvencesi altında, neredeyse tümünün varlıklı insanlar olduğunu yazmış. Bizans İmparatorunun doktoru olan Haham Solomon dışında kalan Yahudilerin ata binmelerinin yasak olduğunu, 425 yılından bu yana devlet görevlerine getirilmediklerini, Pesah Bayramı tarihini Hıristiyan Paskalyası’ndan sonraki tarihlerde kutlamak için değiştirmek zorunda bırakıldıklarını belirtmiş. Yahudilerin din değiştirmeleri için kendilerine büyük kolaylıklar sağlandığını, Horistiyan olan bir Yahudiyi taciz eden bir başka Yahudinin ise idamla cezalandırıldığını, önceki dinine dönen bir Yahudinin ise vatan haine olarak ilan edildiğini bildirmiş.

Tudelalı Benjamin’e göre; akıllı ve öğrenimleri sırasında başarılı olan genç Yahudiler, genel olarak hekimlik mesleğini yeğlermiş. Kızlar özellikle göz doktorluğunu seçermiş. (Demek kızlar da eğiktim görürmüş.) Tıpta çok ileri olan Mısır’da, Yahudi yerleşim bölgelerindeki her kentte hatta her köyde bile bir Yahudi bir doktor bulunurmuş.

Tudelalı Benjamin, bunun ötesinde Yahudilerin gümüş ve cam işçiliği, ipek tüccarlığı, kumaş boyacılığı gibi işlerle de uğraştıklarını, İsa zamanında 8 milyon kadar olan nüfuslarının 10. yüzyılda 1.5 milyona düştüğünü, bu düşmenin asal nedeninin de din değiştirmeye zorlanarak asimile edilmeleri olduğunu yazmış.

20.yüzyılın ünlü tarihçilerinden Alman Bernhard Blumenkranz, barbar istilaları ile Latin Avrupa’da Haçlı ruhunun doğuşu arasında geçen yüzyıllarda, Yahudiler ile Hıristiyanlar arasında olumlu toplumsal ilişkilerin söz konusu olduğunu yazıyor. Ona göre; o tarihlerde Yahudiler, herhangi bir yerden atılmıyor, Hıristiyan komşularıyla yakınlık ve barış içinde yaşıyorlardı. Zaman zaman eğitimli Hıristiyanlar ile din tartışmalarına girer, çeşitli kamu görevleri üstlenirlerdi. Savaş zamanlarında, kentlerini savunmak için Hıristiyan komşularıyla omuz omza savaşırlardı. Kendilerini Hıristiyanlığa döndürme çabalarına karşı direnerek, Yahudi toplumu dışında evliliğe karşı kendi eski tabularını katıca uygulayarak kültürel kimliklerini korumaktaydılar. Ne var ki, Hıristiyan-Yahudi ilişkilerinde bu göreli sükûnet döneminde bile Yahudileri Hıristiyanlıktan dışlama düşüncesi vardı. 10. yüzyılın ilk yarı ortalarında Papaz Friedrich’i Mainz piskoposluğuna atayan Papa 7. Leo, bir mektubunda, “Yahudilerin kutsal dine boyun eğmelerini sağlamak mı, yoksa onları kentlerinizden kovmak mı daha iyidir?” sorusuna şöyle yanıt veriyor: “Onları zor kullanarak değil, vaazla Hıristiyanlığa döndürmek için çaba göstermeliyiz. Ancak vaftizi kabul etmeyi reddederlerse, onları sürme yetkimiz vardır. Zira Efendimizin düşmanlarıyla birlik olmamak gerek.”

Burada “efendimiz” denilen elbette İsa.

Papa 7. Leo’nun görüşünün, 11. yüzyıla kadar pratikte bir etkisi olmadığı sövylenebilir. Kilise, genel olarak yeryüzündeki dünyevî hatta ruhanî işler üzerinde sınırlı bir nüfuza sahip olmuş ve Yahudiler ekonomik yararlılıklarını sömürmede çıkarı bulunan yöneticilerden destek görmüştür. Ancak Germen İmparatoru 2. Heinrich, 1012 yılında Yahudileri Mainz kentinden kovar. Birkaç hafta sonra geri dönmelerine izin verir. Neden? Belli değil. İmparatorun o yıl Wecelin adlı bir papazın inancından dönmesine misillemede bulunduğu sanılıyor. Buna karşın bu 1012 olayı, Orta Çağın sonraki dönemlerinde ortaya çıkacak dışlamaların habercisi sayılabilir.

11. yüzyıl sonlarından başlamak üzere, Haçlı ruhunun doğuşu ve toplum içinde Hıristiyan bilinç ve dindarlığının derinleşmesi ile birlikte, Yahudiler giderek toplumdan dışlandı. 12. yüzyılın ünlü İtalyan hukukçusu Franciscus Gratianus, “Decretum” adlı yasa kitabında, bu işlemi desteklemek için İncil’deki bir Pavlus söylencesini yeniden yorumlamıştı: “Bununla birlikte, ya bizim hukukumuza tabi olmamalarından ötürü ya da bizce bilinmesine karşın suçları açık olarak kanıtlanamadığı için, bu imansızlara disiplin uygulayamadığımız zaman cezalandırılmaları, yalnızca tanrısal adalete bırakılmalıdır... Aziz Pavlus, Korintoslulara Mektubunda şöyle diyordu: Dışarıdakileri yargılamak niye beni ilgilendirsin? Tanrı onları zaten yargılayacak.”

Hıristiyan hukuku, Yahudileri, ilişki kurmanın yasaklandığı diğer halklarla (özellikle paganlar ve sapkınlarla) bir tutuyordu. Yahudilerin hukuk açısından diğer gruplar arasına sokulması, Hıristiyan-Roma Yahudiler hukukunda uzun zamandan beri vardı. Orta Çağın yazılı hukuku, Roma hukukunun bu yasalarını değiştirerek, yabancıları, mahkemelerde Hıristiyanların sahip olduğu haklardan dışlayan buyrukları da kapsar hale getirildi. (Bu noktada haddimi aşmakta olduğumun farkındayım. Yanlış şeyler yazıyorsan lütfe Sayın SkullG başta olmak üzere hukukçular düzeltsin.)

Gratianus’un “Decretum” adlı yasa kitabı şöyle diyordu: “Paganlar, sapkınlar ve Yahudiler, Hıristiyanları dava edemez.”

Roma hukukundan etkilenen Germen hukuku, sapkınlar ve inançsızlarla birlikte Yahudilerin de mahkemede bir Hıristiyandan davacı olmalarını ve bir davacıya vekil olmalarını yasakladı.

Ardından, Yahudileri cüzamlılarla birlikte toplum dışına atma eğilimi doğdu. 14. yüzyıl ortalarında, Yahudileri giysilerinin üzerine tanımlayıcı bir işaret koyma zorunluluğu altına sokan 4. Laterano Konsili’nin buyruğu yürürlüğe girdi. Yöneticiler Yahudilerin dış giysilerinin üzerine ayrı bir işaret dikmelerini zorunlu hale getirerek, Kilise’nin çağrısına uydu. Yahudilerin bu özel işareti, onları aşağılama ve dışlama anlamına geliyordu.

Yahudiler, Hıristiyan toplumsal düzeninin hiyerarşisinden dışlandıkça, zaten sıkışık durumda olan konumlarının olanaklarını bir bir yitirmeye başladı. 13. yüzyıla gelindiğinde, artık Hıristiyanlar Yahurdileri iyiden iyiye aralarından iterken, Yahudiler de bu toplumun öğesi olmadıklarını duyumsuyordu. Hıristiyan “kurtuluş öğretisi”nde Yahudilerin oynadığı rolle bağlantılı olmak üzere, yüzlerce yıllık Augustinusçu gelenek (kurtuluşa tanık olacakları) Hıristiyan toplumlarında Yahudilerin tümüyle ortadan kaldırılmasını önledi ama onlara sürekli olarak toplumun en alt kademesini vermeyi de sürdürdü.

Ancak zaman geldi ki, Augustinusçu teoloji siyasal, ekonomik ve toplumsal güçlerle karşılaştı. Orta Çağ sonlarında Yahudilerinin toplumdan dışlanmasını önlemede yetersiz kalındı. Artık Hıristiyan hiyerarşinin en alt kademesinde bile istenmediklerinden, 13. ve 14. yüzyılların yaygın dışlama politikasının temeli atılmış oldu.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3059 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 10, 2010, 01:05:16 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2563 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 11, 2010, 03:42:05 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2539 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 16, 2010, 08:53:42 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3818 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 18, 2010, 01:01:59 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3244 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 18, 2010, 03:28:49 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4793 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 21, 2010, 11:49:32 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2783 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 22, 2010, 02:24:57 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2822 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 06, 2010, 12:23:34 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2424 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 08, 2010, 11:03:50 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3228 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 13, 2010, 12:13:01 ös
Gönderen: ADAM