Evrim delili olmayan bir mozaik canlı: Tiktaalik roseae
Tiktaalik roseae'nin fosilleri iyi korunmuş üç örneğe dayanıyor. Boyu yaklaşık 3 metreyi bulan canlı, bazı mozaik özellikler sergiliyor. (Mozaik canlılar, farklı canlı gruplarına ait özellikleri barındıran canlılardır.) Bir balıkta olduğu gibi yüzgeç ve pullara sahip. Yassı yapıdaki kafatası, hareketli boynu ve nispeten güçlü yapıdaki kaburga yapısı ise kara canlılarında görülen özellikler. İsmi yerel Inuktikuk dilinde "iri, sığ-su balığı" anlamına gelen canlının göğüs yüzgeçlerinde kemikler de var. Evrimciler canlının mozaik özelliklerini kendilerine göre çarpıtıyor ve bunun balıklar ve kara canlıları arasında bir geçiş formu olduğunu öne sürüyorlar.
Halbuki mozaik canlılar, evrim teorisinin gerektirdiği ara formlar olmaktan tamamen uzaktırlar. Örneğin günümüzde Avustralya'da yaşayan Platypus, memeli, sürüngen ve kuş özelliklerini aynı anda üzerinde taşıyan bir mozaik canlıdır ve evrim teorisi için hiçbir yönden delil olarak gösterilemez. Evrimcilerin, iddialarını desteklemek için bulmaları gereken canlılar "ara formlardır", mozaik canlılar değildir. Ara formlar, eksik, yarım, işlevini tam göremeyen organlara sahip olan canlılar olmalıdır. Oysa mozaik canlıların sahip oldukları organların her biri eksiksiz ve kusursuzdur. Yarı gelişmiş organları yoktur, başka canlılardan evrimleşmiş olabileceklerine kanıt gösterilebilecek fosil serilerinden yoksundurlar.
Evrim teorisi rastlantısal mutasyonlara dayanan, yani tesadüfe dayalı bir sürecin yaşandığını varsaymaktadır. Bu iddiaya göre yeryüzünü dolduran milyonlarca canlı türü, sayısız rastlantısal mutasyonun isabet ettiği ve bu mutasyonlar sonucunda sakat kalmış, anormal yapılar geliştirmiş çok sayıda ara-form canlısından evrimleşmiş olmalıdır ve bunların fosillerinin bulunması gerekmektedir. Bir diğer deyişle fosil kayıtları, ucube olarak tabir edilebilecek canlıların kalıntılarıyla dolup taşıyor olmalıdır. Ancak bunun böyle olmadığı bilinmektedir. Türler ortaya çıktıkları zaman, belirleyici özellikleri tam gelişmiş olarak ve aniden ortaya çıkmakta, bunlar arasında ucube yaratıkların oluşturduğu hiçbir seri bulunmamaktadır. Oxford Üniversitesi Zoolojik Kolleksiyonlar Yöneticisi Tom Kemp, Fossils and Evolution (Fosiller ve Evrim) isimli 1999 basımı kitabında bu durumu şöyle kabul eder:
Yeni canlı kategorileri hemen hemen tüm durumlarda fosil tabakalarında belirleyici karakteristikleri zaten mevcut olarak ve bilinen atasal grupları olmaksızın çıkar.(TS Kemp [Curator of Zoological Collections], Fossils and Evolution, Oxford University, Oxford Uni Press, s.246, 1999 )
Evrimcilerin gizlediği genel tablo
Evrimciler, fosillerin evrimi desteklediği gibi bir izlenim oluşturmaya çalışmaktadırlar. Oysa kayıp halka kavramı sadece evrim teorisinin ihtiyaçları doğrultusunda uydurulmuştur ve bunun gerçekte fosil kayıtlarında hiçbir karşılığı bulunmamaktadır. Türleri birbirine bağladığı iddia edilen halkaların fosillerinin kayıp olması, Darwin'den beri bilinen bir gerçektir. Paleontologlarca Darwin sonrası dönemde yürütülen kazı çalışmaları da evrim teorisine bir açmaz oluşturan bu durumu gidermemiş, tam aksine canlı grupları arasında kayıp halkaların yokluğunu daha da pekiştirmiştir.
Rethinking Anthropology isimli kitabın yazarı E. R. Leach, Nature dergisindeki bir yazısında şunları yazmıştır:
Fosil kayıtlarındaki eksik halkalar Darwin'i endişelendiriyordu. Bunların gelecekte bulunacağından emindi, ancak bu kayıp halkalar hala eksik ve eksik olarak kalmaya devam edecekler gibi görünüyor." (E.R. Leach; Nature, 293:19, 1981 )
Bir dönemin en önde gelen paleontologlarından A. S. Romer ise aynı konuda şunları söylemiştir:
"Bağlantılar, tam da [türler arasında geçiş gösterebilmek için] onlara en hararetli bir şekilde ihtiyaç duyduğumuz noktalarda bile kayıptırlar ve birçok bağlantının kayıp olmayı sürdürmesi kuvvetle muhtemeldir". (A.S. Romer, chapter in Genetics, Paleontology and Evolution (1963), p. 114.)
Oklahoma Üniversitesi Jeoloji ve Jeofizik Bölümü'nden David B. Kitts de evrimin gerektirdiği ara formların yokluğunu şu sözlerle itiraf eder:
"Evrim türler arasında ara geçiş formları gerektirir ancak paleontoloji bunları sağlamamıştır." (David B. Kitts (School of Geology and Geophysics, University of Oklahoma), "Paleontology and Evolutionary Theory," Evolution, Vol. 28, September 1974, sf. 467)
Fosil kayıtlarının ortaya koyduğu tablo, yaratılışla tam uyumludur. Fosil kayıtları canlıların aniden ortaya çıktığını, değişmeden uzun süreler boyunca varlıklarını sürdürdüklerini ortaya koymaktadır. Bu gerçekler, Amerikalı paleontolog R. Wesson'ın, 1991'de yayınlanan Beyond Natural Selection adlı kitabında evrimin fosil çıkmazıyla ilgili yorumlarında açıkça görülebilmektedir:
"Ne var ki, fosil kayıtlarındaki boşluklar gerçektir. Herhangi bir (evrimsel) soyoluşumunu gösterecek kayıtların yokluğu, son derece olgusaldır. Türler genellikle çok uzun zaman dilimleri boyunca sabit kalırlar. Türler ve özellikle cinsler hiç bir zaman yeni bir türe ya da cinse doğru evrim göstermezler. Bunun yerine, bir tür ya da cinsin bir diğeriyle yer değiştirdiği gözlenir. Değişim ise çoğunlukla anidir." (R. Wesson, Beyond Natural Selection, MIT Press, Cambridge, MA, 1991, s. 45 )
Günümüzde ele geçirilmiş olan fosil türün sayısı 250.000'i aşkındır. Ve bunlar arasında araformlardan eser bulunmamaktadır. Evrimciler ise bu önemli gerçeği yok sayıp kayıp halka propagandasına girişmekle son derece akıl ve bilim dışı bir davranış sergilemektedirler.