Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: BİLİM ve DİN -5  (Okunma sayısı 4439 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 31, 2009, 10:43:13 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Önümüzdeki Evrim Örnekleri

Diğer yandan günlük yaşamımızda zaman bağlı birçok dönüşüm ve değişimler vardır. Bir insanın anne karnında, tek hücreden doğuma kadar gelişimi, zamana bağlı bir farklılaşmadır. Buna her anne ve baba şahit olur. Hele hele günümüz ultrason çağında, neredeyse, ayda bir yapılan hamile takipleriye bir dönüşüm ve değişime gözleerimizle şahit oluruz. Bu süreç, dokuz ay ve 10 gün kadar sürer. Doğumdan ölüme kadar olan basamaklı değişim ise bir başka süreçtir. Bu basamaklı oluş içinde yaşadığımız maddi evrendeki fizik ve kimya kurallarının zorladığı bir oluştur. Bu basamaklı oluşun dışına çıkıp ani olarak bedensel var olma diye bir şey söz konusu değildir.

Kıyamet 37. O, dökülen meniden bir sperm değil miydi? 38. Sonra o, bir çiğnem et oldu da Allah onu yarattı, ardından düzgün bir şekle ulaştırdı. 39. Nihayet ondan iki çifti, erkeği ve dişiyi vücuda getirdi. 40. Peki bunu yapanın, ölüyü diriltmeye güç yetmez mi?

Yaratan “ol” emri ile yaratmaya başlayabilir ya da daha önceden koyduğu evrensel kuralı işletebilir ancak, bizim bulunduğumuz evrende, başlangıçtaki ilgili kuralların işlemesi gerekir. Bu kurala göre, ani ve pat diye var oluş, bizim algılamamıza göre yoktur (atom altı parçasıklarda ani var ve yok oluşlar mümkündür). Belki, fiziğin ileri sürdüğü 11-boyutlu ya da başka boyutlarda ani var olma ya da yaratma olabilir. Ama bu evrende, başlangıçta belirlenen kurallar gereği, ani var oluş bizim gibi büyük nesneler için mümkün değildir. Dolayısı ile Yaratan’ın yöntemi bizim evrenimizde hep aynı olmak durumundadır:

Fatır 43: “Onlar öncekilerin kanunundan (onlara uygulanandan) başkasını mı bekliyorlar? Allah'ın kanununda/yönteminde asla bir değişme bulamazsın, Allah'ın kanununda/yönteminde kesinlikle bir sapma da bulamazsın”.

“Yaratılışta aynılık” insan hücreleri ile Dünya atmosferi arasında bile vardır. Atmosfer bir hücre zarı gibi Dünya’nın zarıdır. Atmosfer bir zar gibi asla tam düzgün şekilde değildir. Bazı alanlarda zayıf ve ince, bazen kalın, bazı yerleri su açısından daha yoğundur. İçerdeki bitkiler üzerine su yağmurla yağar. Hücre içine de zardan adeta su ve besinler yağar. Atmosferin elektrik enerjisi olan yıldırımlar vardır. Hücre zarında da elektrik enerjisi vardır. Atmosfer kozmik ışınların ve göktaşlarının geçmesine izin vermez, hücre zarı da seçici geçirgendir ve gelen her şeyin geçişine izin vermez. Hücre içinden dışına haberleşme olduğu gibi Dünya’dan da dışarıya haberleşme yapılabilir. Atmosfer içinde bir hayat vardır ve hücre içinde de bir hayat vardır.

Evrimi Test Etmek

Bütün karşı çıkışlara karşın, elde bilimsel olarak var olan fosiller, genetik kanıtlar vardır. Bunlar ne anlam ifade ediyor o zaman? Bulunan fosillerin sayısı, 1000 film karesinin belki 1 tanesidir. Ancak bu kanıtlar bilimin elinde ve arşivlerinde vardır. Fakat ne ilginçtir ki, İslam dininin kutsal kitabında da buna bir atıf vardır:

Ankebut 20. De ki: Yeryüzünde dolaşın da yaratılışın nasıl başladığına bir bakın. İleride Allah öteki oluşmaya da vücut verecektir. Allah, her şeye Kadîr'dir.

Bilim insanları deneysel olarak test edemedikleri teorileri bilimsel saymazlar. Evrim teorisi bu yönü ile dindar çevrelerce çok eleştrilmiş ve bilimsel bir anlamı olamayacağı öne sürülmüştür. Ama Yaratan Kutsal kitabımızda, bizim yaratılışımıza (hem de meleklerinkine) tanık olmadığımızı ya da olamayacağımızı ifade eder:

Zühruf 19. Rahman'ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler.

Kehf 51. Ben onları ne göklerle yerin yaratılmasına, hatta ne kendilerinin yaratılmasına tanık tuttum. Ben, sapıp gitmişleri yardımcı edinecek değilim.

Evrime Karşı Ayet Var mı?

Kur’an hiç bir yerde evrime karşı çıkan bir ifade kullanmaz. Hatta basamaklı, aşamalı yaratılışlara sık sık örnekler verir. Hatta “ters evrim” diyebileceğimiz, insanların başka canlı türlerine (maymunlara) çevrilebildiğinden bahseder. Bunu bir çok dindar insan “maymuna çevirme” olarak bilir. Bunu kabul eder ve Tanrı’nın bunu yapabileceğine inanalır. Ama “insana çevirmeye” sıra gelince bu Tanrı işi olmaz.

A’raf 11.Andolsun ki sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, sonra da meleklere: "Adem'e secde edin" dedik... 166.Ne zaman ki, yasaklandıkları şeylerden ötürü öfkelenip başka aşırılıklar yapmaya başladılar, onlara şöyle dedik: "Aşağılık, maskara maymunlar olun!"

Yasin 67. Dilesek, onları oldukları yerde hayvana çeviririz. O zaman ne ileri gitmeye güçleri yeter ne de geri dönebilirler. 77. Görmedi mi insan, kendisini bir spermden yarattığımızı! Bir de bize açık bir hasım kesilmiştir o. 78. Kendi yaratılışını unutmuş da bize örnek veriyor. Ve bir de şöyle diyor: "Şu çürümüş kemiklere kim hayat verecek?"

Nuh 14. O ki, sizi halden hale/evreden evreye geçirerek yarattı.

Enbiya 37. İnsan, aceleden yaratılmıştır. Ayetlerimi size göstereceğim. Benden acele istemeyin!

Müminun 12. Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.

Bunlara bir çok örnek daha eklenebilir (Sad 71-72, Meryem 67, Taha 55, Hud 61, Hicr 26...).

Sonuç

Dinlerin yerine getirdiği görevi, bilim ne zaman yerine getirirse, o zaman dinler ortadan kalkabilir. Zaten dine de gerek kalmaz. Bilim tekrar uzaklaştığı metafiziği veya bugünkü teolojiyi, bilim dalı olarak ele almalıdır. Dünya üzerindeki dinler bir şekilde ortadan kaldırılsa bile insanoğlu kendine mutlaka bir din bulacaktır. Bu durumda, var olan şartlarda, bilimin dinden uzak kalması ve yokmuş gibi yadsıması yanlıştır. Bu yanlışın sonucunda, din eline geçeceği insanlar tarafından yanlış amaçlarla kullanılacak ve yobaz insanların yetişmesine neden olacaktır. Çünkü, kural olarak, boş bırakılan her alan bir şekilde doldurulur! Ama iyi ama kötü şekilde.

Bilim, dış dünyanın doğurduğu ortak tecrübenin bir üretisidir. Ancak, kendisini tanımladığı ile terimler arasında “nesnellik” var olmasına karşın, bilimin çoğu alanı “öznellikten” kurtulamamıştır. Bilim dini öznel kabul ederek, nesnelliğin yanına yaklaştırmaz. Oysa hem din hem de bilim, zihnin dış dünya ile olan ilişkisinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bilim ve dinin diğer bir ortak noktası da, derinliğine incelenecek olursa, “bilinemez” ve “düşünülemez” bir şeyin varlığını aramayı içerir. Din daha çok bilinemez şeyden kaynaklanır ve onu tanımlamak için uğraşır. Diğer yandan bilim, “tanımlanabilir” ve “bilinebilir” olan şeyin sınırları içinde kalmak için boş yere çabalar durur. Ancak, bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin, ortadan kaldırmak istediği “bilinemezi”, bir o kadar kabul eder duruma geçer.

Bilim, kendini kuşatan sırları ve sınırları her yönden tam olarak ortadan kaldıracak güçte değildir. Bugünün görünen sırları yarın açıklanacaksa bile beraberinde daha derin sırlar ve soruları da beraberinde getirecektir. Gerçek bir din ve bilim ortak bir amaç için çalışır: insanın mutluluğu ve kudreti için.

Ülkemizdeki ve hatta dünyaki, eğitimcilerin, akademisyenlerin ve hatta resmi kurumların kafa karışıklığını gidermek için, bu konunun üzerine gidilmesi ve insanlar, “din mi bilim mi, bilim mi Tanrı mı?” arasında bir seçim yapmaya zorlanmamalıdırlar. Bir çok dindar insan, evrim teorisini ve onun ana çıkış yeri olan bilimi, dini inançları gereği kabul etmemekte ve ona güvenmemektedir. Özellikle bir grup, İsalm dinini kullanarak, kitap ve medya aracılığı ile sadece tek işi evrim teorisine karşı çıkmak gibi bir görev üstlenmiştir. Bu bilgi bombardımanı insanlarda içsel çatışmalar yaratmakta ve ardından da seçim yapma zorunluluğu doğurmaktadır. Bilimin evrim teorisinin, dinin büyük patlama teorisinden farkı olmadığı vurgulanarak, okuldaki öğrencilerde, akamdemisyenlere kadar herkese anlatılmalıdır.



Bu 5 bölüm halinde yayınladığım makale,henüz keşfetme şerefine nail olduğum bilim insanı nörolog Dr.Sultan TARLACI'ya ait.Okudum ve çok beğendim.Uzun olduğunu düşündüğüm için de 5 bölüm halinde yayınlıyorum.

Dilerim okuyanların ufkuna katkısı olur.Din ve bilim arasındaki yersiz çatışmalara ve mevcut önyargıların ortaya koyduğu dogmalara bir cevap niteliğinde yazılmış bu makalenin foruma ve üyelere faydalı olacağını umuyorum.


Saygılarımla


Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ocak 05, 2010, 07:09:44 ös
Yanıtla #1
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Sayın Ceycet’in bu beş bölüm halinde yararlanmamıza sunduğu alıntıyı dikkatle okudum.


Çok dikkatimi çeken bir husus şöyle: Deniyor ki, «Bilimin her bulgusu, her açıklaması zaten Kuran’da vardır.»

Ben de «Peki!» diyorum. «Dini ya da inancı sorgulamaya niyetim yok. Bilimi sorgulayacağım. Şu ilgili ayeti bana gösterin.»

Gösteriyorlar.

«Bu ayette öyle bir şey yok. Bu çok genel bir anlatım. Nereye çekersen oraya gider. Bana göre hiç de bir açıklama ya da önceden bildirme sayılmaz.» diyorum.

İşte o zaman beni bilgisizlikle suçluyorlar. Anlamadığımı, inanmadığım için anlayamadığımı söylüyorlar.

Ha!... Anlamak için inanmak gerek demek… Önce inanç, sonra gerçekleri kavrama…

Bir şey daha merak ediyorum…

Neden bu açıklamalar önceden değil de sonradan çıkıyor ortaya?... Örneğin neden hiç kimse Newton’un çekim kuramı ortaya konmadan önce cisimlerin düşme hızı ve ivmesiyle bağlantılı basit bir fizik kuralını Kuran’dan alıntıyla göstermedi de, bunu bilim ortaya koyduktan sonra Kuran’daki yerine işaret etti?

Niçin daha o zaman bu fiziğin atom altı boyutta işlemediği söylenmedi de Newton mekaniğinin o boyutta geçerli olmadığı ortaya çıktıktan sonra belirtti bunları?

Kuran’da nötrino ve mezon gibi cisimciklerden de söz ediliyor mu?

Buna göre mutlaka ediliyordur. Bir bilene sorsam hemen ilgili ayeti gösterip onu bana bir güzel yorumlar.

Peki ama bilimin henüz erişememiş olduğu bilgiler var. Onları da Kuran’dan çıkarıp açıklasalar da bilim de rahat etse, boşuna didişip durmasa bilimsel yöntemle evrenin gerçeklerini bulacağım diye…


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ocak 05, 2010, 08:56:35 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

çok haklısınız sayın Adam  dinde kurallar vardır ve donmuş kalıplardır. oysa bilim şürekli gelişim gösteren degişim içinde uzun ince bir yoldur. gelişirken toplumlarıda degiştirme  sonuçları vardır,


Ocak 05, 2010, 09:25:29 ös
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Sayın ADAM' ı gayet iyi anlayabiliyorum.İsterseniz şöyle yapalım."Herbilinmeyen Kur'an'da birşekilde tarif edilmiştir"hükmü biraz iddialı olur.

Bilimin icadları,Kur'an'a ters düşmez denebilir.Böylesi anlaşılan anlamıyla yaradanın da hoşuna gider zannımca...Zaten yaradılanın da görevi,yaradanı taklit etmektir.

Hoş yaradılan da,yaradandan gayrı değildir.Newton'da yaradandan gayrı değildir.O da,"O"dur,"O"ndandır zaten...


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ocak 06, 2010, 12:18:24 öö
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi

Sayın Ceycet;öncelikle başta verdiğiniz bilgiler için teşekkürler.Ancak,şu ana kadar bulunan tüm bilimsel kanıt olarak gösterilen fosillerin,aslında bir yanılmadan ,bir çoğunun ise bilinçli bir yalan olduğu görülmüştür.Benim araştırmalarıma göre şu anda elle tutulur hiçbir ara geçiş formu bulunmamaktadır.Kur'an'dan verdiğiniz Ankebut 20. ayet bence evrime bir atıf değildir,o ayeti bir önceki ayetle birlikte ele alırsanız 19. ayette "görmediler mi Allah nasıl yaratmayı başlatıyor,sonra onu iade ediyor(dönüp yeniden yaratıyor).Bu Allah'a göre kolaydır".Bu ayette reenkarnasyona işaret ediliyor olabilir, yaradılışın sürekli bir şekilde aralıksız tekrar edildiği anlamına da gelebilir.Devamında gelen sizin açıkladığınız 20.ayetin ise tam karşılığı şu "de ki:yeryüzünde gezin,bakın yaratmaya nasıl başladı,sonra Allah,son yaratmayı da yapacaktır.Çünkü Allah herşeye Kadir'dir." Burada yaratmaya bakmaktan kasıt ilk yaratma olan kainatın yaratılışı; son yaratma ise normalde bu ayetin tercumesi ahiret hayatı olarak geçer ama orjinal çevrimi koymak istedim karışıklık olmasın diye ama son yaratma veya sonrası veya sonra kelimeleri genelde Kur'an'da ahiret hayatını anlatır.Bu yüzden son yaratmadan kasıt ahiret hayatı olan "neşe-i saniye" denilen hayatın yaratılışıdır.

166.Ne zaman ki, yasaklandıkları şeylerden ötürü öfkelenip başka aşırılıklar yapmaya başladılar, onlara şöyle dedik: "Aşağılık, maskara maymunlar olun!" ayeti ise yahudilerle ilgili ayetlerin arasındadır.Cumartesi yasağının çiğnenmesiyle ilgili verilen bir cezadır.Bunun ismi "mesh"tir.Bunun direk fiziksel olarak bir hayvana çevrildiğine de inanılır,sadece ahlak,huy olarak çevrildiğine de inanılır.Hangisi olduğu çok önemli olmamakla birlikte ayetin altındaki anlam bir ceza şeklidir,bu yüzden evrimle alakalı bir sonuç çıkarılamaz sanırım.

Diğer halden hale geçiş,değişim,geçiş gibi anlamların çıkarılabileceği ayetleri ise kesinlikle reenkarnasyon ve ruhsal bir evrimleşme,tekamül vs. olarak algılıyorum kesinlikle bu şekilde veya darwinci bir evrim teorisini çıkarmıyorum.Ki daha önce de yazdığım bazı yazılarda şu an bilim adamlarının daha büyük bir yüzdesinin kabul ettiği ve kanun olma yolunda ilerleyen bing bang teorisiyle bağdaşmayan bir teori olduğunu söylemiştim.

Bunlar kişisel görüşlerimdir,görüşlerinize saygı duyuyor,her zaman olabilirlik payını bırakıyorum kendimde.Ayrıca paylaşımınız için teşekkürler SN Ceycet


Ocak 14, 2010, 07:13:59 ös
Yanıtla #5
  • Ziyaretçi

Merhabalar,

Bilim ve Din konusun hep yıllar boyunca iki farklı kutup oluşturmuştur, taa ki şu son yıllardaki Yeni Fizik akımının ve son bilimsel gelişmelerin evren hakkındaki yeni görüşlerinin, dinsel kaynaklı kitaplarda anlatılagelenlerle parelellik göstermesinden bu yana.

Bana kalırsa Bilim ve Din konusu, iki farklı dairenin kesiştikleri alandan ibarettir.
Çünkü, Bilim; doğa yasalarının, çalışma şeklinin/düzeninin insan zihnindeki görünümüdür, tecrübesidir.
Din ise, temelde ilahi kaynaklıdır.

Bilim, "varolan" bu dünyaya, evrene ve insana bakar. Varlık bitmesi ile bilim o noktada bider.
Din ise, yaşayan ve sonra kesin ölecek bu evrene, üzerindeki insanın bir eğitim yeri, mekanı olarak bakar. Sonraki (ahiret) yaşama endeksli bakar.

Bilim, düne ve bugüne bakar, yarın için pek bir fütüristçe yaklaşımda bulunmaz,
Din ise, yarına endeksli olarak bugünün tanzimine çalışır.

Örneğin şu önermede bulunamayız : "Bilim çok çok ilerlediğinde din'e / dinler'e gerek yoktur"
Çünkü, asla bilimsel yaklaşımlar, dindeki argümanlara ulaşamayacak mahiyettedir, çalışma alanları temelde farklı alanlardır.

dinsel bir öğreti, 100 yıl, 1000 yıl hatta 2000 yıl aynı kalabilirken, bilimsel bir yaklaşım, hemen yer yüzyılda yenilenerek, bir öncek kuram/ kuramları , yeni kuramlara ve kanunlara ulaşabilmek adına reddebilir, yanlışlayabilir. Nitekim, (çok sevdiğim ve saygı duyduğum) Karl R. Popper'ın epistomolojisinde bilim kuramının maddelerinden biri de "Yanlışlanabilirlik İlkesi"dir. Bi kere din bu ilkeye uymaz.
Hatta, Darwin teorisi ve Freud'çu yaklaşım da bu ilkeye uymaz, yani Popper'cı yaklaşıma göre bunlar da bilimsel bir kuram değillerdir.

Sözü fazla uzatmayayım, bilim ve din aynı insan zihninde olsa da, inceledikleri alanlar ve kaynak alanları olarak birbirinden farklıdır ve genelde, bilim din'e bir destek oluşturma durumundadır.

saygılarımla...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3456 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 10, 2007, 11:55:17 ös
Gönderen: Supeluta
0 Yanıt
2544 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 28, 2007, 01:47:42 öö
Gönderen: shemuel
14 Yanıt
7285 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 01, 2010, 06:28:35 ös
Gönderen: ceycet
4 Yanıt
3459 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 02, 2010, 03:49:44 ös
Gönderen: Prenses Isabella
6 Yanıt
4412 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 14, 2010, 07:23:47 ös
Gönderen: murat tanhu
12 Yanıt
7092 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 02, 2010, 10:50:33 ös
Gönderen: Asi
0 Yanıt
4457 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2012, 02:04:32 ös
Gönderen: karahan
8 Yanıt
6669 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 09, 2012, 07:25:19 ös
Gönderen: asimov
40 Yanıt
18258 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 24, 2014, 12:45:33 ös
Gönderen: yihaak