Konu başlığı olarak ilk yazılan mesajı anlamlı buldum. Tabi ben de bir dine inandığım için anlamlı geldi
Bir takım sorularım var;
1. Şimdi subjektif değer kuramlarımı bir yere koyup, bir şey sormak istiyorum;
Maddesel sorulara maddesel yanıtlar verilebiliyorsa, spritüel cevapların açıklamadaki yeri ne olmalıdır?
Yani bir insan, başına gelen kötü bir olaydan sonra kendine "bu neden başıma geldi" diye soruyor ve buna spritüel olmayan, maddi cevaplar veriyorsa, neden sonuç ilişkilerini açıklayabiliyorsa spritüel cevapların yeri ne olmalıdır? Yani eğer bu spritüel cevap değilse, peki spritüel cevap nedir? Ben, bir işi öğrenemedim diyelim, öğrenememem nedeniyle işimi kötü yaptım, ve başıma kötü olaylar geldi. Bunun nedeni "işi öğrenememe" sürecimdeki olaylardır; örneğin fazla ilgi göstermemişimdir, o zamanı başka şeylere harcamışımdır, veya zekam yeterli değildir, veya zekam yeterli olsa bile fiziksel yetilerim buna el vermez. Bunlar iyileştirince sorun da çözülecekse, spritüelite bunun neresinde?
Batı şu anda böyle inanıyor. Orada çıkan çoğu "kişisel gelişim" kitabı, evvela "sorunu iyi tanımla, ve o soruna neyin neden olduğunu iyice araştır, sonra da o sorunu çözmeye çabala" diyor. Sizce spritüel açıklamaları olmayan, tamamen seküler bu anlatımda eksik olan şey nedir?
2. Bu öğreti nereden alındı? Kaynağı nerededir?
3. Reenkarnasyon öğretisi nereden alındı? Hataları sorgulayıp, çözüm yollarını keşfetmek gibi bir metodun anlatıldığı bu başlıkta reenkarnasyonun yeri nerede?
Şimdi gelelim kendi inançlarıma;
İslamda Kader inancı vardır, ve bunun yanında hayrın ve şerrin Allah'tan geldiğine inanılır.
Ben, kader mefhumunun ancak bilincinde olarak insanın bu dünyada bilgelikle yaşayacağını düşünüyorum. Şöyle ki;
İnsanın başına bir talihsizlik geldi (şer). İnsan bu durumla karşı karşıya kaldığında aşağıdaki tutumlardan birini gerçekleştirebilir; (orada 2 tutum verilmiş ama bunların sayısı bence çok fazladır)
1. Durumu sorgulamayabilir. Kendi kendine sövebilir. Öfke ve nefret duygularını ve antipatik kişiliğini geliştirebilir. Başına gelen durumu bir tesadüf olarak görebilir. Hayattaki hedeflerine saldırgan bir tutum geliştirerek ulaşmayı amaçlar. Bu birçok insanın karakterini etkileyebilir. Özellikle erkeklerde sıkça görülür.
2. Durumu yine sorgulamayabilir. Ancak bu sefer öfke ve nefret yerine üzüntü duyabilir. Arabesk bir tutum geliştirebilir. Kendi kendine acıyabilir. Hedeflerine, kendi mazlumluğunu alenen teşhir ederek ulaşabilmeyi amaçlar. İlgiyi bu yönüyle çeker. Bu tipik bir arabesk tutumdur. Ağlar, sızlanır, karşısındaki merhamet eder ve ona acır. Bu yolla hedeflerine ulaşmayı umar. Bu tutum daha çok kadınlarda gözlenir.
3. Durumu sorgulayabilir. Nedenlerini açıklamaya çalışır. Bu nedenleri göremiyorsa, (analiz yapma becerisi düşükse) dünyanın bir kuralsızlıklar ve tesadüfler dünyası olduğunu düşünebilir. Kaos'a inanmaya başlar. Başarıya pek itimat göstermez. Şansa inanmaya başlar.
4. Durumu sorgulayıp, mantıklı açıklamalar getirebilir. Sorunun nedenini iyi teşhis edebilir. Ve o sorunu çözmeye çalışabilir. a) sorunu çözerse bu yolla yoluna devam eder. b) sorunun temelini gördüğü halde onu çabalayıp bir türlü çözemezse, sürekli yılmadan o sorunu çözmeyi "denemeye" devam eder. c) denemekten bıkıp, yeteneksizliğine inanmaya başlayabilir. O soruna neden olan yetersizliği kendi beceriksizliğinde görebilir ve o konuyla ilgilenmekten vazgeçebilir. d) O konuyla ilgilenmekten vazgeçmez ve bu duruma isyan edip, hile ve kötülük yoluyla diğer insanlar üzerinden sorununu çözmeyi tutumunu geliştirebilir.
5. Durumu sorgular, mantıklı açıklamalar da getirir. Ama karşısına sürekli farklı sorunlar çıkmaya devam edebilir. Sorunu bir türlü çözemeyebilir.
Ve bence insan daha çok 5. koşulla karşılaşmaktadır. Sorunlar o kadar öngörülemez, ve insan basit bildik sorunlarla karşılaşmaz. Sorunlar çok komplekstir, ve çok değişik formları bulunur. Bunlar çözülemeyince insan bu sorunları süreçlerde bulamaz, davranışlarındaki ahlakiliğe bakar ve aynen bu başlıktaki düşünce yöntemini geliştirebilir.
Ben bir dine inandığım için, ahlaki davranışların, insanın başına gelecek olaylarda belirleyici olabileceğine inanıyorum. Materyalistler buna inanmaz, ve ahlak dışılığı sorun görmezler.
Şimdi iki insan düşünelim; biri kaderin önemini biliyor, diğeri bilmiyor.
Bu iki insan dan birincisi, kaderin önemini bilen biri olarak, başına gelen olayı "tesadüf" olarak nitelemez. Bilinçli bir şekilde Allah'ın onayıyla karşısına gelmiş bir hadise olduğunu bilir, ve hayatını sürekli kendini sorgulayarak, davranmadan evvel düşünerek geçirir ve Allah da ona o şekilde ceza-mükafat sistemini uygular.
İkinci insan eğer başına gelen olaylarda kendine hiç soru sormuyorsa, kader inancına ne kadar inansa dahi, onu özümseyememiş demektir. Düşünün; sizin bir çocuğunuz var. Çocuğunuzu iyiye sevketmek için ödül ve ceza (hayır ve şer) kuralları ortaya koyuyorsunuz. Çocuğunuz yanlış bir şey yapıyor, siz de onun başına kötü bir şey getirip, onu bir odaya kilitliyorsunuz. Eğer o çocuk bu süreçten bir şey anlamaz, ve olan biteni bir tesadüf görürse, annesinin/babasının ödül-ceza sistemini gözardı etmiş olur. Sanki onu odaya kilitleyen annesi bunu tsadüfen, yanlışlıkla yapmış gibi kendisine gelir. Veya iyi bir şey yaptı, ve annesi ona bisiklet aldı. Eğer bu bisikleti, yaptığı iyi davranışın bir mükafatı olarak görmek yerine yine tesadüfe yorarsa, başarıya odaklanamaz olur.
Ebeveyn'i Tanrı olarak düşünün. Başına gelen olayları sorgulamayan bir tipe Allah ödül ve ceza sisteminde neyi uygun görür? Tabii ki aklı başına gelene kadar başına kötü olaylar getirerek. Veya ona ödül ceza sistemini hiç uygulamayabilir, onu kendi haline gerçekten tesadüflere, doğanın nedensel yasalarına bırakır. (Aslında sonuncusu, kindar olmayan bir yaratıcıya daha uygun düşen bir tutumdur). Kendisini inkar eden insanlara da başaryı nasip etmesi bunu gösteriyor.
Şuna gelicem, kader inancını özümsemek, insanın işini kolaylaştırır. Eğer başınıza gelen iyi kötü hadiselerin nedenlerini analiz edip onları arttırmaya ve azaltmaya başlarsanız, ve bu mekanizmanın Onun ellerinde olduğunun bilincinde olursanız. Yaratıcı da ödül ceza sistemini sürekli geliştirecektir.
Çocuk odaya kilitlenmemek için ne kadar çok çabalar ve "iyi" olur, gelişirse, anne ödüllerini arttırarak oğlunu motive edecektir.
Kadere inanan insanın işleri böylece kolaylaşır. Kadere inanmayan insanın işi ise, neden-sonuç ilişkilerine kalır. O da nedenleri ortaya çıkarırsa bir şeyler başarır (hatta daha çok başarıyorlar) Allah çalışana ödülünü eksik etmez. Ama kader inançlı biri, üstüne çalışmasını etkileyerek, yaptığı işten daha çok verim alır.
Ancak ne yazık ki günümüzde kader statik bir olaymış, "alınyazısıymış" gibi algılanıyor.