K abala ile ilgili kendimce bazı araştırmalar yaptım. Hem kendim anlayabilmek hemde sizlere bazı şeyleri açıklayabilmek istedim.
KABALA
Dinleri doğuş ve gelişmesinden inanç, ibadet, ahlâk vb. konularına kadar tarihi seyir
içinde inceleyen bir disiplin olan Dinler Tarihinin en önemli unsurları insan ve din
olmuştur. İnsanlık tarihinde ne kadar geriye gidilirse gidilsin dini inançlardan yoksun
bir topluma rastlanmamaktadır. İnsanoğlunun sonlu yaşamında nereden gelip nereye
gittiğini, maddenin ötesindeki üst varlıklarla iletişimine dair soruları en ilkel
dönemlerinden başlayarak sormuş ve bunlar tüm insanlık tarihi boyunca her bireyin
temel soruları olmuştur.
Hangi dine mensup olursa olsun dini inancı bulunan insanlar evren ve kendileri
hakkında sorular sormuş ve bu sorulara kendi inanç sistemleri içinde cevaplar
aramışlardır. Bu cevaplara ise çoğunlukla, gerek büyük dinlerde gerekse de yazıya
geçmemiş kültürlerde görülen derin dindarlık tezahürü mistisizmde de rastlanmaktadır.
Mistisizm, tabiatüstü âlemlerden söz eder ve o âlemlerle ilişki kurulabileceğini iddia
eder. Bu iddialar ise düşünmeye eğilimli olan insanın dikkatini toplamaya yetmiştir.
İnsanlık tarihi kadar eski sayılabilecek, tabiatüstü âleme ilişkin mistik sorular, ilâhi
kaynaklı eski dinlerden olan Yahudilikte de şöhret bulmuştur. Temelinde kapalı,
kozmolojik sırları barındıran mistik düşünceler, Yahudi dinini de etkilemiştir.
Yahudi Mistisizmi: Kabala olarak adlandırdığım bu çalışmamda, Yahudilikte
mistisizmin yeri ve önemini araştırmaya çalıştım. Isaac Luria, Abraham Abulafia ve
Moses Luzatto gibi Kabalistlerin çalışmalarıyla sistemleştirilen Kabala, benzeri mistik
ve harfçi grupların aksine mistik düşünce ve harfçiliği bir inanç sistemi haline
getirmişlerdir. Gelişmiş harfçi tekniklerini ve sayı gizemciliğini kullanan Kabalistlerin
Yahudi tarihinde özel bir yeri vardır. Gizemli ve kapalı olan bu inancın mensupları
kendi fikirlerini açıklamakta sakınca görmedikleri bazı inanç sistemlerine de sızarak
kendi fikirlerini yaymaya çalışmışlardır. Dinler tarihçilerince Kabala konusunda yeterli ve tatmin edici bir çalışma yapılmamıştır. Kabalistlerin gizliliği temel prensip
edinmeleri kendileri hakkında bilgi edinmemizi zorlaştırmıştır. Konuyu zaman ve
imkanımın el verdiği ölçüde incelemeye çalıştım.
Kabala Bilgeliği manevi dünyayı çalışmak için bir araçtır. Dünyamızı keşfetmek için, fizik, kimya, biyoloji gibi bilimleri kullanırız. Ancak doğal bilimler sadece beş duyumuzla algıladığımız fiziksel dünyayı çalışır. İçinde yaşadığımız dünyayı bütünüyle anlamak için, duyularımızın algılayamadığı gizli âlemi keşfedebilecek bir araştırma aracına ihtiyacımız vardır.
Kabala Bilgeliğine göre realite iki güç veya nitelikten oluşur: alma arzusu ve ihsan etme arzusu, vermek. İhsan etme arzusu vermek istediği için bir alma arzusu yaratır, bu nedenle daha yaygın biçimde kullanılan adı ‘Yaratan’dır. Bu yüzden tüm yaratılış, biz dâhil, bu alma arzusunun tezahürleridir.
Kabalayı, realitenin iki temel gücüyle – alma ve ihsan etme – çalışarak faydamıza kullanabiliriz. Kabala bize sadece yaratılışın tasarımını öğretmez, aynı zamanda realitenin her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen başlangıçtaki Tasarlayanı gibi, nasıl tasarlayanlar olabileceğimizi öğretir.
Her ne kadar kökenleri eski Babil zamanına, çok çok eski antik çağlara dayansa da, Kabala’nın Bilgeliği dört bin yıldan fazla bir süre önce ortaya çıktığı için Kabala’nın Bilgeliği insanlıktan adeta saklı kalmıştır. Özellikle günümüzde sadece çok az kişi Kabala’nın gerçekten ne olduğunu biliyor.
Bin yıldır, insanlığa “Kabala” başlığı altında çok geniş çeşitlilikte;-büyü, lanet ve hatta mucizeler- Kabala metodunun kendisi dışında kalan her şey sunuldu Dört bin yıldan fazla zamandır, Kabala’nın ortak anlayışı, kavramsal hatalar, yanlış yorumlamalar sebebiyle karmakarışık hale geldi. Bu sebeple ilk ve en öncelikli olarak Kabala’nın Bilgeliğinin açık seçik bir hale getirilmesine ihtiyaç vardır. Kabalist Yehuda Aşlag (Baal Ha Sulam) “Kabala Bilgeliğinin Özü” makalesinde aşağıdaki tanımı getirir.
Bu Bilgelik, “Onun Tanrısallığının, yarattıklarına bu dünyadaki ifşasıdır” olarak betimlenebilecek tek bir yüce amacın belirlenmiş ve sabit kurallarının, etki tepkiye dayalı kökenlerinin diziminden ne daha fazla ne de daha az bir şeydir.
Daha basit sözcüklerle ifade edildiğinde, realitede her şeyi yöneten bir Üst, her şeyi kapsayan güç ya da “Yaratan” vardır. Bütün dünyanın güçleri bu kapsayıcı güçten türerler. Bizden gizlenmiş olarak hareket eden daha yüksek bir düzenin güçleri var olmakla beraber, bu güçlerin bazıları da bize tanıdık gelir örneğin; yerçekimi ya da elektrik gibi.
Kabala bu gizli güçlerin nasıl yapılandığının ve de bize etki eden kanunların bilgisi ya da haritasını barındırır. Bize bu güçlerin hissini nasıl geliştireceğimizi ve sonuç olarak “bu dünyada yaşarken Yaratan’ın ifşasını bize getirmek olan” onların yegâne amacını bize öğretir.
Kabala bilimi, benim ve senin hakkında, hepimiz hakkındaki anlatım şekli itibariyle eşsizdir. Herhangi soyut bir şey ile uğraşmaz, sadece nasıl yaratıldığımız ve daha yüksek varoluş seviyelerinde nasıl faaliyette bulunduğumuz ile uğraşır.
Dört bin yıl önce Sefer Yetzira (Yaratılış Kitabı) kitabını yazan Resul İbrahim ile başlayarak, Kabala hakkında birçok kitap yazılmıştır. Bir sonraki önemli kitap, M.S. ikinci yüzyılda yazılmış olan Zohar Kitabı dır. Zohar’ı, ünlü 16. Yüzyıl Kabalisti Ari’nin çalışmaları takip eder. Ve yirminci yüzyıl, Kabalist Yehuda Aşlag’ın çalışmalarının ortaya çıkışını görmüştür.
Aşlag’ın yazıları bizim neslimiz için en uygun olanıdır. Onlar, diğer Kabalistik kaynaklar gibi, üst dünyaların yapısını ve nasıl alçaldıklarını, evrenimizin ve onun içindeki her şeyin nasıl var olduğunu betimlerler.
Yehuda Aşlag’ın Talmud Eser Sefirot (On Sefirot Çalışması) adlı ders kitabı, sorular, cevaplar, tekrar materyalleri ve açıklamalar içeren bir çalışma yardımcısı olarak tasarlanmıştır. Bu, eğer böyle adlandırmak isterseniz, manevi âlemdeki evreni yöneten kanunları ve güçleri betimleyen, üst dünyaların fiziğidir.
Bu materyal öğrencileri aşamalı olarak dönüştürür çünkü kişi manevi dünyayı nasıl deney imleyeceğini ararken, kendisini ders kitabında yazan manevi kanunlara aşamalı olarak adapte eder.
Kabala bu dünyadaki yaşam ile uğraşmaz. Bunun yerine, bu sistemi çalışarak, alçalmamızdan önce sahip olduğumuz seviyeyi yeniden ediniriz. Bu yükseliş boyunca, Kabala çalışması öğrencinin içinde manevi sisteme eş bir sistem inşa eder.
Manevi yazılardan fayda sağlamayı garantilemek için, biz Bnei Baruh’ta sadece otantik kaynakları çalışırız (orijinalleri İbranicedir ve birçok dile çevrilmiştir; bakınız Kabala Uluslararası) ve öğrencinin manevi gelişimine yardımcı olmak amacı ile yazılmış olanlarına odaklanırız. Bu kaynaklar şunlardır:
• Zohar Kitabı
• Ari’nin yazıları
• Rabbi Yehuda Aşlag’ın yazıları
Çoğunlukla, bizim neslimiz için en uygunları oldukları için, Rabbi Yehuda Aşlag’ın yazılarına yoğunlaşırız.
Tasavvufi bir gelenek olan Kabala, Yahudi Mistisizminin sözlü ve yazılı kaynağını
teşkil etmektedir. İbranice anlamı “ almak, kabul etmek, vahiy olarak almak ” olan bu
sözcük “qbl” kökünden türemiştir. Yahudi mistikleri olan Kabalistler, eski Ahit’in ilk
bes kitabı Torah’ı mistik manada yorumlayarak ona gizemli ve özel manalar yüklerler.
İste Kabalist gelenek de kaynağını buradan alır. Kabala geleneği, Musa’ya Sina dağında vahiy edildiğine inandıkları Torah’ın yazılı ve sözlü olarak iki seklinin bulunduğunu iddia eder.
Kabalalist geleneğin, baslıca öğretileri ve iddiaları maddeler halinde ve su şekilde
özetlenebilir:
Evren bir bütündür ve belli bir düzen doğrultusunda sürekli hareket halindedir.
Evrende yer alan her şey Yaratıcının bir parçasıdır; İnsan da, evrenin ve Yaratıcı’nın bir parçası olarak bir 'Küçük Evren'dir.
Evren ve insan Ezelî Işık’tan intişar eder. Bu Ezelî Işık dünyevî her şeye nüfuz
etmistir.
Tanrı kendini on ayrı oluşum aşamasıyla göstermiştir. Bu aşamalar, Kabalist
gelenek içinde Sefira adını alırlar. Çoğulu Sefirot olan bu sözcük İbranicede
"sayılar" anlamına gelmektedir.
Kabala’nın yazıya geçirilmiş üç eski ana metni mevcuttur. Bunlar Kabala’nın yazılı
yönünü teşkil ederler. 12. yüzyılda ortaya çıkan Parlaklık Kitabı Sefer ha Bahir’in
Yahudi mistisizmi ve genel olarak Yahudilik üzerindeki etkisi derin ve kalıcı olmuştur.
Eski Ahit'in geniş, kapsamlı bir simgesel yorumu olarak kabul edilen Bahir ile beraber
Yahudiliğe ruh göçü (gilgul) kavramı girmiştir. Sefer Yezirah (Yaratılış Kitabı), büyü ve evrenbilim (kozmoloji) konularına dayanılarak yazılmıştır
Kaynağını insanın mistik olgunluğa ulaşması ilkesinden alan Yahudi tasavvufunun
temeli Kabala’dır. Ortaya çıktığı yer ve zamanı tam olarak bilinmeyen bu geleneğin
başlangıcı aslında çok öncelere dayanmaktadır. Kabala, içerdiği öğeler açısından kadim Kabalistlere bazı problemler yaşatmıştır. Bu yüzden sanki Yahudiliğin dışındaymış gibi yorumlanan Kabala, özellikle Sabetay Sevi hareketi sonrasında adeta unutturulmaya çalışılmıştır. Halbuki içeriği, konusu, yorumu, kısaca karakteriyle Kabala, diaspora Yahudilerinin, ümitlerinin ve coşkusunun bir aynası olarak düsünülebilir. Kabala bir ekol olarak, Ortodoks Yahudi dini inancının içerisinde ama ondan bağımsız olarak yıllarca yasamıştır. Kabala içerdiği derin anlamların tamamıyla belirlenememiş olmasından dolayı da Rabbilerin tepkisini üzerine çekmiştir. Fakat bu yola gönül veren dindarların olağanüstü yeteneklerinden dolayı, her zaman büyük ve reddedilemez bir ilginin odağı olmuştur.
Abraham Abulafia ve Moses Luzatto gibi mistikler Kabala’ya yeni anlamlar kazandırmışlardır. İsaac Luria’nın bu geleneğe dâhil olmasıyla Kabala, Torah ile beraber incelenebilir bir hale gelmiştir. Yahudi mistik inancına göre Torah'ın iki anlamı vardır. İlki Musa’ya, Sina'da inen ve herkesin anlayabileceği yazılı Torah’dır. Burada anlatılanlar onu okuyanların görerek edindikleri izlenimlere dayanmaktadır. Diğeri ise sözlü Torah’dır. Sözlü Torah, onu kalp gözüyle görebilecek insanlara inen bir kitaptır ve Tanrı onu, anlayabilecek gerçek dindarlara yollamıştır. Sözlü Torah sırlarla doludur ve onu anlayabilmek için öncelikle mistik ve katı bir hayatı tecrübe etmek gerekmektedir. Kabalistler, bu ikinci kitabın da aslında ilk kaynaktan doğduğunu kabul etmektedirler.
Kabala, diğer bütün mistik ekollerden farklı olarak bir dengeye dayanır ve kendine has
ilkeleri ile dikkat çekicidir. Örneğin genel olarak doğu kökenli mistik topluluklarda
temel felsefe hep verme esasına dayanmakta olup, bunun sağlanabilmesi için de nefsin
yok edilmesinin gerekliliği benimsenmektedir. Batılı mistik akımlarsa daha maddesel
unsurlara sahiptir. Özellikle Tapınak şövalyeleri ve bunların adeta en mütekâmil
uzantısı olan Masonluk’ta, bir felsefe etrafında toplanan ve genel olarak siyasi ve
ekonomik alanda radikal hedefler belirleyen gruplar mevcuttur. Bu topluluklar doğu
toplumlarının bilgi birikimlerini genellikle batı mantığına uyarlamakla birtakım
sonuçlara ulaşmaktadırlar.
Hâlbuki Yahudi mistisizmi, bu iki genel ekol arasında bir köprüdür, nitekim Kabalistik ekol temelde alma-verme dengesine dayanmaktadır ve bu esas dâhilindeki bir yaşam biçimini benimsemektedir. Vermek için almak prensibi
böylelikle bambaşka bir ekolün yaratılmasına yol açmaktadır. Genel olarak Kabalist
gelenek, pek çok mistiğin ortak bir ürünü olarak kabul edilse de özellikle 16. yy. ile
beraber Ari Luria'nın etkileri Kabalist çevrelerde daha fazla şöhret bulmuştur. Aslında
tüm bu kişilikler içinde en çok dikkat çekeni de budur. Luria, Safed’de yaşamış bir din
adamıydı ve Polonya'dan sonra uzun yıllar yaşadığı Mısır'dan Safed’e gelmişti. Bu
nedenle her dönemde Yahudi mistisizminde önemli bir yeri olan Mısır düşüncesinin de çok önemli bir temsilcisiydi (nitekim yasayan tüm mistiklerin hayatlarında Mısır'ın çok özel bir yerinin olduğu bilinmektedir). Onun Kabalistik yapıya kazandırdığı en önemli husus aslında kırılma teorisiyle beraber şekillenen ve bambaşka bir karakter kazanan Mesih kurtuluş inancıdır. Nitekim kendisinden sonra gelen ve onun takipçisi olan Sabetay Sevi de bu fikrin savunucusu olmuştur.
Kabala’nın yazılı olarak üç ana kitabı bulunmaktadır. Bunlar Sefer ha Zohar, Sefer ha
Yezirah ve Sefer ha Bahir kitaplarıdır. Bu kaynaklar anonimdir ve çeşitli bölümlerden
oluşmaktadır, bunlar yazılı Kabala’yı teşkil ederler. Temelde rabıtaya dayalı olan
pratiklerin bulunduğu yazılı Kabala’nın doğu gizemciliğinden etkilendiği
düşünülmektedir.
Bahir Kitabı
Rabbi Nehvuniah Ben Hakana’nın Merkabah dönemine ait tecrübelerinde trans ve vecd halinde iken verdiği söylevlerden oluşan yazılı metne Bahir (Isıgın Kitabı) adı
verilmiştir. 12. yüzyılın ikinci yarısında Provence’de ortaya çıkan bu kitabın derleyicisi bilinmemektedir. Lakin Rabbi Nehvuniah’ın anlasılması güç ritüellerini ifadelendiren bu kişiyi de iyi bir Merkabah ustası olarak kabul etmek gerekir.1
Bahir’in ustası Rabbi Nehvuniah öğrencilerini merakla dolu bir yolculuktan geçirerek
huşu, arzu ve aşk içinde İhtişam Tahtı’na ulaştırır. Rabbi Nehvuniah’a göre aranılan şey yürektedir. Onu çözecek düşünce ise sınırlı değildir. Çünkü insan bilgisinin sınırına varabilir ancak düşüncelerinin sınırına varamaz.
Kabala metinlerinin en önemlilerinden biri olan Sefer Ha Bahir kitabı, 12. yüzyıla aittir.
Yahudiliğin gelişmesi üzerinde bu metnin derin etkileri olmuştur. Sefirot doktrini
bugünkünden farklı olmayan sekline Bahir kitabında kavuşmuştur. Evrenin oluşumu ve devamında Sefiraların önemini vurgulamanın yanında Yahudi Kabalist geleneğine
“gilgul” ( ruh göçü ) kavramını dâhil etmiştir. Ayrıca Kabalist geleneğe Tanrısal
yaratma gücünü simgeleyen “Kozmik Ağaç” kavramını da eklemiştir. Mistik geleneğin kapsamını genişleten bu metin, gelenek içerisinde önemli olan yerini daha o yıllarda almıştır. Bahir, aslında Eski Ahit'in geniş kapsamlı bir simgesel yorumudur ve
dayandığı temel motif, İbrani alfabesindeki harflerin ses ve biçimlerinin gizemli
anlamlarıdır.
Kısmen İbranice ve kısmen Aramice yazılmış olan Bahir, düzensiz ve karmaşık yapısına karşın, yoğun mistik fikirleri Kabala'ya ve Kabala yoluyla da Yahudiliğe katmıştır.
Çağdaş Yahudi araştırmacı Gershom Scholem, bu gizemci simgeciliği Kabala'nın
Yahudi dinsel düşüncesi üzerindeki en önemli etkisi olarak değerlendirmiştir. Bahir’in, evrenin yaratılması ve varlığını sürdürmesini gizemli bir biçimde simgelendiren on adet Tanrısal Oluşum”u içerdiğinden bahsetmiştik. Kendi içinde üç adet üst ve yedi adet alt belirtiye ayrılan bu on "söylem" , daha sonraları Kabala'daki ünlü Sefiralar olarak tanımlanmıştır.
Sefer Bahir’de aşağıdaki sorular sorulur ve bu sorulara cevaplar aranır.
• Eğer Dünya’yı Tanrı yarattıysa, yani bir tarafta Tanrı diğer tarafta Dünya varsa, Tanrı olmazsa Dünya ne olur?
• Eğer Dünya Tanrı’nın bizzat kendisiyse, o zaman neden mükemmel değil?
Oldukça karmaşık ve metafizik görünen bu sorulara cevap Kabalist gelenek içindedir.
Saf ve mükemmel varlıkla, saf ve mükemmel olmayan dünya arasındaki ilişkiyi çözmek için, Bahir kitabı bu soruları sorarak işe başlar.
Sefer Yezirah
Kabala’yı teorik ve pratik olarak iki bölüme ayıracak olursak Sefer Yezirah ve Zohar
kitapları Kabala’nın teorik kısmını oluşturmaktadır. Sefer Yezirah, Ortaçağın sonuna
doğru ortaya çıkmıştır. Sefer Yezirah 10.yy da doğmuş ve 13.yy da gelişmeye
başlamıştır. İbranice anlamı “yaratma” olan Yezirah’da sayılar ve harfler Tanrı’nın
evrendeki sembolleri olarak görünmüştür. 7
Kabalist gelenek en eski açıklamasını, Akiba’ya atfedilen Sefer Yezirah’da bulur. Sefer Yezirah iki bölümdür; Birinci bölümü “Bilgeligin Otuz iki Yolu”, kitabın diğer
bölümü ise, “Yaratılış Kitabıdır”. Birinci bölümün konusunu, varlığın kendi kendine
gelişimini tanımlaması oluşturur. Yani mutlak sınırsız olan Varlık nasıl kendini
sınırlayıp gerçek varlık konumuna geçmiştir. Bu sorular birinci bölümde yanıt bulur.
Diger bölümde ise Varlık’ın kendi dışında gelişimi konu edinilmiştir.
İsa’dan sonra, 3–6. yüzyıllar arasında kaleme alınan Sefer Yezirah’da yaratılış,
Yaratıcının on kutsal sayısını ( Sefirot ) ve 22 İbrani harfini içeren bir süreç olarak
açıklanmıştır. Geleneğe göre bu sayılar ve harfler toplamda gizli bilgeliğin otuz iki
yolunu oluşturmaktadır.9
Sefer Yezirah ortaçağ Kabalistleri tarafından en önemli Kabalist metin olarak kabul
edilir. Evrenin kökeni üzerine yapılan araştırmalarda Kabalistik harekete temel
olmuştur. Merkabah mistiklerinin Samanik trans ritüellerini gösterdikleri devrin en
etkili metni Sefer Yezirah kabul edilmektedir. Sefer Yezirah içeriğinde Sefirot’u
açıklamaktadır.
Yezirah'a göre Sefirot, yaratıcı Tanrı'nın kendini açığa çıkardığı on ayrı oluşum ya da
güç olarak yorumlanabilir. "Ayn Sof" adı verilen " Sonsuz Tanrı "dan yayılan ışık
ayrı aşamada yayılır. Böylece bu on ayrı ışık yani her bir Sefira, Tanrı'nın ayrı bir
yaratıcı niteliğini ifade eder. Kabala'ya göre, her Sefira'nın bir başka Sefira ile olan
bağlantısı yaratılışın ritmini oluşturmaktadır. Kabala'da, Sefirot'un gizemli yapısı ve
kesin işlevi en sık tartışılan konudur. Bu tür spekülasyonların tümüyle sapkınlık olduğu yolundaki sert eleştirilere karşın, Sefira'lar Kabalist geleneğin temel ilkesini
oluştururlar.
Zohar
İbranice'de ‘zhr’ veya ‘zuhr’ olarak yazılan "Zohar" veya" Sohar" olarak bilenen
"İhtişam Kitabı" veya "Işık Kitabı", Tanrı, Melekler, Ruhlar ve Kozmoloji gibi
konuların derlemesinden meydana gelmiştir.
Zohar, Rabbi Simeon Bar Yohai’nin öğrencileri tarafından İ.S. 170’de İsrail’de yazıya
geçirilmistir. Rabbi Simon Bar Yohai, ustası Rabbi Akiva’yı öldüren Romalılardan
kaçarak 13 yıl boyunca mağarada saklanmış bir bilgedir. Bu bilgeye saklandığında oğlu Eleazar da eşlik etmiştir. Roma imparatoru ölünce saklandığı mağaradan çıkar. Ancak Yahudi halkının dinden uzaklaştığını görünce mağaraya tekrar döner.
Mağarada iken onu dinlemeye hazır insanları Kabala üzerine eğitmesi gerektiğini söyleyen bir sesle irkilir ve mağaradan tekrar çıkar. Bu çıkısında etrafında oluşan istekli topluluğu eğitir. Rabbi Simeon’un onları eğitirken kullandığı öğretileri Zohar’ı oluşturur.
Rabbi Simeon’a göre yazılı ve sözlü Tevrat birdir. Her ikisi de Musa’ya Sina Dağı’nda vahyedilmiştir. Rabbi Simeon buradan hareketle Kabalacılara Tanrı ile bütünleşmeyi sağlayacak meditasyonları geleneğe kaydetmiştir.
Zohar essiz bir anlatım ve yorumla kısa hikâyeler seklinde, Aramice olarak yazılmıstır.
Zohar bize Aramice’nin, İbranicenin gizil yanı olduğu haberini vermektedir. Efsaneye
göre de Arami dilinde yazılan bu Zohar metinleri, İsrail’de Safed adlı bölgede gizli
tutulurken Araplar tarafından bulunmuş ve parçaları özensiz şekilde kullanılırken
Safedli bir Kabalist tarafından fark edilerek korumaya alınmıştır. Kitap haline getirilen Zohar metinleri, 13. yüzyılda İspanya’da Moshe de Leon tarafından yayımlanmıştır.
Zohar, Torah’ın cümlelerinin içrek manada yorumlandığı ve birbirinden ayrı konulardan oluşan bir metindir. Zohar bugün birçok Ortodoks tarikat tarafından Talmut kadar kabul görmektedir.
Zohar da Sefer Yezirah gibi Kabala’nın teorik kısmının diğer başlıca yapıtıdır. Zohar
Sefer Yezirah’dan sonra 11.yy da oluşturulmaya başlanmış ve felsefi doktrinlerin de
etkisiyle 13.yy da tamamlanmıştır. Sefer Yezirah’taki harfler üzerine yapılan mistik
tecrübeler Zohar’da daha da genişletilmiştir. Zohar ışık, ihtişam anlamlarına
gelmektedir. Zohar’a bu ad Kutsal Kitap’taki “ Bilgeler gök kubbe gibi, birçoklarını
doğruluğa döndüren yıldızlar gibi sonsuza dek parlayacaktır” cümlesinden esinlenerek verilmiştir.
Zohar, Torah’ın mistik bir yorumudur. Kabalist geleneğinin en önemli kitabı Zohar,
geçmişteki yorumlar kadar gelecek yorumları da içerir. Daha önce de işaret ettiğimiz
gibi Kabala artan bir gelenektir. Sonradan eklenen cümleler dahi Kabala ve Zohar’da
yer bulur. Bugün dahi Kabalist dünyanın en meşhur eseri Zohar’dır. Öyle ki bazı
Kabalist çevrelerce Tevrat’ın şöhretini geride bırakacak kadar meşhur kabul edilmiştir.
Günümüzde Jean de Pauly tarafından Zohar'ın eksiksiz ve son derece skolâstik bir
Fransızca tercümesi basılmak üzeredir.
.
KELİME VE TERİM OLARAK KABALA
Kelime olarak "almak", "kabul etmek", "vahiy olarak almak" anlamlarına gelen bu İbrani sözcük, Tanrısal sözlerin iletilmesi anlamına da gelir. İbranice "gelenek" anlamında kullanılan Kabala; "ilham edilmiş", "ihata edilmiş bilgi" anlamlarına da gelmektedir.
Ortaçağ yazmalarında "almak" anlamına gelen ve "qbl" kökünden türeyen Kabala "anlamak", "kavramak" ,"kabul etmek" manalarına da karşılık gelir.
Kabala, Torah'ın (Eski Ahit'in ilk beş kitabı) zahiri anlamından başka gizli bir anlama sahip olduğunu ve bu mananın ancak özel bir eğitim sonunda kavranabileceğini savunan bir gelenektir. Kabala, mistik manada ise kabul görme, razı olmadır.
Kelime olarak "almak" anlamına da gelen Kabala, eylemlerin nedenini, "almaya arzulu olmak" şeklinde açıklar. Almaya istekli olan mistik bu yolda emek harcayacaktır. Bu almaya istekli oluş sırasında kişi kendi yetenek ve sınırlarının farkında olur.
Anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere bu kişisel deneyim, tek olarak başlayıp tek bitmektedir. Kabalist mistik bu "alma, kabul etme arzusu" ile kendi içine dönmüş olacak ve farkındalık duygusunu had safhada geliştirmiş olacaktır.
Kabala, Yahudilerin harfçilik ve sayıcılıkla karışık metafizik evren öğretilerini kapsamaktadır. Felsefi temelini Yeni Plâtonculuktan alır. Mistik Tanrı öğretisi olan Kabala'ya göre evrende varlık bulmuş her şey Tanrı'nın dışlaşma sürecinden sonra hayat bulup maddeleşmiştir. Kabala ‘ya gör insan da bu dışlaşma sonucu oluşmuş olup adeta küçük evrendir. İnsanoğlu, yaratılanların özelliklerini taşımanın yanında Yaratıcıdan da yansımalar almıştır. Kişi içindeki bu Tanrısal olan özelliklerle ölmeden önce, dünya üzerindeyken rahatlıkla üst âlemlerle iletişim kurabilmektedir. Maddeleşip dünyada birbirinden ayrılan ruhlar tekrar birleşebilmek için birbirlerini aramaktadırlar. Geleneğe göre bekleme sürelerini tamamlayan ruhlar, mesihin gelişiyle birleşerek Tanrı'da bir ve O'nunla aynı olacaklardır.
ilk insan Âdem’den bu yana alınan ve ilham edilen geleneksel bilgiler Yahudi Mistisizmini meydana getirmiştir. Yahudi Mistisizmi ise Tanrı ile bir olmanın ya dünyevi zevklerden uzak bir yaşam tercih ederek yahut Tanrı'nın kutsal adlarını mistik anlamda tecrübe ederek gerçekleştirilebileceği üzerine temellenir. Tanrı'nın kutsal isimleri ise harf ve sayı esaslarına dayanılarak tecrübe edilir. Yahudi mistik geleneğinin bu temaları üzerinde kendine yer edinen Kabala ise ilerleyen zamanlarda Yahudi Mistisizmi ile bir anlama gelir oldu. Yahudi Mistisizmi olan Kabala, Tanrı ve kendisinden intişar eden evren ve diğer canlılar hakkındaki mistik doktrinleri kapsamaktadır.
12. yüzyıl ve sonrasında yaygınlaşan Yahudi mistisizminin sözlü geleneğe dayandırılmasının arka planında Kabalist öğreti ve uygulamaların ancak bir kılavuzun eşliğinde tecrübe edilmesi gerektiği bulunmaktadır. Kabalist adayı bu mistik deneyim sırasında kılavuz olmaksızın karşılaşabileceği tehlikelerden korunamayacaktır.
Kabalist geleneğe göre, Tanrısal olan Torah’ın içerisinde gizli manalar mevcuttur.
Musa, Sina Dağı'nda yazılı yasayı alırken sözlü yasayı da almıştır. Gelenek içerisinde bu sözlü yasanın vahyin gizli bilgisini içerdiği düşüncesinden hareketle Kabalist gelenek, bu savı içselleştirip kendine hasretmiştir. Ancak Kabalist geleneğin mistik ağırlığını kaldırabilecek bedenlere açılacak olan bu sözlü yasadan sözlü bir gelenek büyümüştür. Kabalist geleneğin özünde de sözlü mistik öğretiyi çalışan birine yaratılışın sırlarının açılacağına duyulan inanç vardır. Bu sözlü yasa zamanla Kabala adını almıştır.
Burada söz konusu olan sözlü yasa ya da gelenek ilahî olan her şeyi kapsamaktadır.
Bu sözlü gelenek belirli bir konuyla sınırlandırılamamaktadır. Bu sözlü gelenek Musa’ya Sina Dağı’nda aldığı sözlü yasanın yanı sıra babadan oğula, hahamdan öğrencisine, sözlü olarak aktarılan bilgi ve yorumlamalarını da kapsamaktadır. Salt bilgiye dayalı bir öğreti olmaması onun sınırlarını hayli genişletmiştir.
Kabala, Tanrı'nın ışığını yaşama yansıtacak pratik yöntemler bütünüdür. Yaşamın paradoksal soruları Kabala'da yanıt bulmaktadır. Kabala yahut sözlü Yahudi geleneği Tanrı ve evren hakkında cümleler kuran gizli bir öğretidir. Bu gizli öğreti ibrani harflerinin arasına mistik tarzda yayılmıştır. Kabala mistik bir gelenektir. Kabalist ise bir mistiktir; Tanrı'yla görsel, işitsel ve ruhsal bir iletişim kurar. Kutsal yazıları ise bu vecd ve istiğrak halinde iken yorumlar ve maddi kişiliğinden soyutlanır.
Kabala, evrenle ilgili metafizik soruların cevaplarını Yahudi mistiğine öğretir. Kabala manevi dünyaya erişme yöntemidir. Çalışan ve düşünen Kabalist mistiğe bu manevi dünyanın kapıları sonuna kadar açılmaktadır.
Buradan da anlaşılacağı üzere Kabala, teorik olmanın ötesinde pratik bir yöntemdir. Kendini ve evreni keşfe çıkan Kabalist mistik, kademe kademe kendine döner ve tecrübesini içselleştirir. Kabalist, Kabala'nın kendinde meydana getirdiği bu içsel değişimleri birbirinden farklı olarak tecrübe eder. İçsel süreçte meydana gelen bu değişim yalnızca o kişiye özgüdür. Her mistiğin deneyimi ise farklı farklıdır.
Kabalist, insanın doğumundan ölümüne değin, yaşayacağı yaşantının seyrini, nedenlerini, dünyada aşılması gereken problemleri, reenkarnasyon sürecini ve nasıl sonlanacağını mistik bir biçimde yorumlar. Yahudiler, yaratılışın başından beri bu dünyanın oluşumunu Kabalist bir sisteme göre araştırdılar. Kabalist bu araştırmayı sürdürürken beş duyu organına ilaveten altıncı bir duyuyu da harekete geçirir. Kabala tekniğini kullanıp altıncı hissi elde eden ve bu dünyanın engelini aşan kimse gelenek içinde "Mekubal" yani Kabalacı olarak adlandırılmaktadır.
KABALANIN KÖKENİ
Yahudi filozoflar Kabala'nın kökenini İbrahim Peygamber ( Abraham )'e hatta
bazıları Âdem Peygamber (Adam) 'e kadar geri götürürler. Adam, Kabalist
yorumlarla birlikte sadece maddesel bir cennet varlığı olmayıp metafizik boyuttaki bir varlıktır. O'nun özü bu dünyaya gelmiş ve gelecek ruhların toplamıdır. Geleneğe göre Kabala'nın ilk kitabı Adam'a verilmiştir. Kitap yaratılışın karbon kopyası olarak nitelendirilmektedir.
Kabala'nın menşeine dair birçok bilgi mevcuttur. Kabala'yı Mişna ve Talmud derlemelerinden de önceye taşıyanlar mevcuttur. Mistik bir Kabalist olan Abraham Galante ise, Kabala'nın kökenini Mişna ve Talmud öncesine, Babil sürgünü dönemine taşımaktadır. Bunu ise Abraham Galante, Babil-Asur edebiyatında Hezekiel ve Saint Jeon'un Apokalipsi kitabındaki bazı yazılara benzeyen edebi parçalara rastlamasına dayandırır.
Kabala'nın kökeni, İ. S. 1. yüzyılda Filistin'de filizlenen Merkabah gizemciliğine
kadar geri götürülebilir. Merkabah gizemciliğinde temel uğraş, Eski Ahit'te
peygamber Hezekiel'in düşlediği "ilâhî taht" ya da "araba" üzerine derin düşüncelere
dalmak ve bu sayede coşku içinde kendinden geçmektir. Yahudiler arasında Babil tutsaklığının hemen sonrasında mistik akımların varlığı, Hezekiel'in kitabından da anlaşılmaktadır. Nitekim Hezekiel peygamber dini tecrübelerini, keşiflerini uzun uzun anlatmıştır. Dolayısıyla Kabala'yı oluşturan akımların İ.S. 1. yüzyılda Babil'de iken başladığı düşünülebilir.
Hezekiel'in dini tecrübeleri üzerinde daha detaylı durulacaktır.
Yahudi din alimlerinin bir kısmı Kabala'nın kökenini oluşturan mistik akımların
başlangıcını 12. yüzyıl Kabalistlerinden Rabbi Kör İsaac'a dayandırmaktadırlar.
Yahudi din alemleri Rabbi Kör İsaac'ı, Kabala'nın babası olarak adlandırmaktadır.
Kabalist gelenek evrenin değişmez kanun ve ilkelerle yaratıldığını iddia etmektedir. Fiziksel yasalar gibi insan yaşamını oldukça etkileyen bu ilke ve kanunlar Yaratıcı tarafından tüm insanlara verilmiştir. İnsanın evrensel kanunlarla uyumunu ise Kabala sağlayacaktır. Kabalist gelenek içerisinde bu düşüncelerin varlığı Kabala'nın zamansal bir başlangıcının olmadığı fikrini akıllara getirebilir.
1626 senesinde İzmir'de dünyaya gelen Sabetay Sevi, genç yaşlardan başlayarak
kendini Yahudi mistisizmine, Kabala'ya vermiştir. Güçlü kişiliği ile çevresine birçok
mürit toplamayı başarmıştır. O yıllarda, Sabetaycılık akımı hızla güçlenmiş ve Venedik, Amsterdam, Hamburg, Londra ve bazı Kuzey Afrika kentlerine kadar yayılmıştır. Sabetay Sevi'nin müritlerinin sayısındaki artış ve Sabetay Sevi'yi ziyaret etmeleri, Osmanlı yönetiminin dikkatini çekmekte gecikmemiştir. Sevi, sarayın baskısı sonucu islamiyet'i kabul ettiğini beyan ettiği halde hem kendisi hem de onunla birlikte islamiyet'i kabul etmiş görünen büyük bir kitle Kabalist felsefeye uygun bir yaşam biçimi ve uygulamalarıyla Anadolu ve Rumeli topraklarında çok uzun yıllar yaşamıştır. Bu Kabalist gurubun, büyüklüğü, yaşam biçimleri ve pratiklerini ne kadar süre ile devam ettirdikleri spekülatif bir konu olmakla birlikte inanç ve felsefelerini Müslüman Türk toplumuyla belli noktalarda paylaştıklarını söylemek mümkündür. Sabetaycı Kabalistlerin _slami tasavvuf gruplarında yer almalarının kendi inançlarına daha yakın bir ortamda rahat edebilmeleriyle ilişkili olduğu düşünülebilir. Sevi'yi din değiştirmesine karşın terk etmeyerek etrafında toplananlardan oluşan Sabetaycılar, Sevi'nin dinsel yetkileri hakkındaki aşırı iddiaları ile sonradan din değiştirerek Yahudi inancına ihanet etmesi çeliskisini giderme çabası içindedirler. Sadık Sabetaycılar, Kabalacı bir yaklaşımla, önderlerini izleyerek Müslümanlığa geçmişlerdir. Bu dönmeler için, kişinin kendini kalpten Yahudi hissetmesi önemli olmuş ve görünürde uygulanan Müslümanlığın ve biçimsel eylemlerin değersizliği kabul edilmiştir. Zohar'ın, Luriacı yorumundan yola çıkarak, bir çesit "Kutsal Günah" kuramına ulaşan Sabetaycılar, Torah'ın amaçlarının tam olarak gerçekleşmesinin ancak, manevî olmayan eylemler sonucunda Torah'ın görünüşte ortadan kaldırılması ile gerçekleşebileceğini ileri sürmüşlerdir.
Çağdaş Yahudiliğin manevî yaşamı ve düşünceleri üzerinde Kabala'nın oynadığı rol,
eskiye oranla bir hayli azalmış olmasına karşın, azımsanmayacak bir düzeydedir.
Bugün, gerçek anlamıyla yaşayan bir Kabalacı akımdan söz edilemez. Kolej ve
kampüslerde yoğun meditasyon yapan Kabalacıların afişlerine rastlanmasa da Yahudi
mistisizmi üzerine ipucu veren mistik Kabalistler de yok değildir. Abraham Isaac Kook (1865-1935) ve Martin Buber (1878-1965) gibi yazarların kişisel çabaları Kabala konusunda hâlâ etkilidirler.
Ümit AKUZMAN
KABALA
Dinleri doğuş ve gelişmesinden inanç, ibadet, ahlâk vb. konularına kadar tarihi seyir
içinde inceleyen bir disiplin olan Dinler Tarihinin en önemli unsurları insan ve din
olmuştur. İnsanlık tarihinde ne kadar geriye gidilirse gidilsin dini inançlardan yoksun
bir topluma rastlanmamaktadır. İnsanoğlunun sonlu yaşamında nereden gelip nereye
gittiğini, maddenin ötesindeki üst varlıklarla iletişimine dair soruları en ilkel
dönemlerinden başlayarak sormuş ve bunlar tüm insanlık tarihi boyunca her bireyin
temel soruları olmuştur.
Hangi dine mensup olursa olsun dini inancı bulunan insanlar evren ve kendileri
hakkında sorular sormuş ve bu sorulara kendi inanç sistemleri içinde cevaplar
aramışlardır. Bu cevaplara ise çoğunlukla, gerek büyük dinlerde gerekse de yazıya
geçmemiş kültürlerde görülen derin dindarlık tezahürü mistisizmde de rastlanmaktadır.
Mistisizm, tabiatüstü âlemlerden söz eder ve o âlemlerle ilişki kurulabileceğini iddia
eder. Bu iddialar ise düşünmeye eğilimli olan insanın dikkatini toplamaya yetmiştir.
İnsanlık tarihi kadar eski sayılabilecek, tabiatüstü âleme ilişkin mistik sorular, ilâhi
kaynaklı eski dinlerden olan Yahudilikte de şöhret bulmuştur. Temelinde kapalı,
kozmolojik sırları barındıran mistik düşünceler, Yahudi dinini de etkilemiştir.
Yahudi Mistisizmi: Kabala olarak adlandırdığım bu çalışmamda, Yahudilikte
mistisizmin yeri ve önemini araştırmaya çalıştım. Isaac Luria, Abraham Abulafia ve
Moses Luzatto gibi Kabalistlerin çalışmalarıyla sistemleştirilen Kabala, benzeri mistik
ve harfçi grupların aksine mistik düşünce ve harfçiliği bir inanç sistemi haline
getirmişlerdir. Gelişmiş harfçi tekniklerini ve sayı gizemciliğini kullanan Kabalistlerin
Yahudi tarihinde özel bir yeri vardır. Gizemli ve kapalı olan bu inancın mensupları
kendi fikirlerini açıklamakta sakınca görmedikleri bazı inanç sistemlerine de sızarak
kendi fikirlerini yaymaya çalışmışlardır. Dinler tarihçilerince Kabala konusunda yeterli ve tatmin edici bir çalışma yapılmamıştır. Kabalistlerin gizliliği temel prensip
edinmeleri kendileri hakkında bilgi edinmemizi zorlaştırmıştır. Konuyu zaman ve
imkanımın el verdiği ölçüde incelemeye çalıştım.
Kabala Bilgeliği manevi dünyayı çalışmak için bir araçtır. Dünyamızı keşfetmek için, fizik, kimya, biyoloji gibi bilimleri kullanırız. Ancak doğal bilimler sadece beş duyumuzla algıladığımız fiziksel dünyayı çalışır. İçinde yaşadığımız dünyayı bütünüyle anlamak için, duyularımızın algılayamadığı gizli âlemi keşfedebilecek bir araştırma aracına ihtiyacımız vardır.
Kabala Bilgeliğine göre realite iki güç veya nitelikten oluşur: alma arzusu ve ihsan etme arzusu, vermek. İhsan etme arzusu vermek istediği için bir alma arzusu yaratır, bu nedenle daha yaygın biçimde kullanılan adı ‘Yaratan’dır. Bu yüzden tüm yaratılış, biz dâhil, bu alma arzusunun tezahürleridir.
Kabalayı, realitenin iki temel gücüyle – alma ve ihsan etme – çalışarak faydamıza kullanabiliriz. Kabala bize sadece yaratılışın tasarımını öğretmez, aynı zamanda realitenin her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen başlangıçtaki Tasarlayanı gibi, nasıl tasarlayanlar olabileceğimizi öğretir.
Her ne kadar kökenleri eski Babil zamanına, çok çok eski antik çağlara dayansa da, Kabala’nın Bilgeliği dört bin yıldan fazla bir süre önce ortaya çıktığı için Kabala’nın Bilgeliği insanlıktan adeta saklı kalmıştır. Özellikle günümüzde sadece çok az kişi Kabala’nın gerçekten ne olduğunu biliyor.
Bin yıldır, insanlığa “Kabala” başlığı altında çok geniş çeşitlilikte;-büyü, lanet ve hatta mucizeler- Kabala metodunun kendisi dışında kalan her şey sunuldu Dört bin yıldan fazla zamandır, Kabala’nın ortak anlayışı, kavramsal hatalar, yanlış yorumlamalar sebebiyle karmakarışık hale geldi. Bu sebeple ilk ve en öncelikli olarak Kabala’nın Bilgeliğinin açık seçik bir hale getirilmesine ihtiyaç vardır. Kabalist Yehuda Aşlag (Baal Ha Sulam) “Kabala Bilgeliğinin Özü” makalesinde aşağıdaki tanımı getirir.
Bu Bilgelik, “Onun Tanrısallığının, yarattıklarına bu dünyadaki ifşasıdır” olarak betimlenebilecek tek bir yüce amacın belirlenmiş ve sabit kurallarının, etki tepkiye dayalı kökenlerinin diziminden ne daha fazla ne de daha az bir şeydir.
Daha basit sözcüklerle ifade edildiğinde, realitede her şeyi yöneten bir Üst, her şeyi kapsayan güç ya da “Yaratan” vardır. Bütün dünyanın güçleri bu kapsayıcı güçten türerler. Bizden gizlenmiş olarak hareket eden daha yüksek bir düzenin güçleri var olmakla beraber, bu güçlerin bazıları da bize tanıdık gelir örneğin; yerçekimi ya da elektrik gibi.
Kabala bu gizli güçlerin nasıl yapılandığının ve de bize etki eden kanunların bilgisi ya da haritasını barındırır. Bize bu güçlerin hissini nasıl geliştireceğimizi ve sonuç olarak “bu dünyada yaşarken Yaratan’ın ifşasını bize getirmek olan” onların yegâne amacını bize öğretir.
Kabala bilimi, benim ve senin hakkında, hepimiz hakkındaki anlatım şekli itibariyle eşsizdir. Herhangi soyut bir şey ile uğraşmaz, sadece nasıl yaratıldığımız ve daha yüksek varoluş seviyelerinde nasıl faaliyette bulunduğumuz ile uğraşır.
Dört bin yıl önce Sefer Yetzira (Yaratılış Kitabı) kitabını yazan Resul İbrahim ile başlayarak, Kabala hakkında birçok kitap yazılmıştır. Bir sonraki önemli kitap, M.S. ikinci yüzyılda yazılmış olan Zohar Kitabı dır. Zohar’ı, ünlü 16. Yüzyıl Kabalisti Ari’nin çalışmaları takip eder. Ve yirminci yüzyıl, Kabalist Yehuda Aşlag’ın çalışmalarının ortaya çıkışını görmüştür.
Aşlag’ın yazıları bizim neslimiz için en uygun olanıdır. Onlar, diğer Kabalistik kaynaklar gibi, üst dünyaların yapısını ve nasıl alçaldıklarını, evrenimizin ve onun içindeki her şeyin nasıl var olduğunu betimlerler.
Yehuda Aşlag’ın Talmud Eser Sefirot (On Sefirot Çalışması) adlı ders kitabı, sorular, cevaplar, tekrar materyalleri ve açıklamalar içeren bir çalışma yardımcısı olarak tasarlanmıştır. Bu, eğer böyle adlandırmak isterseniz, manevi âlemdeki evreni yöneten kanunları ve güçleri betimleyen, üst dünyaların fiziğidir.
Bu materyal öğrencileri aşamalı olarak dönüştürür çünkü kişi manevi dünyayı nasıl deney imleyeceğini ararken, kendisini ders kitabında yazan manevi kanunlara aşamalı olarak adapte eder.
Kabala bu dünyadaki yaşam ile uğraşmaz. Bunun yerine, bu sistemi çalışarak, alçalmamızdan önce sahip olduğumuz seviyeyi yeniden ediniriz. Bu yükseliş boyunca, Kabala çalışması öğrencinin içinde manevi sisteme eş bir sistem inşa eder.
Manevi yazılardan fayda sağlamayı garantilemek için, biz Bnei Baruh’ta sadece otantik kaynakları çalışırız (orijinalleri İbranicedir ve birçok dile çevrilmiştir; bakınız Kabala Uluslararası) ve öğrencinin manevi gelişimine yardımcı olmak amacı ile yazılmış olanlarına odaklanırız. Bu kaynaklar şunlardır:
• Zohar Kitabı
• Ari’nin yazıları
• Rabbi Yehuda Aşlag’ın yazıları
Çoğunlukla, bizim neslimiz için en uygunları oldukları için, Rabbi Yehuda Aşlag’ın yazılarına yoğunlaşırız.
Tasavvufi bir gelenek olan Kabala, Yahudi Mistisizminin sözlü ve yazılı kaynağını
teşkil etmektedir. İbranice anlamı “ almak, kabul etmek, vahiy olarak almak ” olan bu
sözcük “qbl” kökünden türemiştir. Yahudi mistikleri olan Kabalistler, eski Ahit’in ilk
bes kitabı Torah’ı mistik manada yorumlayarak ona gizemli ve özel manalar yüklerler.
İste Kabalist gelenek de kaynağını buradan alır. Kabala geleneği, Musa’ya Sina dağında vahiy edildiğine inandıkları Torah’ın yazılı ve sözlü olarak iki seklinin bulunduğunu iddia eder.
Kabalalist geleneğin, baslıca öğretileri ve iddiaları maddeler halinde ve su şekilde
özetlenebilir:
Evren bir bütündür ve belli bir düzen doğrultusunda sürekli hareket halindedir.
Evrende yer alan her şey Yaratıcının bir parçasıdır; İnsan da, evrenin ve Yaratıcı’nın bir parçası olarak bir 'Küçük Evren'dir.
Evren ve insan Ezelî Işık’tan intişar eder. Bu Ezelî Işık dünyevî her şeye nüfuz
etmistir.
Tanrı kendini on ayrı oluşum aşamasıyla göstermiştir. Bu aşamalar, Kabalist
gelenek içinde Sefira adını alırlar. Çoğulu Sefirot olan bu sözcük İbranicede
"sayılar" anlamına gelmektedir.
Kabala’nın yazıya geçirilmiş üç eski ana metni mevcuttur. Bunlar Kabala’nın yazılı
yönünü teşkil ederler. 12. yüzyılda ortaya çıkan Parlaklık Kitabı Sefer ha Bahir’in
Yahudi mistisizmi ve genel olarak Yahudilik üzerindeki etkisi derin ve kalıcı olmuştur.
Eski Ahit'in geniş, kapsamlı bir simgesel yorumu olarak kabul edilen Bahir ile beraber
Yahudiliğe ruh göçü (gilgul) kavramı girmiştir. Sefer Yezirah (Yaratılış Kitabı), büyü ve evrenbilim (kozmoloji) konularına dayanılarak yazılmıştır
Kaynağını insanın mistik olgunluğa ulaşması ilkesinden alan Yahudi tasavvufunun
temeli Kabala’dır. Ortaya çıktığı yer ve zamanı tam olarak bilinmeyen bu geleneğin
başlangıcı aslında çok öncelere dayanmaktadır. Kabala, içerdiği öğeler açısından kadim Kabalistlere bazı problemler yaşatmıştır. Bu yüzden sanki Yahudiliğin dışındaymış gibi yorumlanan Kabala, özellikle Sabetay Sevi hareketi sonrasında adeta unutturulmaya çalışılmıştır. Halbuki içeriği, konusu, yorumu, kısaca karakteriyle Kabala, diaspora Yahudilerinin, ümitlerinin ve coşkusunun bir aynası olarak düsünülebilir. Kabala bir ekol olarak, Ortodoks Yahudi dini inancının içerisinde ama ondan bağımsız olarak yıllarca yasamıştır. Kabala içerdiği derin anlamların tamamıyla belirlenememiş olmasından dolayı da Rabbilerin tepkisini üzerine çekmiştir. Fakat bu yola gönül veren dindarların olağanüstü yeteneklerinden dolayı, her zaman büyük ve reddedilemez bir ilginin odağı olmuştur.
Abraham Abulafia ve Moses Luzatto gibi mistikler Kabala’ya yeni anlamlar kazandırmışlardır. İsaac Luria’nın bu geleneğe dâhil olmasıyla Kabala, Torah ile beraber incelenebilir bir hale gelmiştir. Yahudi mistik inancına göre Torah'ın iki anlamı vardır. İlki Musa’ya, Sina'da inen ve herkesin anlayabileceği yazılı Torah’dır. Burada anlatılanlar onu okuyanların görerek edindikleri izlenimlere dayanmaktadır. Diğeri ise sözlü Torah’dır. Sözlü Torah, onu kalp gözüyle görebilecek insanlara inen bir kitaptır ve Tanrı onu, anlayabilecek gerçek dindarlara yollamıştır. Sözlü Torah sırlarla doludur ve onu anlayabilmek için öncelikle mistik ve katı bir hayatı tecrübe etmek gerekmektedir. Kabalistler, bu ikinci kitabın da aslında ilk kaynaktan doğduğunu kabul etmektedirler.
Kabala, diğer bütün mistik ekollerden farklı olarak bir dengeye dayanır ve kendine has
ilkeleri ile dikkat çekicidir. Örneğin genel olarak doğu kökenli mistik topluluklarda
temel felsefe hep verme esasına dayanmakta olup, bunun sağlanabilmesi için de nefsin
yok edilmesinin gerekliliği benimsenmektedir. Batılı mistik akımlarsa daha maddesel
unsurlara sahiptir. Özellikle Tapınak şövalyeleri ve bunların adeta en mütekâmil
uzantısı olan Masonluk’ta, bir felsefe etrafında toplanan ve genel olarak siyasi ve
ekonomik alanda radikal hedefler belirleyen gruplar mevcuttur. Bu topluluklar doğu
toplumlarının bilgi birikimlerini genellikle batı mantığına uyarlamakla birtakım
sonuçlara ulaşmaktadırlar.
Hâlbuki Yahudi mistisizmi, bu iki genel ekol arasında bir köprüdür, nitekim Kabalistik ekol temelde alma-verme dengesine dayanmaktadır ve bu esas dâhilindeki bir yaşam biçimini benimsemektedir. Vermek için almak prensibi
böylelikle bambaşka bir ekolün yaratılmasına yol açmaktadır. Genel olarak Kabalist
gelenek, pek çok mistiğin ortak bir ürünü olarak kabul edilse de özellikle 16. yy. ile
beraber Ari Luria'nın etkileri Kabalist çevrelerde daha fazla şöhret bulmuştur. Aslında
tüm bu kişilikler içinde en çok dikkat çekeni de budur. Luria, Safed’de yaşamış bir din
adamıydı ve Polonya'dan sonra uzun yıllar yaşadığı Mısır'dan Safed’e gelmişti. Bu
nedenle her dönemde Yahudi mistisizminde önemli bir yeri olan Mısır düşüncesinin de çok önemli bir temsilcisiydi (nitekim yasayan tüm mistiklerin hayatlarında Mısır'ın çok özel bir yerinin olduğu bilinmektedir). Onun Kabalistik yapıya kazandırdığı en önemli husus aslında kırılma teorisiyle beraber şekillenen ve bambaşka bir karakter kazanan Mesih kurtuluş inancıdır. Nitekim kendisinden sonra gelen ve onun takipçisi olan Sabetay Sevi de bu fikrin savunucusu olmuştur.
Kabala’nın yazılı olarak üç ana kitabı bulunmaktadır. Bunlar Sefer ha Zohar, Sefer ha
Yezirah ve Sefer ha Bahir kitaplarıdır. Bu kaynaklar anonimdir ve çeşitli bölümlerden
oluşmaktadır, bunlar yazılı Kabala’yı teşkil ederler. Temelde rabıtaya dayalı olan
pratiklerin bulunduğu yazılı Kabala’nın doğu gizemciliğinden etkilendiği
düşünülmektedir.
Bahir Kitabı
Rabbi Nehvuniah Ben Hakana’nın Merkabah dönemine ait tecrübelerinde trans ve vecd halinde iken verdiği söylevlerden oluşan yazılı metne Bahir (Isıgın Kitabı) adı
verilmiştir. 12. yüzyılın ikinci yarısında Provence’de ortaya çıkan bu kitabın derleyicisi bilinmemektedir. Lakin Rabbi Nehvuniah’ın anlasılması güç ritüellerini ifadelendiren bu kişiyi de iyi bir Merkabah ustası olarak kabul etmek gerekir.1
Bahir’in ustası Rabbi Nehvuniah öğrencilerini merakla dolu bir yolculuktan geçirerek
huşu, arzu ve aşk içinde İhtişam Tahtı’na ulaştırır. Rabbi Nehvuniah’a göre aranılan şey yürektedir. Onu çözecek düşünce ise sınırlı değildir. Çünkü insan bilgisinin sınırına varabilir ancak düşüncelerinin sınırına varamaz.
Kabala metinlerinin en önemlilerinden biri olan Sefer Ha Bahir kitabı, 12. yüzyıla aittir.
Yahudiliğin gelişmesi üzerinde bu metnin derin etkileri olmuştur. Sefirot doktrini
bugünkünden farklı olmayan sekline Bahir kitabında kavuşmuştur. Evrenin oluşumu ve devamında Sefiraların önemini vurgulamanın yanında Yahudi Kabalist geleneğine
“gilgul” ( ruh göçü ) kavramını dâhil etmiştir. Ayrıca Kabalist geleneğe Tanrısal
yaratma gücünü simgeleyen “Kozmik Ağaç” kavramını da eklemiştir. Mistik geleneğin kapsamını genişleten bu metin, gelenek içerisinde önemli olan yerini daha o yıllarda almıştır. Bahir, aslında Eski Ahit'in geniş kapsamlı bir simgesel yorumudur ve
dayandığı temel motif, İbrani alfabesindeki harflerin ses ve biçimlerinin gizemli
anlamlarıdır.
Kısmen İbranice ve kısmen Aramice yazılmış olan Bahir, düzensiz ve karmaşık yapısına karşın, yoğun mistik fikirleri Kabala'ya ve Kabala yoluyla da Yahudiliğe katmıştır.
Çağdaş Yahudi araştırmacı Gershom Scholem, bu gizemci simgeciliği Kabala'nın
Yahudi dinsel düşüncesi üzerindeki en önemli etkisi olarak değerlendirmiştir. Bahir’in, evrenin yaratılması ve varlığını sürdürmesini gizemli bir biçimde simgelendiren on adet Tanrısal Oluşum”u içerdiğinden bahsetmiştik. Kendi içinde üç adet üst ve yedi adet alt belirtiye ayrılan bu on "söylem" , daha sonraları Kabala'daki ünlü Sefiralar olarak tanımlanmıştır.
Sefer Bahir’de aşağıdaki sorular sorulur ve bu sorulara cevaplar aranır.
• Eğer Dünya’yı Tanrı yarattıysa, yani bir tarafta Tanrı diğer tarafta Dünya varsa, Tanrı olmazsa Dünya ne olur?
• Eğer Dünya Tanrı’nın bizzat kendisiyse, o zaman neden mükemmel değil?
Oldukça karmaşık ve metafizik görünen bu sorulara cevap Kabalist gelenek içindedir.
Saf ve mükemmel varlıkla, saf ve mükemmel olmayan dünya arasındaki ilişkiyi çözmek için, Bahir kitabı bu soruları sorarak işe başlar.
Sefer Yezirah
Kabala’yı teorik ve pratik olarak iki bölüme ayıracak olursak Sefer Yezirah ve Zohar
kitapları Kabala’nın teorik kısmını oluşturmaktadır. Sefer Yezirah, Ortaçağın sonuna
doğru ortaya çıkmıştır. Sefer Yezirah 10.yy da doğmuş ve 13.yy da gelişmeye
başlamıştır. İbranice anlamı “yaratma” olan Yezirah’da sayılar ve harfler Tanrı’nın
evrendeki sembolleri olarak görünmüştür. 7
Kabalist gelenek en eski açıklamasını, Akiba’ya atfedilen Sefer Yezirah’da bulur. Sefer Yezirah iki bölümdür; Birinci bölümü “Bilgeligin Otuz iki Yolu”, kitabın diğer
bölümü ise, “Yaratılış Kitabıdır”. Birinci bölümün konusunu, varlığın kendi kendine
gelişimini tanımlaması oluşturur. Yani mutlak sınırsız olan Varlık nasıl kendini
sınırlayıp gerçek varlık konumuna geçmiştir. Bu sorular birinci bölümde yanıt bulur.
Diger bölümde ise Varlık’ın kendi dışında gelişimi konu edinilmiştir.
İsa’dan sonra, 3–6. yüzyıllar arasında kaleme alınan Sefer Yezirah’da yaratılış,
Yaratıcının on kutsal sayısını ( Sefirot ) ve 22 İbrani harfini içeren bir süreç olarak
açıklanmıştır. Geleneğe göre bu sayılar ve harfler toplamda gizli bilgeliğin otuz iki
yolunu oluşturmaktadır.9
Sefer Yezirah ortaçağ Kabalistleri tarafından en önemli Kabalist metin olarak kabul
edilir. Evrenin kökeni üzerine yapılan araştırmalarda Kabalistik harekete temel
olmuştur. Merkabah mistiklerinin Samanik trans ritüellerini gösterdikleri devrin en
etkili metni Sefer Yezirah kabul edilmektedir. Sefer Yezirah içeriğinde Sefirot’u
açıklamaktadır.
Yezirah'a göre Sefirot, yaratıcı Tanrı'nın kendini açığa çıkardığı on ayrı oluşum ya da
güç olarak yorumlanabilir. "Ayn Sof" adı verilen " Sonsuz Tanrı "dan yayılan ışık
ayrı aşamada yayılır. Böylece bu on ayrı ışık yani her bir Sefira, Tanrı'nın ayrı bir
yaratıcı niteliğini ifade eder. Kabala'ya göre, her Sefira'nın bir başka Sefira ile olan
bağlantısı yaratılışın ritmini oluşturmaktadır. Kabala'da, Sefirot'un gizemli yapısı ve
kesin işlevi en sık tartışılan konudur. Bu tür spekülasyonların tümüyle sapkınlık olduğu yolundaki sert eleştirilere karşın, Sefira'lar Kabalist geleneğin temel ilkesini
oluştururlar.
Zohar
İbranice'de ‘zhr’ veya ‘zuhr’ olarak yazılan "Zohar" veya" Sohar" olarak bilenen
"İhtişam Kitabı" veya "Işık Kitabı", Tanrı, Melekler, Ruhlar ve Kozmoloji gibi
konuların derlemesinden meydana gelmiştir.
Zohar, Rabbi Simeon Bar Yohai’nin öğrencileri tarafından İ.S. 170’de İsrail’de yazıya
geçirilmistir. Rabbi Simon Bar Yohai, ustası Rabbi Akiva’yı öldüren Romalılardan
kaçarak 13 yıl boyunca mağarada saklanmış bir bilgedir. Bu bilgeye saklandığında oğlu Eleazar da eşlik etmiştir. Roma imparatoru ölünce saklandığı mağaradan çıkar. Ancak Yahudi halkının dinden uzaklaştığını görünce mağaraya tekrar döner.
Mağarada iken onu dinlemeye hazır insanları Kabala üzerine eğitmesi gerektiğini söyleyen bir sesle irkilir ve mağaradan tekrar çıkar. Bu çıkısında etrafında oluşan istekli topluluğu eğitir. Rabbi Simeon’un onları eğitirken kullandığı öğretileri Zohar’ı oluşturur.
Rabbi Simeon’a göre yazılı ve sözlü Tevrat birdir. Her ikisi de Musa’ya Sina Dağı’nda vahyedilmiştir. Rabbi Simeon buradan hareketle Kabalacılara Tanrı ile bütünleşmeyi sağlayacak meditasyonları geleneğe kaydetmiştir.
Zohar essiz bir anlatım ve yorumla kısa hikâyeler seklinde, Aramice olarak yazılmıstır.
Zohar bize Aramice’nin, İbranicenin gizil yanı olduğu haberini vermektedir. Efsaneye
göre de Arami dilinde yazılan bu Zohar metinleri, İsrail’de Safed adlı bölgede gizli
tutulurken Araplar tarafından bulunmuş ve parçaları özensiz şekilde kullanılırken
Safedli bir Kabalist tarafından fark edilerek korumaya alınmıştır. Kitap haline getirilen Zohar metinleri, 13. yüzyılda İspanya’da Moshe de Leon tarafından yayımlanmıştır.
Zohar, Torah’ın cümlelerinin içrek manada yorumlandığı ve birbirinden ayrı konulardan oluşan bir metindir. Zohar bugün birçok Ortodoks tarikat tarafından Talmut kadar kabul görmektedir.
Zohar da Sefer Yezirah gibi Kabala’nın teorik kısmının diğer başlıca yapıtıdır. Zohar
Sefer Yezirah’dan sonra 11.yy da oluşturulmaya başlanmış ve felsefi doktrinlerin de
etkisiyle 13.yy da tamamlanmıştır. Sefer Yezirah’taki harfler üzerine yapılan mistik
tecrübeler Zohar’da daha da genişletilmiştir. Zohar ışık, ihtişam anlamlarına
gelmektedir. Zohar’a bu ad Kutsal Kitap’taki “ Bilgeler gök kubbe gibi, birçoklarını
doğruluğa döndüren yıldızlar gibi sonsuza dek parlayacaktır” cümlesinden esinlenerek verilmiştir.
Zohar, Torah’ın mistik bir yorumudur. Kabalist geleneğinin en önemli kitabı Zohar,
geçmişteki yorumlar kadar gelecek yorumları da içerir. Daha önce de işaret ettiğimiz
gibi Kabala artan bir gelenektir. Sonradan eklenen cümleler dahi Kabala ve Zohar’da
yer bulur. Bugün dahi Kabalist dünyanın en meşhur eseri Zohar’dır. Öyle ki bazı
Kabalist çevrelerce Tevrat’ın şöhretini geride bırakacak kadar meşhur kabul edilmiştir.
Günümüzde Jean de Pauly tarafından Zohar'ın eksiksiz ve son derece skolâstik bir
Fransızca tercümesi basılmak üzeredir.
.
KELİME VE TERİM OLARAK KABALA
Kelime olarak "almak", "kabul etmek", "vahiy olarak almak" anlamlarına gelen bu İbrani sözcük, Tanrısal sözlerin iletilmesi anlamına da gelir. İbranice "gelenek" anlamında kullanılan Kabala; "ilham edilmiş", "ihata edilmiş bilgi" anlamlarına da gelmektedir.
Ortaçağ yazmalarında "almak" anlamına gelen ve "qbl" kökünden türeyen Kabala "anlamak", "kavramak" ,"kabul etmek" manalarına da karşılık gelir.
Kabala, Torah'ın (Eski Ahit'in ilk beş kitabı) zahiri anlamından başka gizli bir anlama sahip olduğunu ve bu mananın ancak özel bir eğitim sonunda kavranabileceğini savunan bir gelenektir. Kabala, mistik manada ise kabul görme, razı olmadır.
Kelime olarak "almak" anlamına da gelen Kabala, eylemlerin nedenini, "almaya arzulu olmak" şeklinde açıklar. Almaya istekli olan mistik bu yolda emek harcayacaktır. Bu almaya istekli oluş sırasında kişi kendi yetenek ve sınırlarının farkında olur.
Anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere bu kişisel deneyim, tek olarak başlayıp tek bitmektedir. Kabalist mistik bu "alma, kabul etme arzusu" ile kendi içine dönmüş olacak ve farkındalık duygusunu had safhada geliştirmiş olacaktır.
Kabala, Yahudilerin harfçilik ve sayıcılıkla karışık metafizik evren öğretilerini kapsamaktadır. Felsefi temelini Yeni Plâtonculuktan alır. Mistik Tanrı öğretisi olan Kabala'ya göre evrende varlık bulmuş her şey Tanrı'nın dışlaşma sürecinden sonra hayat bulup maddeleşmiştir. Kabala ‘ya gör insan da bu dışlaşma sonucu oluşmuş olup adeta küçük evrendir. İnsanoğlu, yaratılanların özelliklerini taşımanın yanında Yaratıcıdan da yansımalar almıştır. Kişi içindeki bu Tanrısal olan özelliklerle ölmeden önce, dünya üzerindeyken rahatlıkla üst âlemlerle iletişim kurabilmektedir. Maddeleşip dünyada birbirinden ayrılan ruhlar tekrar birleşebilmek için birbirlerini aramaktadırlar. Geleneğe göre bekleme sürelerini tamamlayan ruhlar, mesihin gelişiyle birleşerek Tanrı'da bir ve O'nunla aynı olacaklardır.
ilk insan Âdem’den bu yana alınan ve ilham edilen geleneksel bilgiler Yahudi Mistisizmini meydana getirmiştir. Yahudi Mistisizmi ise Tanrı ile bir olmanın ya dünyevi zevklerden uzak bir yaşam tercih ederek yahut Tanrı'nın kutsal adlarını mistik anlamda tecrübe ederek gerçekleştirilebileceği üzerine temellenir. Tanrı'nın kutsal isimleri ise harf ve sayı esaslarına dayanılarak tecrübe edilir. Yahudi mistik geleneğinin bu temaları üzerinde kendine yer edinen Kabala ise ilerleyen zamanlarda Yahudi Mistisizmi ile bir anlama gelir oldu. Yahudi Mistisizmi olan Kabala, Tanrı ve kendisinden intişar eden evren ve diğer canlılar hakkındaki mistik doktrinleri kapsamaktadır.
12. yüzyıl ve sonrasında yaygınlaşan Yahudi mistisizminin sözlü geleneğe dayandırılmasının arka planında Kabalist öğreti ve uygulamaların ancak bir kılavuzun eşliğinde tecrübe edilmesi gerektiği bulunmaktadır. Kabalist adayı bu mistik deneyim sırasında kılavuz olmaksızın karşılaşabileceği tehlikelerden korunamayacaktır.
Kabalist geleneğe göre, Tanrısal olan Torah’ın içerisinde gizli manalar mevcuttur.
Musa, Sina Dağı'nda yazılı yasayı alırken sözlü yasayı da almıştır. Gelenek içerisinde bu sözlü yasanın vahyin gizli bilgisini içerdiği düşüncesinden hareketle Kabalist gelenek, bu savı içselleştirip kendine hasretmiştir. Ancak Kabalist geleneğin mistik ağırlığını kaldırabilecek bedenlere açılacak olan bu sözlü yasadan sözlü bir gelenek büyümüştür. Kabalist geleneğin özünde de sözlü mistik öğretiyi çalışan birine yaratılışın sırlarının açılacağına duyulan inanç vardır. Bu sözlü yasa zamanla Kabala adını almıştır.
Burada söz konusu olan sözlü yasa ya da gelenek ilahî olan her şeyi kapsamaktadır.
Bu sözlü gelenek belirli bir konuyla sınırlandırılamamaktadır. Bu sözlü gelenek Musa’ya Sina Dağı’nda aldığı sözlü yasanın yanı sıra babadan oğula, hahamdan öğrencisine, sözlü olarak aktarılan bilgi ve yorumlamalarını da kapsamaktadır. Salt bilgiye dayalı bir öğreti olmaması onun sınırlarını hayli genişletmiştir.
Kabala, Tanrı'nın ışığını yaşama yansıtacak pratik yöntemler bütünüdür. Yaşamın paradoksal soruları Kabala'da yanıt bulmaktadır. Kabala yahut sözlü Yahudi geleneği Tanrı ve evren hakkında cümleler kuran gizli bir öğretidir. Bu gizli öğreti ibrani harflerinin arasına mistik tarzda yayılmıştır. Kabala mistik bir gelenektir. Kabalist ise bir mistiktir; Tanrı'yla görsel, işitsel ve ruhsal bir iletişim kurar. Kutsal yazıları ise bu vecd ve istiğrak halinde iken yorumlar ve maddi kişiliğinden soyutlanır.
Kabala, evrenle ilgili metafizik soruların cevaplarını Yahudi mistiğine öğretir. Kabala manevi dünyaya erişme yöntemidir. Çalışan ve düşünen Kabalist mistiğe bu manevi dünyanın kapıları sonuna kadar açılmaktadır.
Buradan da anlaşılacağı üzere Kabala, teorik olmanın ötesinde pratik bir yöntemdir. Kendini ve evreni keşfe çıkan Kabalist mistik, kademe kademe kendine döner ve tecrübesini içselleştirir. Kabalist, Kabala'nın kendinde meydana getirdiği bu içsel değişimleri birbirinden farklı olarak tecrübe eder. İçsel süreçte meydana gelen bu değişim yalnızca o kişiye özgüdür. Her mistiğin deneyimi ise farklı farklıdır.
Kabalist, insanın doğumundan ölümüne değin, yaşayacağı yaşantının seyrini, nedenlerini, dünyada aşılması gereken problemleri, reenkarnasyon sürecini ve nasıl sonlanacağını mistik bir biçimde yorumlar. Yahudiler, yaratılışın başından beri bu dünyanın oluşumunu Kabalist bir sisteme göre araştırdılar. Kabalist bu araştırmayı sürdü