Mevcut baskılar görüşümüzü sınırlayabilir.
Günün birinde yiyecek almak üzere eşeğini pazara götüren Nasrettin Hoca ile oğlunun öyküsü; Hoca eşeğin üzerinde giderken, oğlu yürüyormuş. Yoldan geçenler: “Aman Ya rabbi, gayet sağlıklı adam eşeğin üzerinde gidiyor, zavallı çocuk yürüyor” demiş.
Bunun üzerine Hoca oğlunu eşeğe bindirmiş. O zaman etrafındakiler: “Ne büyük saygısızlık. Babası yürüyor, oğlu eşeğe biniyor” demişler.
Bunun üzerine ikisi de eşeğin üzerine binmiş. Gelen-geçen de, “Ne acımasız insanlar-ikisi birden zavallı eşeğin sırtına binmiş”, demişler.
Bunun üzerine ikisi de inip, eşekle beraber yürümeye koyulmuş. İnsanlar: “Ne akilsizlik, sapasağlam eşek boş dururken, ikisi de yürüyor” demişler.
Sonunda gün ilerlemiş, Hoca, oğlu ve eşek pazara varmışlar. Onların gelişini görenler şaşırmış: baba-oğul, eşeği sırtlamışlar taşıyorlarmış!
Nasrettin Hoca gibi biz de duyduğumuz baskılardan o kadar çok etkileniriz ki, nereye ve neden gitmekte olduğumuzu unutabiliriz.
(Alıntı)