MENEMEN OLAYI
GİRİŞ
23 Aralık 1930 günü sabah saat 6.20’de Menemen Kazar Camii önünde başlayan,saat 9.00 sularında sona eren Menemen olayı hakkında bugüne kadar değişik yorumlar yapılmış,birçok şey yazılıp çizilmiştir.Burada bunlara kısaca değinerek olayın gerçek nedenlerini bulmaya çalışacağız.
1924-38 yılları arasında Türkiye’de çıkan 18 ayaklanmadan yalnızca Menemen Olayı’nın Batı Anadolu’da çıkmış olması onu farklı kılmaktadır.Nasturi,Zilan,Şeyh Said,Dersim,Ağrı gibi diğer 17 ayaklanmada etnik tema,bağımsızlık talebi,dış kışkırtmalar vb. önemli birer etken olmalarına karşın,Menemen Olayı için bunları söylemek mümkün değildir.Dahası,Menemen’de,Orta,Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya kıyasla hem okuma yazma oranı ve ekonomik gelişmişlik düzeyi daha yüksek,hem de kısmi sanayileşmenin etkisiyle,feodal kurum ve kişilerin nüfuzları daha azdır.Ayrıca yeni rejimin kolay ulaşabileceği bir yöredir.
Bu özellikler göz önüne alınarak sorulacak sorular şunlardır:Menemen Olayı,yaygın biçimde kabul edildiği üzere,bir dinsel ayaklanma mıdır?Deli,esrarkeş,cahil altı kişinin başlattığı,bir anda ortaya çıkan “korsan” bir olay mıdır?2000 nüfuslu kasabadan 1500 kişinin etkin yada edilgen katılımıyla gerçekleşen olay sonrası adının “mel’un belde” olarak değiştirilip yöre insanının başka yerlere sürülmesi istenen[1] Menemen halkının bu eylemdeki sorumluluğu nedir?Yoksa,gerçek neden,olayın başlatıcısı Derviş Mehmet’in,Çerkes Ethem’in yandaşlarından olması mıdır?Yoksa,akademik literatürde yer aldığı üzere,Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın iktidara gelme hırsıyla gerçekleştirdiği bir kışkırtma mıdır?[2]
İşte bu araştırmada bu ve buna benzer sorulara yanıt arayarak Menemen Olayı’nı değerlendirmeye çalışacağız.
OLAYIN OLUŞUM SÜRECİ
Divan-ı Harp kararnamesinden,örgütlenmenin altı yıl önce[3] tekke ve zaviyelerin kapatılması ve şapka devrimi üzerine başladığı anlaşılmaktadır.Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra halifelik kaldırılmış,laik bir dünya görüşü benimsenmişti.Türbeler,mahalle mektepleri kaldırıldı.Tarikatçılık,şeyhlik,dervişlik,
müritlik,dedelik,seyitlik,babalık,emirlik,naiplik,halifelik,büyücülük,üfürükçülük,falcılık ve muskacılık 13 Aralık 1925 tarih ve 677 sayılı kanunla yasaklanmıştı.[4]İşte yeni rejimin eski ayrıcalıklarını yok ettiği başında İstanbul merkezli Nakşibendi şeyhi Şeyh Esad’ın bulunduğu grup,Serbest Cumhuriyet Fırkasının olaylı İzmir gezisini bahane ederek böyle bir olay girişiminde bulunmuşlardır.Burada ilginç olan nokta,Esat Hoca’nın irticai faaliyetinin Cumhuriyet döneminden önce başlamış olmasıdır.31 Mart Vakası’nın hazırlayıcısı olduğu iddia edilen sultan II. Abdülhamit döneminde de benzeri çalışmalar yapan Esad Hoca,Erbil’e sürüldüğünü,ancak Sultan Reşat zamanında İstanbul’a dönebildiğini söylemiştir.Örgütlenmenin beyin takımından olan,ancak eyleme katılmayan ve kendini halifeler halifesi olarak tanıtan Manisa Tabur İmamlığı’ndan emekli Laz İbrahim Hoca,örgütlenmesini çevre kasaba ve köyleriyle sınırlı bırakmamış,Karadeniz kıyıları,Kayseri,Bursa,Balıkesir;Bergama ve Manisa başta olmak üzere Anadolu’nun birçok yerini dolaşarak Nakşibendi tarikatının kök salmasına çalışmıştır.Esad Hoca ise,İstanbul Erenköy ve Beykoz’da örgütlenmeyi sürdürmüştür.Esad Hoca sadece salt cahil halkı,kara takkelileri değil,tahsilli,kültürlü kişileri de etkileyebilmektedir.Olayda sorgusu alınan Mustafa adlı bir tanık,İbrahim Hoca’nın Menemen’e bağlı Horozköy’de vaaz verirken rakı içen ve şapka giyenlerin gavur olduğunu,bundan Cumhurbaşkanının sorumlu tutulması gerektiğini söylediği belirtilmektedir.Laz İbrahim’in, “şeyhim” dediği, “vaktiyle 40 tekkenin şeyhi olan” Esad Hoca’nın evinde yapılan bir toplantıda,yakında şapkaların atılarak tekrar fes giyileceği,halifelerin geleceği,tekkelerin yeniden açılacağı söylenerek devrimler aleyhine konuşmalar yapılmıştır.Nitekim kendini Mehdi ilan eden Derviş Mehmet’inde esrarlı zikir toplantılarında hükümetin Müslümanları gavur yapmayı amaçladığını,bütün memurların ailelerini açık saçık gezdiren kafirler olduğunu,kendisinin Cumhuriyeti yıkarak dini iade edeceğini sıkça yinelediği belirtilmektedir.Derviş Mehmet’in inançlarını yayarken izleyeceği güzergahta dikkate değerdir:Türkiye’deki örgütlenmeyi tamamlayınca Arabistan’a,oradan da Çin’e geçerek tüm Yahudileri Müslüman yapacak ve H.z. İsa ile birleşip oradan Avrupa’ya dönerek Avrupa devletlerini de dine davet edecektir.
Çok geniş bir alana yayılan ve çok uzun bir zamandan beri zikir toplantılarını gizli kapaklı ve gözden uzak yerlerde değil,kahvehanelerde yapmakta olan tarikat karşısında hükümet,yalnızca ilgili kahvehaneleri kapatarak önlem alma yoluna gitmiştir[5].Menemen Olayı’nı rapor eden I. Kolordu Komutan Vekili Mustafa Paşa da bu dinci örgütlenmenin devletin güvenlik birimlerince gözlendiğini söyler: “Ben bu havalede için için işleyen bir yaranın mevcudiyetini sureti katiyyede hissetmekteydim.Bu hususta büyük bir dikkat ve asabiyetle takibat ve tahkikatta bulunulması ve bu yarayı işleyenlerin behemehal meydana çıkarılarak selameti memleket namına kamilen vücutlarının kaldırılması elzemdir,kanaatinde bulunduğumu arzederim”[6]
Olayın oluşum sürecini bu şekilde kısaca özetledikten sonra şimdi olayın başlaması ve gelişimine geçebiliriz.
OLAYIN BAŞLAMASI VE GELİŞMESİ
Daha önce de değindiğimiz gibi Menemen Olayı’nın tetikleyicisi serbest Cumhuriyet Fırkası’nın olaylı İzmir gezisidir.Bilindiği üzere SCF Genel Başkanı A.Fethi Bey ve arkadaşlarının,Partinin örgütlenmesini geliştirdiği Batı Anadolu’ya 3 Eylül 1930’da başlattıkları gezinin 4 Eylül’deki uğrak yeri İzmir’dir.Güvenlik güçleri ile başta liman işçileri olmak üzere Fethi Bey’in yapacağı konuşmayı dinlemeye gelen yaklaşık 50000 kişilik halk kitlesi arasında çatışma çıkmış,bir çocuğun ölümüne yol açan toplantı,Cumhuriyet Halk Fırkalılarca sabote edilmiştir.Serbest Cumhuriyet Fırkası ile Cumhuriyet Halk Fırkasının çekişmesi Menemen Olayı’nın ortaya çıkabileceği kargaşa ortamını yaratmıştır.
Olayın başlaması ve gelişimini Divan-ı Harp tutanakları ile olayı şahit olan kişilerin ağzından yazmak daha sağlıklı olacak diye düşündüğümüzden bunlara ağırlık verilmiştir.Şimdi olayın başlama aşamasını tutanaklarda geçtiği şekilde inceleyebiliriz.
Giritli Mehmet,Şamdan Mehmet,Sütçü Mehmet ve Emrullah oğlu Mehmet Emin (bu dört Mehmet’ler isyanın elebaşılarıdır.Üçü vaka günü öldürülmüş,sonuncusu Mehmet Emin de idama mahkum olup diğer mahkumlarla birlikte asılmıştır) Manisa’da dört günden beri toplandıkları tatlıcı Mutaf Hüseyin’in evinde son olarak 6 Aralık 1930 Cumartesi günü toplanarak eylemin planını hazırlamışlardır.Kahveci çırağı Mustafa (idama mahkum olmuş ve asılmıştır),Topçu çavuşu Hüseyin (asılmıştır),Keçili Himmet oğlu Süleyman çavuş (asılmıştır),Pabuççu Hüseyin oğlu Ali (asılmıştır) hazır bulundukları halde yapılan toplantıda vaka hakkında görüşmeler yapılmış ve bu müzakerede hadisenin cereyan sureti ve silahların tedarik şekli kararlaştırıldıktan sonra Giritli Mehmet evvela kendisi Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet’le Paşaköy’e hareket edeceğine ve birgün sonrada Paşaköy’de Emrullah oğlu Mehmet,Ali oğlu Hasan,Nalıncı Hasan,Çakıroğlu Ramazan (yaş haddi yüzünden hakkında verilmiş olan ölüm cezaları ağır hapse çevrilen üç sanık) kendilerine katılacaklarını söyledikten ve gereken talimatı verdikten sonra orada hazır bulunan Topçu çavuşu Hüseyin,kahveci çırağı Mustafa,tatlıcı Mustafa ve Keçili Himmet oğlu Süleyman çavuş ve pabuççu Hüseyin oğlu Ali de (bunların hepsi idama mahkum olup asılmışlardır) silahlanarak bilahare arkalarından gelip kendilerine katılacaklarını vaat etmişlerdir.
Geceleyin verilen kararın sabahleyin tatbikatına geçen Giritli Mehmet yanında Sütçü Mehmet,Şamdan Mehmet bulunduğu halde,Manisa’da Giritli İsmail ve bıçakçı Mustafa’nın çuval içinde verdikleri iki silahı alarak ve kendi bacanağı posta sürücüsü Kahya İsmail’in arabasıyla Paşaköy’e hareket edip bu köye vardıklarında analığı Rukiye’nin evine misafir olmuşlardır.Rukiye,keyfiyeti Giritli Mehmet’in köyde bulunan bacanağı Simavlı Osman’a ve bakkal Mehmet oğlu Abdurrahman’a anlatmıştır.İlk toplantıdan sonra verilen talimat veçhile bir gün sonra hareket edip kendilerine katılacak olan Emrullah oğlu Mehmet Emin,annesi Hasibe,karısı Emine,kız kardeşi Halide’nin malumatı altında ve hatta bu meyanda sanıklardan Hafız oğlu Simsar Mustafa’dan alacağı olan paranın karısına veya anasına verilmesini tembih ettikten sonra Ali oğlu Hasan,Nalıncı Hasan ve Çakıroğlu Ramazan ile beraber araba ile Paşaköy’e gelmiş,aracı bunlara Giritli Mehmet’in bacanağı Ahmet’in evine götürmüştür.Burada Ahmet bunlara yiyecek çıkarıp yedirdikten,çantalarına yemek koyduktan ve muyasalatlarından tam yarım saat sonra Rukiye’nin evinde aldıkları silahlarla ve beraberlerine Kıtmir dedikleri köpekle beraber hep birlikte gece yarısı Paşaköy’den çıkmışlar ve Bozalan’a hareket etmişlerdir.11 saat yürüdükten sonra Sümbüller köyü yolunda bir çamlıkta,su kenarında geceyi geçirmişlerdir.Burada Çakıroğlu Ramazan kendilerinden ayrılıp habersiz kaçmış ve Manisa’ya avdet etmiştir.Su kenarında uykudan kalkan grup,arkadaşlarından birini kaybettikten sonra yürüyerek Bozalan köyü kenarına gelmişlerdir. (Bu köy Sütçü Mehmet’in köyüdür).Sütçü Mehmet köye girip akrabasına haber vermiş,Sütçü Mehmet’in damadı Hoca Mustafa bunları çay kenarında karşılayarak evvelden hazırladığı bir boş odaya alıp misafir etmiştir.Bu eve Hoca Mustafa da dahil olduğu halde (bu kişi de idama mahkum edilip asılmıştır) Sütçü Mehmet’in kardeşi Hacı İsmail (bu kişi de asılmıştır),Hacı İsmail’in oğlu Hüseyin (bu kişi de basıyla birlikte ölüm cezasına çarptırılmış,Şubat ayının 3/4 gecesi idam hükümleri infaz olunurken tam idam edileceği sırada kaçıp kurtulmaya muvaffak olmuş,bir müddet dağlarda dolaşmış,fakat bilahare dağda yakalanıp Menemen’e getirilmiş ve hakkında idam hükmü infaz olunmuştur) diğer oğlu Hasan her üçü beraberce yemek getirmişlerdir.Burada Giritli Mehmet Mehdiliğini ilan etmiş,köyde duymadık kimse kalmamış,bu meyanda köy ihtiyar heyeti bile keyfiyetten haberdar olmuşlardır. (Bu köy muhtarı ve ihtiyar heyetinin üç üyesi üçer yıl ağır hapis cezasına çarptırılmıştır).Bu köyden Osman oğlu Hasan ve Mehmet oğlu Ahmet gruba hitaben Emiralem karakoluna uğrayıp orada bulunan iki jandarmayı öldürerek silahlarını almalarını ve kendileri de arkalarından Menemen’e gelip yardım edeceklerini söylemişlerdir. (Bunlarda ağır hapis cezasına çarptırılmışlardır).Bir hafta kadar Bozalan köyünde kalıp bu köyde Mehdiliğini ilan eden Giritli Mehmet,bu durumdan hükümetin haberdar olup olmadığını anlamak maksadıyla kardeşi Hacı İsmail’in hemşiresinin kızı Fatma’yı ve Hacı Ali oğlu Mustafa’yı,güya çeyiz tedariki bahanesiyle Manisa’ya göndermiştir.Bu tetkik heyeti Manisa’da bulunan Sütçü Mehmet’in karısı Kezban’dan durumu anlayıp avdet etmişlerdir.Heyetin getirdiği haber kötüdür:Mehdilik dedikodusu Manisa’da duyulmuştur.İşte hükümetin keyfiyetten haberdar olduğu haberi getirilince Giritli Mehmet emriyle köy civarındaki çamlıkta Mehmet’in kardeşi Hacı İsmail ile Hacı Mustafa tarafından bir kulübe inşa edilmiştir.Bu kulübede tam bir hafta esrar içilmek suretiyle zikre devam eden grup 1930 yılı Aralık ayının 23üncü Salı günü menemen’e gitmek üzere yola çıkmayı kararlaştırmışlardır.Salı gecesi esrarkeş Mehdi başta Kıtmir adını verdikleri köpekte dahil,hep beraber yola çıkmışlardır.Evvelden haberdar edildiği için Görece köyünün berisindeki kömür ocağında,Hacı İsmail oğlu Hüseyin tarafından yakılan ateşte ısındıktan ve oraya gene evvelden haberdar olduğu için,Göreceli Mustafa oğlu Abdülkerim’in (bu kişi muhakemesi sırasında ağır hastalanıp İzmir memleket hastanesinde tedavi altında iken eceli ile öldüğünden hakkında verilmiş olan idam hükmü bu suretle infaz edilememiş ve sukut etmiştir) getirdiği yemekte yenildikten sonra bunların rehberliği ile yollarına devam etmişlerdir.Kafile Hasanlar geçidine varınca orada Kayıkçı Mehmet’in kayığı ile karşı tarafa geçmişlerdir.Grup Menemen kenarına geldiklerinde zeytinlikte biraz durup dinlendikten ve burada Giritli Mehmet avenesinin hepsine çifte çifte esrarlı sigara dağıtıp verdikten sonra hepsi dumanlı ve sarhoş kafalarla Menemen’e gelmişler ve saat altıyı yirmi geçe Müftü camiine girmişlerdir.[7]Camide sabah namazı için gelmiş 8-10 kişi vardır.Manisa’da dağda kurdukları bir çardakta günlerce esrarlı zikir ve ayinler yapmış olan grup,bununda etkisiyle mihraba asılı bulunan ve üzerinde La ilahe İllallah İnna Fetahneke suresi yazılı yeşil bayrağı da alarak olayın cereyan ettiği belediye meydanına gelmişlerdir.[8] Kafile Hoca Saffet Efendi’nin evi önüne geldiği vakit durmuş ve arkalarından gelen Mehdi Giritli Mehmet burada birdenbire kayboluvermiş ve biraz sonra da Hoca Saffet Efendi ile temasları,baş başa konuştukları görülmüştür.Hoca tam evine gireceği vakit Giritli Mehmet’in bir işareti ile grup Saffet Hoca’ya selam resmi ifa edip kendisini hürmetle selamlamışlar (Bu Hoca Saffet Efendi,Örfi Harp Divanı huzurunda yapılan sorgusu neticesinde beraat etmiş ve bu olaya katılmamış olduğu ortaya çıkmıştır) ve önlerinden Menemen’den gruba katılan Saim oğlu Boşnak Abbas (idama mahkum olmuş ve asılmıştır) tanca atmak suretiyle izharı şadmani ile gene Menemen halkından Cumai Balalı Remzi (idama mahkum olmuş ve asılmıştır),Harputlu Ömer oğlu Mehmet ve Sümbüllü köylü Mehmet bunlara katılıp gene hep birlikte tekbir alarak belediye önüne avdet etmişlerdir.[9]Derviş Mehmet,oradakilere kendini Mehdi olarak tanıtır;dini korumaya geldiğini ileri sürerek sınırda “yetmişbin kişilik Halife ordusu”nun beklediğini,öğleye kadar şeriat bayrağı altında toplanmayanların kılıçtan geçirilecekleri tehdidini savunur.[10]Derviş Mehmet ve grubu yeşil bayrağı belediye meydanına dikerek etrafında dönmeye ve tekbir getirmeye başlarlar.Olayın tanığı bir kişi ise olayı şu şekilde tasvir etmektedir:Ben ve camiden çıkanlar bu hal karşısında donduk kaldık.Biraz sonra kendisine Mehdi süsü veren Derviş Mehmet elindeki bayrağı meydana dikti ve iyice tutturmak içinde ahaliden bir ip istedi.içimizden biri kuşağını çıkardı verdi.Nasıl oldu bilmiyorum,meydanı dolduran kalabalığın arasında,bayrak dikilirken el çırpanlar oldu.Mehdi sürekli elindeki saate bakarak etrafa okuyup üflediği toprağı savurarak söyleniyordu.-Bayrağın altından geçmeyen gavurdur! Namazdan çıkan halk hep meydana yığılıyordu.Tam o sırada jandarma yüzbaşısını gördüm.Çekine çekine ortaya ilerledi.Ne var? Ne oluyor ağalar? diye sordu.Mehdi;bugün hükümet açılmayacak,dükkanlar açılmayacak,camiye gireceğiz,dua edeceğiz,her şey düzelecek,her şey yoluna girecek diye cevap verdi.Jandarma Kumandanı pekala dedi,yürüdü gitti.[11]
Kubilay’ın olay yerine gelmesi ise resmi kaynaklarda şu şekilde geçmektedir.Jandarma Komutanı bu olay ardından alay komutanına telefon ederek askeri birlikten yardım ister.Bu haber üzerine,sabahın erken saatinde,hergünkü gibi eğitim çalışmalarına hazırlanmakta olan 43.piyade birliği subaylarından Asteğmen Kubilay’a görev verilir*.Kubilay,henüz birkaç ay önce askere alınmış olan,takım düzenindeki birliğiyle hemen yola çıkar.Kendisinde silah,askerinde mermi yoktur.Kubilay olay yerine çabuk yetişmek için kışla arkasındaki yamaçlardan,kestirme yollardan hızla geçer ve meydana yakın sokakların birinde askerlerini durdurarak süngü taktırır.[12]Olay tanığı bundan sonrasını şöyle anlatır:Ahali gittikçe büyüyordu.Yirmi dakika geçti.Birdenbire meydanı otuz kırk nefer silahlarına süngü takarak abluka ettiler.İçlerinden genç bir zabit ileri atıldı.Mehdinin yakasını tuttu ve şiddetle sarstı.Mehdi,genç zabiti silkeleyip yere attı ve elindeki silahı çevirerek zabite ateşledi. (Bu kurşun,Kubilay’ın omzundan girip arkasından çıkmıştı).Yaralı zabit,yarasının ağırlığına rağmen ayağa kalktı ve meydandan çekildi.Halktan bir kısım bu esnada uzun uzun el çırparak alkışlıyor ve Allah Allah! Diye bağırıyordu.Aradan on beş dakika geçti.Asilerden biri,Mehdi’nin yanına gelerek,zabitin cami avlusunda yattığını haber verdi.Bunun üzerine Mehdi yanındakilerden bıçağı alarak bir arkadaşıyla cami avlusuna girdi.Biz uzaktan duyduk.Yaralı gencin sesi yalvarıyordu.-Kesmeyin beni.Mehdi ise;anlaşıldı,anlaşıldı.Sen daha çocuksun.Kesilmekten korkuyorsun.Seni yüzükoyun yatırayım da görmeyesin.Bundan sonrasını ise bu olayı daha iyi gören bir aşka tanık anlatıyor.Mehdi genç ve yaralı zabiti yüzükoyun yatırdıktan sonra bir ayağını yaralı omzuna koyuyor,bir eliyle saçlarından tutuyor ve diri diri boğazlıyor.Sonra da elindeki başı caminin önündeki büyükçe bir taşın üzerine koyarak –Gördünüz mü? Kafirlerin akıbeti işte budur diyor.Sonra –Getirin bir ip! Diye bağırıyor.Biriken halk yığınının arasından biri dükkanına koşarak bir ip getiriyor.Kesilmiş başı bayrağın tepesine bağlıyorlar.[13]
Bu sıralarda yetişen makineli tüfek takımı ve iki bekçi ile asiler arasında başlayan müsaderede mehdi Giritli Mehmet,Şamdan Mehmet,Sütçü Mehmet vurulup ölüyorlar,Nalıncı Hasan ile Ali oğlu Hasan da halk arasından kaçıp sıvışıyorlarsa da Manisa’da yakayı ele veriyorlar.Bu arada bekçi Hasan ile Mustafa da ölüyorlar.[14]Mürtecilerden biri ise vuruluyor,Emrullah oğlu Mehmet Emin ismindeki bu kişi,günlerden beri yuttuğu afyonun sersemliğinden güçlükle ayıltılabilmiştir.Bu kişi,irtica şebekesinin ortaya çıkmasında yegane amil olmuştur.
Diğer kaynaklarda da temel olarak bu şekilde ifade edilen Menemen Olayı,Kubilay’ın şehit edilmesiyle son bulmuştur.Şimdi ise bu olayın Serbest Cumhuriyet Fırkası ile bağlantılandırılmasına geçebiliriz.
SERBEST CUMHURİYET FIRKASI OLAYI
Partinin kuruluşundan kısaca bahsetmek gerekirse bu fırkanın kurulmasında,Atatürk bizzat öncülük ederek en yakın arkadaşlarını başta Fethi Okyar olmak üzere seçerek yeni fırkaya dahil etmiştir.Seçilen kişilerin aynı zamanda İsmet Paşa hükümetine karşı olmasına da dikkat edilmiştir.Bu fırkanın kuruluş nedenleri olarak çeşitli görüşler vardır.Birincisi cumhuriyetin ve demokrasinin esası olan tartışma ortamının sağlanması amacıdır.Bu amaçla yapay bir parti olmaması için seçilen kişiler CHF’ye muhalif kişilerdir.Bunlar liberal görüşlüdürler.
İkinci görüş,hükümetin ve meclisin denetlenebilmesi görüşüdür.Tek bir partinin varlığı,denetimi imkansız hale getirmiş;farklı görüşler ifade edilemez olmuştur.Bütün bürokrasi makamları bu tek partiyi tutar hale gelmişler,fikirler tartışılamaz hale gelmiş,bu da halkın hoşnutsuzluğuna neden olmuştur.Üçüncüsü toplumun durum ve yapısını anlamak isteğidir.Yeni bir fırkanın kurulmasıyla halkın tepki,şikayet ve istekleri daha iyi anlaşılabilecektir.Dördüncüsü ise zayıf olmakla birlikte Atatürk ile İsmet paşa arasındaki zamanla ortaya çıkan rekabettir.Atatürk,yeni bir fırka kurmakla hükümetin zayıflıklarının ortaya çıkacağına inanmaktadır.Bir görüşe göre ise Mustafa Kemal ve Fethi Bey’in artık ülkede çok partili hayata geçişin zamanı geldiği inancı olmalıdır.
Bu gibi görüşlerle kurulan SCF görüşlerini halka hitap etmek için İzmir,Aydın,Akhisar,Manisa,Balıkesir’i de kapsayan bir geziye çıkmıştır.Baştan beri bu partiye ağır eleştiriler getiren CHF bu geziyi sabote etmek için uğraşmış,ancak başaramayınca İzmir’de olaylar çıkarmak suretiyle yeni fırkayı kötülemiştir.İzmir’deki olaylı gezi öncesi Mahmut Esat Bey,İzmir’e gelerek Fethi Bey’e ve Atatürk’e İzmir’de durumun kötü olduğunu,gezinin önlenmesi gerektiğini söylemiş ancak bu kabul edilmeyerek geniş güvenlik önlemleri alınmıştır.Fethi Bey ve Nuri Conker limana yanaşacakları zaman bile kendilerini bekleyen kalabalığın niyetini anlayamamıştır.Ancak iyi niyetli oldukları ortaya çıkınca rahatlamışlardır.Palas oteline yerleşen Fethi Beye,İzmir valisi daha güvenliğin tam sağlanamadığını,konuşmasını ertelemesini söylemiş ancak Atatürk konuşmanın yapılacağını söylemiştir.Bu arada CHF boş durmamış,basın yoluyla yeni fırkayı kötüleyerek olayların çıkmasına neden olmuşlardır.Halk,yeni fırkayı kötüleyen CHF binasını ve Anadolu gazetesini basmış,çıkan olaylarda bir çocuk yaşamını yitirmiştir.Sonunda Fethi Bey,birçok kargaşadan sonra geniş bir kalabalığa söylevini vermiştir.[15]Olaydan sonra CHF’yi destekleyen gazeteler,Fethi Bey’in konuşmasında “Şark Ahvali”nden söz ettiğine dair asılsız haberlere yer vermiş,olayı yansız yazan çoğu gazeteci tutuklanmış,Fethi Bey’de bu tutuklamaları hükümetin basın özgürlüğüne tahammülsüzlüğü olarak nitelemiştir.Ekim 1930’da yapılacak olan yerel seçimlere SCF’nin azınlıklardan da aday göstermesi,CHF’nin “Rum hayranlığı” karalamasıyla karşılaşmıştır.Olaylı geçen 1930 yerel seçimlerinde SCF’nin CHF’ye kıyasla çok daha başarılı olması,iktidarı yitirme kaygısına kapılan CHF’yi SCF’ye fütursuzca eleştiriler yöneltmeye itmiştir.Divan-ı Harp tutanaklarına Derviş Mehmet ile Saffet Hoca’nın zaman zaman Rumca konuştuklarının geçmesi de adeta SCF ile Menemen Olayı arasında zorlama bir dış kaynaklı bağlantı kurulmak istendiği izlenimini vermektedir.Şükrü Kaya,SCF’lileri,gericiler,saltanat yanlıları,yıkıcı propagandacılar diye niteleyip “31 Mart Vakası”nı diriltmeye çalışmakla,irtica ve komünizm propagandası yapmakla suçlamıştır.CHF’ye bir tepki olarak kurulmuş olmakla birlikte SCF’nin gerek kurucularına ve önde gelenlerine,gerek parti programına,gerekse üye tanına bakıldığında yukarıdaki suçlamaların fazlasıyla şüphe götürür olduğu görülecektir.Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kadınların da seçimlere katılması gereğine programında yer veren parti ilk kez SCF olmuş,CHF buna ancak 1931’deki ilk parti programında yer verebilmiştir.Ayrıca SCF kurucu ve önde gelenlerinin eşlerinin hepsi başı açık,çağdaş görünümlü kadınlardır.Menemen Olayı’nın asındaki yankıları da TBMM’ye koşuttur.Sonunda baskılara dayanamayan parti kendini 17 Aralık 1930’da kurucuları tarafından kapatmıştır[16].Zamanla SCF’nin yukarıdaki suçlamalarla hiçbir ilgisi olmadığı anlaşılmıştır.Nitekim Yakup Kadri,CHF yanlısı basın tarafından SCF ve Fethi Bey’e yöneltilen saldırılara katıldığı için yıllar sonra pişmanlık duyacak,yanıldığını itiraf edecektir.[17]Falih Rıfkı da SCF’nin siyasal çizgisini aklama gereği duyacaktır: “Fethi Bey’in kendisi Atatürk’ü hayal kırıklığına uğratmamıştır.Ama özellikle iktidarı nüfuz ticareti için ele geçirmek ve İsmet Paşa’nın bu bakımdan çıkardığı güçlüklerden kurtulmak isteyenler,kolay yolu aradılar,irticanın tahriklerini benimsediler” demiştir.[18]
OLAY SONRASI GELŞİMELER VE DİVAN-I HARP MAHKEMESİ
Menemen Olayı sonrası hükümet hemen olaya el koyarak bir araştırma ekibini Menemen’e olay incelemesi için göndermiştir.Bu olay gazetelerde geniş yer tutmuş,olayın seyri adım adım takip edilmiştir.Örneğin Yakup Kadri,Menemen Olayı’nı Osmanlı tarihindeki Hafız Paşa ve Şakip Aslan vakalarına benzeterek,devrimlerin daha hiçbirşeyi değiştirmediğini söyler.[19]Yunus Nadi ise “şeriat isteriz” diyen mürtecilerin aslında “yenilik istemeyiz” demek istediklerini,bununda bu ülkeden kökünden sökülüp atılması gereken bir yeniçeri geleneği olduğunu belirterek “yoksa ne o zaman ne de şimdi din ortadan kalkmıştır ki,onu yeniden istemeye gerek olsun” der.[20]Yunus Nadi bir başka yazısında da,bu tür olayların yinelendikçe cezalarının daha sert olabileceğini kaydeder.[21]Vakit gazetesi,Menemen Olayı’na yer veren yabancı asın organlarından İskeçe’de yayımlanan Yeni Adım ve Bağdat’ta yayımlanan El-Irak gazetelerinin kınayıcı yazılarına yer vermiştir.[22]Kısacası gerek hükümet yanlısı,gerekse hükümet karşıtı basının ve kamuoyunun Menemen Olayı’na duyarlılıkla tepki gösterdiği söylenebilir.Gazeteler arasında Menemen Olayı’nı en ayrıntı bir biçimde veren gazetelerden birisinin Son Posta gazetesi olması önemlidir.Bunun önemi,Son Posta’nın SCF’nin yayın organlarından birisi olarak tanınması ve SCF’nin 17 Kasım 1930’da kurucularınca kapatılmasından sonra bile,partinin ideoloğu Ahmet Ağaoğlu’nun bu gazetede hükümeti eleştiren yazılarını sürdürmesinden ileri gelir.[23]Son Posta’nın,olaydan dolaylı olarak SCF’nin sorumlu tutulması ihtimalinden duyduğu tedirginlikle de bu duyarlılığı gösterdiği ileri sürülebilir.
Olay sonrası Menemen,Manisa vb. illeri de kapsayan bir sıkıyönetim ilan edilmiştir.[24]Yakalananların sorgusuna başlanmış,bunların ifadeleri sonucu yeni tutuklamalar yapılmıştır.
Kubilay ile Şevki ve Hasan’ın cenazeleri,24 Aralık 1930 tarihinde bir törenle Menemen’e defnedilmiştir.Olayın hemen ardından Menemen’de Ayyıldız tepede Kubilay ile Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki adına anıt dikilmiştir.Gazi Mustafa Kemal Paşa,27 Aralık 1930 tarihinde Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’a gönderdiği mektupta özetle “Kubilay Bey’in şehit edilmesinde mürtecilerin gösterdiği vahşet karşısında Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla tasvipkar bulunmaları Cumhuriyetçi vatanperverler için utanılacak bir hadisedir.Büyük ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyetçi idealist öğretmen heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey,temiz kanı ile Cumhuriyetin hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır…”demiştir.[25]
Menemen Olayı TBMM’ye,Denizli Milletvekili Mahzar Müfit Bey ve 43 arkadaşının 1 Ocak 1931’de Başvekil İsmet Paşa’ya verdikleri soru önergesiyle yansır.Önergede,hükümetin Menemen Olayı öncesi aldığı ve olay sonrası alacağı önlemler sorulmaktadır.Başvekilin açıklamaları,olay öncesi bir irtica şebekesinin örgütlenmesinden hükümetin haberinin olmadığı,ancak olay sonrası yapılan incelemelerde bu hareketin planlı ve geniş çaplı olduğunun farkedildiği yönündedir.[26]Olay sonrası hemen Divan-ı Harp toplanarak başına da General Mustafa Muğlalı tayin edilmiştir.Bir ayı aşkın süren sorgulama ve tutuklamaları basından ve resmi kanallardan takip edecek olursak karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır:
Menemen,Bozalan,Paşaköy,Akhisar,Horozköy,Manisa ve Balıkesir’de tevkifat yekunu 68’dir.Bunların dördü kadındır.İrticanın İstanbul’dan Şeyh Esad tarafından idare edildiği ortaya çıkmış ve İstanbul’da tevkif edilen İbrahim Hakkı Hoca Manisa’ya getirilerek olay sırasında alkışlayan 22 kişi tutuklanmıştır.[27]İstanbul’da tutuklananlar vapurla İzmir’e gönderilmiştir.Mürtecilerin Antalya’da da mümessilleri vardır.Şeyh Esad’ın oğlu da tutuklananlar arasındadır.Bunlardan başka Filorina mübadillerinden Molla Hasan oğlu Mehmet Usta,Mevlüt,Haşim,Ali Koç,Yakup oğlu Ali ve Ragıp oğlu Osman’da vardır.Alaşehir’de 21 kişi tutuklanmış ayrıca Nakşibendi şeyhi Demircili Ali yakalanmıştır.[28]4 Ocak’ta Şeyh Esad’ın sorgusuna başlanmış,bu sayede gizli tekke sahibi birçok şeyhte yakalanmıştır.Ayrıca Akhisar’da gizli tekke hayatı yaşatmaya çalışan Kömürcülü Şeyh Sadık ve Nakşibendi mensubu Ahmet,Hasip,Hayati ve Haydar namında dört kişi yakalanmıştır.[29]7 Ocak’tan itibaren örfi idare başlamış,Menemen kazasıyla Manisa ve Balıkesir merkez kazalarında örfi idare ilan edilmiştir.[30] Örfi idare reisi Fahreddin Paşa,İzmir’e hareket ederek olay hakkında gazetecilere bilgi vermiştir.Buna göre; “İdare-i Örfiye mıntıkası üç kısma ayrılmıştır.Birinci kısım Balıkesir kazasıdır ve kumandanı Ferik Ali Hikmet Paşa’dır.İkincisi Ali Muzaffer Paşa’nın kumandasında bulunan Manisa mıntıkasıdır.Üçüncüsü de Miralay İhsan Bey’in kumandası altında bulunan Menemen’dir.Bu kumandanlar kendi mıntıkaları dahilinde icabı halinde vilayetlerle müzakere ederek tatbikata geçerler ve lüzum gördükleri takdirde bana da müracaat edebilirler” demiştir.İlk olarak Kubilay Bey’i şehit edenlerin muhakemesine,sonra da Şeyh Esad ve arkadaşları muhakeme edilecektir.[31]23 Ocak’ta örfi idarenin 15 gün daha uzatılması gündeme gelmiştir.Ayrıca meşhur İngiliz casusu Lawrence’ın arkadaşı olan İngiliz casusu Holştayn Bağdat’taki Nakşilerle temas ederek birtakım talimatlar vermiştir.Bundan son irtica hadisesinde tesiri olduğu düşünülmektedir.[32]
Yapılan sorgulama ve soruşturmalar sonucunda 200’e yakın kişinin muhakemesinin süratle yapılması kararlaştırılmıştır.Tutuklananları bu şekilde kısaca özetledikten sonra şimdi sorgulamalar ve karar aşamalarından kısaca bahsetmek gerekmektedir.
Menemen Olayı’nın elebaşlarından olan ve Müftü Mescidindeki yeşil bayrağı alıp meydana çıkararak 23 Aralık 1930 gününün sabahından itibaren irtica hareketini başlatan Nalıncı Hasan (idam cezası verilmiş, ancak yaşının küçük olmasından dolayı 24 sene hüküm giymiştir) ismindeki mürteci,yapılan sorgulamasında “… İstanbul’da Laz İbrahim Hoca (idam edilmiştir) vasıtasıyla Şeyh Esad’ı ziyaret ettiğini,bir süre Erenköy’deki köşkünde misafir kaldığını,bu zaman zarfında köşkteki konuşmaların hükümet aleyhinde olduğunu,orada bulunan Laz İbrahim Hoca’nın da “şapkaların atılacağına,feslerin giyileceğine,halifeliğin geleceğine,tekkelerin yeniden açılacağına” dair sözlerini duyduğunu belirtmiştir.
Mahkemede hakkında idam kararı verilip çok yaşlı olduğu için 24 sene hüküm giyen,ancak tutuklu bulunduğu sırada ölen Erbilli Şeyh Esad’ın yapılan sorgulamasında “Nakşibendi tarikatındayım.60 senedir bu tarikata mensubum.Ancak hükümetin çıkardığı tekke ve zaviyeler kanunundan sonra tarikatla bir ilgim kalmadı.Erenköy’deki yalıda sade bir hayat yaşamaktayım” demiş;masum olduğunu,hükümete karşı olmadığını sözlerine eklemiştir.[33]
Kaydetmeye değer iki önemli nokta da,Divan-ı Harp Örfi Savcı yardımcısı A.Fuat Bey’in esas hakkındaki mütalaasında yer alan,Menemen Olayı’nın birçok sanığının çıktığı Horozköyü halkının %80’inin İbrahim Hoca’nın müridi olarak Nakşibendi tarikatına katılmış olmalarına karşın 1924’te Türkiye’ye göçmüş olan bu Rumelili topluluğun çoğunun 30’lu yaşlarında olmalarına karşın aralarında hala abdest almayı ve namaz kılmayı bilmeyenlerin bulunduğu,hatta bazılarının Allah’ın İstanbul’da olduğunu sandıkları bilgisi ikincisi ise dünyadaki tüm Yahudileri Müslüman yapma misyonunu üstlenen Derviş Mehmet ve arkadaşlarının eylemlerini destekleyen ve Menemen Olayı sonrası suçu sabit görülerek idam cezasına çarptırılanlardan birinin de Josef Biton adlı bir Yahudi olmasıdır.Ayrıca SCF’nin Menemen Olayı ile ilişkilendiren olgu,kendini o denli güçlü duyumsatmıştır ki,Divan-ı Harp soruşturmalarnda sanıklara SCF’nin olaylı İzmir gezisine katılıp katılmadıkları bile sorulmuştur.[34]
Divan-ı Harbin yaklaşık bir ayı aşkın soruşturma ve tutuklamalarından sonra 3 Şubat’ta idam hükümleri uygulanmaya başlanmıştır.İdama mahkum olan 28 mahkumdan Mehdi’nin arkadaşı Mehmet Emin,Menemenli Jozef,Manisalı Hacı Paşazade Ragıp,Manisalı Şeyh Rafız Ahmet,Alaşehirli Şeyh Ahmet Muhtar,Manisalı tatlıcı Hüseyin,Şeyh Esad’ın oğlu Mehmet Ali hükümet meydanında,Menemenli Ramiz,Menemenli Hüseyin,Menemenli Osman,Manisalı İbrahim,Laz İbrahim Hoca’da istasyonda,Bozalanlı Koca Mustafa,Bozalanlı Hüseyin,Şimbilli Mehmet,Menemenli İbrahim,tabur imamı Hoca İlyas,Manisalı Topçu Hüseyin,Manisalı Süleyman Çavuş,Bozalan’dan Hacı İsmail,Menemenli Süleyman,Manisa’dan kahveci Mustafa isimli kişilerde tuzpazarında ve bedesten ile sinema önünde asılmışlardır.
İdam edilenlerin yanında 24 sene,15 sene,3 sene,1 sene gibi cezalara çarptırılan kişilerde bulunmaktadır.Olayda ihmalkarlığı görülen Manisa Belediye Başkanı ve Menemen Jandarma Komutanı ise sorgularından sonra serbest bırakılmışlardır.Sorgulama ve tutuklamalar ve idam hükümlerinin uygulanmasından sonra da devam etmiştir.Bunlardan Balıkesir’de yakalanan 25 kişiden kadın olan 9’unun göğüs ve baldırlarında barut ile işlenmiş ayetler bulunduğu ortaya çıkmıştır.Nakşibendilik adı altında bu gibi faaliyetlerde bulunan Tevfik Hoca tutuklanmıştır.Konya’da da tutuklamalar olmuştur.Şubat 1931 gazetelerinde ayrıntılı bir biçimde anlatılan[35] bu sorgulamalarda Balıkesir,Alaşehir,Konya vb. birçok ilden olayla ilgisi olduğu düşünülen birçok kişi mahkemeye çıkartılmış,bir kısmi tutuklandığı gibi bir kısmı da beraat etmiştir.
SONUÇ
23 Aralık 1930 sabah 6 sularında başlayıp,9 gibi biten birkaç saatlik bir olayın bu denli geniş bağlantılara sahip olması şaşırtıcıdır.Hatta Menemen Olayı’nın hazırlayıcısı olan Nakşibendi tarikatı lideri Şeyh Esad’ın yurtdışı bağlantısı ile ilgili olarak Askeri Mahkeme Başkanı General Mustafa Muğlalı,verdiği beyanatta “Şeyh Esad,hilafet komitesiyle alakasına dair bir itirafname hazırlıyordu.Bu münasebetle İngiliz casusu Lawrence ile münasebette bulunduğunu da doğrulamaktaydı.Fakat,hastalığı bunu yazıp bitirmesine engel olmuştur” demiştir.[36]Ayrıca yakalanan bir kişinin cebinden olayla ilgisi olduğu düşünülen Rumca yazılmış bir mektup çıkmış,mektup çevirilmiş ancak içeriği açıklanmamıştır.
Yalçın Küçük ise,Türkiye üzerine tezler adlı kitabının 1. cildinde olay hakkında çok değişik bir yorum yapmaktadır.Küçük’e göre;Menemen Olayı,Kemalist rejimi rayına oturtmak için önceden hazırlanmış bir senaryodur.Zapt-ü rabt altına alınmak istenen toplumun ekonomik sıkıntılarını örtbas etmek için rejim karşıtı bir ayaklanma gerekli görülmüştür.Bu nedenle Menemen ilçesi ve Kubilay bilinçli bir şekilde arbedeye sürüklenmiş,onun şehit edilmesiyle hükümet rejim karşıtlarını denetim altına alarak askıcı politikasını meşrulaştırmıştır.[37]
DİPNOTLAR
[1] Cumhuriyet ,8 Ocak 1931.
[2]Nurşen Mazıcı, “Menemen Olayı’nın sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik analizi” Toplum ve Bilim 90,Güz 2001, s.131-132.
[3] Son Posta ,11 Ocak 1931
[4] Kemal Üstün,Menemen Olayı ve Kubilay,Çağdaş Yayınları,İstanbul 1977, s.17.
[5]Nurşen Mazıcı,a.g.m., s.132.
[6]T.C. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Araştırma,Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanlığı Yayın No:129(EGMAPK),Belge no:13212-5/1, s.60.
[7]Cemaleddin Saraçoğlu “Menemen İrticaının İçyüzü-Divan-ı Harbi Örfi Mahkeme Tutanakları,Cumhuriyet 23-30 Aralık 1958 yazı dizisi”,derleyen;Kemal Üstün,Menemen Olayı ve Kubilay, Çağdaş Yayınları,İstanbul 1977, s.61-64.
[8]Cumhuriyet, 25 Aralık 1930.
[9]Cemaleddin Saraçoğlu ,a.g.m. ,s.66-67.
[10] Genelkurmay ATAŞE AREM Başkanlığı, “Menemen Olayındaki Gerçekler”,Genelkurmay Genel Sekreterliğinin 22 Aralık 2002 gün ve Haber Takip No:1776 sayılı yazısı.
[11]Milliyet, 1 Ocak 1931.
*Kubilay’ın ailesi Giritlidir.Aile,1902’de Girit’ten İzmir’e göç etmiş,daha sonraları geçim güçlükleri ve savaş yılları nedeniyle Adana,Kozan,Antalya’ya taşınmışlar ve İzmir’e gelip yerleşmişlerdir.Kubilay’ın asıl adı Mustafa Fehmi’dir.Kubilay,bu adı İzmir Erkek Öğretmen Okulu’nda öğrenci iken almıştır.Kubilay,şehit düştüğünde Menemen 43.Piyade Alayında Yedek Subay,Asteğmendi.Daha önce Aydın Gazipaşa İlkokulu öğretmenliğinden atanmış bulunuyordu.
[12] Kemal Üstün , a.g.e. ,s.26.
[13]Milliyet, 1 Ocak 1931.
[14] Cemaleddin Saraçoğlu ,a.g.m. ,s.69.
[15] Çetin Yetkin,Serbest Cumhuriyet Fırkası Olayı,Karacan Yayınları,İstanbul 1982,s. 60-175.
[16] Nurşen Mazıcı,a.g.m, s.136-137-141.
[17] Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Politikada 45 yıl, İletişim Yayınları,İstanbul 1984, s.119.
[18] Falih Rıfkı Atay,Çankaya, Doğan Kardeş Matbaası,İstanbul 1969, s.521.
[19] Yakup Kadri, “Fehmi Kubilay’ın Canhıraş Şehadeti” Hakimiyet-i Milliye,31 Aralık 1930.
[20] Yunus Nadi, “Menemen’deki İrtica Hareketi” Cumhuriyet, 25 Aralık 1930.
[21] Yunus Nadi, “Din Siyasi Maksatlara Alet Edilemez” Cumhuriyet, 1 Ocak 1931.
[22]Vakit, 8 Ocak 1931.
[23] Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım, Gözlem Yayınları,İstanbul 1977,s.199-201.
[24] EGMAPK, Belge no:13212-5/2, s.64-65.
[25] Genelkurmay ATAŞE AREM Başkanlığı, a.g.m.
[26]Nurşen Mazıcı ,a.g.m, s.135.
[27]Milliyet ,1 Ocak 1931.
[28]Milliyet ,2 Ocak 1931.
[29]Milliyet ,5 Ocak 1931.
[30]Milliyet ,8 Ocak 1931.
[31]Cumhuriyet, 12 Ocak 1931.
[32]Milliyet, 24 Ocak 1931.
[33] Genelkurmay ATAŞE AREM Başkanlığı, a.g.m.
[34]Nurşen Mazıcı ,a.g.m, s.134-135.
[35] Cumhuriyet ,4-5-6-7-8-9-10-12-13-18-22-24-25-26-27-28 Şubat 1931 gazeteleri.
[36] Genelkurmay ATAŞE AREM Başkanlığı, a.g.m.
[37] Yalçın Küçük, Türkiye Üzerine Tezler 1(1908-1998), Tekin Yayınevi,İstanbul 1989, s.236-237.