İngiltere ve Fransa kralları, 3. Haçlı Seferi’nde bu kez deniz yolunu yeğlemişti. Daha hâlâ Tapınak Şövalyelerinin kontrolü altında bulunan Akkâ limanına çıkacak, orada toplanıp Kudüs’ün üzerine saldıracaklardı.
Kıbrıs
İlginç bir olay, İngiltere Kralı Richard’ın gemilerinin Doğu Akdeniz’de fırtınaya yakalanmasıyla başladı. Öncü gemiler Kıbrıs’a sığındığında, Kıbrıs Kralı Isaac Dukas Comnenus başlangıçta İngiliz gemilerine el koydu. Sonra da çevirdiği ilginç bir komplo ile askerlerin tüm silâhlarını ele geçirdi. Fırtınada biraz geride kalarak Rodos’a sığınmış olan Kral Richard Kıbrıs’a vardığında bu olaya öyle sinirlendi ki, o anda bu adayı ülkesine katmış olduğunu ilân ediverdi. Daha dün mangalda kül bırakmazcasına atıp tutan Kıbrıs kralı, Richard ile karşı karşıya gelince donup kaldı; adayı teslim etmekten başka yapacak şey bulamadı.
Ancak Kral Richard, ta Akdeniz’in doğusundaki bu adayı kendi kontrolü altında tutamayacağını bildiğinden, üstelik bu seferin sonunda zaten Kudüs alınamadığı için, dönüş yoluna geçerken Tapınakçılar ile ayaküstü ettiği pazarlıkta anlaşıp adayı onlara sattı.
Tapınakçılar, uyuşmaya vardıkları üzere satış bedelinin %40’ını peşin ödemişti. Kendi gerekçeleri uyarınca kalanını ödemek istemediler. Ödemiş oldukları avansı gözden çıkarıp, bazı kritik noktaların kullanma hakkını korumak koşuluyla adayı arta kalan borcuyla birlikte Kudüs kralına devrettiler.
Nitekim yaklaşık yüz yıl kadar sonra Hıristiyanlar Kudüs ve çevresini kesinlikle terk etmek zorunda kaldığında, bu haklarını kullanıp bir süre Kıbrıs’a yerleştiler. Sonra Fransa’nın güneyindeki Languedoc bölgesine taşındılar ama doğu ile batı arasındaki deniz ticareti bakımından hayli önemli bir yer tutan Kıbrıs limanlarını ellerinden geldiğince kontrol altında tutmayı sürdürdüler.
Doğu Akdeniz Kıyıları
Üçüncü Haçlı Seferi’nin yolculuk sonrasındaki aşamasına Akdeniz kıyılarında Müslümanların eline geçmiş olan limanların yeniden geri alınmasıyla başlandı. Bundan sonra haçlı ordusu arkasını güvenceye almış olarak Kudüs’e doğru ilerledi ama Müslümanlar çok geçmeden önlerini kesti.
Savaşmaya başladılar.
Birkaç gün sonra ortaya ilginç bir durum çıktı. Hiçbir taraf üstünlük elde edemiyordu. Ordular ara sıra bir süre için savaşmayı kesip sayım yaptığında, öldüğü bilinenlerin dışında birçok askerin eksik olduğu görülüyordu. Her iki tarafta da ölenlerin dışında azalma görülüyordu.
Her iki taraftan da kimi askerler kaçıyor muydu?
İlk akla gelmiş olan buydu ama hayır!... Her iki taraf da karşılıklı olarak tutsak alıp biriktiriyordu. Bu gidişle Hıristiyanların Kudüs’ü ele geçirebileceği yoktu. Yaklaşamıyorlardı bile... Müslümanlar da düşmanlarını buradan uzaklaştıramıyordu. Ne ileri ne geri.
Fransa Kralı 2. Philippe bu didişmeden hiçbir sonuç alınamamasından ötürü usandı. Kendine bağlı askerleri toplayıp, ülkesine dönmek üzere çekildi.
İngiltere Kralı Richard’ın canı sıkılmıştı. Almanlardan sonraü bir de Fransızlar… Yalnız kalmış olmasından ötürü dertlenmiyor, Fransa kralının ülkesine dönmesi onu çok endişelendiriyordu. Şimdi orada kardeşi John’u kandırmaya çalışacaktı. Bunun nasıl bir sonuç vereceği bilinemezdi. Tahtı ilinden kaçırabilirdi. Tedirgindi.
Sanırım daha önce de değinmiştim. Krallar için bir haçlı seferinin politik yanı, dinsel yanından daha önemliydi. Fransa ile İngiltere arasında öteden beri bir türlü çözümlenemeyen önemli sorunlar vardı. Bunlardan biri de İngiltere’nin egemenliği altında olan Normandiya konusuydu. Richard, kendisi uzaklardayken kardeşi John’un Fransa kralıyla baş edebilip edemeyeceğini düşünüyordu. Şayet 2. Philippe ona Normandiya karşılığında hazır yokken İngiltere kralı olmasına destek verecek olursa ne yapardı?
Hayli endişelenmişken bir de hastalanmaz mı!... İşte bu durum, o anda Üçüncü Haçlı Seferi’ni sona erdiriverdi.
Kral Richard, Salâhaddin Eyyubî ile görüşerek anlaşmaya vardı. Tutsaklar değiş tokuş edildi. Bundan böyle Kudüs’e Müslümanlar, Akdeniz kıyısındaki kentlere Hıristiyanlar sahip olacaktı.
Bu arada Salâhaddin Eyyubî, Kral Richard’ın yanında birkaç şövalye ile birlikte Kudüs’ü gezmesine ve anı olmak üzere kendince ancak “birkaç parça ıvır zıvır” sayılan öteberiyi alıp götürmesine de razı olmuştu.
Ancak öyle “öteberi” deyip geçilemez. Onlar Salâhaddin Eyyubî açısından öteberiydi ama Richard için dünya nimeti. Bu ise bambaşka bir konudur. Çok da önemlidir. Belki daha sonra bir başka başlık altında bu olayı da anlatırım. Şimdi sıra Üçüncü Haçlı Seferi’nden sonra Tapınak Şövalyelerinin niçin artık bu bölgeyi terk edip Kıbrıs’a taşındıklarını anlatmakta.