Osmanlı'da Libya İtalyan işgaline uğramış, Balkan Savaşı Rumeli'nin tamamını götürmüş, Edirne bile Bulgarların olmuş, Ege Adaları Avrupa devletlerinin idaresine bırakılmıştı. Hayat pahalılığı dayanılmaz haldeydi. İmparatorluk başkentindeki bu tatsız tablo, 1913'ün 23 Ocak günü tarihlere Babıali baskını diye geçen olayla baştanbaşa değişti. Ülkede huzur biraz daha arttı. Ama değişiklik kanlı oldu, akan kan sonraları daha da arttı, devletin dünya savaşına sürüklenip savaşın milyonların canına mâlolmasıyla neticelendi. Hükümet 23 Ocak günü Babıali'de her zamanki gibi gene toplantı halindeydi ve Edirne'nin geleceği tartışılıyordu. Beyaz ata binmiş genç bir subayın, sonraları Enver Paşa diye tanınacak olan Enver Bey'in, 200 kişilik bir grupla binaya yaklaşmakta olduğunu kimseler farkedemedi. Babıali'yi korumakla görevli olan muhafız bölüğü önceden elde edilmiş ve binadan çoktan uzaklaşmıştı. Etrafı bir anda "Yaşasın millet! Yaşasın Enver Bey" sadâları kapladı.
Enver Bey, arkadaşlarıyla binaya girdi. Dış sofada kendilerini durdurmak isteyenlerle aralarında çatışma çıktı ve on kişi can verdi. Silâh seslerini duyan zamanın Harbiye Nazırı Nâzım Paşa toplantı salonundan çıktı, baskıncıların üzerine yürüyüp "P......ler" diye bir söz etti ve o da ünlü silahşör Yakub Cemil'den 3 kurşun yiyip yere yıkıldı. Enver ve arkadaşı Talât Beyler, Sadrazam Kâmil Paşa'nın odasına girip istifasını istediler. 84 yaşındaki sadrazam bin dereden su getirip direnmeye çalıştı ama Enver Bey'in alnına tabancasını dayaması üzerine yazı masasının çekmecesinden bir kâğıt çekip istifasını yazdı.
İstifayı hemen Dolmabahçe Sarayı'na, Sultan Reşad'a götüren Enver Bey, "Hayırlı olsun" demekle yetinen yaşlı padişahın elinden yeni sadrazamın Mahmud Şevket Paşa olduğuna dair bir ferman alıp Babıali'ye döndü...