Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MEVLIT  (Okunma sayısı 9512 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 06, 2008, 03:04:47 ös

Müslüman Ülkeler de özellikle ölülerin arkasından okunan Mevlit başka sebeplerlede okutulur.Aşağıda bunun ilginç bir örneğini okuyabilirsiniz.Örnekten sonra Mevlit esasen nedir bunu anlatan bir çalışmayı okuyabilirsiniz.Müslümanlığın neredeyse tamamı ile yanlış anlaşıldığı ve yaşatıldığı günümüzde ibret verici bir örnek ve güzel bir çalışma;



'Sen bizi uçan yaratıklardan koru Yarabbi'

Edirne’de Romanlar'ın yaşadığı Gazimihal Mahallesi, geceleri değişik kılıklara giren uçan bir yaratığın dolaştığı dedikoduları ile çalkalanıyor. Bu iddialar kulaktan kulağa yayılmaya başlayınca, mahallede 3 bin kişinin katıldığı mevlit okutarak mahallenin kötülüklerden korunması için dua edildi.

Gazimihal Mahallesi'nde yaşayan bazı Roman vatandaşlar, gece saatlerinde değişik kılıklara giren bir yaratık gördüklerini iddia etti. Bu söylentiler kulaktan kulağa yayılmaya başlayınca mahalleli korkuya kapıldı ve bazıları oturduğu evlerinden taşındı. Yaşanan panik üzerine devreye giren Edirne Romanlar Derneği Başkanı Erdinç Çekiç, din adamları ile konuştu ve mevlit okutmaya karar verildi.

 Bunun üzerine mahallenin merkezine masalar kuruldu ve dev kazanlarda etli pilav pişirildi. Mevlide katılan yaklaşık 3 bin kişi ise hep birlikte el açıp 5 imamın okuduğu dualara amin dedi. Ayrıca mahalleli, mahallenin kötülüklerden arındırılması için dua etti. Mevlidün ardından vatandaşlara hazırlanan etli pilav, ayran ve helva dağıtıldı.

‘BİZ ÇEŞİTLİ YARATIKLARA İNANIRIZ’   

Son 15 gündür mahallelinin çeşitli yaratıklar gördüğünü öne süren Edirne Romanlar Derneği Başkanı Erdinç Çekiç, “Mahallede bir yaratık korkusu hakimdi. Herkes uçan bir yaratık gördüğünü iddia etmeye başladı. Bu iddialarda mahalleliyi korkuya soktu. Biz çeşitli varlıkların olduğuna inanıyoruz. Halkımızın da buna yönelik bir talebi olunca, toplumun kendi içinde olan bir korkuyu yenmesi ve manevi huzur bulmak için mevlüt okutmaya karar verdik. Din adamları ile konuştuk ve mahallemizde kalabalık bir toplulukla birlikte mevlit okutuldu” dedi.

Kaynak:Hürriyet

****************************************************************************************************


TÜRKLERDE CENAZE TÖRENLERİ BAĞLAMINDA MEVLİD OKUMA GELENEĞİ

Giriş

Mevlid, kelime itibariyle “1-insanın doğduğu yer 2- doğma, dünyaya gelme 3- doğulan
zaman” (Devellioğlu, 1993) anlamlarını taşımakla birlikte zamanla “Hz. Muhammed’in
doğumunu anlatan manzum eser” (Devellioğlu, 1993) olarak bir nazım türünün adı
olmuştur. Ayrıca bu manzum eserlerin okunduğu törenler de zamanla “mevlid” adını
alır. Daha çok dini-didaktik mahiyette olan mevlidler mesnevi şeklinde yazıldığı ve
konularının da müşterek olduğu bilinmektedir.
Müslüman Arapların, Hz. Muhammed’in doğumunu kutlamak için onun ölümünden sonra
herhangi bir tören düzenlediklerine dair bulgular mevcut değildir. Müslüman Arapların,
Hz. İsa’nın doğumunu gösterişli törenlerle Noel şenliklerine dönüştüren Hıristiyanlara
benzememek amacıyla böyle bir uygulamadan kaçındıkları düşünülmektedir (Banarlı,
1998: 481). Hz. Muhammed’in doğumunu daha sonraki dönemlerde Mısır’daki Fatımîlerin
kutladığı biliniyorsa da bu amaçla düzenlenen kutlamalar, halka mal olmuş bir şenlik veya
merasim olmaktan uzak, devletin ileri gelenleri arasında yapılan törenlerden ibaret olarak
kalmıştır. Ayrıca bu törenlerin düzenleniş amacı, özellikle Hz. Muhammed’in doğumunu
kutlamanın ötesinde Şiî geleneği içerisinde Hz. Ali için yapılacak olan mevlid törenlerine
zemin hazırlamaktır (Banarlı, 1998: 481). Zaten daha sonraki dönemlerde de Şiî geleneği
içerisinde mevlid törenleri tutunamamış ve bunun yerini Hz. Hüseyin’in şahadetini konu
edinen törenler almıştır (Kut, 1999: 31-32). Kerbelâ olayı ile Hz. Ali’nin doğumunun
kutlanması arasında bir bağ görülmese de Şiî Türk toplulukları zamanla Hz. Ali’nin
doğumunu Nevruz bayramı üzerine aktarmışlardır. Öteden beri Azerbaycan ve İran Türkleri
arasında Nevruz veya yılın son çarşambası, Hz. Ali’nin doğum günü olarak kutlanmıştır.
Mevlidi günümüzdeki manasıyla, halkın katılımını da sağlayarak ve büyük ziyafetler ve
şölenler tertipleyerek bir bayrama dönüştüren ilk hükümdar Selçuk Atabeklerinden
Muzafferüddin Gökböri’dir. Onun zamanında yapılan bu törenlerde Türklerin geleneksel
kutlama merasimlerinin çizgilerini görmek de mümkündür (Banarlı, 1998: 481). Bu
dönemden sonra mevlid, bütün İslâm âleminde yayılmış ve gösterişli kutlamaların
yapıldığı bir tören haline gelmiştir (Banarlı, 1998: 481).
Burada İslam âlemi ifadesiyle daha ziyade Anadolu sahası ve diğer bazı İslam ülkelerinin
kastedildiği düşünülmektedir. Nitekim Azerbaycan ve Orta Asya Türklerinde mevlid
bilinmemektedir.
Osmanlılarda ilk mevlid okuma merasimi 1589 yılında III. Murat döneminde icra
edilmiştir (Aymutlu, 1995: 51). Bir başka kaynağa göre ise “Osmanlı İmparatorluğu’nda
mevlid törenleri Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inin yazıldığı tarih olan 812 (1409-1410)
dan sonraki yıllarda başlar” (Toygar, 1982). Bu eserin yazılışından sonraki dönemlerde
mevlid törenleri yeni bir içerik kazanmaktadır. Artık bu törenler daha önceki törenlerde
olduğu gibi içerik olarak “vaazlar ve nutuklarla” (Toygar, 1982) sınırlı kalmamış, törenin
anlamına uygun manzum eserlerin belirli makamlarla okunduğu meclislere dönüşmüştür.
Hatta bu manzum eserlerin belirli sazlar eşliğinde icra edildiği dönemler de olmuştur
(Toygar, 1982).
Mevlid törenleri, günümüze kadar uzanan tarihî seyri içerisinde bazı değişikliklere
uğrayarak çeşitli ilâhi ve kasidelerin de belirli ezgilerle okunmasıyla zenginleşmiştir. Bu
törenlerin günümüze kadar geçirdiği değişikliklerin belki de en önemlisi icra ortamlarında
ve işlevinde meydana gelen değişimdir. Evvelâ sadece Peygamberin doğumunu kutlamak
veya onun üstün meziyetlerini anlatarak onu anmak amacına yönelik oluşan ve bu nedenle
kandil gecelerinde belirli ortamlarda icra olunan bu törenler zamanla Anadolu’nun her
köşesine yayılmış ve çok değişik amaçlarla, (Toygar, 1982) çok değişik ortamlarda
(Toygar, 1982) icra edilen bir uygulama haline gelmiştir. Günümüzde genellikle bu
törenlerde okunan manzumelerin kime ait olduğunu, bu eserin yazılış amacını bile
bilmeyen Anadolu halkı, mevlid törenlerini dinî bir tören olarak ve bu törenlere katılmayı
da dinî bir görev olarak algılamaktadır (Toygar, 1982). Bu sebeple de öncelikle hayatın
geçiş törenlerinde ve özellikle de ölüm törenlerinde “mevlid okutmak” vazgeçilmez bir
dinî vecibe olarak kabul edilmektedir. Kelime itibariyle “doğum” anlamını karşılayan
“mevlid”in ölüm törenlerinde icra ediliyor olması bir tezat gibi görünse de mevlid
törenlerinin dinî bir ritüel olarak algılanıyor olması bu duruma açıklık getirmektedir.
Kısaca özetlemek gerekirse bir Türk icadı olan mevlid İslâm’a kadarki birçok inancı kendi
bünyesinde barındırmaktadır. Şeriat ağırlıklı ve baskın İslâm görüşlerine göre batıl olarak
adlandırılan bir dizi inanç, eğlence, uygulama gibi İslâmiyet’ten önceki Türk dinî- inanç
pratikleri “mevlid” adı altında toparlanmış ve bu kelimenin anlam yükü şaşırtıcı biçimde
genişletilmiştir. Bu çalışmada, Türklerde ölüm törenlerinin tarihî seyri ele alınarak bu
törenlere günümüzde mevlid törenlerinin de eklenmesiyle geçirdiği değişimi ortaya
koymak amaçlanmaktadır. Ayrıca mevlid törenlerinin günümüz Anadolu’sunda, diğer
Türk topluluklarından farklı olarak kazanmış olduğu işlevler ele alınacaktır.
Türklerde Cenaze Töreninde Aş Verme Geleneği
İslâmiyet öncesi dönemde Türklerde cenaze törenine yog veya yug adı verilmektedir.
Bu kelime Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lûgat-it Türk adlı eserinde “ölü gömüldükten
sonra, üç veyahut yedi güne kadar verilen yemek”; yoglamak ise “ölü için yemek
vermek” anlamlarını karşılasa da bu kelimelerin, temelinde “yemek verme” geleneği
bulunan cenaze törenlerinin genel adı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu törenin
teşekkül noktası olan “yemek verme” geleneği ise İslâmiyet’ten önceki uygulamaların
bir tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. İslâmiyet sonrası dönemde de İslâmiyet
öncesi gelenek ve inanmaların büyük bir kısmı İslâmî bir hüviyet kazanarak devametmiştir (İnan, 1987: 465). Yug törenlerinin başlıca amacı ölü yemekleri vermektir;
fakat bununla beraber bu törenler, ölü için yapılan gösterileri de içermiştir. Nitekim yug
merasimlerinde yapılan ağıtlar, yüz yırtmalar, saç kesmeler, atları koşturmak gibi bir
dizi uygulamalar buna örnek olabilir.
Ancak çalışmanın amacı İslâmiyet öncesi dönemde Türklerin ölüm törenleriyle ilgili
ayrıntıları ele almak değil mevlidin özelliklerini göstermektir1. Bu nedenle sadece
günümüze kadar uzanan “belirli günlerde yemek verme” geleneğinin İslâmiyet öncesi
döneme ait bir uygulama olduğu belirtilerek çalışmanın amacına uygun olarak İslâmiyet
sonrası uygulamaların karşılaştırılmasına geçilecektir.
Kazak ve Kırgız Türklerinde aş (yog) töreni günümüzde de devam etmektedir (Gönüllü,
1986: 80-81). Bu tören Uygur Türklerinde, Kırım Türklerinde, Kumuklarda, Avarlarda,
Nogaylarda, Azerbaycan Türklerinde ve Türkiye’de halen devam eden bir gelenektir.
Bu törenlerde ölen kişinin ruhunu huzura kavuşturmayı amaçlayan çeşitli yiyecekler
ikram edilmektedir. Bütün Türk topluluklarında dağıtılan yiyeceğin çeşidi ve dağıtma
günlerinde de büyük benzerlikler görülmektedir ki bu da İslamiyet’ten önceki
zamanlarda inanç birlikteliğimizin bir kalıntısı sonucu ortaya çıkmıştır.
Cenaze törenlerinde dağıtılan yemekler bölgelere göre çeşitlilik gösterse de genellikle
törene katılanları doyurmaya yönelik yiyecek türlerinden oluşur. Bu yemeklerin verilişi
de belirli günlerde olmaktadır (3, 7, 20, 40, 52 ve sene-i devriye). Uygur Türklerinde
ölen kişinin ailesi ve akrabaları genellikle ölümün üçüncü, yedinci ve kırkıncı günü
yemek hazırlamakta ve cami imamı ile bölgenin ileri gelenleri, akraba, komşu ve tüm
tanıdıkların davet edildiği bir tören düzenlenmektedir. Avarlarda ilk verilen yemek ölü
defnedilmeden düzenlenir. Bu yemek bazen mezarlıkta da yenebilir. Buna “sadaka”
denir (Kalafat, 1999: 125). Kırım Türklerinde ölümün üçüncü günü dualar edilerek
yemekli törenler düzenlenir. Bunu yedinci, otuz yedinci, kırkıncı günde ve sene-i
devriyesinde düzenlenen törenler takip eder (Kalafat, 1999: 55). Kumuklarda yas evi
sahipleri “ölü aşı” pişirerek tören yapılır. Nogaylarda ölünün yedinci günü yağ
kızartılarak yiyecekler hazırlanır. Kırk ve elli ikisinde de özel bir cenaze yemeği
yapılarak tören düzenlenir. Bunun dışında Perşembe ve Cuma akşamları yapılan
yemeğin kokusunun ölünün ruhu için gerekli olduğuna inanılır (Kalafat, 1999: 200).
Çerkezlerde cenaze defnoluncaya kadar ev halkı bir şey yemez. Dördüncü gün, un ve
yağdan yapılan “lokum” denilen yiyecek dağıtılarak tören yapılır (Kalafat, 1999: 208).
Belirli günlerde yemek dışında helva dağıtma geleneği bugün Anadolu’nun birçok
yöresinde olduğu gibi diğer Türk topluluklarında var olan bir uygulamadır. Kırım
Türklerinde ölenin ardından ilk gün yemek verilmez. Bunun yerine helva dağıtılır.
Helvanın kokusunu çıkarmak gerektiğine inanılır. Avarlarda, Kumuklarda ve Nogaylarda
yine belirli günlerde (3, 7, 20, 40, 52 ve sene-i devriye) helva dağıtılarak tören yapılır.
Azerbaycan’da da ölümün üçüncü günü helva verme âdeti cenaze töreninin olmazsa
olmazlarındandır. Hatta Azerbaycan darbı mesellerinde “kulağının dibinden helva kokusu
gelmek” deyimi vardır ki kişinin öleceğine işaret eden bir ifade olarak kullanılır.
Bütün Türk topluluklarında İslâmiyet öncesi dönemden kalma gelenekler olan bu
uygulamalar İslâmiyet’in kabulünden sonra bazı değişikliklere uğramıştır. Cenaze
törenlerinde verilen yemeklere, zamanla Kuran-ı Kerim okumak ve ölenin ruhu için dualar
etmek gibi İslâmî uygulamalar da eklenmiş; fakat bunlar eski uygulamaları tamamen
ortadan kaldırmamıştır. Kazak ve Kırgız Türklerinde cenaze törenlerinde yüzlerce çadırın
birinde hoca ve hafızlar Kuran-ı Kerim okur. “Kuran-ı Kerim okuyan hafızların sesleri ile
ağıt (coktav) okuyan kadınların sesleri birbirine karışır.” (İnan, 1987: 466). Yani İslamiyet
öncesi dönemde cenaze törenlerinde sık karşılaşılan uygulamalardan biri olan ağıt yakma
geleneği, İslamiyet sonrası uygulama olan Kuran okuma ile birlikte uygulanmaya devam
etmiştir. Avarlarda, ilk 3–7 gün Kur’an-ı Kerim okunur. Uygur Türklerinde bu törenlerde
yemeğin ardından Kuran-ı Kerim okuma geleneği vardır (Rahman, 1996: 115).
Kumuklarda da ölümün elli ikinci gecesinde Kur’an-ı Kerim’in okunduğu törenler yapılır
(Kalafat, 1999: 132-137).

Anadolu’da Cenaze Törenleri ve Mevlid Okutma Geleneği

Diğer Türk topluluklarında rastladığımız yog törenlerinin yerini Anadolu’da mevlid
okutma almıştır. Bu değişikliğin özellikle 15-16. yy. sonra yayılmağa başladığını göz
önünde bulundurmuş olursak Osmanlı döneminde farklı bir İslami anlayışın önce yüksek
tabakada, sonra da halk arasında yaygın hale geldiği gözlemlenebilir. Anadolu’da diğer
Türk topluluklarında olduğu gibi ölünün ardından belirli günlerde (1, 3, 7, 40, 52, sene-i
devriye) cenaze törenleri düzenlenmektedir (Örnek, 1979: 78). Bu cenaze törenlerinin
vazgeçilmez özelliklerinden ilki, ölenin ruhunu huzura kavuşturacağı inancıyla yemek ikram
edilmesidir. “Yemek verme” geleneği Anadolu’nun her yerinde görülen cenaze töreni
uygulamasıdır. Yemek dışında ayrıca yöreden yöreye değişiklik gösterebilen helva veya
değişik yiyecekler ikram etme geleneği de mevcuttur. Fakat bu yiyecekler yemek vermeye
alternatif bir uygulama değil bununla birlikte belirli günlerde görülen geleneklerdir.
Anadolu’da cenaze törenlerinin diğer bir vazgeçilmez uygulaması da bu törenlerde mevlid
okutulmasıdır (Örnek, 1979: 79). Mevlid töreni Anadolu’nun hemen her yerinde karşılaşılan
ortak bir cenaze ritüelidir. Mevlid töreninin icra edilme günleri Anadolu’nun değişik
bölgelerinde küçük farklılıklar gösterse de mevlitsiz cenaze töreni yok gibidir. Ancak
Kars, Iğdır gibi Şiilerin yoğun yaşadığı yörelerde ve Alevilerin yoğun yaşadığı bölgelerde
mevlid okutma âdetine rastlamak mümkün değildir. Anlaşılan şu ki Anadolu’da Sünni
kesimin uyguladığı bu adet belki de bir farklılık arz etmek isteğinden ortaya çıkmıştır.
Aydın’da mevlid okumaya cenazenin toprağa verildiği gün başlanır ve bu törene “Toprak
Mevlüdü” adı verilir. Adana’da cenaze evinde üç gün süreyle adına “Toprak Bastı
Mevlüdü” denilen törenler yapılır. Ağrı’da ölünün 3. 40. ve 52. günü mevlid okutulur ve
yemek verilir” (Kalafat, 1996: 25-35). Uşak’ta ölünün elli ikinci günde burun kemiğinin
düşeceğine inanılır. Bu kemiğin düşmesi sırasında ölen kişinin çektiği acıları
hissetmemesi için de bu günde “mevlid okutularak yemek verilir” (Örnek, 1979: 79).
Ölünün kırkıncı gününde Kırşehir, Konya, Merzifon, Niğde, Sivas, Boğazlayan, Afyon,
Çorum, Çankırı, Eskişehir, Kastamonu, Derekışla, Ankara, Giresun, Van, Aybastı,
Elazığ, İstanbul’da; elli ikinci gününde Çubuk, Durağan, Uşak, Çorum, Afyon, Sivas,
Kayseri, Merzifon, Konya, Doğankent ve Giresun’da mevlid törenleri düzenlenmektedir.
“Bu iki belli günün dışında, ölüm yıl dönümünde, ölünün yakınları ekonomik
durumlarına göre camilerde ya da evlerde ölünün ruhu için mevlid okutmakta, şeker
dağıtmaktadırlar. Ölünün üçüncü ve yedinci günlerinde de mevlid okutulduğu, dua
edildiği, yemek verildiği ve helva dağıtıldığı görülmektedir” (Örnek, 1979: 79-80).

Cenaze Mevlidleriyle İlgili Bazı Tespitler

Anadolu’da cenaze törenleriyle adeta özdeşleşen mevlid törenlerinde Türklerin geleneksel
olarak cenaze mevlidlerinde İslamiyet öncesi cenaze merasimleriyle örtüşen bazı
hususiyetler de ortaya çıkmaktadır. Bunlardan tespit edilebilenler şunlardır:
a) Mevlid törenlerinde okunan manzumeler zamanla sözlü kültürün de etkisiyle
değişikliklere uğramıştır. Bu törenlerde Anadolu’nun değişik yerlerinde bazı âşıkların
şiirlerinin yanı sıra anonim ilâhiler de okunmaktadır. Okunan bu manzumeler, birçok Türk
topluluğunda hâlâ devam eden ve çok eski dönemlere kadar uzandığı bilinen cenaze
törenlerinde “koşma” okuma geleneğini hatırlatmaktadır. Özellikle kadın mevlidlerinde bu
tür manzumelerin daha çok rağbet gördüğü (Rahman, 1996: 116-117; Toygar, 1982) ve
bunların belirli ezgilerle, gelenleri ağlatmaya yönelik okunduğu dikkate alınırsa, cenaze
mevlidlerinin Türklerde İslâmiyet öncesi dönemden beri var olan ağıt yakma geleneğinin
dönüşüme uğramış biçimi olduğu düşünülebilir. Bunun dışında “Vesiletü’n Necat”ın
metninde de İslâmiyet öncesi dönem izlerinin bulunduğuna dair görüş vardır. Bu görüşe
göre “Ol sadeften doğdu ol dür danesi” fikri de Şamanist akidelere dayanmaktadır
(Yörükan, 2005: 96).
b) Halk arasında halen mevcut olan bazı Mevlid nüshalarında Süleyman Çelebi’nin
Mevlid’ine eklendiği görülen bir kısım menkıbeler incelendiğinde bunların klasik halk
hikâyelerine ait özellikler taşıdığı görülmektedir (‘Mevlid’, h.1311). İncelediğimiz bir
nüshada “Hikâye-i Geyik, Hikâye-i Güvercin, Hikâye-i Kesikbaş” gibi anlatıların yer
aldığı görülmüştür. Bunların halk hikâyeleriyle benzerlikleri ancak müstakil bir çalışma
ile tespit edilebileceği için burada üzerinde durulmayacaktır. Bununla birlikte, burada
yer alan hikâyelerin Süleyman Çelebi’ye ait “Vesiletü’n Necat”ın halk anlatılarıyla ne
kadar bütünleştiğini göstermesi açısından önemli olduğunu belirtmek gerekir. Bundan
daha da önemlisi bu menkıbeleri halka anlatan kişilerin adeta bir halk hikâyesi anlatıcısı
(âşık) rolü ile halkın karşısında bulunmasıdır ki bu da klasik mevlid okuyucusu olan
mevlidhanların halk arasında, özellikle küçük yerleşim birimlerinde, bir halk anlatıcısı
olarak kimlik değiştirdiğini ortaya koymaktadır. Bu özelliği ile de bu anlatıcılar, tarihî
seyir içerisinde, kültürel değişim ve dönüşümün bir örneği olarak karşımıza çıkan
“ozan, âşık” tiplemesinin bir yansıması olarak düşünülebilir (Bayat, 2000, Üçüncü,
2004: 127-141). İslâmiyet öncesi dönemlerde “ozanların oba oba dolaşarak eski
kahramanların menkıbelerini anlatmaları, matem merasimlerinde destan ve türküler
söylemeleri” (Köprülü, 1981: 11-243) de bu görüşü desteklemektedir. Bu yönüyle de
mevlidler, asıl itibarıyla olmasa bile üstlendiği işlevler yönüyle ve ritüel bağlamda bu
şekilde bir kültürel dönüşümün göstergesi sayılabilir.
c) Mevlid törenlerinde Anadolu’nun birçok yerinde, özellikle köy ve kasabalarda yemek
ikram edilmektedir. Bu uygulama da İslâmiyet öncesi geleneklerin bu törenlere yansıyan
unsurlarındandır. Başka bir deyişle bu törenlerin, İslamiyet öncesi uygulamalardan olan aş
törenlerinin İslami kimliğe bürünmüş biçimi olduğu düşünülebilir.
Çağdaş Türk topluluklarının hemen hemen tümünde cenaze törenlerinde “ölü aşı”
denilen yemek verilmesi ortak bir noktadır. Kaynakların verdiği bilgilere göre Hun ve
Göktürk dönemlerinde ölen şahsın ruhuna yemek verme geleneği mevcuttur. Türkler,
ölümün tıpkı doğum olayında olduğu gibi irade dışı bir gerçeklik olduğunu iyi
bildiklerinden (kişioğlu ölütçi kılınmış) bu son uğurlamayı büyük bir ziyafet şeklinde
yapmışlardır. Yuğ törenlerinin manevi yönleri ile beraber sosyal yönleri de vardır. Tıpkı
kağanların ve boy beylerinin yılda bir defa şölen düzenleyip bütün milleti davet
etmelerinde olduğu gibi yuğ törenlerinde de verilen aşlarla açlar doyurulur (ölünün ruhu
öteki âleme memnun gider), dağıtılan elbiselerle çıplaklar donatılırdı. Bu ise toplumsal
adalet prensibini korumaktan başka bir şey değildir. Nitekim Osmanlı döneminde
faaliyet gösteren aş evleri de bunu tasdik etmektedir.
d) Türklerin geçmişten bugüne kültürlerinde önemli bir yer tutan kurban geleneğinin bir
çeşidi olan ve kansız kurban çeşitlerinden biri sayılan “saçı” âdetinin de mevlid
törenlerinde tezahür eden biçimleri mevcuttur. “Saçı” kelimesi, mevlid törenlerinde
okunan metinlerde sıkça geçen kelimelerdendir. Mevlid töreni sırasında çeşitli otların
içinde bekletildiği su, dinleyicilere serpilmekte ve buna “saçı” denmektedir (Toygar,
1982). Bunun dışında özellikle mevlid törenlerinde “mevlid şekeri” olarak ayrı bir isim
kazanan şekerlerin de bu törenlerde dağıtılması bir tür “saçı”dır. Bazı Türk
topluluklarında rastlanan, sütü bir saçı nimeti olarak kabul etme geleneği de (İnan,
2000: 184) Anadolu’nun bazı yerlerinde “Sütlü Adak Mevlidi”nin (Toygar, 1982)
ortaya çıkmasında etkili olmuştur kanaatindeyiz.
e) Daha önce de değinildiği gibi “mevlid” kelime itibariyle “doğum” anlamı yansıtan
bir kelime olmasına rağmen Anadolu’da adeta cenaze törenlerinin diğer bir adı olarak
kullanılır olmuştur. Diğer Türk topluluklarında rastlanan, yemeklerin ikram edildiği ve
bununla birlikte İslâmî uygulama olarak Kuran-ı Kerim’in okunduğu cenaze törenlerine
Anadolu’da bir de mevlid okuma geleneği eklenmiştir. Bu uygulamaya diğer Müslüman
milletlerde rastlanmaması daha sonra da değineceğimiz gibi, dinin onu kabul eden
toplumların yaşamlarına farklı biçimde yansıması görüşü ile açıklanabilir. Fakat cenaze
törenlerinde mevlid okuma geleneğinin yukarıda da denildiği gibi diğer Türk
topluluklarında ve genel olarak Alevi geleneğinde görülmemesi İslami algılayışın farklı
boyutlar sergilediğine bir örnek olabilir.
A. İnan’ın tespitine göre XII – XIV. yüzyıllarda yaşayan Oğuz boylarının İslamiyeti
yaşayışı ile XVIII. yüzyıl Anadolu Yürüklerinin ve XIX. yüzyılda Kazak ve Kırgızların
İslâmiyeti algılayışı birbirinden farksızdır (İnan, 2000: 470). Hatta 16. yüzyılda, yüz yılı
aşkın bir süredir Müslüman olan Kazak ve Kırgız Türklerinin İslâm tarihçi, sosyal
bilimci ve gezginleri tarafından “kâfir” olarak nitelendirilmeleri söz konusudur ki bu
tamamen orada halen mevcut olan İslâm öncesinden kalma uygulama ve geleneklerin
“batıl” olarak görülmesine dayalı bir değerlendirmedir. “Halen Anadolu’da ve Orta
Asya kırsalında ve Balkanlarda, pagan döneme ait bazı ritüel ve inançların, İslâm dinine
uyarlanmış şekliyle devam ettiği bilinmektedir. Şamanistik- animistik nitelikteki bu
uygulamalar, halk tarafından gerçek kökenleri bilinmeden, bazı İslâmi yakıştırmalarla
bezenmiş/ gizlenmiştir. Sünni Müslümanlar arasında da gözlenen bu uygulamalar İslâmi
inanç manzumesi içinde kaybolurken, Alevilerde İslâm dışı öğelerin baskın olduğu
heterodoks bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmuştur” (Saydam, 1997: 166). Bu
yönüyle de Orta Asya Türk topluluklarıyla Anadolu Alevî geleneklerinde paralel
uygulamalara sık rastlamak mümkündür.1
Şunu söylemek mümkündür ki bugün bir Türk İslam algılayışından rahatlıkla söz edile
bilir. Orta Asya göçebeleri ve Anadolu Yörük ve Türkmenlerinin İslamı algılayışının ve
yaşam biçimine yansıtışının birbiriyle örtüşmesi, bunun bir göstergesi olarak kabul
edilebilir. Bütün bunlar sonuçta Türk Müslümanlığını ortaya çıkarmıştır (Bayat, 2000)
ki bunun kalıntıları medeniyetin bütün katmanlarında, özellikle de cenaze töreninde
büyük ölçüde korunmuştur.
Aynı dine inanan toplumların, bu dinin esaslarını yaşayış biçimlerinin farklı olduğu
bilinmektedir. Şüphesiz her toplum kendi yaşayış biçimini, kabul ettiği dinin esaslarına
göre düzenler. Fakat sahip olduğu geleneklerin de kabul ettiği dinin esaslarını algılayış
biçiminde etkili olduğu bir gerçektir. Özellikle göçebe yaşam tarzında ve sözlü kültürün
etkisiyle oluşan algılayış biçiminde geleneklerin, ait oldukları toplumlar tarafından daha
fazla muhafaza edildiği bilinmektedir. Çünkü bu toplumlarda muhafaza edilen
geleneksel uygulamalar, geçmişe ait imgeleri ve bilgileri nesilden nesile aktarma işlevi
üstlenerek (Connerton, 1999: 12) bir nevi halk hafızası olarak kullanılmaktadır. Bu
bakış açısıyla değerlendirildiğinde Anadolu’da yaşayan Yürükler ile yakın bir geçmişe
kadar göçebe yaşam tarzını sürdüren diğer Türk topluluklarının yaşam biçimlerinde ve
dini algılayış biçiminde paralellikler görülür.
Alevilikte ise durum biraz farklıdır. “Aleviliğin, dikkatle incelendiğinde, İslam’dan çok
eski Şamanist- Animist geleneklerle bağlantısı vardır; sanki Sünni / resmi İslam’ın
baskısından kurtulmak için kamufle edilmiş eski inancın direncini sergiler. Sosyolojik
açıdan Şamanist, animist ve göçebe Türkmenlerin Anadolu’da kurulan devletlerin ve
özellikle Sünni Osmanlı’nın ataerkil, yerleşik düzene zorlayıcı baskılarına karşı kültürel
varlıklarını “Alevi” kimliğiyle koruyabilmiş oldukları düşünülebilir” (Saydam, 1997:
166). Orta Asya’da yakın bir geçmişe kadar göçebe yaşayan Türk toplulukları ise böyle
bir baskıcı otoriteyle karşılaşmadıkları için gelenekleri muhafaza etmek konusunda
“kamuflaja” fazla ihtiyaç duymamışlardır.

Sonuç
Türklerde cenaze törenleri, yaşanan tarihî süreçte birtakım değişikliklere uğramıştır.
Özellikle İslâmiyet’in kabulünden sonra İslâmiyet öncesi uygulamaların bir kısmı zamanla
ortadan kalkmışsa da büyük bir bölümü İslâmî nitelikler kazanarak günümüze kadar
devam etmiştir. İslamiyet öncesi dönem törenlerinin İslami nitelikli hale getirilmesinden
oluşan ilk mevlid törenleri, sonraki dönemlerde işlevinin genişletilmesiyle ve aynı
özelliğiyle hayatın her aşamasında ve özellikle geçiş dönemlerinde İslamiyet öncesi
dönemin izlerini taşıyan fakat İslami nitelikli törenler haline gelmiştir.
Mevlid törenlerinin Anadolu’da cenaze törenlerinin vazgeçilmez bir parçası haline
gelmesinde sosyal, kültürel ve coğrafî sebeplerin varlığı göz ardı edilemez. Diğer Türk
topluluklarından farklı olarak Anadolu’da Osmanlı medeniyetinin mirasını devralmış
olmanın ortaya çıkardığı farklılıklar mevcuttur. İslamî kuralların uygulanması bakımından
dini hayatın Osmanlı’da diğer Türk topluluklarından çok daha farklı olduğu bilinmektedir.
Diğer Türk topluluklarında İslam dininin resmen kabul edildiği dönemlerden yakın
geçmişe kadar gelenekler, dinî kurallardan daha canlı bir biçimde toplum hayatını
şekillendirmiştir. Bu sebeple temeli İslamiyet öncesi döneme dayanan cenaze törenlerinde
de diğer Türk topluluklarında İslamiyet öncesi gelenekler bazı değişikliklere uğramakla
birlikte hâlâ canlılığını korumaktadır. Oysa Anadolu’da bu uygulamalar yaşanan büyük
sosyal ve kültürel değişimlerle daha da farklılaşmış ve geleneksel ritüellerin farklı bir
biçimi haline gelen mevlidler de bu değişimin bir parçası veya sonucu olarak karşımıza
çıkmıştır. İslamiyet öncesi dönem cenaze törenlerinde, belirli günlerde ölünün ruhunu
rahatlatma amacıyla yapılan “aş törenleri”nin yaşatılması için İslami bir etikete ihtiyaç
duyulmuş ve verilen aşın yanı sıra zamanla mevlidler okutulmaya başlanmıştır. Böylece
Mevlid törenleri Osmanlı’nın resmi kabul gören şer’i kurallara dayalı olarak uyguladığı
Sünni İslam geleneğine daha uyumlu bir tören olarak karşımıza çıkmaktadır. Cenaze
törenlerinde Mevlid okutma geleneğinin diğer Türk topluluklarında, Alevi geleneğinde ve
diğer Müslüman toplumlarda görülmeyişinin sebebi de bu olsa gerektir.

KAYNAKÇA
Aymutlu, Ahmet.(1995), Süleyman Çelebi ve Mevlid-i Şerif, İstanbul: MEB. Yayınları
Banarlı, Nihad Sami (1998), Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul: MEB. Yayınları.
Banatlı, Nihad Sami (1962), Büyük Nazireler, Mevlid ve Mevlid’de Milli Çizgiler, İstanbul.
Bayat, Fuzuli (2000), Mehebbet (Aşk) Destanları. Azerbaycan Şifahi Halk Edebiyatına Dair
Tedgigler, IX Kitap, Bakü.
Bayat, Fuzuli (2000), İslamın Millileşmesinde Türk Halk Sufizminin Rolü. Elmi
Araştırmalar, 1-2, Bakü.
Connerton, Paul (1999), Toplumlar Nasıl Anımsar (çev. Alaeddin Şenel), İstanbul.
Devellioğlu, Ferit (1993), Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lugat, Ankara.
ERSOY, Ruhi. Türklerde Ölüm ve Ölülerle İlgili Rit ve Ritüeller. Milli Folklor 7 (54),
Yaz 2002, 86-101.
Gönüllü, A. Rıza (1986), Saçı Âdetine Dair Notlar. Türk Folkloru, sayı: 89.
Gönüllü, Ali Rıza (1986), Türklerde Yog Âdeti. T.F. Mart-Nisan, sayı: 80-81.
Güzel, A (1999), Dini-Tasavvufi Türk Edebiyatı, Ankara: Akçağ Yayınları.
İnan, Abdülkadir (2000), Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara.
İnan, Abdülkadir (1987), Makaleler ve İncelemeler, Ankara.
Kalafat, Yaşar (1999), Kırım, Kuzey Kafkasya Sosyal Antropoloji Araştırmaları, Ankara.
Köprülü, Fuad (1981), Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar. Ankara, s.11-243
Kut, Günay (1999), Anadolu’da Türk Edebiyat, I.c., Osmanlı Medeniyeti Tarihi (kom.),
İstanbul.
(?) Mevlid (h. 1311), Matbaa-yı Osmanî.
Mazaheri, Ali (1972), Ortaçağda Müslümanlar. (çev. Bahriye Üçok), İstanbul.
Örnek, Sedat Veyis (1979), Anadolu Folklorunda Ölüm, Ankara.
Rahman, Abdülkerim (1996), Uygur Folkloru. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Roux, J. Paul (1999), Altay Türklerinde Ölüm (çev. Aykut Kazancıgil), İstanbul.
Saydam, Bilgin (1997), Deli Dumrul’un Bilinci, İstanbul.
Toygar, Kâmil (1982), Türkiye’de Mevlid Çevresinde Meydana Gelen Folklorik
Unsurlar. II. Milletlerarası T.F.Bild. c.4, Ankara.
Üçüncü, Kemal (2004), İrşad ve Tebliğe Bağlı İcra. TÜBAR.
Yörükan, Y. Ziya (2005), Müslümanlıktan Evvel Türk Dinleri: Şamanizm, Ankara.

Omnia mors aequat


Ağustos 06, 2008, 04:17:03 ös
Yanıtla #1

'Sen bizi uçan yaratıklardan koru Yarabbi'


Amin :D
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ağustos 06, 2008, 04:53:43 ös
Yanıtla #2

Ya birsey soylicem de kimse yanlis anlamasin ama sanki yukardaki msjimdan dolayi bir tur sozlu satasma olacak gibi bir durum sezinledim. Simdi soyle bir duzeltmeyi yapayim da bombardimanin onune gecmek adina en azindan bir aciklamada bulunayim.

Simdi burada asla ve asla İnancsal Degerlerle dalga gectigim dusunulemez. Ama artik bir yerde bu tur sacmaliklarin sonlandirilmasi gereklidir, diye dusunuyorum. Bu bir tur batil inanc olayina benzedi.

'Sen bizi uçan yaratıklardan koru Yarabbi' = Ne yaratiklari bu arada onu anlamadim :D Demekki bu tur dusunen insanlarin birseylerden asiri derecede korkmus olduklari alenen belli ki bu sekilde davraniliyor.

Bu cumleye yogunlasin lutfen! Yani bunu bu dunyanin neresinde olursa olsun hangi zihniyet soyler ve soyletir? Artik oyle bir durumdayiz ki Teknolojinin en ust seviyesine dogru Dunyamiz getirilmeyi amaclaniyor. Ama hala boyle zihniyetler varsa kusura bakilmasin ama buna gercekten guler ve gecerim.   

Yineliyorum, herkesin İnancina ve Fikrine ve İradesine sonsuz saygim vardir. Ama Mantik disi hareket edenlere degil!

Antiparantez biciminde aciklamami sunmak istedim. Her ihtimale karsi ;)
« Son Düzenleme: Ağustos 06, 2008, 05:09:00 ös Gönderen: Sevil »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ağustos 06, 2008, 04:54:56 ös
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi

:) Aciklama icin erken gibi sanki Sevil Hanim :)


Ağustos 06, 2008, 04:56:46 ös
Yanıtla #4

:) Aciklama icin erken gibi sanki Sevil Hanim :)

Cok dogru soyluyorsunuz, Sevgili Galilei :D her ihtimale karsi tedbiri elden birakmamak lazim.Yok ya ne msj atsam olay oluyor artik o hale geldim ki kisisel fikirlerimi sunamiyorum bazi arkadaslar yuzunden; kusura bakilmasin ama bunu soylemekte israrli davrandim. Ben nasil ki baskalarinin dusuncelerine ve goruslerine saldirmiyorsam benim dusuncelerime saldirilmamali diye dusunuyorum. Olay acikca boyle Arkadasim, maalesef! Her fikre her İnanca karsi hosgorulu davranilsa tabiki guzel ve acik Fikirlerin paylasildigi guzel bir ortam olusur. Ama ben burada bir kelime etsem neredeyse yer yerinden oynayacak ya.. Bu arada Site acisindan soylemiyorum ve her zaman icin rahatca fikirlerimi ortaya koydugum bir Site ki zaten bu biliniyor. Boyle olmamasi lazim Sevgili Galilei!   

Saygilar :)   

Ya cidden ucan yaratik ne yapacak? Gercekten de bunun uzerinde yogunlasmak lazim. Acaba insanlar bunu hangi akla minnet ederek akillarindan geciriyorlar, bence once onun derinine inmek lazim ki bu da tamamen Dini nasil da agizda sakiz haline getirdikleri sonucuna ulasiyorum. Yazik ya.. 
« Son Düzenleme: Ağustos 06, 2008, 05:11:43 ös Gönderen: Sevil »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ağustos 06, 2008, 05:21:24 ös
Yanıtla #5

Once Adam gibi davranmayi ogren sonra kalk git Dinini uygula! Yok efendim baskalarina kotuluk yap da sonra karsiligini gorecegin zaman Dinin arkasina sigin! Yok oyle yagma :) iyi valla kimsenin yaptigi yanina kar kalmasin.

Arkadaslar, bu konuyu daha once yogunlukla dusundugum icin tespitlerim genel olarak bunlar ama benim goruslerim. Nasil ki herkesin bir degerlendirmesi varsa bu da benim degerlendirmelerim. 

Cunku dikkatimi cekti Aydinlanmis bir İnsan ( cunku O ne yapma bilincine ulasmis ve hak yememis, baskasina kotulugu dokunmamis vs..) boylesi basit seylerden korkmaz cunku O bu gibi seyleri asmistir. Korkuya gelince ben asla gozu kara bir deyim yerindeyse boyle bir durumu kastetmiyorum. Korkulan seyler vardir, korkulmayan seyler vardir ama bu da kisiden kisiye degisen bir durum.

Her neyse konuyu fazla uzatmak istemiyorum ama boyle seylerle karsilasinca sessiz kalamiyorum bir turlu.
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ağustos 06, 2008, 05:45:11 ös
Yanıtla #6
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 181

Sayın Sevil size katılmakla beraber
Kendi kendinize kızıp tartıştığınızın farkındasınızdır umarım.
Sevgiyle
...Söyleceklerimi yukarda söyledim zaten...


Ağustos 06, 2008, 05:54:20 ös
Yanıtla #7

Sayın Sevil size katılmakla beraber
Kendi kendinize kızıp tartıştığınızın farkındasınızdır umarım.
Sevgiyle

:D Farkina sayenizde vardim. Ama cidden Sayin Bilgi; yani yasamin her alaninda rahatlikla karsilasabiliyoruz bu tip olaylarla ve surekli olarak hep ayni tutumlarin devam etmesi bir anlamda insana gina getiriyor. İste 'yozlazma' budur.

Halbuki kendi kotuluk anlayislarinin bir getirisi olan durumla- larla karsilastiklarinin bilincinde olsalar bence bu kadar da basit davranislar sergilemezler. Bu kapasitede olanlar bir İnsani rahatlikla oldurebilme anlayisina sahiplerse ki buna bir neden de kendilerince buluyorlarsa sozumona ''kafir'' bilmem ne seklinde bir kilif uyduruyorlarsa bunlardan tamamen uzak durmak gerekir cunku yaptiklari seylerin cezasini da / bedelini de korkunc sekilde yine odeyecek olan kendileridir.

Gene damarima basildi ya :) tmm sustum.

-> Bu arada Sevgili Galilei Arkadasimla paylastim Sayin Bilgi; ve kendi kendime konusup tartistigim soylenilemez. Onun icin de icimi biraz Galilei Arkadasima doktum.

   
« Son Düzenleme: Ağustos 06, 2008, 05:58:45 ös Gönderen: Sevil »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ağustos 06, 2008, 05:58:32 ös
Yanıtla #8
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 181

Efendim siz onlara aldırmayın
Kendinizi kaptırmayın..Doğrusu ne ise siz onu yapın...
Sıcaklar işte insanın tahammül sınırlarını çok zorluyor...
Kendinize dikkat edin
Sevgiyle Kalın
...Söyleceklerimi yukarda söyledim zaten...


Ağustos 06, 2008, 06:05:17 ös
Yanıtla #9

Efendim siz onlara aldırmayın
Kendinizi kaptırmayın..Doğrusu ne ise siz onu yapın...
Sıcaklar işte insanın tahammül sınırlarını çok zorluyor...
Kendinize dikkat edin
Sevgiyle Kalın

Valla bunu da dogru soyluyorsun Sevgili Bilgi; sicaklar zaten hat safhada ve bunlar yuzunden de bir de beyin damarim catlarsa aman aman bir beyin kanamasi eksikti :D Ama cidden İnsan olan hickimse banane diyemez ve hepimiz ayni Gezegende ayni havayi soluyoruz. Birbirimizden etkilenmememiz asla dusunulemez. Ornegin birinin psikolojik olarak agir bir stres ortaminda bulunmasi sebebiyle yapmis oldugu menfi uretim hepimizi hava, atmosfer yoluyla direkt olarak olumsuz bir sekilde etkilemekte. Dusunun artik ne demek istedigimi... 

Sevgi'yle Kalalim...

Dogal olarak su dusuncenize katilmiyor degilim yani sonucta ben kendi isime bakayim da baskasi beni ilgilendirmez tutumunu da sergileyebilirim elbette ama bir vardir ki Sayin Bilgi; bunu bir İnsan olarak yasadigim gezegende ve ayni havayi soluyorsak dunyanin bir diger ucunda dahi olsa o İnsanin ne durumda olsun beni fazlasiyla etkiler, diye dusunuyorum. Neden derseniz cunku birey olarak birbirinden bagimsiz bir sekilde dusunulmuyoruz. Buna imkan yoktur ve dogru olansa İnsanligi bir butun adi altinda ve birbirinden farkinda olunsa da olunmasa da, istenilse de istenilmese de sonucta bir butun olarak variz. Bundan dolayi da bir baskasinin yaptigi sey ya da sahip oldugu bilincsizce davranislar beni olumsuz yonde etkileyebilmektedir ki buna en guzel ornegi Dogaya karsi yapilan Bilincsizce davranislar verilmis oldugu icin ben de bu Dogada yasayan bir fert olarak olumsuz bir sekilde etkilenmiyor muyum?

İste bundan dolayi umud ediyorum ki İnsanlik belirli bir Evrimsel Cizelgeye gelebilir. Boylelikle Bilinclerin cogalmasiyla Dunyamizin da bir o kadar mukkemmellesecegi acik ve nettir. Yapmiz oldugumuz hasarlari yeniden tamir etmeye calisiyoruz :)   

Saygilar.     
« Son Düzenleme: Ağustos 06, 2008, 06:20:52 ös Gönderen: Sevil »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.