Masonlar.org - Harici Forumu

Site, Forum ve Uyeler Hakkinda => Site Hakkinda Diger Konular => Yorumlar => Konuyu başlatan: NOSAM33 - Şubat 12, 2018, 04:56:26 ös

Başlık: KISSADAN HİSSE ...
Gönderen: NOSAM33 - Şubat 12, 2018, 04:56:26 ös
TOPAL MOLLA*

1920 yılında Topal Molla lakabıyla tanınan bir zat, Afganistan’da tekke kurmuş. Topal Mollanın müritleri 3 yıl içinde 200 bine ulaşmış.

Müritlerin sayısı 1925’te 300 bini aşan Topal Molla, krala karşı ayaklanma başlatmış.

Bir yıl boyunca Afganistan‘da kan gövdeyi götürmüş. O yıllarda Afgan kralı olan Emanullah Han, ülkesini terk etmek zorunda kalmış.

*Emanullah Han* ülkesinden ayrılırken Afgan sınırına geldiğinde yanına bir adam sokulmuş ve çok güzel konuştuğu Urduca’sıyla sormuş:
“Beni tanıdın mı? Ben meşhur Topal Mollayım. Afganistan’daki görevimi bitti, İngiltere’ye dönüyorum.”

“Seni tanıdım !” demiş kral
“Ben senin İngiliz casusu olduğunu biliyordum. Fakat halkıma o kadar çok tesir etmiştin ki, senin casus olduğuna onları *bir türlü ikna edemedim ve inandıramadım*.“

*Sarıklı ve sakallı Topal Molla* sakalını kesmiş, sarığını atmış, başına silindir şapkasını oturtmuş ve *İngiltere yoluna koyulmuş.*

*****
Ülkemizde de her zaman Topal Molla’lar olmuştur.
Kimisi politikacı, kimisi din adamı, kimisi de ilim adamı olarak kendisini tanıtır ve toplumu o göreviyle zehirleyerek birlik ve beraberliği bozar.
Her şeyin bir fitneden ibaret olduğunu ve aslında O’nun zehirli biri, yani bir hain olduğunu anlatırsın ama ya anlayan çıkmaz, ya kimse anlamak istemez, ya da anlamasalar bile seni hain ilan ederler.

Sonuçta salt *doğruları söylediğin için yalnız kalmana sebep olurlar.*

Ama olsun, *görevini yerine getirmiş* olmanın verdiği huzurlu, onurlu ve mutlu bir yalnızlık, aldatılmaktan ve gerçek bir hain olmaktan *her zaman daha değerlidir.*

Düşünmek, sorgulamak, eleştirmek ve bunların sonucunda *hainlere biat etmemek, çok önem arz etmektedir.*

Çünkü *Topal Molla’lar, sorgulayıp eleştiren beyinlere üşüşemez.*

Sevgiyle kalın...

*MERAKLISINA NOT:* Emanullah Han, kurtuluş savaşımız esnasında Türkiye’ye büyük maddi yardımda bulunmuş, O’nun teşviki ile Afgan kadınlar da altın takılarını göndermişti. Emanullah Han Atatürk hayranıydı ve O’nu örnek alıyordu. Bu durum İngilizleri rahatsız etti ve meşhur İngiliz üç kağıtları, dalavereleri başladı.

*Sonuç olarak* İngiliz ajanına İslami (!) darbe yaptırıldı.

*Tarih, ders almayanlar için tekerrürden ibarettir*...


Alıntı  ...
Başlık: Ynt: KISSADAN HİSSE ...
Gönderen: Farmakoloji - Şubat 12, 2018, 06:29:18 ös
Sayın Nosam33,paylaşımınızi çok beğendim.Malesef,malesef nedense doğruları soyleyenleri taşlayan bir halk olduk.Bir atasözü aklıma geldi."Duğruyu söyleyen,dokuz köyden kovulur."..Saygılarımla.
Başlık: Ynt: KISSADAN HİSSE ...
Gönderen: Alşah - Şubat 12, 2018, 10:08:21 ös
        Sayın NOSAM33, ömrünüze bereket, ne güzel bir paylaşım. En son ibare ise tam da ülkem için cuk oturmuş.
        Saygılar-sevgiler.
Başlık: Ynt: KISSADAN HİSSE ...
Gönderen: NOSAM33 - Şubat 12, 2018, 11:41:03 ös
Rica ederim  ... 8)
Başlık: Ynt: KISSADAN HİSSE ...
Gönderen: Farmakoloji - Şubat 13, 2018, 12:26:15 öö
Canadadan tanıdığım birkaç Afganistan'lı aile var.Ailenin butun üyeleri okuma orani yüksek.Ögretmen,Akademisyen yada Mühendisler.Okumuş olanlar ülkeyi terk edip onlara değer veren medeni ülkelere göç etmişler.Afganistanda kalan gariban halklar ise zorla Taliban'a (terörist) biat ettirilmek zorunda kaldılar..Afganistan'in cografi konumuna bakarsak değerli madenler,altin rezervleri var.İngilizlerin ve ABD'nin işine oranin halkının cehaletten kurutulmuş olması gelmez.Nasıl halkı,topraklarını sömürecekler...Saygılarımla.
Başlık: Ynt: KISSADAN HİSSE ...
Gönderen: NOSAM33 - Şubat 13, 2018, 01:10:26 öö
Allah akıl vermiş ve kullan demiş.İslam öyle hale getirildiği tam bir sömürü aracı oldu. Tiksini yorum o tip insanlardan.
Başlık: Ynt: KISSADAN HİSSE ...
Gönderen: Gezdirici - Şubat 13, 2018, 09:15:34 öö
Tüm Peygamberler yahut büyük liderler  terk i diyar ettiğinde geride bıraktıkları mesaj ne hale gelir imiş? İşte güzel bir kıssa dan hisse...
Talimatları anlayıp uygulamak yerine okuyup okuyup ağlayanları güden bir Topla Molla da çıkar elbet.

...

Evvel zaman içinde diyarın birinde bir Ağa varmış. Çok güzel bir çiftliği varmış Ağanın yüzlerce de marabası(çalışanı). Herkesin mutlu olduğu koca bir köymüş çiftlik. İşler hiç aksamazmış.

Bir gün Ağa kahyayı çağırmış, çok uzun bir yolculuğa çıkacağını söylemiş; çiftliğe iyi bakmalarını, döndüğü zaman her şeyin bıraktığından daha iyi, daha güzel olmasını arzu ettiğini söylemiş. Kahyaya bir de mektup bırakmış ve gittikten sonra bütün çalışanları toplayıp bu mektubu onlara okumasını emretmiş. Bir gece ağa herkesten habersiz çiftliği terk etmiş.

Sabah olunca işler başlamadan kahya, tüm çalışanları toplayıp durumu anlatmış ve mektubu okumuş. Mektupta Ağa’nın çiftlikle ilgili talimatları varmış. Yani her gün ne yapılması gerektiği; ağaçların ne zaman budanacağı, ilaçlamanın ne zaman yapılacağı, sulamadan çapaya her şey.. kısacası çiftliğin daha güzel olması için titizlikle yerine getirilmesi gereken işler yazılıymış mektupta. Can u gönülden dikkatle dinlemişler mektubu. Ağa karşılarındaymış, sesini duyuyorlarmış sanki. Çok etkilenmişler, çok üzülmüşler bu duruma ve üzüntüden birkaç gün ellerini hiçbir işe vuramamışlar.

Sonra işlerine başlamışlar ama arada bir kahyaya yalvarıp Ağanın mektubunu okumasını istemişler; çünkü mektubu dinlerken Ağayı görüp sesini duyar gibi olduklarını söylemişler. Artık birkaç dakika çalışıp Ağa’yla ilgili anılarını konuşmaya başlamışlar. Bu günlerce devam etmiş. Ağa’nın dönüşünden yavaş yavaş ümit kesilince anma günleri düzenlemişler çiftlikte. Bu anma günlerinde Ağa’dan kendilerine kalan tek somut şey olan mektubunu okumaya başlamışlar Artık herkes o mektubu kelime kelime ezbere biliyormuş.

Bir müddet sonra bu anma günlerinde mektubu en iyi okuma, en iyi yorumlama yarışmaları düzenlemişler. Törenlerde, plaketler, ödüller, unvanlar vermişler münasip gördüklerine. Artık çiftlik tören diyarı olmuş. Bu işlere kendilerini öyle kaptırmışlar ki asıl işlerini unutmuşlar. Çiçekler solmuş, ağaçlar yaşlanmış, her tarafta baykuşlar ötmeye başlamış. İşler kötüleşince kahyalar zalimleşmiş. Marabalar kamplara bölünmüş ve birbirleriyle didişmekten çiftliğe bakamaz olmuşlar. Artık çiftlik eski çiftlik değilmiş.

Bir yandan komşu çiftliklerin ağaları gözleri buraya dikmişler, bir yandan da çiftlik içindeki çekişmeler ve kavgalar bir zamanlar yalancı cennet olan çiftlikte hayatı çekilmez hale getirmiş. Çiftliğin bu hale gelmesinden kimse kendini sorumlu tutmamış.Herkes birbirini ihanetle suçlamaya başlamış.Sabahtan akşama, akşamdan sabaha herkesin elinde Ağa’nın son mektubunun bir kopyası ve herkes buradan yaptığı alıntılarla çiftliği kurtarma, birbirlerini ihanetle suçlama nutuklarıyla zaman geçiriyormuş. Nihayet bir zaman  gelmiş ki, ortada ne çiftlik kalmış, ne kahya. Sadece Ağa’nın mektubunun kopyalarıyla Ağa Ağa diye dolaşıp Ağacı olduklarını söyleyen bir grup şaşkın…

Başlık: Ynt: KISSADAN HİSSE ...
Gönderen: karahan - Şubat 13, 2018, 02:12:04 ös
Çok güzel bir mesel.
Kimse yanlış anlamasin ama bu mesel maalesef Atatürk e ve onun bıraktıklarına çok uyuyor.
Başlık: Ynt: KISSADAN HİSSE ...
Gönderen: Farmakoloji - Şubat 13, 2018, 04:45:26 ös
İNSANLAR NİÇİN ANLAŞAMIYORLAR?

Dilleri farklı dört  kişi arkadaş olmuştu. Bunlardan biri İranlı, biri Rum, biri Arap, biri de Türk’tü. Bu dört arkadaş, birlikte geziyorlardı. Paraları da yoktu. Adamın biri bunlara biraz para verdi.

“Bu para ile ne istiyorsanız alın,” dedi.

İranlı olan dedi ki:

“Bu parayla “engür” alalım.”Arap ona itiraz etti:

“Ben “engür” istemem, “ineb” alalım,” dedi.

Türk ise:

“ Olmaz, ben “ineb” istemem, “üzüm” isterim,” dedi.

Rum olan da:

“Bırakın bu lafları,” dedi.. “Bu para ile “istafil” alalım.”

Böylece bu dört arkadaş birbirleriyle çekişmeye, dövüşmeye başladılar. Çünkü birbirinin söylediklerinin anlamından haberleri yoktu.

Onlar, ne alınacağını tartışırken yanlarına bu dört dili de bilen birisi geldi. Bu arkadaşların tartışmalarına tanık oldu:

“Ne yapıyorsunuz, kavganın sebebi nedir?” Diye sordu. İçlerinden birisi durumu anlattı. Dil bilen adam:

“Be hey ahmaklar, zaten hepiniz aynı şeyden bahsediyorsunuz. “Engür” Farsça’da “üzüm” demektir, “ineb” Arapça’da, “istafil” ise Rumca’da aynı anlama gelir. Niye  kavga ediyorsunuz ki, hepiniz aynı şeyi istiyorsunuz işte.”...Alıntı.
Başlık: Ynt: KISSADAN HİSSE ...
Gönderen: Farmakoloji - Şubat 13, 2018, 05:14:22 ös
BAĞIRMAK İŞE YARAR MI?

Kervan, bütün gün yol aldı. Gece olunca da serin bir yerde konakladı. Yorgunluktan herkes uykuya dalmıştı.

Kervanın bekçisi de uyuyanlar arasındaydı. Hırsızın biri bu durumu fırsat bilerek kervanı soydu. Çaldığı malları da toprağa gömdü.

Gündüz olunca kervan halkı uyandı, baktılar ki mal, eşya, gümüş, hepsi çalınmış.

Halk toplanarak durumu tartışıyordu. Kervan bekçisini çağırdılar. Bekçiye:.

“Ey kervan bekçisi! Eşyamız ne oldu? Mallarımız nereye gitti.” Bekçi, uyuya kaldığını gizlemek için:

“Hiç ummadık bir zamanda, yüzleri örtülü hırsızlar geldiler, gözümün önünde ne var, ne yok alıp götürdüler,” dedi. Kervan halkı:

“Ey korkak adam? Hırsızlar eşyayı çalarken sen ne yapıyordun? Sen necisin? Bekçi değil misin?” Bekçi:

“Ben bir kişiydim. Onlarla başa çıkamazdım. Bir sürü silahlı adama karşı ne yapayım?”

“Peki, bizi ne diye uyandırmadın?”  Bekçi kekeleyerek:

“Tam bağıracağım sırada bıçakla beni korkuttular. Susmazsan seni öldürürüz dediler. O zaman bağıramadım, isterseniz şimdi bağırayım, çağırayım.”.Alıntı.

HIRSIZA KİLİT OLMAZMIŞ

 

Hikayecinin biri bir gün toplanan kalabalığa güzel hikâyeler anlatırken, terzilerin nasıl  kumaş çaldıklarına sıra gelmişti.. O sırada kalabalık içinde bulunan bir Türk terzilere ait bu sırrın açığa vuruluşundan çok öfkelendi. Hikâyeci ballandıra ballandıra terzilerin hainliklerini anlattı. Türk de bu anlatılanlara bir hayli üzüldü. Sonra dayanamayıp sordu:

“Ey hikâyeci! Sizin şehrinizde hilede ve hainlikte en usta terzi kimdir?” Hikâyeci cevap verdi:

“Şehrimizde Ciğeroğlu adında bir terzi vardır. O el çabukluğunda ve hırsızlıkta herkesten ileridedir. Türk:

“O benden değil kumaş, bir iplik bile çalamaz.” Dedi. Hikâyeci:

“Kendine bu kadar güvenme. Senden daha uyanıkları bile  aldattı o. Onun hileleri karşısında sen şaşırır kalırsın.” Türk daha çok kızdı:

“O terzi benden ne eski ne yeni hiçbir şey çalamaz,” diye bahse girişti.

Çevresindekiler onu daha çok kızdırdılar. O da bahse konacak nesi varsa rehine verdi.

“Şu Arap atımı da rehine koydum. O terzi benden bir şey çalabilirse sizin olsun. Eğer benden bir şey çalamazsa sizden bu atla beraber bir at isterim.”

Türk üzüntüsünden dolayı o gece uyuyamadı. Hırsızın hayaliyle savaşıp durdu.

Sabah olunca atlas kumaşı koltuğuna aldı. O hilecinin pazar yerindeki dükkânına gitti. Selam verip dükkâna girdi. Usta hemen yerinden kalkıp selamını aldı. Onunla merhabalaştı. Usta, Türk’e haddinden fazla hürmet etti. Böylece onun gönlüne girdi. Ona kendini sevdirdi.

Türk, terzinin bülbül gibi tatlı dil döktüğünü görünce, getirdiği İstanbul atlasını (ipek kumaşı) onun önüne attı.

“Bu kumaştan savaş günü giymek için göbeğimden aşağısı geniş, yukarı kısmı dar, bir kaftan biç. Belden yukarısı dar olsun da güzel görünsün. Aşağısı geniş olsun da rahat hareket edeyim, ayağa dolanmasın,” dedi. Terzi:

“Ey sevimli müşteri! Sana hizmette bulunmak benim için zevk. Emrin başımın üstüne,” dedi.

Terzi sonra kumaşı ölçtü, ne kadar çıkacağını anladı. Ondan sonra da ağzını açarak, tatlı diller dökerek Türk’ü lafa tuttu. Birçok fıkra ve hikâyeyle Türk’ü oyaladı. Makasını çıkardı, hem kumaşı kesiyor, hem sürekli tuhaf tuhaf şeyler anlatıyordu.

Anlatılan masallar yüzünden Türk, öyle katıla katıla gülmeye başladı ki, daracık gözleri kapandı, görünmez oldu. Türk gülerken terzi kumaştan bir parça kesip dizinin arasına sakladı. Bu işi Allah’tan başka kimse görmedi.

Terzinin anlattığı masalların hoşluğu, tatlılığı, Türkün giriştiği bahsi onun aklından çıkardı. Ona her şeyi unutturdu.

Atlas nedir? Bahse girişmek nedir? Rehin nedir? Terzi ağabeyin anlattıkları ile Türk sarhoş oldu. Türk kendine gelince:

“Allah aşkına gülünecek bir şey daha söyle! Sözlerin gönlüme, ruhuma gıda oldu,” diye yalvardı.

O düzenbaz terzi gülünecek bir şey daha söyledi. Türk öyle bir kahkaha attı ki sırt üstü yere yattı. Gafil Türk gülünecek masallardan hoş zevkler alırken, terzi de kumaştan bir parça daha keserek gömleğinin yakasından koynuna soktu. Türk:

“Allah aşkına gülünecek bir şey daha anlat,” dedi.

Terzi bu defa önceki söylediklerinden daha hoş, daha güldürücü bir masal anlattı. Türk’ü tam manasıyla avladı. At için bahse giren Türk’ün attığı kahkahalardan gözleri iyice yumulmuş, aklı başından gitmişti.

Terzi üçüncü defada kumaştan bir parça daha çaldı. Çünkü Türk’ün gülüşünden meydanı boş bulmuştu.

Türk dördüncü defa gülünecek bir şey anlatmasını isteyince, terzinin gönlüne merhamet geldi de hi­lesini, hırsızlığını başkalarına saklamaya karar verdi. Türk:

“Gülünecek bir şey daha anlat,” diye terziye yalvarmaya koyuldu,

Terzinin bu isteğe karşılığı alaylı oldu:

“Ey kendisi masal olmuş kişi! Ne zamana kadar masal dinlemeyi deneyeceksin,senin kendi hayatının masalından daha gülünç bir şey yoktur. Ey kahkahaların esiri olan kişi! Artık bırak beni. Geç! Bir daha güldürecek bir hikâye anlatırsam vay haline!”.. Alıntı...

Sonuç olarak;Biz tartışa duralım.Birbirimize sen sucusun,sen bucusun diyelim.Bizi birbirimize kirdiranlarda çalıp ülkeyi bitirip kaosa sürüklesin.Not: İnsanları ayristirip bolen parcalayan Akp ve Akp zihniyetidir.. Saygılarımla.
Başlık: Ynt: KISSADAN HİSSE ...
Gönderen: Tık-Tik-Tak - Şubat 13, 2018, 08:24:24 ös
 Bir hikaye de ben paylaşmak isterim:

Gordion Düğümü

Gordion düğümü, bir öküz arabasını bir sütuna bağlayan karmakarışık bir sarmaşıklar yığınıdır.

Araba, Midas'ın ya babası ya da atası olan Gordios'a aittir. Yeni bir lider arayışında olan Friglere bir kahin tarafından, şehre öküz arabası ile giren ilk adamı kral ilan etmeleri söylenir.

İşte bu kişi Gordios'tur. Gordios, kral olur ve öküz arabası tapınakta gösterime konulur. Yüzyıllar sonra Büyük İskender zamanında, Gordios'un öküz arabası, düğümü çözecek kişinin Asya'nın hakimi olacağı söylentisi ile ünlenir.

Büyük İskender, Gordion'a geldiğinde (M.Ö. 334) kılıcını çeker ve düğümü ortadan ikiye ayırır. İskender, gerçekten de Pers İmparatorluğu'nun fatihi ve Asya'nın hakimi olma yolundadır.

Ancak 33 yaşında ateşli bir hastalıktan zamansızca ölümü, bilgelerce İskender'in Gordion düğümünü çözmek yerine sabırsızca davranmasının akıbeti olarak görülmüştür.

Alıntı.
--- --- ---

Bu hikaye içinde kanımca iki çıkarım mevcut:

Bazen Saf gücün gereklilik olduğu üzerine; bazen ise, sabrın aklın ve saf gücün birleşmesi gerekdiği.

Not:

Bazı zamanlar bazı zümrelerce toplumlar, doğru-yanlış; veri/bilgi bombardımanına tutulurlar, bu zihin karmaşıklığı toplumu iki sonuca götürür.Ya öz değerlerine tutunarak saldırganlaşan bir arı kovanı'na dönerler; yada karmaşıklığın durulmasını ... Çoğunluk ile birinci şık seçilir.


Nazi Almanya'sı bu sınavı geçememişti; umarım biz geçeriz.


(Aslında Mükemmel pilanlar en güzel ip uçlarını da yanında bırakırlar. O yüzden; doğru-yanlış; veri/bilgi bombardımanı, ip ucu takip edilememesi veya kafa karıştırmak için her denklemde kullanılabilir)

Başlık: Ynt: KISSADAN HİSSE ...
Gönderen: Farmakoloji - Şubat 14, 2018, 09:23:19 öö
Paylaşımlarımda  insanlar arası ayrıştırmadan bahsetmiştikki sosyal medyada tartışma yapan bir tweter paylaşımı dikkatimi çekti.Disardan herkesin twetırını okuyacağını sanırım hesaba katmamış.Bu bayanın eğitim durumuna bakıp,herkese Allah akıl verirken acaba nerdeydi diye insan düşünmüyor değil. Lisans mezunu olması bu bayanın şaibeli.Konuya gelelim alevi bir asker şehidimize dil uzatıp insan ayrımı ve hakeret etmiş.Bu zihniyette olan Aktroller var oldukça ülkem adına çok üzülüyorum.Gerçekleri gormeniz adına tweter paylaşımlarını paylaşıyorum..Not:Bu bayan sunniyse ben Aleviyim.Aleviler benim canım, kanım, toprağım,miletim.Kimse bizleri ayrıştırıp bölemiyecek!..Bu gibi insanların zihniyeti pislik saçıyor.Bunlar yüzünden insanlar islamiyetten nefret ettiler... Saygılarımla.
Başlık: Ynt: KISSADAN HİSSE ...
Gönderen: Farmakoloji - Şubat 14, 2018, 09:45:33 öö
Sünni vatandaş olarak bektaşilerden,alevi kardeşlerimizden özür diliyorum.Ben Masonum!Ben Aleviyim! Ben Sünniyim!..Evrenin yüce yaratıcısının kuluyum!.."Yaratılanı hoş gör,Yaratandan ötürü."demiyormu Yunus Emre..Mustafa Kemal Atatürk'ün insanlık sevgisi nekadarda tevazu, hoşgörü içeriyor.Paylaşmak istiyorum.. Saygılarımla.

Atatürk’ün insanlara duyduğu sevgi ile ilgili anıları ve sözleri nedir, Atatürk’ün insan sevgisi nasıldır, Atatürk’ün insanlara verdiği önem nasıldır, Atatürk’ün millete verdiği değer, Atatürk’ün insan sevgisiyle ilgili anıları ve sözleri nelerdir.

Atatürk’ün İnsanlara Duyduğu Sevgi
Çağımızda bütün insanların barış içinde, birbirini sevip sayarak yaşama isteği, her gün biraz daha artmaktadır. İnsanların mutlu olması, onların birbirine yaklaşmalarına, birbirini sevip saymalarına bağlıdır. Aralarında bu sıcak ilişkiler geliştirildikçe; insanlar ihtiyaçlarını gidermek için birbirine destek olacaklardır. Kurtuluş savaşları gibi halk savaşları da bir çok yıkıma ve ölüme yol açmaktadır. Onun için günümüzde her türlü anlaşmazlıkların ,görüşmeler yoluyla çözüme kavuşturulması istenmektedir.


 
Atatürk; “Zorunluluk olmadıkça, savaş bir cinayettir.” Demekle,temelde barıştan yana olduğunu hemen belirtmiştir. Bu düşünceye bağlı olarak, sadece yurdumuza saldıran düşmanlara karşı, Türk ulusu ile savaşmıştır. Daha sonra yapılan barışı izleyen yıllarda bu devletlerle, barış içinde yan yana yaşamamızı sağlamıştır. Yine aynı düşünceyi dile getiren; “Yurtta barış, dünyada barış.” Sözünün de Atatürk’e ait olduğunu biliyoruz. Atatürk, yalnız Türk Milletinin huzur ve güvenliğini değil tüm dünya milletlerinin mutluluğunu isteyen ve özleyen bir liderdi. Bu düşüncelerini her fırsatta dile getirirdi.

atatürkün insan sevgisi

Nitekim 1931 yılında yaptığı bir konuşmada; “İnsanları mutlu edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak, insanlıkla ilgisi olmayan son derece üzücü bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. Dünya barışı içinde bütün insanlığın hakikî saadeti, ancak bu yüksek ideali taşıyan yolcularının çoğalması ve başarılı olmasıyla gerçekleşecektir.”demiştir. Görüldüğü gibi Atatürkçü düşüncenin ulusal boyutunun yanı sıra evrensel bir boyutu da bulunmaktadır. Atatürkçülüğü yürekten benimsemiş olan Türk toplumu, birbirleriyle olduğu kadar, öbür toplumlarla da barış içinde mutlu yaşamak istemektedir. Her toplum, bu düşünceyi paylaşıp destekledikçe, Atatürk’ün bu düşüncesi, dünya çapında gerçekleşme fırsatı bulacaktır.

Atatürk’ün İnsan Sevgisi ile İlgili Düşünceleri
Varlıklar içerisinde en şerefli ve en mükemmel olanı insandır. Allah onu en güzel şekilde yaratmış ve yeryüzüne göndermiştir. Bundan dolayı sevgiye en lâyık olan da insandır.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) de iyi ve sevgiye lâyık insanın kim olduğunu bir hadisinde şöyle belirtmiştir: “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydası en çok dokunandır.”

Atatürk, insan sevgisine büyük önem vermiştir. O, bir asker ve devlet adamı olarak tarihin çok çalkantılı bir döneminde yaşamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın acımasızlığını ve İstiklâl Savaşı’nın olumsuz şartlarını görmüştür. Savaşın ne denli acı ve kötü olduğuna çok yakından şahit olmuştur. Bu yüzden, “Yurtta barış, dünyada barış.” diyerek, tüm dünyaya barış ve sevgi dersi vermiştir. Atatürk’ün barışa önem vermesinin altında insana olan sevgisi yatmaktadır. Tek dileği, yeryüzünde barış ve esenliğin kurulmasıydı.

Atatürk, bir konuşmasında şöyle diyordu: “İnsan, mensup olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını da düşünmelidir. Kendi milletinin mutluluğuna ne kadar önem veriyorsa, bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye, elinden geldiği kadar çalışmalıdır. ”

O, kimseye kin tutmaz, düşmanlık beslemezdi. Herkese karşı hoşgörülü ve iyi kalpli idi. Engin bir insan sevgisine sahipti. Bir konuşmasında, bu sevgiyi şöyle dile getiriyordu: “Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanlara düşmanız.”

Gelecek nesillerin Atatürk’ün hayatından alacakları çok büyük dersler vardır. Zaten büyük insanlar, karanlıkları aydınlatan ışık gibidirler.

Atatürk’ün İnsan Sevgisi ile İlgili Anısı
Devlet Bürokrasisi Cumhuriyetin ilanından sonra idi. Karadenizde bir gezintiye çıkmıştı. Kendisine eşlik edenler arasında bulunuyordum. Rizeye geldik. Yolların düzgünlüğü ilgisini çekmişti. Valiye :

“Yollarınızı nasıl bu hale getirebildiniz?” diye sordu.

Sponsorlu Bağlantılar

 
Vali de anlattı; yakın köylüleri jandarmalarla toplattırmış ve yol onarımında çalıştırmış.

Atanın kaşları çatıldı. Oldukça sert bir dille :

“Vali Bey” dedi. ” Corvee nedir bilir misin? Öyle ise ben söyleyeyim: Angarya demektir. Ve şu anda bilmeniz lazım ki, kanunsuz hiçbir vatandaşı işten alıkoyamaz, onu çalışmaya zorlayamazsınız. Cumhuriyette angarya diye bir şey yoktur.”..Kaynak:http://www.nenedirvikipedi.com/ataturk/ataturkun-insan
Başlık: Ynt: KISSADAN HİSSE ...
Gönderen: NOSAM33 - Şubat 14, 2018, 07:24:27 ös
https://www.facebook.com/dusunenanimal/videos/1576379179120458/ (https://www.facebook.com/dusunenanimal/videos/1576379179120458/)


İŞTE TÜRKİYE  BEN BU İNSANLARDAN UTANIYORUM 15 SENEDE GELİNEN sonuç .:.