burak eldem'in bu kitap için yazdığı bir yazı var eğer daha önce bu sitede tartışılmadıysa kesinlikle değerlendirmek gerek. aşağıya alıntılıyorum
masonik vaziyetler
salı, 25 nisan 2006
anlaşılan "fraternis" birilerinin nasırına fena basmış. son beş gün içinde farklı çevrelerden bana iletilen haberlere bakılırsa, bazı "birader"ler, değil kitabın okunması, adının anılmasından bile rahatsızlık duyuyorlar. ilginç tabii; bugüne dek basılan ve kitapçı raflarında yerini alan; mason localarını "dünyanın en kötü ve karanlık insanlarının suç örgütü" ilan etmiş, aşırı sağcı, dinci, nefret dolu "anti-masonik" kitaplara hiç aldırmıyorlar ama "fraternis" onları tedirgin ediyor. "sağa sola" haber salıp kitabın öne çıkmaması, ilgi gösterilmemesi yolunda "temennilerini" bildiriyorlar; localardaki informal sohbetler sırasında genç inisiyelere benim "zanaat" ile ilgili verileri "çarpıttığımı" söylüyorlar. neden acaba? "fraternis"in onlara tuttuğu aynadaki kendi görüntüleri vicdanlarını rahatsız ettiği için mi, yoksa kitabın localardaki genç masonların "kafalarını karıştırmasından" korktuklarından mı?
doğrusu bunları pek de umursadığımı söyleyemeyeceğim. ama yine de o "üstat kişi"lere sormak lazım, "kitap niçin bu kadar keyfinizi kaçırdı beyler?" diye. on yedinci yüzyılın devrimci ve idealist örgütünü, bugünün grotesk görüntülü "kiraz ve karpuz sevenler cemiyeti" haline ben mi getirdim yoksa? varlığı ve işlevi, binlerce yıllık "eşitlik, özgürlük, kardeşlik" ülküsünü yaşama geçirmek olan; bu uğurda binlerce dürüst insanın kellesini kaybettiği, gizli bir misyon örgütlenmesini, egemen düzenle uzlaşmış protestan ahlâkı savunucusu, tuzukuru vaizler birliğine dönüştüren ben miyim? devrimciliği teslimiyetçilikle; dayanışmayı yapmacık bir "hayırseverlikle"; paylaşımcılığı "dul kadının cukkasıyla" ben mi değiştirdim? yoksa bazı şeyleri çok daha eskilerdeki bazı büyük "kahraman"larınızda, sözgelimi iki ara bir derede locaya inisiye ettiğiniz oliver cromwell'da ya da gül-haç fantezilerinin "pamuk elli" okültisti elias ashmole'da falan mı aramanız gerekiyor? "fraternis" durduk yerde bunları sizin gözünüze soktuğu için mi rahatsızlık duyuyorsunuz?
"bizim sibyl kültüyle hiçbir bağlantımız yok, bunlar fantezidir" diyormuşsunuz. eh, gerçekten de fiilen en az iki yüz yıldır o kültürle bağlarınızı bütünüyle kopardınız ve idealin gerçek sahibi olan kadınları dışlayarak bir "erkekler kulübü" kabuğu ördünüz kendinize. keşke her şey bu kadarla kalsaydı; o zaman yalnızca işin içine bir tür "cinsiyet ayrımcılığı"nın sızdığından yakınır, eleştirilerimizi o noktaya yönlendirirdik ki, bu da "tedavisi mümkün" bir hastalığa işaret ederdi. ama ne yazık ki bugün abd'de, ingiltere'de, kanada'da ve daha birçok ülkede presbiteryen ve evangelist "birader"lerinizin boy gösterdiği localarınız, "umutsuz vaka" konumunda beyler; çünkü sizin büyük büyük dedeleriniz iki yüz yıl kadar önce, yalnızca kadınlara değil, idealin çekirdeğindeki en temel ilkelere bile gözünü kırpmadan ihanet etti.
"ana tanrıça ile masonluğun ilişkisi yoktur, biz yalnızca tektanrılı büyük dinleri kabul ederiz" buyuruyormuşsunuz, size bu işin aslını astarını soran genç birader'lerinize. eğer son iki yüz yıl içindeki durumdan söz ediyorsanız, doğrudur, "fraternis" de bunu anlatıyor zaten: ilkelerinizi sınıfsal hegemonya güdüleriyle nasıl rafa kaldırıp judeo-hıristiyan inançları kendi lehinize kullanmak istediğinizden söz edip, o muhteşem u-dönüşünüzün bir panoramasını çıkarıyor. (üstelik yeni bir şey de değil; bunları zamanında engels de söylemişti.) yok eğer ta fransız devrimi'nin sıcak günlerine dek bir biçimde ayakta kalmayı başaran o en eski ve temel ideali hâlâ sahiplendiğiniz iddiasıyla konuşuyor ve "bizim gea'yla, tanrıça kültüyle, eşitlik ve özgürlük ülküsüyle ilgimiz yok" diyorsanız, iki seçenek söz konusu: ya sizin geleneğin tarihinden zerre kadar haberiniz yok, ya da birader'lerinizin gözlerinin içine baka baka, pervasızca yalan söylüyorsunuz. nedense, bana ikinci seçenek doğruymuş gibi geliyor.
büyük üstat'larınızdan, fransız devrimi'nin simge ismi maximillien robespierre ne derdi acaba, bugünkü halinizi görünce, merak ediyor musunuz hiç? hani şu simgesi tanrıça olan "akıl kültü"nü kuran ve fransa'daki bütün kiliseleri lağvedip kybele'yi yeni "deist" anlayışın merkezine yerleştirmeye uğraşan büyük liderinizden söz ediyorum. devrimin sürekliliğiyle ulaşılacak yeni "altın çağ"ı simgelemek üzere, ünlü heykeltraş joseph chinard'a paris'te "génie de la republique" adıyla, frigya tanrıçası'nın heykelini yaptıran robespierre canım. yoksa engin ardıç'ın dediği gibi, "mahmutpaşa'da floş kaçakçılığıyla iştigal ederken" fransız devrimi'ni, robespierre'i falan öğrenmeye vaktiniz mi olmadı gerçekten?
peki ya "aydınlığa bir kadının eliyle ulaştım" diyen, "onursal büyük üstat" olarak saygıyla bağrınıza bastığınız pythagoras'ı okumaya, incelemeye vaktiniz oldu mu? ilkin samos, sonra da delphi'deki sibyl'ın tedrisatından geçip, kroton'da geleneğin ilk büyük "kardeşlik örgütü"nü kuran ve güney italya'da iktidara yürüyen pythagoras'tan söz ediyorum. okulunun kapısına hermes'in bir büstünü yerleştiren ve delphi sibyl'ının mağara girişindeki "kendini bil" sloganını bir plakete yazdıran, "geometrinin babası" pythagoras. sicilya ve malta'daki, binlerce yıllık "dünya anne" tapınaklarında tefekküre dalan; düzenli aralıklarla delphi'ye gidip sibyl'a saygılarını sunan; örgütünde kadınlara özel bir değer veren; "et ve kanla beslenen kişi, dünya anne'nin ilkelerine karşı gelir" diyen ünlü vejetaryen bilge. ama tabii loca çıkışı kebapları, etleri, tavukları mideye indiren "büyük üstat"lara pythagoras iki numara büyük gelir, o ayrı mesele.
sırf şu günkü değil, son iki yüz yıl içindeki bütün "aktivitenizle" tarihinizin "büyük ustaları"nın, mezarlarında bir o yana bir bu yana dönüp durmalarını sağlıyorsunuz. yalnızca pythagoras'tan, gracchus'tan, julianus'dan, jacques de molay'dan falan da söz etmiyorum. "pergel ve gönye" simgelerini ilk kez resmen kullanan, "the levellers" örgütünün özverili, idealist, militan lideri john lilbourne'un kemikleri sızlıyor mesela. fransa'daki en saygın locaya, başyapıtının adını vererek ("toplum sözleşmesi locası") onurlandırdığınız, devrimin esin kaynaklarından jean-jacques rousseau... despot monarşinin karşısına sözünü esirgemeden, cesaretle dikilen ve bu nedenle uzun süre bastille'de yatmak zorunda kalan voltaire; hani şu, adını sibyl'lardan (ve tabii muse'lerden) alan "dokuz kız kardeş" locasında inisiyasyonu yapılan voltaire... amerikan devrimi için kelle koltukta bütün kolonilerde mekik dokuyan, "özgürlüğün oğulları" örgütünün militan yöneticilerinden, birader paul revere... yine amerikan devrimi'nin simge isimlerinden, judeo-hıristiyan inanç sistemlerine yönelttiği keskin eleştirilerle de sivrilmiş, deist liderlerden thomas paine... özgürlüğün oğulları örgütünün kurucu çekirdeği durumundaki "sadık dokuzlar" grubunun liderlerinden, şu ünlü "boston çay partisi"ni örgütleyip, planları taverna köşelerindeki gizli loca toplantılarında hazırlayan militan gruptan, birader thomas crafts, sözgelimi... alayının kemikleri sızlıyor bugünkü halinizi gördükçe.
sahi, "loca toplantıları" dedik. sizin atalarınız öyle şık döşenmiş, pırıl pırıl loca binalarında, gıcır önlüklerini ve mavi şeritlerini çekip, eldivenlerini giyerek "geyik toplantıları" yapmazdı çocuklar; "üstadı azam"larınızın bunları çok iyi biliyor olması lazım. saatlerce oturup protestan ahlâkı üzerine "cici çocuk" vaazları dinleyecek vakitleri de yoktu pek. kimse "şu locaya bir kapağı atayım, iş ilişkilerimde çok faydası olur" gibi köylü kurnazlıklarını da aklından geçirmezdi.
bıçak kemikteydi çünkü; post pahalıydı, kelle koltuktaydı. bulunan her kenar köşe mekân, köhne bir taverna, şehir dışındaki terkedilmiş bir çiftlik, güvenli bir yerdeki herhangi bir birader'in evi, onlar için "loca"ydı. "lacilerini çekip", ritüelcilik oynamakla uğraşacak hali yoktu kimsenin. bir küçük hata, bir yanlış adım, sızacak bir bilgi ya da rahat davranışların vereceği bir tek küçük açık, amerika'da koloni valilerinin, fransa'da xvi. louis'nin cellatlarının, ingiltere'de i. charles'ın muhafızlarının elinde ölmek demekti. onların boş laflar ve gösterilerle işi yoktu kısacası, onlar "devrim" yapıyorlardı. 1640'ta ingiltere'de, 1776'da amerika'da, 1789'da da fransa'da.
hani şu türk filmi repliği vardır ya, "senin annen bir melekti yavrum" diye; işte sizin atalarınız da "devrimciydi" çocuklar. eğer aralarından nüfuzlu, uyanık ve "mal mülk sahibi" olanlar, iktidarı ellerine geçirdikten sonra su koyverip, büyük bir panikle idealleri terk etmeye ve protestan keşişlerle işbirliğine gitmeye kalkmasaydı, o devrimler de "burjuva cumhuriyeti" ile falan durmayacak; beş bin yıllık "büyük anne" idealine, yani tam eşitlik, özgürlük ve paylaşıma dek yürüyecekti. ama burjuvazi bu işte, şişede durduğu gibi durmuyor.
"fraternis", uzun bir tarihe yayılmış yol haritası üzerinden giderek, bunları anlatıyor. üstelik, her şeyi bu kadar üzerinize alınmanın da gereği yok, masonluk, fraternis'teki uzun serüvenin yalnızca son birkaç yüzyılını içermekte; çok da önemsenmiş falan değilsiniz yani. asıl önemli kısım, sizin "cemaziyülevvel"iniz. hani şu tüyleriniz diken diken olarak reddettiğiniz, "ana tanrıça" kültü, sibyl geleneği ve evrensel "altın çağ" ideali.
"sibylline kitapları'nın bizle ilgisi yoktur" demiş üstat kişi'lerinizden biri. haberi olsa şaşardım zaten. o muhafazakâr, uzlaşmacı, burjuva örgütü yapısı içinde gelenek öyle dumura uğramış ki, inisiyasyon töreninde sunağın üzerine yerleştirilenin, ezelden beri büyük dinlerin kutsal kitapları olduğunu sanıyor o bilgili üstatlarınız. pythagoras da beş yıllık "sessizlik dönemi"ni geride bırakan inisiye adayının önüne incil mi koyuyordu dersiniz, sayın "worshipful master"? olur ya, hıristiyanlık doğmadan altı yüz yıl önce, bütün bunlar malum olmuştur belki kroton bilgelerine. roma'daki "decemviri" üyeleri neyin üzerine yemin ediyordu peki? imparator "dönek julianus", kurmaylarına kitabı mukaddes'ten pasajlar mı okuyordu? kilise'yle amansız bir mücadeleye giren cathar'ların "kusursuz"ları, bildiğimiz incil'i mi gözlerinden bile sakınarak saklıyorlardı sizce?
sahi, ikinci derece ritüelinizdeki şifreniz "shibbolet", eski ahit'in yargıçlar kitabına mı gönderme yapar, yoksa eleusys mitleri ve demeter mi vardır ardında? "üstat mason" şifresi "maa ha bune" nedir peki? "her şeyi gören göz" olmasın sakın? hani piramidin tepesinde ışıldayıp, güneş formundaki tanrıça hathor'u simgeleyen, ünlü "ra'nın gözü"?
bir de, engin ardıç da geçenlerde köşesinde sormuştu gerçi ya, biraz daha farklı biçimde ben de yineleyeyim: sibylline kitapları'nda da anlatılan şu phaethon mitindeki iki parlak ve iri "göksel olgu" nedir acaba, hani şu boğa burcu'nun hemen üzerinde beliriverenler? "üstadı azam"larınız hiç söz ettiler mi size? haydi biz hasbelkader, birinin "marduk" olduğunu çözdük ya, ikincisi neyin nesidir? belki siz biliyorsunuzdur dedim de.
yoksa siz "zanaat"ın babasının "hiram usta" olduğu; işin içine eski mısır'dan ezoterik simgeler, osiris gizemleri sızdığı geyiklerine gerçekten inanıyor musunuz? hayır, "duayen" demagoglarınızdan albert pike bile inanmıyor ve bıyık altından gülüyordu da, o bakımdan.
demek sibyl'larla, kadın bilgeler kültüyle, ana tanrıça idealleriyle falan ilginiz yok, öyle mi?
oooldu, gözlerim dooldu...
BURAK ELDEM