"one of the most pathetic aspects of human history is that every civilization expresses itself most pretentiously, compounds its partial and universal values most convincingly, and claims immortality for its finite existence at the very moment when the decay that leads to its death has already begun" R. Niebuhr
Kendi adıma konuşacak olursam, anneanne tarafım Gürcü, diğer 3/4'lük kısmım ise herhalde Türk'tür. Soy-sop seçeremizi Osmanlı tuttuysa bilmek de isterdim. Ama aristokrat olmadığımız, zaten 5-6 göbek gerimizi bilmememizden kaynaklanıyor diye düşünüyorum
Grubun yararları olduğu gibi zararları da vardır. En büyük grup ise milliyetlerdir. Milletler, organizasyonu en dağınık olan gruplardandır. Grubun yararı, küçüldükçe ortay çıkar. Avrupa'da bazı ailelerin geçmişten gelen gelenek ve göreneklerini devam ettirmesi, veya bazı insani prensipleri, kendine has alışkanlıkları ve çevrelerindeki kültürü korumaları gibi gayet nezih unsurları vardır mesela. "House of bilmem ne" derler. Bizde de bazı "house of" lar kaldı, en çoğu da Güneydoğu Anadolu bölgesinde. Ben bu aşiretlerin iyi olanlarını da duydum. İçinden doktorlar, mühendisler, avukatlar, sanatçılar çıkaranlarını. Keşke tüm grupları en azından "çalışkanlık" bir yapışkan olarak tutsa. Ancak acı olan şu ki, burada, güneydoğudaki aşiretleri bir arada tutan tek ve aynı zamanda en önemli görülen şey kan bağı. Kan bağının tutkal görevi gördüğü bir gruplaşmanın hiçbir yararı yoktur. İnsanlar, ait olduğu eve göre değil, ait olduğu loncalara göre gruplaşmalıdır. Loncada önemli olan kan değil, ortak amaç veya iştir.
Türkiye anayasası, Türk hissedeni Türk görüyor olsa ne yazar, görmüyor olsa ne yazar. Bu pratik sonucu değiştirmez. Müspet bir unsuru bulunmayan gruplaşmalar, yersiz bir gururdur. En kötüsü de, müspet bir unsur, şart, çaba gerektirmeden kişilerin aidiyet ihtiyacı karşılandığında, insanların en kötüleri, bu aidiyeti bir şövalye gibi korumak istemeye soyunacak (yapacak bir şeyi olmayan sadece "korur") ve en sonunda diğer gruplardaki kötü insanlarla çatışma başlayacaktır.
Bu çatışmayı besleyen argüman da, karşı tarafın savunduğu argümanın ta kendisi olan milliyetçiliktir.
Ulus devlette yaşıyoruz, yani bir ulusa ait devlette yaşıyoruz. Türk ulusuna ait devlette yaşıyoruz. Milliyetçi bir yönümüz ve ideolojimiz var. Türklük, simgesel şekilde her yerde kendini gösteriyor. Türk olmayanı bile ancak "Türk hissederse" kabul ediyoruz. Bu, başlı başına bir sorundur, ve başka milletlerden olan vatandaşlara, devletin, kendi asıllarını inkar ederlerse şayet kucak açacağına yönük bir söylemdir. Bu yüzden ülkedeki en büyük azınlık olan Kürtlerin "hayır efendim"i bir yerde özerklik isteklerine katkı sağlıyor. Türklerin ulusalcılıkları, Kürtlerin ulusalcığını meşru kılıyor. Halbuki, "Türk", "Türkiye" ile yer değiştirse her şey sonlanacak. "Türkiye Türklerindir" yerine "Türkiye, Türkiyelilerindir" savunulsa, Kürtlerin ayrılıkçılıklarını suçlayacak bir zemin de buluruz. Fakat milliyetçiysek, başka unsurların milliyetçilikleriyle de çatışma, savaşma, sürtüşme kaçınılmaz oluyor, ve tam da bu yüzden milliyetçilik kendi kendine çatışma doğuran bir unsur oluyor.
Saygılar