Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: EZOTERİZMİN COĞRAFYASI - 2  (Okunma sayısı 3527 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şubat 21, 2010, 12:02:39 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Bir başlangıç noktası olarak aldığım Antik Mısır uygarlığı, M.Ö 5000’li yıllardan neredeyse günümüze kadar uzanmış bir yapılanmadır. Kayıtlı tarihi ise M.Ö. 3. yüzyılda Mısırlı tarihçi Manetho tarafından geriye dönük olarak sülalelerin kabaca hesaplanması biçiminde yapılmış, ancak M.Ö. 3500 yıllarına kadar uzandırılabilmiştir. Ondan öncesi varsayım. (Nitekim bu yazı dizisinin ilk bölümünün ertesinde bu konu üzerinde bir tartışma yapmıştık. Ben de eldeki güvenilebilir bilgilerle tarihsel bakımdan ancak bu kadar geriye gidilebildiğini belirtmiştim.)

Eldeki tarihsel bilgiler şunu gösteriyor: M.Ö. 5000 yıllarında başlayan Antik Mısır uygarlığının çeşitli yerlerindeki yapılanma, M.Ö. 3500’lü yıllara gelindiğinde Akrep Kral Menes tarafından tek bir kültür içinde bütünleştirilmiş.

Hermetik ilkeler, M.Ö. 3500’lü yıllardan başlayarak Antik Mısır kültürü ile çevresindeki tüm coğrafyaya yayılmış durumdaydı. Kuzey Afrika’dan Arap Yarımadası’na, oradan Orta Doğu’ya uzanmıştı. Antik Mısır dünyasının tüm inançları, bu tarihsel akış içinde Kuzey Afrika, Anadolu, Suriye, Ürdün, Irak diye bilinen Levanten bölgeyi ve Yemen ile birlikte tüm Arap Yarımadası’nı kapsıyordu.

Bulunduğu her bir noktada, sistemin inanç biçimini vurgularcasına, “kutsal nokta”, “kutsal kaya”, “kutsal sütun” ve “kutsal dağ” kavramlarını da içermekteydi. Buna karşın, Mısır’da Osiris adlı mitolojik efsaneden gelen bir anlatıma dayanarak bulunan 12 çok özel tapınak, bu sistemin ana lokomotifi görevini üstlenmişlerdi. Bunların yerlerini, aşağıdaki basit harita üzerinde görüyoruz.




Araştırmacıların üzerinde tam bir uzlaşmaya varamadığı nokta, insan soyunun ilk uygar yerleşim düzenine geçişi ile birlikte sistemli inançların ilk kez hangi coğrafyada başladığı hususundadır. Kimileri bunu Antik Pers kökenine dayandırır; kimileri Antik Mısır ile aynı zamanda ortaya çıkan Antik Hint kültürünü gösterir. Önce Antik Mısır ortaya çıkmış gibidir. M.Ö. 2800’lü yıllara yakın bir dönemde de, doğuda İndus Vadisi’nde Antik Hint kültürü yeşermiştir. Her ne kadar Hindu inançları ve uygulamalarında Hermetik ilkelerin ayrıntıları günümüzde bile yürürlükte olup büyük kitlelere hitap etmekte ise de, aslında bunun oralara sonradan gelen ve Hindistan’dan Levant bölgesi ile birlikte tüm Orta Doğu’ya yayılan bir etkileşimin sonucu olduğu anlaşılıyor.

Hermetik ilkeler dizini binlerce yıl oralarda kaldı. Zaman içinde değişime uğradı. Kuzeye ve batıya, dolayısıyla Avrupa’ya yönelmesi çok daha sonra oldu. [Daha sonra bir ara Hermetizm’in Antik Mısır ile çevre coğrafyalarda yüzlerce yıl boyunca geçirmiş olduğu evrelere değineceğim.]

M.Ö. 7. yüzyıl başlarında, Nil deltasında Helen asıllı göçmenlerin kurduğu yerleşim bölgelerinde Antik Mısır kültürü Helen kültürü ile iç içe geçmeye başladı. Helenlerin burada bulunuşu, hem Mısırlılar için bir tampon bölge oluşturmakta hem ticaretten askerliğe kadar birçok alanda Helenler gibi Mısırlılar da o kültürün içinde yer almaktaydı.

M.Ö. 525-332 yılları arasında Mısır, Perslerin egemenliği altına girdi. M.Ö. 343’de son Firavun Nectanebo II gizlice Etiyopya’ya kaçınca, Persler o tarihe kadar eşi görülmedik bir yok etme, soy kırım girişimine başladı ve ulaşılabildikleri tüm tarihi yapıtlar ile kayıtları ortadan kaldırdılar. Ancak bu tarihe kadarki gelişmede Antik Mısır mitolojisindeki tüm kahramanlar zaten Helen mitlerindeki kahramanlar ile benzer özelliklere sahip olmuş hatta adları da Helenleştirilerek Helen tanrısal ligi açılımını oluşturmuşlardı.

M.S. 1. yüzyılda İskenderiyeli Philon, Tevrat’ta yer alan vahiyi Helen felsefesiyle uzlaştırmaya çabalamıştı. Ancak Yahudi düşünürler onu görmezden geldiği için, etkisi yalnızca Hıristiyan babalar ile sınırlı kaldı. Yahudiler, bu bağlamdaki Helen düşüncesini ve inancı akılla doğrulama yönündeki “İslâmi kelâm” ilmini ancak 9. ve 10. yüzyıllarda Arapçadan yapılan çeviriler sayesinde keşfedilebildi.

Mısır’ı coğrafi bakımdan çevreleyen bölgelerin kültürleri, Antik Mısır kültürü ile sürekli ve bire bir ilişki içindeydi. Bundan ötürü Antik Mısır kültürü ve Hermetizmin ayrıntıları ile ilgili ipuçlarının büyük bir bölümü, onu çevreleyen diğer kültürlerde kalan verilerde yer almıştır. Bir diğer deyişle, Perslerin istilâsı sırasındaki yıkımlar somut olanı ortadan kaldırmış ama soyut olan varlığını sürdürmüştü.

Antik Mısır ile bağlantılı bu oluşumların sahnesindeki bir diğer tarihi olay ise, -çok daha önce- Mısır’daki yerleşik düzende yer almış olan Musevîlerin bu ülkeyi terk ederek kendilerine yeni bir ülke aramak için yola çıkmaları, sonra da bunun çevresinde gelişen mit üzerinedir. Daha sonra bu mit düzenli bir dine dönüşecek, tüm önceki uygulama ve ritüeller âdeta uluslaştırılacak, Mısır ile bağlantılı tüm öğeler titizlikle seçilip ayıklanacaktır. Bundan böyle Musevîlik, -artık ona Yahudilik diyebiliriz- sonra da Hıristiyanlık, kendi içlerinde aslında Antik Mısır inançları ile bağlantılı olan ayrıntıları kendi dogmalarına göre ayrı ayrı düzenleyeceklerdir.

Ancak ya heretik (sapkın) kıvılcımlar ya da hiçbir şeye uymayan yaklaşımlar ile her sistemin ilâhiyata açılımında, hepsinden farklı ve büyük ve asal bir ilkenin, bir geleneğin varlığı, ister istemez dikkat çekecektir.

Aynı tempo, belli bir oranda bu iki büyük dinin benimsemiş olduğu sistemlerin devamı olacak, ancak bu kadarla kalmayıp sonradan doğacak olan üçüncü büyük din sistemini yani İslâmiyet’i de etkileyecektir. Hermetik ilkeler, hepsinde oluşan heretik yapılanmalar ve sistemin geneline aykırı olarak su yüzüne çıkan motifler ile her yerde kendisini gösterecektir. Gerçi onlar Antik mısır dininin çok tanrılı görünümü nedeniyle bunu yadsıyacaktır ama bu tutum güneşi balçık ile sıvamaya çalışmaktan başka bir şey olmaz.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Şubat 21, 2010, 12:36:14 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Mevcut teist dinlerin Antik mısır hermetik öğretisiden etkilenmesi konusunda,Antik Yunan filozoflarının ve gizem okullarının oldukça katkısı olduğunu düşünüyorum.

Gizem okullarının benimsediği  öğretiler ile kullanılan sembol ve alegorilerin,mevcut teist dinlerde kullanılanlarla birebir örtüşüyor olması,din konusunda alışılagelmiş kabulleri çok daha farklı mecralara taşımakta ustalıkla kullanılabilir hale getiriyor.Tabi öncelikle önyargılardan arınmak gerek.


Saygılar
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Şubat 21, 2010, 01:20:01 ös
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Sayın Ceycet haklı... Katılıyorum. Gerçi teist dinlerin tutumları öyle değildir ama gerek tarih, gerek coğrafya gerekse sosyoloji bakımından geriye doğru eşemleme yapınca bunun öyle olduğunu görüyoruz. Belki bu başlık altında değil ama Hermetik geleneği işleyeceğim sonraki yazılarımda bunu çok daha belirgin olarak görme olanağını bulacağımızı sanıyorum.

Sevgiler.
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
7 Yanıt
4910 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2010, 11:26:34 öö
Gönderen: Prenses Isabella
2 Yanıt
3064 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 22, 2010, 06:30:28 ös
Gönderen: oasis
0 Yanıt
5371 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 23, 2010, 04:17:29 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3146 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 25, 2010, 05:27:28 ös
Gönderen: karahan
3 Yanıt
4057 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 14, 2015, 08:28:32 ös
Gönderen: Risus