Kimi zaman tek bir sözcük, tek bir terim zihinde tasarlanan kavramın anlaşılabilmesi bakımından yeterli olamayabiliyor. Bunun nedeni, dil-düşünce iletişimini tam olarak kuramayışımızdan ileri geliyor. Nitekim simge bu bağlamda büyük kolaylık sağlıyor.
Yaşları biraz ileri olanlar, kökeni Arapça ya da Farsça olan hatta kimi zaman ne olduğu pek belli olmayan birtakım eski sözcük ve terimlere alışmış hatta kapılmış durumdalar. Bunların öz Türkçedeki karşılıklarını anlamakta güçlük çekiyorlar. Daha genç yaşta olanlar için ise bunun tam tersi söz konusu olabiliyor.
İşte bu olguyla Masonlukta önemli bir yer tutan yetkinlik ve yetkinleşme kavramları bakımından da karşılaşma durumu söz konusu.
Kökensiz sözcük olur mu?... Kimi zaman oluyor. Örneğin Masonluktaki şu “tekris” sözcüğü Arapça kökenli kokuyor ama Arapçada böyle bir sözcük olmadığı gibi, bunu Arapça bir kökene bağlayabilmek isteyenler bin bir takla atıyor bir şey çıkarabilmek için.
Köken önemli aslında. Bu yüzden biz de bu yazının başlığındaki sözcüğün kökenine inelim; isim ya da sıfat kipinde olabilen “yetkin” ile başlayalım.
Bu sözcük yüklem olarak “yet” kökünden türetilme. Burada “kin” diye bir bütünleyici kullanılıyor fiili isim ya da sıfat kipine dönüştüren. Bir diğer deyişle “yetkin” kendi başına bir sözcük değil.
“Yet” yükleminden başka birçok türetme yapabiliriz; “kin” bütünleyicisini de başka yüklemlerle birlikte kullanabiliriz (seçkin, bitkin gibi ama Türk dili ses uyumu kuralları uyarınca bu değişebilir ve “gin” “gun” gibi biçimler de alabilir.)
Öz Türkçe, dil olarak pek ilginç… Birçok türetmeye ve bilinmeyen sözcük ya da terimlerin bile kavramsal bakımdan kolayca anlaşılmasına olanak veriyor. Sanıyoruz ki böyle bir olanak aslında Arapçada söz konusudur ve Türk dili bu bakımdan pek yetersizdir. Hiç de değil. Fakat biz kendi dilimizi yeterince bilmiyoruz; öğrenemedik, öğretmediler. Sadece kalıpları kafamıza çaktılar. Oysa ezbercilikle dil öğrenilmez; sadece güncel iletişim sağlanır. Bunun ötesine rde geçilemez. Zaten geçemiyoruz. Felsefe üretemiyoruz. Çünkü dilimizi iyi kullanamayınca iyi düşünemiyoruz; iyi düşünemeyince dilimizi geliştirmeyi beceremiyoruz.
Dilimiz üzerine çok şey söyleyebilirim ama konumuzun başlığından uzaklaşmaya gönlüm razı değil. Zaten bu yüzden kimi forum üyelerini eleştirmiyor muyum ara sıra?!
Sözcük olarak yetkin, bir varmışlığı, erişmişliği, bütünlenmişliği, en çok da mecazi anlamda olgunlaşmışlığı yansıtıyor. Zaten Masonlukta bu bağlamda genel olarak alınan da mecazi anlam… Bu nedenle yetkin ve olgun sözcüklerinin eş anlamlı olarak kullanıldığını da görebiliyoruz.
Ancak bu sözcükleri zihnimizin içinde şöyle bir çevirirsek belki olgunluğun aslında yetkinlik ile tam eş anlamlı olmadığını, ancak yakın olduğunu, bir alt aşama sayılabileceğini söyleyebiliriz. Bana öyle gibi geliyor; size öyle gelmeyebilir.
Üstelik bir meyvenin olgun olduğunu söyleyebiliriz ama yetkin olduğunu söyleyemeyiz; olmaz, tutmaz. İnsan için ikisi de geçerli olabilirse de ayrıntısal bir fark var gibi...
Şöyle bir terim: “Olgun mason”…
Bu bana biraz garip geldi. Gerçi Masonlukta kullanılmayan bir terim değil. Olgun genç desek bunu garipsememem. Ancak bir masondan söz edince sanki “yetkin mason” daha iyi.
Yetkin sözcüğünün eki dildeki karşılığına bir bakalım: Kâmil yani kemale ermiş…
Kemale ermek deyişi artık günümüzde pek kullanılmaz oldu gibime geliyor. Sanki bunun yerini olgunlaşmak almış durumda.
Peki onun yerine yetkinleşmek koysak…
Dedim ya, bu bana biraz daha ileri, bir üst aşamaymış gibi geliyor ama belki siz eş değerde görebilirsiniz.
Şu Arapça kökenli fiillere baksak… Kâmil olmak için ne gerekiyor? Tekâmül etmek… Gelişmek; olgunlaşmak da diyebiliriz buna ama işte o olgunlaşma sanki gelişme eyleminin sonunda yer alıyor gibi.
Türk Masonluğundaki eski yazılarda (örneğin Büyük Şark gibi 1930’lu yıllarda yayınlanmış dergilerde) tekâmül sözcünün yer yer doğru, yer yer yanlış olarak kullanıldığını görmüştüm. Demek o zaman kimi masonlar zihinlerinde bu farkı pek belirleyememiş. Oysa asıl kullanılması gereken sözcük “tekemmül”… Bunun kökeninde ise kemal ya da kâmil değil, kümül (toplamı, hepsi, bütünü) sözcüğü yer alıyor. Dolayısıyla tekemmülün dilimizdeki karşılığı olgunlaşma değil, bütünlenme. Bunu bir insan (özellikle bir mason) için düşünürsek, noksanlardan, yanılgılardan, pürüzlerden, olumsuzluklardan arınma ve böylece “tam” olma…
Saltık bir tam… %100. Doğada böyle bir şey var mı?
Var. %100 olan bir şey var. Ben söylemeyeyim ne olduğunu; siz belirtin.
Ancak %100 tam olan insan yok. Onu pek yaklaşabilmiş olanı var.
Peki ona yani o tekemmül etmişe ne denir?
Mükemmel… İşte o da = yetkin.
Bir de Batı dillerinde ne deniyor ona bakalım.
Konumuz özel olarak Masonluktaki kavramlar olunca Fransızcada “parfait”, İngilizcede “perfect”, Almancada “Perfekt” kullanılıyor. Peki sözlükte bunların Türkçe karşılığına bakınca ne görüyoruz? Tam, mükemmel, kusursuz…
Bendeki sözlüklerde bu bağlamda ne “yetkin” özcüğü geçiyor ne “olgun”. Tersinden bakıyorum… “Yetkin” sözcüğünün karşılığında yukarıda verdiklerim var ama iş “olgun” sözcüğünün karşılığına gelince onun karşılığı “gençliğin ilerisindeki bir yaşta olmak” anlamında atabileceğimiz “matur” ve benzeri sözcüklere varıyor.
Bütün bu sözcük/terim didişmesi niçin?
Çünkü Masonlukta bence “yetkin”, “yetkinlik” ve “yetkinleşme” tarzında olması gereken sözcükler yerine “olgun”, “olgunluk”, “olgunlaşma” sözcüklerinin de kullanıldığını görüyoruz.
Bunu böyle kullananlar çok mu yanlış yapıyor?...
Yooo!... Bu bir yeğleme olarak benimsenebilir. Ancak “olgun”u benimseyenler çıkar da “yetkin”in yanlış olduğunu ileri sürerlerse, işte o zaman çok yanlış yapmış olurlar.
Şimdi burada duralım. Tartışmak ve katkıda bulunmak isteyenlere fırsat verelim. Sonra bu terimlerin Masonlukta nerede ve nasıl, ne anlamda kullanılmakta olduğuna geçeriz.