Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: M. Kemal, Jakobenizm, Diktatörlük  (Okunma sayısı 6143 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 03, 2011, 09:43:53 ös
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 199
  • Cinsiyet: Bay

   Son zamanlarda Mustafa Kemal Atatürk bölümüne çok konu açıyorum. Umarım gereğinden fazla bir işgal değildir bu. Sizin de görüşlerinizin bu yönde olduğu temennisiyle açıyorum bu konuyu da...

   M. Kemal'e bu güne kadar neler denmedi ki? Sıralayı mı?

   Kafir, diktatör, sarhoş, jakoben, kız düşkünü, münafık, süfyan, Yahudi hizmetçisi, İngiliz ajanı, din düşmanı...

   Tabii bir de; Ulu Önder, Gazi Paşa, Başöğretmen, Seyfül İslam, Mehdi... gibi.

   Bir kısmını biliyoruz. Bir kısmını irdeleyecek vaktimiz yok. O halde biz de geri kalan "Bir kısmını" irdeleyelim. Bunlar:

   Diktatör, jakoben ve tepeden inmeci.

   Şimdi bu terimlerin ikisinin anlamına bakalım.

   Diktatör: Bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış bulunan kimse (TDK)
           
                : Devlet içinde tüm yetkileri kendi elinde tutup en üst düzeyde bulunan yöneticidir.   (Wikipedia)

    Jakoben: Tepeden inmeci. (TDK)

                 : İdeolojisini genel kitle ideolojisinden daha yeğ gören ve dikte yolu ile bu ideolojiyi kabullendirmeyi amaçlayan politik akım. (Wikipedia)

   Ayrıca Wikipedia jakobenizm hakkında biraz daha ayrıntıya girmiş. Özer geçeyim.

   Jakobenizm bir ideoloji biçimi değildir. Herhangi bir ideolojiye sahip birisi jakobenizmi benimseyebilir. Önemli olan nokta, kişinin kendi ideolojisini genel kitleden daha doğru ve kabul edilir olarak görmesi ve bunu o kitleye zorla kabul ettirmesi durumudur. Kelime anlamı olarak "Keskin Devrimci" anlamına gelir.

   Aslında TDK'nın söylediğiyle Wikipedia'nın söyledikleri hemen hemen aynı olsa da farklı olduğu bariz. "Tepeden inmeci"nin ne demek olduğunu, nasıl olduğunu da az sonra yazımda yavaş yavaş anlatacağım.

   Yazıma sondan başlayayım. Önce cevapları vereyim.

   M. Kemal jakoben miydi?

   Evet!

   M. Kemal tepeden inmeci miydi?

   Evet!

   M. Kemal diktatör müydü?

   Hayır!

   Üçücü sorudan ve cevaptan başlayalım. M. Kemal'in halka son mesajı "Büyük Meclis'in girişeceği tüm işlerde başarılı olmasını dilerim." şeklinde olmuştur. Ama bu herhangi bir şeyi açıklamaz veya herhangi bir yorum da getirmez yanında. Zaten yıl 1938 olmuştur. Bizi daha çok ilgilendiriren yıllar 1923-1930 yılları arasıdır.

   Bu soruya şöyle bir savunma da yapılamaz:

   "Kurtuluş Savaşı halkın destek verdiği bir zaferdir. Ve Atatürk Devrimleri de Kurtuluş Savaşı'nın doğal sonucur. Öyleyse Atatürk Devrimleri halkın devrimleridir."

   Günü gününde değerlendirmek gerek. Yani "o gün" yaşanan olayı "o günün konjonktürü" çerçevesinde değerlendirmek gerek. Özellikle tarih başka türlü değerlendirilemez. Ha değerlendirilebilir, fakat hataya düşülme ihtimali çok yüksektir.

   Hayır, Atatürk Devrimleri, Kurtuluş Savaşı'nın doğal sonucu değildir. Zaten Kurtuluş Savaşı'nın çekirdek kadrosu Atatürk Devrimleri'nde yer bile almaz. Şimdi bu "Doğal sonucu mudur, değil midir?" konusuna girmeyeceğim. Sadece bu savunmanın yapılamayacağını söylüyorum. Başka türlü bir savunma yapalım.

   Bakınız;

   M. Kemal birçok kanun tasarısını meclise sunduktan sonra geçirememiştir. Hatta bazı kanun tasarılarının sözünü açmış, meclisin verdiği tepkiden dolayı oylamaya bile sunamamıştır. Bunun en çarpıcı örneğini pahişahın yakınlarını yurt dışına sürmek konusu meclise taşındığında görebiliriz.

   Hafifçe değineyim:

    M. Kemal, padişahın sülalesindeki (sülalesi sözü daha uygun gibi) küçük çocukların ve kadınların yurt dışına sürülmemesi için bir konuşma yapmak üzere kürsüye çıkmıştır. Konuşmasına başlamıştır ama tamamlayamamıştır. Çünkü meclis "Hepsini öldürmek lazım", "Hepsini sürün" şeklindeki bağrışmalarla dolmuş taşmıştır. Sonuç olarak M. Kemal susmak zorunda kalmıştır. (Bu anlattığım size yanlış veya taraflı gelebilir fakat o günün gazeteleri bunu böyle yazmıştır.)

   Nerede diktatörlük? Nerede zorlama? Görüldüğü üzere egemenlik milletin temsilcisi mecliste.

   Şunu da unutmayalım. Hitler'in Almanya'sından kaçanlar ve Mussolini'nin İtalya'sından kaçanlar M. Kemal'in Türkiye'sine gelmişlerdir.

   Üstelik gelenler, Osmanlı zamanındaki gibi belli başlı bölgelere yerleştirilerek sürekli bir gözlem altında tutulmamışlardır. (Bu Osmanlı'ya bir eleştiri değildir. Günü gününde değerlendirdiğimizde Osmanlı'nın yaptığının hata olmadığını görebiliriz.)

   İşte bu sebepten M. Kemal diktatör değildir.

   1923-1930 yılları arasında ülkeyi kim yönetmiştir?

   Cevap genelde M. Kemal ATATÜRK olur. Oysaki kısmen M. Kemal ATATÜRK'tür. Ülkeyi yürütme organı olan hükümet yönetmiştir.

   Hatta o derecededir ki, M. Kemal bazı şeylerin farkında değildir. Örneğin yaptığı devrimlerin halk tarafından benimsendiğini ve yaşatılacağını düşünmektedir. Bu yüzden "Bizim halkla beraber ve halk için değil, halka rağmen bir sistem kurduğumuzu sanıyorlar." demiştir ya.

   Bu yazdıklarım bir çoğunuza abartılı, yanlış veya olanaksız geliyor muhtemelen. Ama ben devam edeyim yine de.

   1923-1930 yılları arasında halkın şikayetleri M. Kemal'e iletilmemiştir. Birçok yönetici bunları görmezlikten gelmiştir. (Olaylardan habersiz olmak M. Kemal'den değil, vasıfsız yöneticilerden kaynaklanmaktadır.)

   M. Kemal olayın iç yüzünü Serbest Cumhuriyet Fırkası'yla öğrenmiştir.

   Yukarıda yazdıklarımın ayrıntılarına girmeden diktatörlük meselesini toparlıyorum. Dağıldıkça dağılıyor çünkü.

   M. Kemal diktatör değildir. Fakat yaptığı devrimler aydınlanmamış ve muhafazakar halka bir dayatma gibi gelmiştir. M. Kemal olayın bu boyutundan malesef habersizdir. Halk 1923-1930 yılları arası bazı konularda görmezlikten gelinmiştir. Bir bakıma hükümet (Dikkat! Hükümet diyorum. M. Kemal değil) depolitizasyon politikası uygulmıştır diyebiliriz.

   Yani M. Kemal diktatör değildir. Özellikle Hitler ve Mussolini'yle karşılaştırmak cahillikten başka bir şey olamaz.

   Ama M. Kemal jakobenisttir. Ya da diğer adıyla keskin bir devrimcidir.

   Örneğin Cumhuriyet'in temellerinin atıldığı bir gerçektir. Fakat M. Kemal ve onun çok yakın çevresi hariç bu "Cumhuriyet girişiminin" çok hızlı olduğunu düşünmüştürler. Özellikle Rauf Bey bu konuda bayağı bir muhalefet olmuştur. Yavaş yavaş, halka aşılayarak yapılması gerektiğini düşünmektedir devrimlerin.

   M. Kemal, Rauf Bey'le aynı görüşte değildir. O, "Ya hemen olur, ya hiç olmaz!" görüşündedir. Tıpkı harf devriminde olduğu gibi.

   İşte aynı zamanda bu sebeple M. Kemal tepeden inmecidir.

   Tepeden inmeci ne demektir peki?

   Avrupa'da bir aydınlanma çağı yaşanmıştır. Bunun Anadolu'da yaşanmamış olduğu bir gerçektir. Ve Avrupa'daki aydınlanma devri aşağıdan yukarıyadır. Yani halk temellidir. Fakat Anadolu'da hiçbir zaman bu çağı başlatacak veya yaşatacak halk tabanı oluşmamıştır. Fakat bu çağı başlatacak bir zümte oluşmuştur.

    İşte M. Kemal de o zümredendir. Bu yüzden jakobendir. Jakobenin tanımını hatırlayacak olursak, kendi ideolojisini genel kitleden daha yeğ görüp, bu ideolojiyi kabullendirmeyi amaçlayan politik akımdır. İşte bir zümrenin, ideolojisini halka benimsetmesinin hikayesidir 1923-1930. Ve bu zümre baştadır. Yani tepededir. Ve devrim tepeden inmiştir. Bu yüzden M. Kemal tepeden inmecidir.

   Ama tepeden inmeciyi farklı şekillerde kullanırlar ona saldıranlar. Kullansınlar, sorun değil. Onların kullandıkları şekline de değinelim.

   Cumhuriyet Devrimi, tarihteki en kansız devrimlerden biridir. Kanlıdır. Hatta çok kanlıdır. Ama en az kan dökülenidir diğerlerine kıyasla.

   Peki kansız devrim olur mu? Elbette ki hayır. Bunu tarih bize apaçık gösterir. Aksini söylemek kesinlikle yanlış olur.

   Peki bir şey daha. M. Kemal'in devrimleri dayatma mıdır?

   Hayır, çağdaşlaşmadır. İnsanların önüne sunulan bir nimettir. Ama kimseye bu nimetten (nimet veya dayatma) yararlanması için baskı yapılmamıştır.

   Evet, harf devrimi yapılmıştır. Çünkü okuma oranının %10'un üzerine çıkması isteniyordu.

   Derler ki şapka devrimi tepeden inmedir. (Aslında onlar dayatma demek istiyorlar.)

   Öncelikle şapka giymediği için asılan bir kişi bile yoktur. Daha sonra, şapka halka zorunlu tutulmamıştır. Sadece memurlara ve mebuslara zorunlu tutulmuştur. (İlgili kanuna bakabilirsiniz.)

   Evet, bir kişi bile şapka giymediği için asılmamıştır. Ama bu, "Şapka yüzünden asılmamıştır" demek değil. Şapka yüzünden asılanlar vardır. Onların sebebi de şapka giymemek değildir.

   İskilipli Atıf Hoca hikayesi vardır ünlü. Derler ki; "Atıf Hoca'ya şapka giydirilmek istendi, o da giymediği için asıldı."

   Yalan!

   Atıf Hoca, şapka devrimine karşı çıktığı için asılmıştır. İşte bu da devrimin kanlı olma gerekçesidir. "Devrime karşı gelenler cezalandırılır."

   Bu ceza her zaman ölüm değildir tabii ki. Ama devrimin yerine yerleşmesi için gereklidir. (Bkz: TARİH)

   Peki M. Kemal'in devrimlerini halk benimsemiş midir?

   Fethi Okyar, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın başındayken, halka seslenişi sırasında boş bulunup şapkasını çıkarmıştır. Sonra ne mi olmuştur? Meydandaki herkes şapkasını yere atmıştır. Fethi Bey'in böyle bir niyeti yoktur ama halk bunu böyle anlamıştır.

   M. Kemal'in devrimleri benimsenmedi demiyorum. Ama bazılarının benimsenmedi apaçık ortada.

   Bunun ise, M. Kemal'in jakoben olmasıyla veya tepeden inmeci olmasıyla alakası yok. Sadece Rauf Bey'le ters düştüğü "Ya hemen olur, ya hiç olmaz!" görüşüyle alakalı.

   Zaten halk tarafından yapılmayan bütün devrimler tepeden inmedir. Halk tarafından bir devrim yapılmadığı için çökmüştür ya Osmanlı. Reform yaşanmadığı için çökmüştür ya.

   Halk eğer, halk tabanlı bir devrim yapamayacaksa bunu zümre yapar. Halkın onu benimseyip benimsemesi önemlidir fakat bu devrimin olmamasına bir "neden" olamaz.

   M. Kemal'in Sovyet elçisine dediği gibi. "Komünizm bir işçi sınıfıyla yapılabilir. Oysa benim elimde bir işçi sınıfı yok. Sadece köylü sınıfı var." (Hatırladığım kadarıyla yazdım cümleyi. Ama anlam bu şekilde.)

   M. Kemal kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. M. Kemal'i tarih ortaya çıkarmıştır. Anadolu'nun bir gereği olarak.

   Ama halktaki bazı duygular öylesine körleşmiştir ki, hala 85 yıl öncesine takılıp kalmış durumdayız.

   Üzücü...

   NOT: Cümlelerde anlam kaymaları olabilir. Yazının genelinde bir anlam uyuşmazlığı olabilir. Oradan oraya atlamalar olabilir. Sebebi şu bütün yazıyı silen -hangisi olduğunu bir türlü çözemediğim- tuş. Yazının yarısındayken hepsi silindi. Sonraki yazımda o kadar özenli olmadı. Bu yüzden affınıza sığınır, özür dilerim.
   NOT 2: Bu konuyu daha ayrıntılı bir şekilde ele alacaktım fakat vakit darlığımdan dolayı ele alamadım. Ve aynı zaman da bu yazı sitedeki (Uzun süre için) son yazım olabilir. Mustafa Kemal Atatürk konusuna devam etmeyi isterdim ama zaman hepimize işliyor işte...

   Saygılarımla...

                                                                                                                                         MMT 
   

   

   


   

   
   

   
Size ne yapacağınızı söyleyebilirler ama ne düşüneceğinizi asla!


Eylül 03, 2011, 10:38:42 ös
Yanıtla #1
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Tepeden inmeci çağdaşlaşma ya da tepeden inmeci devrim, sadece Kemalist döneme özgülenemez. Türk çağcıllaşmaması, tanzimat döneinden itibaren hep tepeden inmecidir. Bunun sebebi, genel olarak, geç kalmışlık olarak belirtilebilir. Öncelikle, sanayi devrimini gerçekleştirememiş ve patrimonyal bir yapıya sahip olan Osmanlı'da Batı'daki gibi bir burjuvazi mevcut değildir. Batı'da çağcıllaşmanın, en azından bir dönem için, lokomotifi olan burjuvazinin olmayışı, çağcıllaşmanın özellikle asker bürokrasi eliyle gerçekleşmesine sebebiyet vermiştir. Tıpkı Alman Devrimi örneğinde olduğu gibi. İngilterenin 1600lerin sonunda gerçekleştirdiği, kansız burjuva devrimi, Fransanın 1789'da gerçekleştirdiği kanlı burjuva devrimlerinin aksine, Almanya'da modernleşme, bir devrimsel hareketten ziyade, tepeden inmeci ve bürokrat eliyle gerçekleşmiştir.

İncelendiğinde görülecektir ki Burjuva devrimleri genellikle iki evre olarak incelenmektedir. Bunlardan ilki geniş halk kitlelerinin desteğine ve güçlü kitle ayaklanmalarına dayanan İngiliz, Amerikan ve Fransız Devrimleri oluştururken ikincisi ise burjuva devrimlerinin özgürlük var edici özelliğinin değişmesi sonucunda ortaya çıkan tepeden inmeci burjuva devrimi evresidir. Bu tip tepeden inmeci devrimlerde, eski sistemin egemenleriyle yükselen burjuvazi arasında bir uzlaşma söz konusu olmuştur. Almanya bunun en güzel örneğidir.  “Burjuvazi ve Karşı-Devrim” çalışmasında bu olayı ayrıntılı olarak inceleyen Marks'ın tabiriyle "Prusya’daki Mart Devrimi -nasıl her şeyin minyatürü idiyse- böyle bir Avrupa yıldızının da minyatürü idi. Onun ışığı çoktan kokuşmuş bir toplum cesedinin ışığı idi. Alman Burjuvazisi, o denli tembelce, korkakça ve yavaşça gelişmişti ki, feodalizm ve mutlakıyeti tehdit eder duruma geldiği anda, kendisinin de proletarya ile çıkarları ve düşünceleri proletaryanınkine yakın tüm kentli kesimler tarafından tehdit edilmekte olduğunu gördü" ve eski düzenle anlaştı. Dolayısıyla burjuva devrimi, daha o zaman oluşmuş olan proletaryanın korkusu nedeniyle devrim, Bismark tarafından “tepeden” ve burjuvazinin Prusyalı büyük toprak sahipleriyle özel ittifakı yoluyla başarıldı.

Bizde de tepeden inmeci olan çağcıllaşma olgusu, siyasal otoritelerin giriştiği yenilik çabaları ve özellikle Bab-ı Ali’de görev yapanların benimsemesi ve gayretiyle ortaya çıkmış, toplumsal dinamiklerin zorlamasından ziyade siyasal zorunluluklardan kaynaklı bir devleti kurtarma operasyonudur. Kemalist Devrim, bu reformist hareketlere nazaran köktenci bir çözüm yolu olmakla beraber, benzer sebeplerle -bir burjuvazinin olmayışı, geç kalmışlık vs.- tepeden inmeci bir devrim olmuştur.

Daha da ayrıntılandırabilirim hatta kendime atıfta yapabilirim ama sadece tepeden inmeciliğin nasıl bir sebebi olduğunu açıklayayım diye ve biraz da hızlıca yazdım.

Güzel bir tartışma konusu olabilir. Teşekkürler sn. MMT.


Eylül 04, 2011, 01:38:24 öö
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

Ben Atatürk devrimlerini kalbi duran birine yapılan kalp masajına benzetiyorum. Ya da gırtlağına bir şey kaçan kişinin çıkartılamaması durumunda girtlağına kalem vb. bir cisimle delerek nefes almasını sağlayarak can kurtarmaya benziyor.

Bu nedenle ilk bakışta Atatürk devrimlerini toplumsal bir travma yaşattığı ve dikta gibi algılayanlar oluyor.

Kemalizmin Atatürk sonrası yaptıklarına bakınca ise Atatürk adlı bir peygamberin sünneti imişcesine, çalışan bir kalbe kalp masajı yapmaya kalkıp çalışan kalbi durdurmalarına veya her kezin boğazına kalem saplayıp boğazından nefes almalarına zorlamalarına benzettiğim de oluyor.

Her tıp okuyan doktor oluyor  fakat her doktor sağlam bir cerrah olamıyor..

Saygılarımla.
« Son Düzenleme: Eylül 04, 2011, 01:47:19 öö Gönderen: Masor1976 »


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
8 Yanıt
14595 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 27, 2010, 01:19:24 öö
Gönderen: beatbox
10 Yanıt
9722 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 11, 2010, 02:06:03 ös
Gönderen: Mozart
9 Yanıt
12914 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 05, 2012, 11:04:32 ös
Gönderen: NOSAM33
2 Yanıt
5033 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 17, 2009, 04:44:20 öö
Gönderen: de_hund
Kemal

Başlatan Universal Uyeler

1 Yanıt
3396 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 19, 2009, 12:53:50 öö
Gönderen: Universal
4 Yanıt
4762 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 06, 2010, 09:35:08 ös
Gönderen: Kaan
0 Yanıt
3333 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 18, 2010, 09:36:19 ös
Gönderen: sundance
3 Yanıt
16686 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2011, 10:53:08 ös
Gönderen: Lethe
9 Yanıt
3343 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 01, 2012, 07:08:23 ös
Gönderen: Tij
1 Yanıt
4354 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 14, 2012, 09:07:57 ös
Gönderen: NOSAM33