Söz konusu binanın yapımı, geçmişi ve günümüze gelişiyle bağlantılı olmak üzere çok daha güzel ve mimari bakımdan ayrıntılı bilgiler içeren bir kaynak var. Bu, bir bilimsel inceleme: Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyelerinden Sanat Tarihçisi Doç. Dr. Ali Murat Aktemur tarafından 2007 yılında yapılmış bir çalışma.
Bu başlık altında bizi ilgilendiren o bilimsel çalışmanın bütünü değil, sadece sözü edilen şu heykelcik.
Bununla bağlantılı olarak söz konusu çalışmada şöyle deniyor:
Yapının güneydoğu cephesinde bulunan teras beton korkuluklarının her iki kenarında batıda kadın, doğuda ise erkek olmak üzere iki adet insan heykeli yer almaktadır (Foto.: 6-7). Heykellerin her ikisi de, sağ ve soldan yere tek dizleri üstüne çömelmiş ikişer adet erkek çocuk heykeli ile sarılmış durumdadır. Tek kollarıyla arkadan heykelleri saran uzun saçlı erkek çocuk heykelleri ayrıca omuzlarında yine büyük heykellerle kendilerini arkadan çepeçevre saran, çeşitli yaprak ve çiçeklerden oluşan bir çeşit askı çelenk taşımaktadırlar. Çocukların arasında dimdik ayakta durarak bir kompozisyon oluşturan heykellerden kadın olanının üzerinde, uzun bir elbise bulunmaktadır. Kısa ve düzenli saçları bulunan kadın heykelinin sağ elinde, üzerine iki halka geçirilmiş bulunan yuvarlak kesitli kısa bir çubuk görülmektedir. Her iki elini de göğüs seviyesine kadar kaldırmış olan heykelin sol eli bir cisim tutuyormuş gibi gözüküyorsa da bu el boştur veya zamanla tuttuğu cisim kırılmıştır. Yüz ve vücutları tamamen güneydoğu yönüne çevrili olan heykellerden kadının bakışları doğrudan karşıya yönlendirilmiş olmasına rağmen, erkek olanının bakışları yere doğru olacak şekilde başı hafifçe öne doğru eğilmiş durumdadır. Önü ip kuşakla bağlı uzun düz bir elbise taşıyan az saçlı, uzun gür sakallı erkek heykeli de, her iki elini göğüs seviyesine kadar kaldırmış ve sağ elinde bir çekiç sol elinde ise bir keski tutmaktadır. M. Cezar bu heykelleri, “birisi kadın, diğeri erkek heykeli olan bu heykeller, sanayi ve ticareti temsil etmektedir” ifadeleriyle yorumlamıştır. Fakat Cezar’ın bu tanımlamasını hangi temellere dayandırdığını açıklamaması, hatta heykellerden hangisinin sanayi hangisinin de ticareti temsil ettiğini belirtmemesi, heykellerin kimliğini aydınlığa kavuşturamamıştır. Bazı kaynaklar bu heykellerin mason localarının kutsal kadın ve erkek kişisi, “dul kadın” ile oğlu “Hiram Usta” olduğunu ileri sürmektedirler. Aynı kaynaklar yine, “dul kadının çocukları, masonları ifade eder” sözleri ile, tüm mason locaları üyelerinin kutsal dul kadını sembolik anneleri olarak kabul ettiklerini ve bu iki kutsal kişi etrafında birleştiklerini ortaya koymaktadırlar.
Bu anlatımda konunun Masonlukta da geçen “dul kadın” ya da “dul kadının çocuğu” terimi ve “Hiram Usta” terimiyle bağdaştırılması ancak bir yorum olabilir. Ancak bir parça yanlış hatta zorlamalı bir yorum…
Şayet bu helkelciğin bir “hamtaşını yontan bir mason” kavramını simgelediği belirtilse hiç sorun olmayabilir. Bir “mason ustası”nı temsil ettiği söylense, bu yorumun üzerinde durmak gerekebilir. Fakat Hiram Usta hiç olmaz çünkü ne Tevrat’ta sözü edilen Fenikeli Tunç döküm ustası Hiram ne de ilgili mason ritüellerinde geçen varsayımsal Süleyman Tapınağı’nın başmimarı Hiram, böyle betimlenemez.
Ancak bu konuları böylesine yakından bilmeyenlerin böyle yanılgılı bir yorum yapışlarını da hoşgörüyle karşılamak gerekir. Ötesi, burada masonik nitelikli bir betimlemenin söz konusu olduğu yadsınamaz. Türkiye’deki ulusal nitelikli Masonluğun bu binanın yapımından çok kısa bir süre önce İstanbul - Galata merkezli olarak oluştuğunu hatırlatmakta yarar var.
Son bir ekleme: İstanbul’da gerek Galata ve Pera gerek Eminönü çevresindeki 19. yüzyıl sonu e 20. yüzyıl başı ürünü olan taş yapıların birçoğunda bu gibi bezemeler görülür. Barın arasa masonik motiflerle karşılaşılması hiç de sürpriz sayılmaz.