Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Atatürk Gizemlerine Bakış  (Okunma sayısı 20893 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 26, 2007, 02:23:29 öö
Yanıtla #20

Alıntı
Teşekkürler Fraternis yazılanlardan bazılarını biliyordum bazılarını ise bilmiyordum. :) ama bu İttihat ve Terakki olayına kesinlikle inanmıyorum dikkat edersen pek bilgide yok...

Bu yüzden konuyu Mitoloji (Esatir) başlığında açmayı uygun gördüm.
Bu konu altındaki iddialar tartışmaya açık pek kaynak bilgisi bulamadım haklısın.
Bunun yanında Gizem konusu zaten ispatlanamayacak hadiseler ilginç konular olduğu için buraya aktardım.


Nisan 26, 2007, 03:36:06 öö
Yanıtla #21

Celal Bayar Kehaneti « Atatürk'ün Gizemi


Cumhurbaşkanlığı yaptığı süre içinde krallardan, devlet adamlarına kadar birçok kişi ile görüşen Atatürk, gelecek yıllarda politikada üst düzeylere kadar çıkacak olan kişiler için de zaman zaman bazı kehanetlerde bulunmuştur...

Atatürk Celal Bayar'ın bir gün ülke yönetimine geleceğini de çok önceden söylemişti... Atatürk, yanında Bakanlarla birlikte trenle bir yurt gezisine çıkmıştı. O yıllarda Türkiye ekonomisini kurtarmak için çalışmalar yapan Celal Bayar da geziye katılanlar arasında yeralıyordu. Tren bir mola sırasında durmuştu. Atatürk'ün gözleri bir ara Celal Bayar'ın üzerinde durdu...

O sıra bir düşünce alemine daldığı belli oluyordu... Sonra birden yanındakilere dönerek şöyle konuştu: "Şayet bu memlekette bir gün kansız ihtilal olacaksa ve bu ihtilale biri liderlik edecekse, o adam Celal Bayar olacaktır."

Sonra başka bir konuya geçen Atatürk'ün bu sözlerini dinleyenler hiç bir şey anlamamışlardı... Olay unutulup gitti... Aradan uzun yıllar geçti... Ve aradan geçen yıllar Atatürk'ü bir kez daha haklı çıkardı. Tutucu ve bağnazların desteklediği Demokrat Parti 1950'de iktidara geldi. Adnan Menderes Başbakan olurken, Demokrat Parti'nin liderliğini yapan Celal Bayar Cumhurbaşkanı oldu...


Nisan 26, 2007, 03:36:53 öö
Yanıtla #22

Yer: Çanakkale « Atatürk'ün Gizemi


İngilizler Çanakkale'de Anafartalar grubunu mağlup edip de cepheyi sökemeyince yeni bir harekete giriştiler. Cepheyi sağdan çevirmek istediler. Düşmanın planını bozmak için Kireç Tepe'yi tutmak lazımdı. Ancak oraya giden tek bir dar yol, harp gemileri tarafından makaslama ateş altında tutuluyordu. Her an 38'lik gülleler korkunç patlayışlarla ortalığı alt üst ediyordu. Bir insanın değil, kuşun bile geçmesine imkan yoktu...

Kireç Tepe'yi tutmak emrini alan askerler, bulundukları yerden çıkmakta tereddüt içindeydiler. Fırsat gözlüyorlardı... Fakat düşmanın ateşi bir an bile kesilmiyordu. Atatürk bu hali görünce siperlere koştu. Askerlerin arasına karıştı ve sordu: "Niçin geçemiyorsunuz?"

İçlerinden biri cevap erdi. "Düşman ölüm saçıyor, geçilemez." Bunun üzerine Mustafa Kemal zerre kadar korku ve tereddüt göstermeden: "Oradan böyle geçilir..," dedi ve ileri fırladı.

Askerler durur mu, onlar da Kumandanları'nın arkasından ileri atıldılar. Toz duman ve ölüm kasırgasını yaran askerler karşıya vardılar ve tepeyi tuttular. Mustafa Kemal'in ve yanındaki askerlerin vurulmadan o dar geçitten nasıl geçtikleri hiç bir zaman anlaşılamamıştır.... Sevgili okuyucular bu sadece bir kahramanlık öyküsü değildir. Bu kahramanlığın ötesinde büyük bir mucizedir... Ve normal şartlarda açıklanması mümkün değildir...


Nisan 26, 2007, 03:37:57 öö
Yanıtla #23

Efsunlu Kemal « Atatürk'ün Gizemi


Mustafa Kemal yönettiği savaşlarda cephenin ateş altında sık sık dururdu. Siperleri dolaşarak hatta bazen öne çıkarak askerlerin moralini yükseltmeye çalışır, tüm gelişmeleri yakından takip ederdi.

Atatürk'ü karalayan bir yazar olarak bir hayli eleştirilen ve bir zamanlar kitabı Türkiye'de yasaklanan H.C. Armstrong bile "Bozkurt" adlı kitabında Mustafa Kemal'in mucizevi bir şekilde vurulamadığından bahseder:

Bir keresinde yeni kazılmış bir siperin dışında duruyordu. Avcılarımızın yoğun ateşi altındaydı. Bir İngiliz Bataryası da o sipere ateş açtı. Toplar menzili ve hedefi buldukça şarapneller gitgide daha yakınlarına düşmeye başladı. Vurulması matematiksel olarak kesindi. Kurmayları sipere girmesi için yalvarmaya başladılar. Dürbünle görüyorduk. Fakat o sigara yakıp gayet sakin bir şekilde sigara içmeye başladı. Ne yakınında patlayan şarapneller, ne de yoğun avcı ateşi Mustafa Kemal'e bir şey olmuyordu. Çünkü O'nu vuramıyorduk.

O, zaman zaman eline bir tüfek alıp yoğun ateş altında, siperden dışarı çıkıyor, Avustralya siperlerine dikkatli, telaşsız ve isabetli atışlar yapıyordu. Bu kısa menzilde bile avcılarımız onu vurmayı başaramıyorlardı. Vurulmuyordu... Onu vuramıyorduk...

Bu inanılmaz gerçeği büyük bir şaşkınlıkla kaleme alan Armstrong, sonra şöyle devam ediyor: Sonra duyduk ki, Mehmetçik adı verilen Türk Neferleri bu inanılmaz olayı gördükten sonra Mustafa Kemal'e bir isim takmışlar: "Efsunlu Kemal..." Bu isim askerlerimizin moralini bozmuştu. Gelip soruyorlardı:

"Karşıdaki Türk Birliği'nin komutanı kim? O mu?"
"Hayır... Hayır..." diyorduk,
"O değil, O burada değil, sakin olun..."


Nisan 26, 2007, 03:38:40 öö
Yanıtla #24

Hayatını Kurtaran Saat « Atatürk'ün Gizemi


Çanakkale Savaşları sırasında düşman ordularının hücumlarına karşı Conkbayırı ve Kocatepe'de yaptığı savunmalarla düşmanı durduran ve sonra onları mağlup etmeye başlayan Mustafa Kemal İstanbul'un düşmesini engellemiş oluyordu...

Savaşın en kızgın olduğu günlerden birinde Mustafa Kemal yanında bulunan Yaveri ve yakın arkadaşı Nuri Conker'e emirlerini verirken, bu sırada patlayan bir mermi parçası onun kalbinin üzerine isabet eder...

Nuri Conker: "Eyvah vuruldunuz Paşam!..." diye bağırınca, Mustafa Kemal hemen: "Öyle bir şey yok, aldığınız emri derhal yerine getiriniz" der. Aslında Nuri Conker'in gördüğü doğruydu. Bir mermi parçası O'nun tam kalbinin üzerine çarpmış fakat büyük bir mucize eseri cebindeki saate rastlamıştı. Birkaç santim sola ya da sağa isabet etse Mustafa Kemal'in kurtulabilmesi mümkün olamayacaktı. Fakat saat parçalanmış, Mustafa Kemal'in hayatı ise kurtulmuştu...


Nisan 26, 2007, 03:40:07 öö
Yanıtla #25

Çanakkale'de Kaybolan Tabur « Atatürk'ün Gizemi


Yer: Yine Çanakkale...

Çanakkale Savaşı insanlık tarihinin kaydettiği en büyük savaşlardan biridir. 8,5 ay boyunca Boğazın iki yakası adeta bir yeryüzü cehennemine dönüşmüştü. Bu savaşta yarım milyondan fazla asker hayatını kaybetti.

Sadece İngiliz ordusunun kaybı 34.000 askerdi. Bu gün bunların 27.000'inin mezarı vardır. Yani kaybolan İngiliz askerlerinin sayısı 7000 civarındadır. Fakat savaş bittikten sonra hepsi değil, özellikle 267'si arandı durdu...

Tarih: 10 Ağustos 1915
Yer: Çanakkale
Olaya Şahit Olanlar: Yeni Zelandalı Askerler
Olayı Rapor Edenler: istihkam Eri Künye No: 4/165 F. Reichard, istihkam Eri Künye No: l 3/416 R. Nevnes ve Künye Numarası verilmeyen istihkam Eri J.L. Newman
Olayın Alındığı Yer: "Râtselhafte Phanomene" Dergisi Sayı: 64

İngilizler askeri tarihlerinin en büyük yenilgilerinden birine adım adım yaklaşıyorlardı... İngiliz komutanı Sir Hamilton, korkunç bir yenilgiye uğrayacağını sezmiş, savaşı kazanmanın tek şansını, taze kuvvetlerle birlikte yapılacak büyük bir saldırıda görmüştür.

Kraliyet Norfolk Alayı, taze kuvvetlerin bir parçası olarak 29 Temmuz 1915'de İngiltere'de gemilere bindirildiler. Ve Çanakkale'ye doğru yola çıktılar. Savaşta her şey olabilirdi ama Norfolklular, Çanakkale'de başlarına gelecek olayı asla düşünemezlerdi...

Sir Hamilton, Tekke ve Kavaktepeleri'ne bir gece karanlığında ani ve hızlı bir saldırı yapmayı planlamıştı. Bu is için 12 Ağustos gecesi 54. Tümen ilerlemeye başladı. İçlerinde Norfolklular'ın Tugayı da bulunuyordu. Tepelerin yamacına kadar gelecekler ve şafak sökerken saldırmak üzere hazırlanacaklardı. Fakat, gece yürüyüşünün yapılacağı Küçük Anafartalar Ovası denilen yerde, Türk askerlerinin pusuya yattığı zannediliyordu. Bu yüzden Norfolklular'ın bir Tümeni önden giderek yolu açmak amacıyla, l 2 Ağustos öğleden sonra harekete geçti.

Bu öncü Tümen'in ilerleyişi, tam bir bozgunla sonuçlandı. Gelibolu Savaşı'nda İngilizlerin gösterdiği şaşkınlık ve beceriksizliğin tipik bir örneğini verdiler. Öğleden sonra, saat 4'de topçu desteği başlayacaktı ama 45 dakikalık bir gecikme oldu. Haberleşme hatası yüzünden gecikmeyi öğrenemeyen topçu desteği gereksiz yere, saatinden önce ateşe başladı ve boşuna ateş gücünü harcadı.

Savaş alanı hiç incelenmemişti, İngiliz komutanlarının, arazi hakkında bilgileri yoktu. Hedefleri hakkında tam bir karara varamamışlardı. Haritaların çoğu son anda çalakalem çizilmişti ve yarımadanın diğer tarafını gösteriyordu. Ayrıca Türk kuvvetlerinin gücünden de habersizdiler.

163. Tümen, gün ışığında çıplak ovayı geçmeye çalışmanın bariz bir hata olduğunu anladığında, ancak 900 metre kadar ilerleyebilmişti. 4. Norfolk Taburu onların gerisindeydi. Türkler'in direnci, İngilizlerin tahmin ettiğinden çok daha büyüktü. İngiliz Tümeni'nin büyük bir kısmı yoğun makinalı tüfek atışı altında kaldığı için, olduğu yerde çakılmıştı. Ancak sağ tarafta yer alan 5. Norfolk Taburu daha az bir mukavemetle karşılaştığından ilerlemeye devam etti.

Esrarengiz Bulutun İçine Doğru...

İşte, tam bu sırada, 22 kişilik Yeni Zelanda sahra birliğinin gözleri önünde, Norfolk Alayı'nın 4. Taburu'na bağlı askerler, karşılarındaki tepeye doğru yürümeye başladılar. Tepenin üzeri, ekmek somunu şeklinde beyaz bir bulutla kaplıydı, İngiliz askerleri, yavaş yavaş tepeye yaklaştılar ve bulutun içinde gözden kayboldular. Bulut yüzünden askerler görülmüyordu. Son asker de bulutun içine girdikten sonra, beyaz bulut yavaşça havalanmaya başladı ve rüzgarın aksi yönüne doğru hareket etti. Bulutun hareket etmesiyle birlikte tepenin üstü de, görüş alanına açılmıştı. Ama 4. Norfolk Taburu'ndan hiç bir asker tepede görünmüyordu!...

Komutan Hamilton, İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener'e gönderdiği telgrafta, olaya şöyle anlattı: "Savaş sırasında, 163. Tümen her bakımdan üstün olduğu bir anda, çok. garip bir şey meydana geldi... Türkler'in zayıflamakta olan kuvvetlerine karşı, Albay Sir H. Beauchamp, cesur ve kendinden emin bir subay olarak büyük bir gayretle, hızla ilerledi ve savaşın en önemli kısmı böyle başladı. Mücadele iyice kızışmış ve iyice karışmıştı. Albay, 16 subayı ve 250 askeriyle önüne düşmanı katmış, hızla ilerlemesine devam ediyordu... Daha sonra bunlardan hiç bir haber alınamadı. Ormanlık bölgeye hücum ettikten sonra gözden kayboldular ve sesleri de duyulmadı, içlerinden hiç biri geri dönmedi."

267 kişi hiçbir iz bırakmadan kaybolup gitmişti...

Savaş sonunda bu Tabur kayıp ilan edildi. 1918 yılında Anadolu işgal edildiğinde, İngiltere'nin ilk talebi, bu Tabur'un iadesi olmuştu. Buna karşılık Türkler böyle bir Tabur'un varlığından haberdar olmadıklarını bildirmişlerdi.

Bu Olayın Sonunda Yenilgi Kaçınılmaz Oldu

O gün, öğleden sonra başlayan ilerleyişin başarısızlıkla sonuçlanması, Sir Hamilton'ın savaşı kendi lehine döndürme ümidini de yok etmişti. Böylece, 1915 yılı sonunda Müttefik Kuvvetler, geri çekilerek, büyük bir yenilgiye uğradılar. Gelibolu Savaşı, 8,5 ay sürdü ve 46.000 askerin ölümüyle sonuçlandı. O zamanın savaşları için, bu korkunç bir rakamdı...

50 yıl sonra...

Çanakkale Savaşı'nın bitmesinden 50 yıl sonra, olayın görgü tanıklarından üç Yeni Zelandalı asker ortaya çıktılar ve çok önemli bir açıklama yapmak istediklerini bildirdiler: "Aşağıda anlatılanlar, 12 Ağustos 1915 tarihinde meydana gelmiş garip bir olayın dökümüdür..." sözleriyle başlayan bir rapor sundular. Raporda bu garip olayın ayrıntıları, tüm açıklığıyla anlatılmıştı. Raporlarını: "...Olayın 50. yılında, geç de olsa, aşağıda imzası olan bizler, anlattığımız bu olayın kelimesi kelimesine doğru olduğunu beyan ederiz" sözleriyle bitiriyorlardı...

Olaya Dünya Basını'nda Geniş Bir Şekilde Yer Verildi

Bu savaşta hayatta kalanlar, yaşadıklarını hiç bir zaman unutmadılar. Hatıralarını gelecek kuşaklara anlattılar. Savaşın tarihi yazıldı. Ölenlerin, yaralıların, kaybolanların sayısı tespit edildi.

Şimdi o yılları yaşayan çok az sayıda insan kaldı... O yıllarla ilgili unutulmayan pek çok şey oldu... Fakat tek bir şey, özellikle unutulmadı. O da, Norfolk alayının garip bir şekilde kaybolan askerleriydi...


Nisan 26, 2007, 03:40:55 öö
Yanıtla #26

Uçak Kazası « Atatürk'ün Gizemi


Mustafa Kemal Atatürk, son Osmanlı Padîşahları'ndan olan Mehmet Reşat ile Almanya'ya gitmişti. Askeri üsler gezilirken, bir askeri üsse şereflerine uçaklarla gösteriler yapılacaktı. Birinci Dünya Savaşı öncesi 1910 yıllarında uçaklar az çok gelişme göstermişti. Askeri üsse gösteri yapacak olan uçaklardan birine de Atatürk'ün binmesi kararlaştırılmıştı.

Planlanan törende zamanı gelince Atatürk, uçağa doğru ilerlemeye başladı... Ancak bir anda geri dönerek uçağa binmekten vazgeçtiğini söyler. Bütün ısrarlara rağmen Atatürk fikrinden vazgeçmez. Onun yerine bir Alman subayı uçağa biner. Uçak havalandıktan bir müddet sonra arızalanarak düşer.

İçindeki Alman subayı ölür!... Atatürk uçağa niçin binmek istemediğini açıklanamamıştır. O sadece içindeki sese her zaman olduğu gibi kulak vermiş ve mutlak bir ölümden dönmüştür.


Nisan 26, 2007, 03:41:46 öö
Yanıtla #27

Yaşamındaki 9 Rakamı « Atatürk'ün Gizemi


Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatında kehanetlerinin yanısıra 9 rakamının kendisine özgü bir yeri olmuştur. Bu esrarengiz 9 rakamı onun doğumundan başlayıp ölümüne kadar geçen süre içinde kendisini hiç yalnız bırakmamıştır.

Üstünde çok konuşulmuş olmasına rağmen bu konunun ardındaki gizem günümüzde hala çözülememiştir...
İşte Atatürk'ün yaşamındaki 9 rakamları...

19. Yüzyıl'da doğmuştur.
Doğum tarihi olan 1881 yılı da 9 ve 9'un katlarıyla ilgili bir rakamdır: 18' in içinde 2 adet 9'un toplamı, 81'in içinde ise 2 adet 9'un çarpımı vardır. Ayrıca 1+8+8+1=18 eder ki tekrar 1+8'i toplarsak yine 9 rakamıyla karşılaşırız.
1899 yılında Atatürk İstanbul'daki Harp Okulu'na girdi.
29 Aralık 1903'de Kurmay Yüzbaşı oldu.
19 Aralık l904'de Hürriyet perver fikirlerinden dolayı Yıldız'da sorguya çekildi.
22.9.1909 tarihinde İttihat ve Terakki'nin yıllık toplantısına Trablusgarp delegesi olarak katıldı.
9 Ocak 1912 tarihinde Trablusgarp'ta İtalyanlar'ı bozguna uğrattı.
19 Mayıs 1915'de Albaylığa yükseldi.
89 Ağustos 1915'de Anafartalar grubu komutanı oldu. Emrindeki l9 Tümeniyle Çanakkale Savaşlarına girdi.
29 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Komutanı Limon Von Sanders'in yerine atandı.
9. Ordu Komutanı olarak Erzurum'a tayin edildi.
19 Mayıs 1919'da Vatan'ı kurtarmak İçin Samsun'a çıktı. Yanında 18 kişi vardı. Kendisiyle beraber 19'u buluyorlardı...
8'i 9'a bağlayan 1919 Temmuzu'nda askerlikten istifa etti.
9 Temmuz l919 gecesi Erzurum Kongresi'ni açtı.
19 Ekim 1919 Erzurum Milletvekilliğinin adaylığını kabul etti.
19 Eylül 1921 'de TBMM kendisine Gazi unvanını verdi.
9 Eylül 1922'de Başkomutan olarak yönettiği ordular ülkeyi düşmandan temizledi ve İzmir'i kurtardı.
29 Ocak 1923 tarihinde İzmir'de Uşaklıgiller'in kızı Latife hanımla evlendi.
9 Ağustos 1923'de Cumhuriyet Halk Fırkası'nı kurdu.
9 Ekim 1923'de kendisinin önerisiyle Ankara Başkent oldu.
29 Ekim l923'de Cumhuriyet ilan edildi.
29 Ekim 1923 gecesi Türkiye'nin ilk Cumhurbaşkanı oldu.
9 Nisan 1928'de Laiklik ilkesini Anayasa'ya ilave etti.
9 Ağustos 1928'de İstanbul Sarayburun'da Latin harflerinin kabulünü milletine müjdeledi.
10 Kasım 1938'de Saat: 9'u 5 geçe Dolmabahçe Sarayı'nda bu dünyadan ayrıldı.
l9 Kasım 1938'de cenaze namazı Dolmabahçe Sarayı'nın tören salonunda kılındı.

Nüfus cüzdan numarası 993814B'dir. Ortadaki 938 ölüm tarihini, geriye kalan baştaki 9 ve sondaki 14 rakamı ise ölüm saatini (9 dakikalık farkla) vermesi bakımından oldukça düşündürücüdür.

Düşündürücü olan bir başka gelişme de bu kitabın basılması sırasında yaşanmıştır!... Kitabın Ankara'dan gelen ISBN numarası 9 rakamıyla başlamış ve 9 rakamıyla bitmiştir!...

Uzmanların Açıklamaları

Ünlü psikolog C. G. Jung bu tür anlamlı tesadüflere hayatı boyunca ilgi duymuş ve sürekli olarak bu meseleyi araştırmıştır. Jung bu konuyla ilgili elde ettiği sonuçları şöyle özetler:

1- Anlamlı tesadüfler, nedensel bir açıklamadan yoksundur.
2- Anlamlı tesadüfler, arşetipik bir temele dayanır.
3- Anlamlı tesadüfler, şans eseri meydana gelmesi imkansız olan ve anlamlı bir şekilde bağlandırılabilen rastlantılardır.
4- Anlamlı tesadüfler, çoğunlukla yaşantımızın bazı önemli günlerinde ortaya çıkar.


Nisan 26, 2007, 03:42:56 öö
Yanıtla #28

Annesinin Ölümünü Bilmesi « Atatürk'ün Gizemi


Latife hanım İzmir'de Uşşakizadeler'in köşkünde kalıyordu. Hastalığına iyi gelsin diye Zübeyde hanım İstanbul'dan oraya gitmişti. Ancak ne var ki, rahatsızlığı artan Zübeyde hanım Uşşakizadeler'in evinde oğluna hasret vefat eder. Latife hanım ve Yaveri Salih Bey; Paşa'ya annesinin ölümünü nasıl bildireceklerini kara kara düşünmekteydiler. Çünkü O'nun dünyada en sevdiği insan olan annesinin ölümünden büyük bir üzüntü duyacağını bilmekteydiler...

Annesinin ölümünden habersiz olan Mustafa Kemal, aynı saatlerde trenle çıktığı Yurt gezisinde uyumaktaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde gördüğü kabus gibi rüya yüzünden kan ter içinde uyanır... Bir sigara yakar ve zile basarak kompartımanındaki hizmetine bakan Ali Çavuş'u çağırıp: "Gördüğüm rüya canımı sıktı..." der.

Ali Çavuş: "Hayırdır Paşam" deyince Atatürk de rüyasını anlatır: "Pek hayır olacağa benzemiyor... Kırlık bir y er dey misiz. Her taraf yeşillik. Birden bire bir sel geliyor, annemi alıp götürüyor. Endişe ediyorum. Yaverlere söyle, İzmir'e telgraf çekip annemin sağlık durumunu sorsunlar..."

... Ve acı haber, kısa bir süre sonra Yaver Salih'in yolladığı şifreli telgraf ile gelir. Atatürk telgrafın şifreli olduğunu derhal anlayarak: "Annem öldü değil mi?" Ali Çavuş üzgün bir şekilde telgrafı uzatır: "Başınız sağ olsun Paşam."

Gözleri yaşla dolan Atatürk: "Bana malum oldu... Bana malum oldu... Bunun kabusunu gördüm ben... Anam... Zavallı çilekeş anam... Benim anam öldü başka analar sağ olsun..." diyerek koltuğuna çöker.

Ne yazık ki annesinin cenaze törenine katılamaz ve Yurt gezisini kesmeden, içi kan ağlayarak vatan hizmeti için yoluna devam eder...


Nisan 26, 2007, 03:43:52 öö
Yanıtla #29

Salih Bozok'un İntiharı « Atatürk'ün Gizemi


Yaverliğini yapan Salih Bozok O'nun uzun yıllar yanında kaldı. En büyük sırdaşlarından da biri oldu... Aradan geçen bu süre içinde çok şeyler paylaştılar... Hatta rüyalarını bile... Atatürk'ün Salih Bozok'a anlattığı bir rüya da, oldukça düşündürücüdür...

"Büyük bir otelin salonunda oturuyormuşuz. Yanımda sen de varmışsın. Salonun bir köşesinde bilardo masası varmış. Masanın başında, arkası bize dönük olan bir zat oturuyor. Tam bu sırada odanın kapısı açıldı ve iri yarı 30 kadar adam içeri girdiler. Bunlardan biri eline bilardo masasından bir iştaha alarak masanın önünde oturan benim teşhis edemediğim zatın omuzuna bütün kuvvetiyle indirmeye başladı. Omzu vurulan zat ayağa kalkarak, kendini müdafaa etmekte ve 'bana niye vuruyorsun' diye hiddetle haykırmaktayken, Salih bana göz ucu ile ne yapmak lazım gibisinden baktın.

Ben sana sakın kıpırdama manasına gelen bir işaretle sükunete davet ettim. Bu sırada eli ıstakalı adam, bize doğru yaklaşarak karşımızda tehditkar bir vaziyet aldı. Bu sefer Salih sen yine müdahale etmek istedin. Ben sana sus işareti verdikten sonra, o azılı adama dönerek 'Sen kimsin ne istiyorsun?' diye sordum. Fakat adam bu suale cevap vereceği yerde, cebinden bir tabanca çıkartarak iki kurşun sıktı. Biri bana, öteki de sana. Sonra adam bize 'Kalkın dans edelim' emrini verdi. İkimiz de kalkıp onun huzurunda dans ettik."

Bilindiği gibi Atatürk'ün ölümünden sonra Salih Bozok tabancasıyla intihar etmiş ancak kurtarılmıştır.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
7 Yanıt
5000 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 21, 2007, 12:48:04 öö
Gönderen: Supeluta
2 Yanıt
3940 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 31, 2007, 10:40:04 ös
Gönderen: DaViD
7 Yanıt
10801 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 25, 2010, 12:46:58 öö
Gönderen: Ozan Erturk
6 Yanıt
12168 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 04, 2011, 01:56:10 öö
Gönderen: Itzhak
37 Yanıt
28581 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 23, 2009, 08:45:36 ös
Gönderen: mosilats
4 Yanıt
14118 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 01, 2011, 10:45:03 öö
Gönderen: papoose
1 Yanıt
4071 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 30, 2010, 07:40:33 ös
Gönderen: ceycet
14 Yanıt
13178 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 27, 2017, 07:29:37 ös
Gönderen: Tık-Tik-Tak
11 Yanıt
10217 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 21, 2011, 02:10:15 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
5986 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 21, 2011, 10:31:21 ös
Gönderen: shakespeare