Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Endülüs Bitti, İspanya Geldi (Genel Tarih)  (Okunma sayısı 5898 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 22, 2010, 11:27:42 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Endülüs üzerine aslında söylenecek çok şey var. Ancak ben önce tarihsel bakımdan oradaki uygarlığın nasıl yıkılmış olduğunu anlatmak istiyorum. Sonra geri dönecek ve bu uygarlık neler içeriyordu. Konu bir toprak parçasının Müslümanların elinden alınıp Hıristiyanlaştırılmasının nasıl çok daha ötesindeydi; ona bakacağım. Dolayısıyla önce İberya Hıristiyanlarının yani İspanyolların kazandığı toprak, sonra bunun perde arkası yani insanlığın yitirdiği kültür birikimi.
[/size]



Orta Çağ boyunca Hıristiyanların Müslüman ve Yahudiler üzerinde uyguladığı kıyımlardan daha önce bir başka başlık altında söz etmiştim. Ancak bunların en dehşetlisi İber Yarımadası’nda gerçekleşti.

Müslümanlar kendi aralarında bölünüp ayrı ayrı emirlikler haline gelince güç yitirdi. Hıristiyanlar bölgede daha önce Müslümanlara terk ettikleri kentleri birer ikişer geri almaya başladı. Bu olaylar dizisi, Batılı tarihçilerce “Reconquista” (yeniden fetih) olarak adlandırılmıştır. Aslına bakarsanız bunun başlangıcı Müslümanların bu bölgeye ilk yerleşimleriyle birliktedir. Onun için tarihi o zamandan ileriye doğru özetle gözden geçirmek daha yararlı olacak; elbette ilgilenenler için.

711 yılında Guadalbeca Nehri boyundaki savaşta yenilen Vizigot ordusunun bazı askeri birlikleri Müslümanların o sıralarda ulaşmakta zorluk çektiği kuzeydeki Cantabria Dağları’nın ötesine çekilerek yeniden yapılanmaya girişmişti. Vizigot askerleriyle yerli İberyalılardan oluşan bu gruba daha sonra bazı Avrupalı gönüllüler de katılmış, Cantabria ve Asturias dükalıkları da onlara destek sağlamıştı.

Müslüman emirleri bunları ciddiye almayıp, çetecilik gibi gördü. Üstelik Berberiler de emirlere pek bozuldukları için bu girişimlere destek verdi. Dolayısıyla Müslümanlar bir bakıma birbirlerine düştü.

739 yılında Asturias ile Galicia’nın 1. Alfonso yönetiminde birleşerek Galicia Krallığı’nı kurmasıyla, Bask Körfezi’nden Duoro Nehri arasındaki kuzey bölge bu krallığın egemenliğine geçti. Kuzeyden yavaş yavaş güneye doğru çekilen Müslümanların yerine Hıristiyanlar yerleşmeye başladı. İşte bu oluşum, sonraki Reconquista girişiminin başarı sağlamasının bir bakıma temeli oldu. 756 yılında Endülüs Emevî Devleti’nin kurulmasıyla birlikte bu iş bir süre gecikti ama sadece bir süre.

791 yılında Navar-Bask Dükalığı ile birleşen Galicia Krallığı, bu kez Asturias Krallığı adını aldı. El Casto olarak anılan Asturias Kralı 2. Alfonso’nun egemenliğinin sonlarına doğru Hıristiyan İberya’nın geleceğinde hayli etkili olacak ilginç bir olay yaşandı. Kudüs’te öldürüldükten sonra cesedi deniz yoluyla Galicia bölgesine getirilmiş olduğu söylenen Saint Jacob’un yitirilmiş olan mezarı bulunmuştu. Burası bir tür türbe haline getirildi. Hıristiyanlar buraya koşuşur oldu ve tüm bu çevre hızla yeni bir yerleşim bölgesine dönüştü. Daha sonra türbenin yanına bir de katedral yapıldı.

Compostela adlı bu yerin kutsal hac yeri olarak ilan edilmesinin etkisiyle Kuzey Avrupa ve İberyalı Hıristiyanlar arasında iletişim kuruldu. Bunun sonucunda da Müslümanlara karşı bir ulusal-dinsel bilinç birliği oluştu. Orası bugün bile İspanya’nın en ünlü hac yeri olarak bilinir.

Hıristiyan İberya devletlerinde yaşayanların, kendilerini Vizigotların devamı saymaları da İberya’daki Reconquista oluşumunu güçlendirdi.

2. Alfonso ile Endülüs Emevî emirlerinden 1.Hişam, 1.Hakem ve 2. Abdurrahman arasında şiddetli savaşlar ve karşılıklı işgâller yaşandı. Bir ileri bir geri. 866 yılında kral olan 3. Alfonso, güneye doğru ilerledi ve orada birçok kenti ele geçirdi. Nitekim bundan sonra da krallığın adı da Leon Krallığı oldu.

Pireneler’in güney batısındaki Navarre, Baskların yaşadığı bölgeydi. Basklar diğer krallıkların egemenliği atına girmeyi istemedikleri için, hep geçici birleşmeler yaşanmıştı. 799 yılında kendini kral olarak ilan eden Dük Osvar’ın girişimiyle, varlığı 1512 yılına kadar sürecek olan Navarre Krallığı kuruldu.

İber Yarımadası’nın kuzeyinde batıda Leon, doğuda Navarre Krallığı arasında kalan bölgeye önceleri Berdolia deniyordu. Yerli halkı Bask ve Elbelilerden oluşan bu bölge, kalelerinin çokluğundan ötürü sonraları Castilla (Kastilya) adını aldı. Önceleri Leon Krallığı’na bağlı olan bu bölge, 930 yılında özerkliğini ilan edip üçüncü bir krallık biçiminde ortaya çıkmıştı. 1037 yılında Leon Krallığı ile birleşti ve Birleşik Leon-Kastilya Krallığı oluştu..

Doğu’daki Barselona imle çevresi Arapların İberya’da ilk yitirdiği yerdi. Sonradan Kutsal Roma İmparatoru adı verilecek olan Frank Kralı Şarlman tarafından daha 801 yılında ele geçirilmişti. Ancak hayli el değiştirdi. Çok daha sonra Aragon Krallığı ile birleşerek, Birleşik Aragon-Barselona Krallığı olarak anıldı.

Hıristiyan devletler Müslümanlara karşı ortak çıkarları bakımından birleşiyor ama toprak paylaşımı nedeniyle kendi aralarında anlaşmazlığa düşünce birbirleriyle savaşıp boğuşuyor, yeri gelince Müslüman Araplardan da yardım alıyorlardı.

1031-1090 yılları arasındaki “Emirlikler Dönemi”nde en büyük toprak kayıpları yaşandı. Haçlı Seferleri, Kudüs’ten önce Müslüman İberya üzerine düzenlendi. Bu deneyimin başarılı oluşu, papayı ve kralları doğuya yapılacak Haçlı Seferleri için heveslendirdi. Ancak Papa 2. Urbanus, 1095’te başlayan doğuya yönelik ilk haçlı seferine İberya Hıristiyanlarının katılmasını özellikle engelledi; onlar, öncelikle batıdaki İslâm güçlerini yenmeye baksın diye.

Emirlikler Dönemi’nin sonunda Murâbıtların İberya’ya gelişlerine kadar önce Madrid, ardından Toledo  Hıristiyanların eline geçti. Bu bölgelerde kalan Müslümanlara “Mudejar” adı verildi. İçlerinde zanaat ve bilim sahibi olanlar, Hıristiyan egemenlerce ülkenin ekonomik gelişimi amacıyla yararlanılan kişiler oldu.

İslâm egemenliği altında kalan bölgelerde yaşayan gayri Müslimlere ise “Mozarabes” dendi. İki tarafın da dilini bilen, özgürce oradan oraya gidebilen bu kesim, İslâm uygarlığının tüm artı değerlerini Avrupalılara yaydı. Araplardan öğrendikleri kubbe ve köprü yapımı, camcılık, çömlekçilik, altın bezeme ve süsleme zanaatlarının Avrupa’da yaygınlaşmasında âdeta öncü oldular.

Şarlman’ın Endülüs’ü almakta diretmesinin nedeni Hıristiyan dünyayı tek bir çatı altında toplamaktı. Kutsal Roma İmparatorluğu coğrafi bakımdan da başka nasıl oluşabilirdi ki! Bu amaçla Abbasî halifeleriyle bir tür uyuşma yolunu tuttu. Bunun ilk hedefi Endülüs, ikincisi Bizans’tı. Bu anlaşma uyarınca Bizans üzerine yürüyen Abbasî ordularına Şarlman engel olmayacak, buna karşılık olarak Endülüs’e yürüyen Şarlman’a da Abbasîler göz yumacaktı..

Abbasîlerin Endülüs’te Emevilere karşı kendi yandaşlarını egemen kılmaya kalkışması, doğudaki İslâm desteğinden yoksun kalan Endülüs’ün yıkılmasını hızlandırdı. Abbasîlere bağlı Murâbıtların Endülüs’e girmesiyle, belki Abbasîlerin kendi açılarından istedikleri gerçekleşmiş oldu ama o sıralarda artık zaten Endülüs’te Emevî hanedanıyla ilgili bir oluşum kalmamıştı.

997 yılında Santiago de Compostela kentini işgal eden el Mansur’un 1002 yılında ölümüyle birlikte, Emevî Devleti’nin gücü iyice zayıfladı. İç çekişmeler ve savaşlar sonucunda 1031 yılında kesinlikle yıkılıncaya kadar da bir varlık gösteremedi.

Bunu fırsat bilen Navarre Kralı 3. Sancho, 1014 yılında Leon ve Kastilya krallarıyla anlaşarak Müslümanlara karşı harekete geçti. Papa da Zaragoza emirine saldırdığı, ayrıca Müslümanları sıkıştırmak üzere Barselona Kralı Raimond Berenger’i bağdaşmaya zorladığı için Sancho’yu kutsadı. Böylece ilk kez Müslümanlara karşı girişilen savaşım dinsel bir nitelik de kazandı.

1049-1054 yılları arasında Papa 9. Leo Avrupa krallarını Endülüs üzerine bir haçlı seferine hazırlanmaları için uyardı ve 1053 yılında 1. Fernando Tuleytula’yı (Toledo) almak üzere harekete geçti; ancak başarılı olamadı. 1063 yılında Müslümanlara karşı büyük bir saldırıya hazırlanan Aragon Kralı 1. Ramiro’nun bir Müslüman tarafından öldürülmesi üzerine, bütün Hıristiyan dünyası galeyana girdi. Papa 2. Alexander de İberya’da hac uğrunda savaşacak olanların günahlarının bağışlanacağını bildirdi.

Bu bildirge üzerine Papalığın hizmetinde bulunan Norman Dükü Guillaume de Mentreuil, Kuzey İtalya’da asker toplamaya başladı. Aragon kraliçesinin kardeşi Elbes ile Aquitaine Dükü 8. Guillaume da büyük bir ordu kurma hazırlığına girişti. Pireneler’i aşan bu ordu, Zaragoza yakınlarındaki Barbastro kentini kuşatıp yağmaladı.

İşte bu saldırı, Endülüs Müslümanlarına karşı Avrupalıların ilk Haçlı Seferi sayılır.

1073 yılında Aragon kraliçesinin kardeşi, Rouey Dükü Elbes tarafından hazırlanan yeni bir sefere katılmaları için Papa 7. Gregorius, tüm Hıristiyan kralları sefere katılmaya çağırdı. Hıristiyan şövalyelerin, ele geçirecekleri tüm topraklardan istedikleri gibi yararlanacağını bildirdi.

Dolayısıyla aslında sadece din de yetmiyor. Dinin başarısını sağlamak amacıyla kişiye bir de dünyalık çıkar sağlanması gerekiyor. Bu, her zaman ve her yerde böyle. İberya’daki olay bunun açık seçik bir örneği.

1078 yılında Kastilya Kralı 6. Alfonso, Bourgogne Dükü 1. Hugue’un da desteğiyle Tuleytula’ya karşı bir sefer düzenledi. 1085 yılında ünlü bir İslâm kültür merkezi olan bu kenti ele geçirerek krallığına merkezi yaptı.

Katolik Kilisesi’nin düzenlediği Reconquista hareketi; Rodrigo Diaz de Bivar’ın, Toledo Kralı 6. Alfonso’nun yeğeni Jimena ile evlenerek Müslümanlara karşı savaş başlatmasıyla alevlendi. Bu adam, Müslümanlar arasında “efendi” anlamına gelen el Seyyid, Fransızca Le Cid, İspanyollar arasında “ünlü silahşör” anlamına gelen “el Cid Campeador de Vivar unvanını kazanarak, efsanesel bir kimliğe büründü. [El Cid olayı pek ilginçtir. Bunu ayrı bir başlık altında anlatacağım.]

Endülüs’te Emevi egemenliğinin son bulup küçük emirlikler döneminin başlaması üzerine Hıristiyanların saldırısına uğrayan bu küçük küçük devletler, kendilerini koruma yollarını aradı. Sevilla hükümdarlığını ellerinde bulunduran Benî Abbad’ın daveti üzerine Afrika’daki Murâbıtlar hükümdarı Yusuf İbn Taşfin, İberya’ya geçerek 1086 yılında 6. Alfonso’yu yenmeyi başardı.

Murâbıtların 1147 yılında yıkılışından sonra, İberya’ya bu kez Muvahhidler (Almahodes) hanedanı egemen oldu. Ancak, 1212 yılında Kurtuba’nın (Cordoba) 100 km kadar yakınında yapılan el-İkâb Savaşı’nda birleşik Hıristiyan ordusuna yenilen Muvahhidler geri çekilerek Afrika’ya dönmeakten başka bir şey yapamadı.

İGşte bu savaş bir bakıma Endülüs Müslümanlarını için kesin dönüm noktası oldu. Kısa bir süre içinde tüm Endülüs kentleri birbiri ardınca Hıristiyanların eline düştü. 1236 yılında Kurtuba, 3. Ferdinand tarafından ele geçirildi. Bunu, on iki yıl sonra Sevilla’nın ele geçirilmesi izledi.

Reconqista’nın gelişmesiyle giderek küçülen Endülüs İslâm varlığı, Güney İberya’daki bir kıyı şeridinde, başkent Granada olmak üzere, yönetimde bulunan Nasrîlerin esnek politikası sayesinde 1238-1492 yılları arasında ayakta kalmayı başardı.

Ancak 1479 yılında Kastilya-Leon Kraliçesi Isabella la Catolica ile Aragon Kralı 2. Fernando el Catolico’nun evlenerek güçlerini birleştirip tüm yarımadaya egemen olmaları, bu küçük emirliğin de sonunu getirdi. İki ay süren bir kuşatma sonucunda Gırnata (Granada) Emiri Ebu Abdullah 2 Ocak 1492 günü şatafatlı bir törenle kentin anahtarlarını İspanyollara teslim etti.

Böylece İberya’daki İslâm egemenliği kesinlikle sona erdi.


Şimdi… Genel tarihte Orta Çağın sona erip Yeni Çağın başladığı tarih 1453 olarak benimsenir. Nedeni, Şarlman ile anlaşmış olan Abbasîlerin bir türlü ele geçirememiş olduğu Bizans’ı Türklerin alması ve siyasi bakımdan Hıristiyan Avrupa’nın Doğu’daki gücüne kesinlikle son verilmiş olması.

Ancak kimi tarihçiler, bir “çağ değişiminin dönüm noktası” olmak bakımından bunu pek önemsemez. Orta Çağın sona erdiği tarihi 1492 olarak gösterir. Bu tarihin önemi ise Kristof Kolomb’un Amerika kıtasını keşfi olarak vurgulanır. Acaba bu tercihlerinin nedeni gerçekten o mu? Yoksa aynı tarihte Batı Avrupa’daki Müslüman egemenliğine kesinlikle son verilmiş olması mı?



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 25, 2010, 09:55:19 ös
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

ispanyada yasayan muslumanlarin ve islam medeniyetini temsil eden insanlarin yasam tarzini ve hallerini gorunce
nerede o eski muslumanlar deyip icimi cekmekten baska birsey yapamiyorum.
Trajik ama buyuk cogunlugu uyusturucu satip,hirsizlik yapmaktan baska birsey bilmiyor.
ustune ustluk ispanyollari fasistlikle suclayip yag gibi su ustune cikiyorlar.
biz turklere arap gozuyle bakiliyor  onyargililar bize karsi.
musluman dunyasinin gurur duyabilecegi tek sey AL HAMBRA camisinin mimarisi ve hristiyanlarin turizme acip ulke ekonomisine katki sagladiklari bugun amerikali ve avrupali turistlerin binbirgece masallari yasama umuduyla gittikleri yer.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
13414 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 14, 2012, 12:09:41 ös
Gönderen: BULGARIA
0 Yanıt
7616 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 26, 2007, 10:23:44 ös
Gönderen: shemuel
16 Yanıt
6689 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 30, 2007, 07:02:13 ös
Gönderen: Asi
4 Yanıt
3641 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 27, 2008, 07:56:19 ös
Gönderen: Santander
0 Yanıt
2718 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 15, 2010, 11:58:35 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
4464 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 27, 2010, 12:37:28 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
6612 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 23, 2010, 11:59:24 öö
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
4604 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 01, 2011, 12:21:57 ös
Gönderen: baron
1 Yanıt
4941 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 01, 2013, 12:38:02 öö
Gönderen: DehereLo
13 Yanıt
10290 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 09, 2015, 12:42:26 ös
Gönderen: student