Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Darısı Ermeni Meselesi'nin Başına  (Okunma sayısı 14556 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 23, 2011, 10:02:52 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Agabeyleri Talat, Enver ve Nazim Pasalardan devir aldiklari bir imha gelenegini devam ettiren Atatürk ve arkadaslari bakin Dersim"de neler yapmislar.


Tabi sunuda unutmamak lazim sayin Erdogan bunlari yaparken amaci gercekten gecmisiyle yüzlesmek degil, amaci kendisinin yaptigi katliami (yani ülkedeki herkesi sunnilestirme ve Türklestirme) örtmek ve yeni kurdugu Imamin Ordusu"yla ülkeyi tam bir fasizim batagina cekerken,  dikkatleri baska yerlere cekmekten ibarettir.


Alinti baslangici
Alıntı
Türkiye'de ilk: Başbakan belgeleri açıkladı, Dersim katliamı için devlet adına özür diledi!


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan genişletilmiş il başkanları toplantısında Dersim belgelerini açıkladı..



23 Kasım 2011 Çarşamba






 
 
Başbakan Erdoğan, ''Literatürde varsa, devlet adına özür dilemem gerekiyorsa dilerim ve özür diliyorum'' dedi.İşte Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları:
 
"Ben bu kürsüden ve diğer her yerde yapıcı eleştiriden çekinmediğimizi, dikkate alarak politika ürettiğimizi defalarca ifade ettim. 12 Haziran seçimlerinin ardından yine bu salonda, kibirin gururun tepeden bakmanın bizim nefsimizde ve partimizde kendisine yer bulamayacağını belirttim. Biz bir sokak hareketi değiliz. Biz ne yapılması gerekiyorsa bunun yerinin demokrasilerde parlamento olduğunu bilerek yola çıktık. İşte CHP. Tek partili dönemi koyun bir kenara, ondan sonra benim halkım hiçbir zaman tek parti iktidarı verdi mi? Niye vermedi? Çünkü halkımın değer yargılarıyla bunların değer yargıları uymuyor, uyuşmuyor."
 
'KILIÇDAROĞLU DAHA ÇOK BEKLERSİN'
 "Şimdi çıkmış diyor ki 'Ben Başbakan olacağım.' Daha çok beklersin. İcraatlarımızla başarılı bir iktidar olduk, politikalarımızla başarılıyız. Biz başarısını kendi kendine değerlendiren bir parti de değiliz. Başarımızı ve başarısızlığımızı milletin önüne konulan sandıktan çıkan sonuca göre muhasebemizi yapıyoruz. Muhalefet şöyle demiş, böyle demiş kafanızı takmayın. Her zaman da cevap vermeye gerek yok. Biz işimize bakalım. Bizim daha yapacak çok işimiz var. Ve bunların dilinden çıkan ifadelere aynı dille cevap da vermeyin. Zaman zaman, adeta ağızlarından salyalar akıyor. Bizim edebimizde, terbiyemizde, yetişme tarzımızda bunların hiçbiri yok. İşte ana muhalefetin başkanının dün yaptığı konuşmalarda, sokaktan geçen, hiç yetişmemiş, adeta mürekkep yalamamış bir tip ve konuşmalar böyle. Ben bugün ona aynı dille cevap vermem, vermeyeceğim."
 
DOKUNULMAZ KONULARA DOKUNDUK
"Biz cumhuriyet tarihimizin rekorlarını kırmış bir partiyiz. Biz bu ülkenin siyasetine demokrasisine hak ve özgürlüklerine musallat olan her bela karşısında biz 9 yıl boyunca dimdik durduk. Nice dokunulmaz konu vardı. Biz hepsine dokunduk. Konuşulmayanların, yazılmayanların yazılmasını sağladık. Yapıcı eleştirilere her zaman açığız. Ama bunun baskı kampanya şeklinde bize zorla dayatılmasına asla müsaade etmeyiz. Bizim rehberimiz bizzat millettir. Biz her politikada millet ne der sorusunu kendimize sorarız. Son dönemdeki bazı yargı kararlarından dolayı bize bel altından vurmaya çalışanlar, neye hizmet ettiklerinin farkına varsınlar. Silivri’yi toplama kampı olarak gösteren sayın genel başkan kendi partisinin geçmişine baksın. Geçmişte bu ülkenin evlatlarının nasıl toplama kamplarına getirildiklerini bu millet çok iyi biliyor. Bunları ben dedemden de babamdan da dinledim. Adeta tavuk kümeslerinde nasıl saklandıklarını anlattılar."
 
'KCK OPERASYONLARINI DESTEKLİYORUM'
 "KCK operasyonlarını bir başbakan olarak ben bugüne kadar aynen destekledim ve destekliyorum. Zira milli birliğimiz, beraberliğimiz ve kardeşliğimiz için yapılan operasyonda işte bakın bir çok şeyler dökülüyorlar etrafa. Nelerin nereden taşındıkları ortada. Adam kendisinin yapması gereken hukuk mücadelesini yürütmüyor, örgüt elemanı olarak bu ülkenin beraberliğini bozmanın gayreti içinde olmuşlar. Buna illegal bir yapılanmaya, kalkıp da bir hukuk devletinin müsaade etmesi düşünülebilir mi? Ben beklerdim ki KCK operasyonlarıyla ilgili ana muhalefet de MHP de konuşsun. Bu konuyla ilgili olarak bizim bütün güvenlik güçlerimiz manen bir destek bekliyorlar. Beklerdim ki medyada bu desteği versin. Ama bazıları hala farklı havalarda dolaşıyorlar. Varsın dolaşsınlar. Biz inandığımız yolda yürüyeceğiz."
 
'RET POLİTİKALARINI ÇÖZDÜK'
 "Hiçbir ismi, hiçbir korkuyu, tarihi hiçbir olayı bir istismar aracı olarak kullanmaya asla tenezzül etmedik. Faili meçhullerle yüzleşmeden demokrasinin inşa edilemeyeceğini biliyorduk. Ve bunlarla yüzleştik, devam ediyoruz. Siyasi vesayetle yüzleşmeden muasır medeniyetler seviyesine ulaşılamayacağını biliyorduk. Ret ve inkar politikalarıyla yüzleşmeden Kürt meselesinin çözülemeyeceğini biliyorduk. Onun için ret politikalarını biz çözdük, biz ortadan kaldırdık. Bu iktidarın anlayışında ne ret politikası, ne inkar ne de asimilasyon politikası vardır. Bunların hiçbiri yok. Biz her şeyle yüzleştik. Çözüm için de cesur adımlar attık. Kendi tarihiyle yüzleşemeyenler, cesareti gösteremeyenler bir gelecek inşa edemez. Prangalarından ağırlıklarından kurtulmayanlar gelecek adına proje üretemezler. Kendisini eleştirmeyenler kendi tarihini sorgulamayanlar başkalarını eleştiremezler."
 
'TARİHİ BİR ACININ KÜLLERİNİ KALDIRDI'
 "2009 yılında TBMM Genel Kurulu’nda demokratik açılım görüşmelerinde konuşan, o zamanın CHP Genel Başkan Yardımcısı, bizim anneler ağlamasın diye başlattığı projemizi eleştirirken, “Dersim isyanında analar ağlamadı mı” diyerek adeta tarihi bir acının küllerini kaldırdı. Açıkçası yine o zamanın CHP’nin grup başkanvekili, kendisi de daha şimdi Tunceli’li olan, o zaman söylemiyordu. Sayın Kılıçdaroğlu önce bu acı sözler karşısında sessiz kaldı. Tepkiler büyüyünce 'gereğini yapsın' dedi. Ardından üçüncü bir çark daha yaparak, 'Dersim isyanında analar ağlamadı mı' diyen arkadaşına sahip çıktı. Sayın Kılıçdaroğlu sen busun. O yüzden sana çarkçı Kemal diyorlar. Bak ben demiyorum, millet diyorum. Gece başkasın, sabah başka. Çünkü kılavuzlarını iyi seçemedin."
 
'BU KİTAP YAKIN TARİHİMİZDEKİ BASKINI ANLATIYOR'
 "Bizim Dersim’le, Dersim Katliamı’yla olan ilgimiz, yeni güncel ve siyasete yönelik bir ilgi asla ve asla değildir. Öyle kitaplar vardır ki hayatınızı değiştirir. Okuduğunuz bir satır, nefes alıp verdiğiniz sürece hafızanızdan çıkmaz. Size burada öyle bir kitap göstermek istiyorum. Necip Fazıl Kısakürek’in “Son Devrin Din Mazlumları” ilk baskısı 1969’da yapılan bu kitap, yakın tarihimizdeki baskını anlatıyor. Karanlık sayfalarına bir kapı aralıyor. Bu kitap zaman zaman yasaklandı, toplatıldı. Kimler tarafından biliyor musunuz? CHP ortak yönetimleri tarafından. İşte benimde, benim neslimin de Dersim’le ilk tanışmamız bu eserle olmuştur. Üstad Alevi dememiştir. Bakın burası çok önemli. Sayın Kılıçdaroğlu sen niye demiyorsun?
 
'KILIÇDAROĞLU SANA YAZIKLAR OLSUN'
"Milletvekili arkadaşım Metiner sizin aşiretinizden bahsetti. Söyle, niye söylemiyorsun? Burada üstad Kürt, Ermeni dememiştir. Necip Fazıl, Dersim ve Dersimlilieri din mazlumları sınıfına alarak insanı trajediyi bize aktarmıştır. Bak ben bunu konuşuyorum, ama sen gelip beni Ermeni diasporasıyla aynı yere oturtmaya çalışıyorsun. Sana yazıklar olsun. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı Ermeni diasporasıyla aynı yere oturtanın alnını karışlarım. Dersim’e yapılan operasyonlar bir isyanın bastırılması olarak zihinlerde meşrulaştırılmaya çalıştırılıyor. Ama ilk Meclis’te Dersim Mebusu olarak bizzat Atatürk tarafından davet edilen Diyap Ağa’dan kimse bahsetmiyor. Seyit Rıza’nın 1915 olayları sırasında, işgalci ordularıyla savaştığından, din ve namusu için hizmet ettiği için vali tarafından şereflendirildiğinden kimse bahsetmiyor. Bu rapor sadece 100 adet basılarak, gizli ve zat’a mahsus olarak belli yerlere gönderilmiş bir rapordur. Sayın Kılıçdaroğlu, belge ve arşivden bahsetti. Başbakanlığın arşivi açıktır. Sayın Kılıçdaroğlu görmek istiyorsan buyurursun görürsün incelersin. O şartlar içerisinde de bu konudaki bilgisizliğini giderirsin."
 
"Ne var bu raporda? Sadece birkaç cümleyi aktarıyorum: Sayfa 199. 1926 yılında mülkiye müfettişi Hamdi beyin raporuna atıf yapılıyor. Dersim hükümeti cumhuriye için bir çıbandır. Bu çıban üzerinde kati bir ameliye yapmak ve ihtimalatı selameti memleket namına farzı ayımdır diyor. Ve 201. sayfasında. Dersim Türkiye için cehalet, maişet darlığı, dahili ve harici tesvilat ve Kürtlük temalüatı ile bulaşmış tehlikeli bir çıbandır. Kesin bir ameliyeye tabii tutulması lazımdır. Bunun için evvela silah toplamak ardından ıslahat yapmak icap eder. Bu rapor eski raporları hatırlattıktan sonra kendi çözüm önerilerini ortaya koyuyor. Dersim’e yapılacak harekatın ayrıntıları, göç ettirilecek aşiretlerin listesi anlatılıyor."
 
'HABERİN VAR MI BUNLARDAN'
"Belge 1: Yine 1935 yılında bir kanun çıkarılıyor. Adı Tunceli vilayetinin idaresi hakkında kanun. O zaman sadece Tunceli’yi kapsamıyor, şimdiki çevre illeri de kapsıyor. Madde 1: Tunceli vilayetine kor komutan rütbesinde bir zat, vali ve bir kumandan olarak seçilir. Sonra bu vali ve kumandana yasada çok enteresan haklar tanınıyor. Mesela, gerek görürlerse aileleri bir yerden bir yere göç ettirebilir. Mesela idam hükümleri hemen infaz yapılır. Sayın Kılıçdaroğlu haberin var mı bunlardan? Mesela ceza mahkemelerinde verilen kararların temyizine gerek yoktur. İşte bu kanunun ardından hazırlıklar yapılıyor. 1937-38-39 yıllarında Dersim’de maalesef büyük bir dram yaşanıyor. Havadan, karadan toplarla Dersim’de hareket eden her şey katlediliyor.
 
'O DÖNEMDE SADECE CHP VAR'
 "Dersim olayları sırasında oralarda asker olan bir isim veriyorum. Muhsin Batur. Kim olduğunu biliyorsunuz değil mi? O dönemde sadece CHP var. Şimdi CHP kendi geçmişini güya bunlardan kurtaracak onun için bana fatura kesmek istiyor. Özür dilesin diyor. Bütün bu işlerin valisi her şeyi sizsiniz. Bizim devlet olarak özür dilememize mani bir şey yok ama. Bu işin nedeni sizin zihniyetiniz, CHP zihniyeti. Buna eski defterleri karıştırmak denmez. Dersim olayları sırasında asker olan Muhsin Batur anılarında aynen şöyle yazıyor: 'Günlerden bir gün emir geldi. Trenle Elazığ’a vardık. Oralardan da ilk durak Pertek olmak üzere harekete geçtim. Okuyucularımdan özür diliyorum ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum' diyor. Üstad Necip Fazıl, Dersim’deki facianın durumunu şöyle anlatıyor. Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki masum çocuk, Hozat Kaymakam’ı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderiliyor. Alevler içinden fırlamak isteyen bir genç kalasla alevlerin içine itiliyor ve karşısında sigara içiliyor. İktidar CHP iktidarı, zihniyet CHP zihniyeti."
 
"Üstad faciayı şu sözlerle anlatıyor. Mazgirt halkı doğranmakta, merhamet sahiplerinden biri çocukları alıp bir derenin kenarında saklamak istiyor. Fakat bu vaziyeti de haber alıyorlar. Çocukları da öldürme emri veriliyor ama bu görevi yerine getirecek biri bulunamıyor. Nihayet kara suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işi bitiriliyor. Murat suyunun kandan kıp kırmızı aktığını görenler olmuştur. Seyit Rıza’nın hikayesi yürek burkucudur. Şöyle anlatılıyor: 'Son sözünü sordum. 40 liram var oğluma verirsiniz dedi. Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Fındık Hafız’ın idamı bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Soğuktu etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza meydan insan dolmuş gibi sessizliğe hitap etti. “Evladı kerbalayık. Bir hatayık. Ayıptır zulümdür, cinayettir” diyor. Sayısı bugün daha bilinmeyen binlerce insan katlediliyor. Yuvalar yıkılıyor.' CHP’nin geçmişinde bunlar var. Bizim geçmişimizde bunlar yok."
 
İŞTE DERSİM'E YAPILAN MÜDAHALENİN BİLANÇOSU
"Belge 2. Burada belgeyi şimdi size göstereceğim. 8 Ağustos 1939 belgeli bir belge. Jandarma Komutanlığı’ndan başvekalet yüksek makamına gönderilmiş. Dersim’e yapılan müdahalenin bilançosu veriliyor. Baskınların devam edileceği bildiriliyor. Ekte de bir cetvel var. Ölü diri teslim olanların rakamları. 1936-37-38-39’da toplam 13 bin 806 kişinin öldürüldüğü bu resmi belgede ifade ediliyor. Bakın deprem felaketinden bahsetmiyorum. Öldürülenlerden bahsediyorum. Belgenin altındaki imza çok ilginç Faik Öztrak dahiliye vekili, yani İçişleri Bakanı. Sayın Kılıçdaroğlu nereye kaçıyorsun? Bunlardan nasıl sıyrılacaksın. Ben mi özür dileyeceğim, sen mi dileyeceksin? Eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum."
 
'HADİ ONURUNU KURTAR BAKALIM'
 "Ancak CHP adına, CHP zihniyeti adına özür dilemesi gereken varsa, şu anda güya yeni CHP’nin genel başkanıyım diyorsun ya. Onur duyuyorum diyorsun ya hadi onurunu kurtar bakalım. Belge 3. 23 Aralık 1938. Tunceli’den 11 bin 683 kişinin sürüldüğünü belirten, iki bin kişinin daha sürülmesini karara bağlayan bakanlar kurulu kararı. Burda da Başbakan kim biliyor musunuz? İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakan Celal Bayar. Anma törenlerini yapan sensin, nasıl yüzleşiyorsun tarihinle? İşte bütün bu sürgünlerin altında İnönü’nün imzaları var. Havadan bombardımanların altında imzası var. Atatürk’ün vefatından yaklaşık bir ay sonra İsmet İnönü Cumhurbaşkanı, Başbakan Celal Bayar. Tabi alttaki imzalarda bir isim de benim çok dikkatimi çekti. Bayındırlık Bakanı kim biliyor musunuz? Ali Çetinkaya. Bu Kel Aliço’dur. Yani İskipli Atıf Hoca’yı, düzmece bir mahkemeyle, şahitlerin sonra dinlenmesine diye karar veren hakim bu işte. 3 Mayıs’ta ne oldu? Ankara Yenimahalle’de bir parka verdi. Biz bunu hatırlattığımız zaman da Kılıçdaroğlu, Afyonkarahisar’da onu kahraman ilan etti. Sizin kahramanlarınız buysa bu ülke biter be. Bizim kahramanlarımız arasında böyle yüzü kapkara olanlar yok, apaydınlık olaylar var."
 
SASON'DA 384 KİŞİ ÖLDÜRÜLDÜ
"Belge 4. 27 Eylül 1938. Dersim operasyonlarının hemen ardından Sason’da yapılan operasyonlarının raporu. Sason bölgesinde 384 kişinin öldürüldüğü, teslim olanların tamamının da batıya göç ettirildiği yazıyor. 28 Eylül 1938 imza kim biliyor musunuz? İçişleri Bakanı Şükrü Kaya. Yine CHP. Ben daha ne anlatayım? Daha bir şey anlatayım mı arkadaşlar? Sadece birkaç tanesini ayırıp huzurlarınıza getirdim. Ben belgeyle konuşuyorum. Beyefendi diyor ki arşivi aç. Arşiv açık yahu. Git bak incele, ama git bak doğruyu anlat. Kendini durup dururken savunmaya kalkma. Bunların siyasetine doğruluk üzerine değildir. Dersim yakın tarihimizdeki en acı en trajik olaylardan biridir. Dersim aydınlatılmayı bekleyen bir faciadır. Sayın Aygün çıktı açıklama yaptı. Ne yaptılar? Hemen linç kampanyası başlattılar. Çünkü orada doğruyu söyleyemezsin. CHP Genel Başkanı grup kürsüsünden bu ülkenin Başbakan’ına seviyesiz açıklamalarla bulunuyor."
 
"Tuncelili bir genel başkan, CHP için aslında bir fırsattır. CHP genel başkanı hakaret etmeyi bırakıp partisinin geçmişiyle yüzleşmeli, CHP’nin bu ülkeye yaptığı zulümleri araştırmalıdır. Yine geçtiğimiz hafta içinde CHP’liler Sultan Abdülmecit ile Halife Abdülmecit’in aynı kişi olmadığını anladılar. Kampanyalar gösteriler yaptılar. Ama ben yine de burada bir çark olduğu için iyimserim. İyimser bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Sayın Kılıçdaroğlu İzmir’den bahsediyor. Kılıçdaroğlu, İzmir anakent belediyesi değildir. Anakent Belediyesi sadece Ankaradır. Diğerlerinin hepsi Büyükşehir belediyesidir. Bunu da lütfen öğreniver. Dün bir sürçü lisan olmuştur. Buraya yapılan bir operasyon var. Yargı gereği neyse gereğini yapacaktır."
 
'BENİM HAKKINDA DOSYALAR HAZIRLANDI'
 "Bu Tayyip Erdoğan’a yapılıyor da sana niye yapılmasın? Benim hakkımda 57-58 dosya hazırlandı. Hiçbiri tutmadı. Şu anda 3-4 tanesi rafta. Onlarda bulunan arkadaşlarım beraat etti. Bizimkiler duruyor. Tabi bütün bunların yanında benim içeri girişimi bile belediye başkanlığıyla anlatmaya çalışır hale geldiler. Halbuki o düşünce özgürlüğüyle alakalıydı. Peki o cezayı onayan yüksek yargıdakiler kimlerdi? CHP’nin hem adayı hem Parti Meclisi üyesi kişilerdi ve bana o cezayı verdiler. Bu şiiri de Meclis’te daha önce okudum tekrara gerek yok. Kayseri Belediyesi’ne taktılar. Sen nasıl bir siyasetçisin yahu? Kayseriyle ilgili olarak savcılık tüm bu müracaatların hepsini geri çevirdi, reddetti. Şu anda belediye başkanlarının açtığı davalar var. Terslediği halde, reddettiği halde hala Kayseri’yi konuşuyor. O gönderdiğin, imzalar dediğin, kağıt yaprakları bir delil değil. Çünkü o delil diye sunduğun kişi bile bakın kaç yıla mahkum oldu. Sen bunlarla beraber iş yürütmek istiyorsun."
 
'MÜFTERİLERİN SONLARI BU'
 "Aynı şekilde Yozgat 2. Asliye Mahkemesi’nin bunların müracaatıyla ilgili verdiği karar var. Burada da 20 bin liralık tazminat davası açılmış durumda. İlk mahkeme onların aleyhinde. Sayın Kılıçdaroğlu işte müfterilerin sonları bu. Aynı şeyi İstanbul’da belediye başkan adayı oldu aynı hatayı burada da yaptı. Kadir beyle ilgili elinde dosyalarla dolaştı durdu. Durmadan konuşuyor, konuşuyor. Arkadaşlar hiç birşey çıkmadı. Öyle buraya takıldı ki, Kağıthane ilçemizin adını unuttu, Kağıttepe dedi. Oyunu da bundan dolayı kullanamadı." (Hürriyet)

Alıntı
Bu haber Turnusol haber portalindan alinmistir.
Alinti bitti.

Bu haberi burda paylasmamin sebebi ilk defa bir devlet görevlisi tarafindan, ki bu görevli T.C. nin basbakinidir, bu meselenin kabul edilmesidir, yoksa sayin devlet görevlisinin söyledigi belgeler yeniseyler degildir, bu belgeler  bu kanitlar ve bu iddalar yillardir bu ülkenin aydinlari devrimcileri ve sosyalisleri tarafindan dile getiriliyordu ve bu belgelerdende önemlisi o katliyamin canli taniklari bugün hayattadirlar

Saygilarimla
« Son Düzenleme: Kasım 25, 2011, 11:43:47 ös Gönderen: dogudan »


Kasım 23, 2011, 11:15:21 ös
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 379
  • Cinsiyet: Bay

Agabeyleri Talat, Enver ve Nazim Pasalardan devir aldiklari bir imha gelenegini devam ettiren Atatürk ve arkadaslari bakin Dersim"de neler yapmislar.


Tabi sunuda unutmamak lazim sayin Erdogan bunlari yaparken amaci gercekten gecmisiyle yüzlesmek degil, amaci kendisinin yaptigi katliami (yani ülkedeki herkesi sunnilestirme ve Türklestirme) örtmek ve yeni kurdugu Imamin Ordusu"yla ülkeyi tam bir fasizim batagina cekerken,  dikkatleri baska yerlere cekmekten ibarettir.


Alinti baslangici
Alıntı
Türkiye'de ilk: Başbakan belgeleri açıkladı, Dersim katliamı için devlet adına özür diledi!


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan genişletilmiş il başkanları toplantısında Dersim belgelerini açıkladı..



23 Kasım 2011 Çarşamba






 
 
Başbakan Erdoğan, ''Literatürde varsa, devlet adına özür dilemem gerekiyorsa dilerim ve özür diliyorum'' dedi.İşte Erdoğan'ın açıklamalarından satırbaşları:
 
"Ben bu kürsüden ve diğer her yerde yapıcı eleştiriden çekinmediğimizi, dikkate alarak politika ürettiğimizi defalarca ifade ettim. 12 Haziran seçimlerinin ardından yine bu salonda, kibirin gururun tepeden bakmanın bizim nefsimizde ve partimizde kendisine yer bulamayacağını belirttim. Biz bir sokak hareketi değiliz. Biz ne yapılması gerekiyorsa bunun yerinin demokrasilerde parlamento olduğunu bilerek yola çıktık. İşte CHP. Tek partili dönemi koyun bir kenara, ondan sonra benim halkım hiçbir zaman tek parti iktidarı verdi mi? Niye vermedi? Çünkü halkımın değer yargılarıyla bunların değer yargıları uymuyor, uyuşmuyor."
 
'KILIÇDAROĞLU DAHA ÇOK BEKLERSİN'
 "Şimdi çıkmış diyor ki 'Ben Başbakan olacağım.' Daha çok beklersin. İcraatlarımızla başarılı bir iktidar olduk, politikalarımızla başarılıyız. Biz başarısını kendi kendine değerlendiren bir parti de değiliz. Başarımızı ve başarısızlığımızı milletin önüne konulan sandıktan çıkan sonuca göre muhasebemizi yapıyoruz. Muhalefet şöyle demiş, böyle demiş kafanızı takmayın. Her zaman da cevap vermeye gerek yok. Biz işimize bakalım. Bizim daha yapacak çok işimiz var. Ve bunların dilinden çıkan ifadelere aynı dille cevap da vermeyin. Zaman zaman, adeta ağızlarından salyalar akıyor. Bizim edebimizde, terbiyemizde, yetişme tarzımızda bunların hiçbiri yok. İşte ana muhalefetin başkanının dün yaptığı konuşmalarda, sokaktan geçen, hiç yetişmemiş, adeta mürekkep yalamamış bir tip ve konuşmalar böyle. Ben bugün ona aynı dille cevap vermem, vermeyeceğim."
 
DOKUNULMAZ KONULARA DOKUNDUK
"Biz cumhuriyet tarihimizin rekorlarını kırmış bir partiyiz. Biz bu ülkenin siyasetine demokrasisine hak ve özgürlüklerine musallat olan her bela karşısında biz 9 yıl boyunca dimdik durduk. Nice dokunulmaz konu vardı. Biz hepsine dokunduk. Konuşulmayanların, yazılmayanların yazılmasını sağladık. Yapıcı eleştirilere her zaman açığız. Ama bunun baskı kampanya şeklinde bize zorla dayatılmasına asla müsaade etmeyiz. Bizim rehberimiz bizzat millettir. Biz her politikada millet ne der sorusunu kendimize sorarız. Son dönemdeki bazı yargı kararlarından dolayı bize bel altından vurmaya çalışanlar, neye hizmet ettiklerinin farkına varsınlar. Silivri’yi toplama kampı olarak gösteren sayın genel başkan kendi partisinin geçmişine baksın. Geçmişte bu ülkenin evlatlarının nasıl toplama kamplarına getirildiklerini bu millet çok iyi biliyor. Bunları ben dedemden de babamdan da dinledim. Adeta tavuk kümeslerinde nasıl saklandıklarını anlattılar."
 
'KCK OPERASYONLARINI DESTEKLİYORUM'
 "KCK operasyonlarını bir başbakan olarak ben bugüne kadar aynen destekledim ve destekliyorum. Zira milli birliğimiz, beraberliğimiz ve kardeşliğimiz için yapılan operasyonda işte bakın bir çok şeyler dökülüyorlar etrafa. Nelerin nereden taşındıkları ortada. Adam kendisinin yapması gereken hukuk mücadelesini yürütmüyor, örgüt elemanı olarak bu ülkenin beraberliğini bozmanın gayreti içinde olmuşlar. Buna illegal bir yapılanmaya, kalkıp da bir hukuk devletinin müsaade etmesi düşünülebilir mi? Ben beklerdim ki KCK operasyonlarıyla ilgili ana muhalefet de MHP de konuşsun. Bu konuyla ilgili olarak bizim bütün güvenlik güçlerimiz manen bir destek bekliyorlar. Beklerdim ki medyada bu desteği versin. Ama bazıları hala farklı havalarda dolaşıyorlar. Varsın dolaşsınlar. Biz inandığımız yolda yürüyeceğiz."
 
'RET POLİTİKALARINI ÇÖZDÜK'
 "Hiçbir ismi, hiçbir korkuyu, tarihi hiçbir olayı bir istismar aracı olarak kullanmaya asla tenezzül etmedik. Faili meçhullerle yüzleşmeden demokrasinin inşa edilemeyeceğini biliyorduk. Ve bunlarla yüzleştik, devam ediyoruz. Siyasi vesayetle yüzleşmeden muasır medeniyetler seviyesine ulaşılamayacağını biliyorduk. Ret ve inkar politikalarıyla yüzleşmeden Kürt meselesinin çözülemeyeceğini biliyorduk. Onun için ret politikalarını biz çözdük, biz ortadan kaldırdık. Bu iktidarın anlayışında ne ret politikası, ne inkar ne de asimilasyon politikası vardır. Bunların hiçbiri yok. Biz her şeyle yüzleştik. Çözüm için de cesur adımlar attık. Kendi tarihiyle yüzleşemeyenler, cesareti gösteremeyenler bir gelecek inşa edemez. Prangalarından ağırlıklarından kurtulmayanlar gelecek adına proje üretemezler. Kendisini eleştirmeyenler kendi tarihini sorgulamayanlar başkalarını eleştiremezler."
 
'TARİHİ BİR ACININ KÜLLERİNİ KALDIRDI'
 "2009 yılında TBMM Genel Kurulu’nda demokratik açılım görüşmelerinde konuşan, o zamanın CHP Genel Başkan Yardımcısı, bizim anneler ağlamasın diye başlattığı projemizi eleştirirken, “Dersim isyanında analar ağlamadı mı” diyerek adeta tarihi bir acının küllerini kaldırdı. Açıkçası yine o zamanın CHP’nin grup başkanvekili, kendisi de daha şimdi Tunceli’li olan, o zaman söylemiyordu. Sayın Kılıçdaroğlu önce bu acı sözler karşısında sessiz kaldı. Tepkiler büyüyünce 'gereğini yapsın' dedi. Ardından üçüncü bir çark daha yaparak, 'Dersim isyanında analar ağlamadı mı' diyen arkadaşına sahip çıktı. Sayın Kılıçdaroğlu sen busun. O yüzden sana çarkçı Kemal diyorlar. Bak ben demiyorum, millet diyorum. Gece başkasın, sabah başka. Çünkü kılavuzlarını iyi seçemedin."
 
'BU KİTAP YAKIN TARİHİMİZDEKİ BASKINI ANLATIYOR'
 "Bizim Dersim’le, Dersim Katliamı’yla olan ilgimiz, yeni güncel ve siyasete yönelik bir ilgi asla ve asla değildir. Öyle kitaplar vardır ki hayatınızı değiştirir. Okuduğunuz bir satır, nefes alıp verdiğiniz sürece hafızanızdan çıkmaz. Size burada öyle bir kitap göstermek istiyorum. Necip Fazıl Kısakürek’in “Son Devrin Din Mazlumları” ilk baskısı 1969’da yapılan bu kitap, yakın tarihimizdeki baskını anlatıyor. Karanlık sayfalarına bir kapı aralıyor. Bu kitap zaman zaman yasaklandı, toplatıldı. Kimler tarafından biliyor musunuz? CHP ortak yönetimleri tarafından. İşte benimde, benim neslimin de Dersim’le ilk tanışmamız bu eserle olmuştur. Üstad Alevi dememiştir. Bakın burası çok önemli. Sayın Kılıçdaroğlu sen niye demiyorsun?
 
'KILIÇDAROĞLU SANA YAZIKLAR OLSUN'
"Milletvekili arkadaşım Metiner sizin aşiretinizden bahsetti. Söyle, niye söylemiyorsun? Burada üstad Kürt, Ermeni dememiştir. Necip Fazıl, Dersim ve Dersimlilieri din mazlumları sınıfına alarak insanı trajediyi bize aktarmıştır. Bak ben bunu konuşuyorum, ama sen gelip beni Ermeni diasporasıyla aynı yere oturtmaya çalışıyorsun. Sana yazıklar olsun. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı Ermeni diasporasıyla aynı yere oturtanın alnını karışlarım. Dersim’e yapılan operasyonlar bir isyanın bastırılması olarak zihinlerde meşrulaştırılmaya çalıştırılıyor. Ama ilk Meclis’te Dersim Mebusu olarak bizzat Atatürk tarafından davet edilen Diyap Ağa’dan kimse bahsetmiyor. Seyit Rıza’nın 1915 olayları sırasında, işgalci ordularıyla savaştığından, din ve namusu için hizmet ettiği için vali tarafından şereflendirildiğinden kimse bahsetmiyor. Bu rapor sadece 100 adet basılarak, gizli ve zat’a mahsus olarak belli yerlere gönderilmiş bir rapordur. Sayın Kılıçdaroğlu, belge ve arşivden bahsetti. Başbakanlığın arşivi açıktır. Sayın Kılıçdaroğlu görmek istiyorsan buyurursun görürsün incelersin. O şartlar içerisinde de bu konudaki bilgisizliğini giderirsin."
 
"Ne var bu raporda? Sadece birkaç cümleyi aktarıyorum: Sayfa 199. 1926 yılında mülkiye müfettişi Hamdi beyin raporuna atıf yapılıyor. Dersim hükümeti cumhuriye için bir çıbandır. Bu çıban üzerinde kati bir ameliye yapmak ve ihtimalatı selameti memleket namına farzı ayımdır diyor. Ve 201. sayfasında. Dersim Türkiye için cehalet, maişet darlığı, dahili ve harici tesvilat ve Kürtlük temalüatı ile bulaşmış tehlikeli bir çıbandır. Kesin bir ameliyeye tabii tutulması lazımdır. Bunun için evvela silah toplamak ardından ıslahat yapmak icap eder. Bu rapor eski raporları hatırlattıktan sonra kendi çözüm önerilerini ortaya koyuyor. Dersim’e yapılacak harekatın ayrıntıları, göç ettirilecek aşiretlerin listesi anlatılıyor."
 
'HABERİN VAR MI BUNLARDAN'
"Belge 1: Yine 1935 yılında bir kanun çıkarılıyor. Adı Tunceli vilayetinin idaresi hakkında kanun. O zaman sadece Tunceli’yi kapsamıyor, şimdiki çevre illeri de kapsıyor. Madde 1: Tunceli vilayetine kor komutan rütbesinde bir zat, vali ve bir kumandan olarak seçilir. Sonra bu vali ve kumandana yasada çok enteresan haklar tanınıyor. Mesela, gerek görürlerse aileleri bir yerden bir yere göç ettirebilir. Mesela idam hükümleri hemen infaz yapılır. Sayın Kılıçdaroğlu haberin var mı bunlardan? Mesela ceza mahkemelerinde verilen kararların temyizine gerek yoktur. İşte bu kanunun ardından hazırlıklar yapılıyor. 1937-38-39 yıllarında Dersim’de maalesef büyük bir dram yaşanıyor. Havadan, karadan toplarla Dersim’de hareket eden her şey katlediliyor.
 
'O DÖNEMDE SADECE CHP VAR'
 "Dersim olayları sırasında oralarda asker olan bir isim veriyorum. Muhsin Batur. Kim olduğunu biliyorsunuz değil mi? O dönemde sadece CHP var. Şimdi CHP kendi geçmişini güya bunlardan kurtaracak onun için bana fatura kesmek istiyor. Özür dilesin diyor. Bütün bu işlerin valisi her şeyi sizsiniz. Bizim devlet olarak özür dilememize mani bir şey yok ama. Bu işin nedeni sizin zihniyetiniz, CHP zihniyeti. Buna eski defterleri karıştırmak denmez. Dersim olayları sırasında asker olan Muhsin Batur anılarında aynen şöyle yazıyor: 'Günlerden bir gün emir geldi. Trenle Elazığ’a vardık. Oralardan da ilk durak Pertek olmak üzere harekete geçtim. Okuyucularımdan özür diliyorum ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum' diyor. Üstad Necip Fazıl, Dersim’deki facianın durumunu şöyle anlatıyor. Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki masum çocuk, Hozat Kaymakam’ı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderiliyor. Alevler içinden fırlamak isteyen bir genç kalasla alevlerin içine itiliyor ve karşısında sigara içiliyor. İktidar CHP iktidarı, zihniyet CHP zihniyeti."
 
"Üstad faciayı şu sözlerle anlatıyor. Mazgirt halkı doğranmakta, merhamet sahiplerinden biri çocukları alıp bir derenin kenarında saklamak istiyor. Fakat bu vaziyeti de haber alıyorlar. Çocukları da öldürme emri veriliyor ama bu görevi yerine getirecek biri bulunamıyor. Nihayet kara suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işi bitiriliyor. Murat suyunun kandan kıp kırmızı aktığını görenler olmuştur. Seyit Rıza’nın hikayesi yürek burkucudur. Şöyle anlatılıyor: 'Son sözünü sordum. 40 liram var oğluma verirsiniz dedi. Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Fındık Hafız’ın idamı bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Soğuktu etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza meydan insan dolmuş gibi sessizliğe hitap etti. “Evladı kerbalayık. Bir hatayık. Ayıptır zulümdür, cinayettir” diyor. Sayısı bugün daha bilinmeyen binlerce insan katlediliyor. Yuvalar yıkılıyor.' CHP’nin geçmişinde bunlar var. Bizim geçmişimizde bunlar yok."
 
İŞTE DERSİM'E YAPILAN MÜDAHALENİN BİLANÇOSU
"Belge 2. Burada belgeyi şimdi size göstereceğim. 8 Ağustos 1939 belgeli bir belge. Jandarma Komutanlığı’ndan başvekalet yüksek makamına gönderilmiş. Dersim’e yapılan müdahalenin bilançosu veriliyor. Baskınların devam edileceği bildiriliyor. Ekte de bir cetvel var. Ölü diri teslim olanların rakamları. 1936-37-38-39’da toplam 13 bin 806 kişinin öldürüldüğü bu resmi belgede ifade ediliyor. Bakın deprem felaketinden bahsetmiyorum. Öldürülenlerden bahsediyorum. Belgenin altındaki imza çok ilginç Faik Öztrak dahiliye vekili, yani İçişleri Bakanı. Sayın Kılıçdaroğlu nereye kaçıyorsun? Bunlardan nasıl sıyrılacaksın. Ben mi özür dileyeceğim, sen mi dileyeceksin? Eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum."
 
'HADİ ONURUNU KURTAR BAKALIM'
 "Ancak CHP adına, CHP zihniyeti adına özür dilemesi gereken varsa, şu anda güya yeni CHP’nin genel başkanıyım diyorsun ya. Onur duyuyorum diyorsun ya hadi onurunu kurtar bakalım. Belge 3. 23 Aralık 1938. Tunceli’den 11 bin 683 kişinin sürüldüğünü belirten, iki bin kişinin daha sürülmesini karara bağlayan bakanlar kurulu kararı. Burda da Başbakan kim biliyor musunuz? İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Başbakan Celal Bayar. Anma törenlerini yapan sensin, nasıl yüzleşiyorsun tarihinle? İşte bütün bu sürgünlerin altında İnönü’nün imzaları var. Havadan bombardımanların altında imzası var. Atatürk’ün vefatından yaklaşık bir ay sonra İsmet İnönü Cumhurbaşkanı, Başbakan Celal Bayar. Tabi alttaki imzalarda bir isim de benim çok dikkatimi çekti. Bayındırlık Bakanı kim biliyor musunuz? Ali Çetinkaya. Bu Kel Aliço’dur. Yani İskipli Atıf Hoca’yı, düzmece bir mahkemeyle, şahitlerin sonra dinlenmesine diye karar veren hakim bu işte. 3 Mayıs’ta ne oldu? Ankara Yenimahalle’de bir parka verdi. Biz bunu hatırlattığımız zaman da Kılıçdaroğlu, Afyonkarahisar’da onu kahraman ilan etti. Sizin kahramanlarınız buysa bu ülke biter be. Bizim kahramanlarımız arasında böyle yüzü kapkara olanlar yok, apaydınlık olaylar var."
 
SASON'DA 384 KİŞİ ÖLDÜRÜLDÜ
"Belge 4. 27 Eylül 1938. Dersim operasyonlarının hemen ardından Sason’da yapılan operasyonlarının raporu. Sason bölgesinde 384 kişinin öldürüldüğü, teslim olanların tamamının da batıya göç ettirildiği yazıyor. 28 Eylül 1938 imza kim biliyor musunuz? İçişleri Bakanı Şükrü Kaya. Yine CHP. Ben daha ne anlatayım? Daha bir şey anlatayım mı arkadaşlar? Sadece birkaç tanesini ayırıp huzurlarınıza getirdim. Ben belgeyle konuşuyorum. Beyefendi diyor ki arşivi aç. Arşiv açık yahu. Git bak incele, ama git bak doğruyu anlat. Kendini durup dururken savunmaya kalkma. Bunların siyasetine doğruluk üzerine değildir. Dersim yakın tarihimizdeki en acı en trajik olaylardan biridir. Dersim aydınlatılmayı bekleyen bir faciadır. Sayın Aygün çıktı açıklama yaptı. Ne yaptılar? Hemen linç kampanyası başlattılar. Çünkü orada doğruyu söyleyemezsin. CHP Genel Başkanı grup kürsüsünden bu ülkenin Başbakan’ına seviyesiz açıklamalarla bulunuyor."
 
"Tuncelili bir genel başkan, CHP için aslında bir fırsattır. CHP genel başkanı hakaret etmeyi bırakıp partisinin geçmişiyle yüzleşmeli, CHP’nin bu ülkeye yaptığı zulümleri araştırmalıdır. Yine geçtiğimiz hafta içinde CHP’liler Sultan Abdülmecit ile Halife Abdülmecit’in aynı kişi olmadığını anladılar. Kampanyalar gösteriler yaptılar. Ama ben yine de burada bir çark olduğu için iyimserim. İyimser bir gelişme olarak değerlendiriyorum. Sayın Kılıçdaroğlu İzmir’den bahsediyor. Kılıçdaroğlu, İzmir anakent belediyesi değildir. Anakent Belediyesi sadece Ankaradır. Diğerlerinin hepsi Büyükşehir belediyesidir. Bunu da lütfen öğreniver. Dün bir sürçü lisan olmuştur. Buraya yapılan bir operasyon var. Yargı gereği neyse gereğini yapacaktır."
 
'BENİM HAKKINDA DOSYALAR HAZIRLANDI'
 "Bu Tayyip Erdoğan’a yapılıyor da sana niye yapılmasın? Benim hakkımda 57-58 dosya hazırlandı. Hiçbiri tutmadı. Şu anda 3-4 tanesi rafta. Onlarda bulunan arkadaşlarım beraat etti. Bizimkiler duruyor. Tabi bütün bunların yanında benim içeri girişimi bile belediye başkanlığıyla anlatmaya çalışır hale geldiler. Halbuki o düşünce özgürlüğüyle alakalıydı. Peki o cezayı onayan yüksek yargıdakiler kimlerdi? CHP’nin hem adayı hem Parti Meclisi üyesi kişilerdi ve bana o cezayı verdiler. Bu şiiri de Meclis’te daha önce okudum tekrara gerek yok. Kayseri Belediyesi’ne taktılar. Sen nasıl bir siyasetçisin yahu? Kayseriyle ilgili olarak savcılık tüm bu müracaatların hepsini geri çevirdi, reddetti. Şu anda belediye başkanlarının açtığı davalar var. Terslediği halde, reddettiği halde hala Kayseri’yi konuşuyor. O gönderdiğin, imzalar dediğin, kağıt yaprakları bir delil değil. Çünkü o delil diye sunduğun kişi bile bakın kaç yıla mahkum oldu. Sen bunlarla beraber iş yürütmek istiyorsun."
 
'MÜFTERİLERİN SONLARI BU'
 "Aynı şekilde Yozgat 2. Asliye Mahkemesi’nin bunların müracaatıyla ilgili verdiği karar var. Burada da 20 bin liralık tazminat davası açılmış durumda. İlk mahkeme onların aleyhinde. Sayın Kılıçdaroğlu işte müfterilerin sonları bu. Aynı şeyi İstanbul’da belediye başkan adayı oldu aynı hatayı burada da yaptı. Kadir beyle ilgili elinde dosyalarla dolaştı durdu. Durmadan konuşuyor, konuşuyor. Arkadaşlar hiç birşey çıkmadı. Öyle buraya takıldı ki, Kağıthane ilçemizin adını unuttu, Kağıttepe dedi. Oyunu da bundan dolayı kullanamadı." (Hürriyet)

Alıntı
Bu haber Turnusol haber portalindan alinmistir.
Alinti bitti.

Bu haberi burda paylasmamin sebebi ilk defa bir devlet görevlisi tarafindan, ki bu görevli T.C. nin basbakinidir, bu meselenin kabul edilmesidir, yoksa sayin devlet görevlisinin söyledigi belgeler yeniseyler degildir, bu belgeler  bu kanitlar ve bu iddalar yillardir bu ülkenin aydinlari devrimcileri ve sosyalisleri tarafindan dile getiriliyordu ve bu belgelerdende önemlisi o katliyamin canli taniklari bugün hayattadirlar

Saygilarimla

Atatürk denen şahıs, birileriyle beraber masa başına oturup saçma sapalak bir harita çizmişler ve göstermelik bir kurtuluş savaşı sonunda projeyi kabul ettirmişler. O sözde kurtuluş savaşından bu yana da, bu ülke ve içinde yaşayan hiç kimse gün yüzü görmemiş ve de göremeyeceklerdir...  Bu ülke kurtuluş(sözde) savaşından bu yana hiç rahat yüzü gördümü? "evet"diyebilen varmı?
« Son Düzenleme: Kasım 25, 2011, 11:44:12 ös Gönderen: dogudan »
Odi Profanum Vulgus Et Arceo.


Kasım 23, 2011, 11:41:17 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

Sayın agnusdei,

ben düşünce özgürlüğüne inan bir insanım , yaşamakta olduğumuz ülkenin(ülkelerin) ana yasalarına saygılı olmak hepimizin vatandaşlık görevi öncelikle bunu belirtmeliyim...
göstermelik diye tabir ettiğiniz savaşta farklı ülke vatandaşlarının hayatını kaybetmesini mantıklı olarak açıklamak ne derece mümkündür....
ayrıca yaptığınız yorum siteyi zor durumda bırakabilir  buna biraz dikkat ederek yorum yaparsanız sevinirim...


Saygılarımla,
418
« Son Düzenleme: Kasım 25, 2011, 11:44:52 ös Gönderen: dogudan »


Kasım 24, 2011, 05:17:29 öö
Yanıtla #3
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 379
  • Cinsiyet: Bay

Sayın agnusdei,

ben düşünce özgürlüğüne inan bir insanım , yaşamakta olduğumuz ülkenin(ülkelerin) ana yasalarına saygılı olmak hepimizin vatandaşlık görevi öncelikle bunu belirtmeliyim...
göstermelik diye tabir ettiğiniz savaşta farklı ülke vatandaşlarının hayatını kaybetmesini mantıklı olarak açıklamak ne derece mümkündür....
ayrıca yaptığınız yorum siteyi zor durumda bırakabilir  buna biraz dikkat ederek yorum yaparsanız sevinirim...


Saygılarımla,
418

Biz gerektiğinde 3.5 Milyar inananı olan Dinlerin Peygamberlerinin bile sorguluyoruz! Atatürk kimdir? Bu ülkenin haritası yanlış çizilmiş işte bukadar basit.  bunu ister atatürk çizsin ister babam çizsin, yanlış şey yanlıştır ve artık konuşabilmeliyiz.
« Son Düzenleme: Kasım 25, 2011, 11:45:13 ös Gönderen: dogudan »
Odi Profanum Vulgus Et Arceo.


Kasım 24, 2011, 09:17:30 öö
Yanıtla #4
  • Ziyaretçi

Sayın agnusdei,

türkiyenin sınırları savaşla çizilmiştir , kalemle değil isterseniz elinize harita alın bakın, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız , iddalarınızın tutarlı bir yanını göremedim ayrıca , fundamantalism kokuyor eğer elinizde belge bilgi varsa açıklayın , dinleri bile araştırırken bir çok kaynak kullanılır kaynağınız nedir ?
« Son Düzenleme: Kasım 25, 2011, 11:47:52 ös Gönderen: dogudan »


Kasım 24, 2011, 10:44:13 öö
Yanıtla #5
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 599
  • Cinsiyet: Bay

Sayın agnusdei


Atatürk hakkında söylediğiniz sözler bir yabancı olarak benim bile ilgincime gitti.Sanırım T.C ANAYASASI'nda :

Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.


Gibi bir madde mevcut bu maddeye göre siz kendi ülkenizin anayasası'na karşı gelmiş bulunmuyormusunuz.Bence bu yorumunuz kırıcı ve milli duyguları rencide edebilir.Ayrıca bir diğer forum üyesi arkadaşımızın dediği gibi forumuda zor durumda bırakabilir.Bunlar sadece benim görüşlerimdir.


Saygılarımla Bulgar da olsam ATATÜRK'Ü GERÇEK BİR LİDER VE MÜTHİŞ BİR KARAKTER OLARAK SEVİYORUM.
« Son Düzenleme: Kasım 25, 2011, 11:48:17 ös Gönderen: dogudan »
Ölü Gibi Sessiz...Mezar Gibi Ketum...



חמישים אחוזים חמישים אחוזים בולגרי של יהודים....!!! O:


Kasım 24, 2011, 11:23:40 öö
Yanıtla #6
  • Ziyaretçi

Sayın BULGARIA,

bu sitede çok değerli avukat arkadaşlarda var eminim daha detaylı bilgi verebilirler, benim hatırladığım yasamızda halkı kin ve düşmanlığa tahrik'ten tutun a..z bi çok maddeden işlemde bulunulması mümkün...
« Son Düzenleme: Kasım 25, 2011, 11:59:31 ös Gönderen: dogudan »


Kasım 24, 2011, 01:32:37 ös
Yanıtla #7
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 599
  • Cinsiyet: Bay

Sayın BULGARIA,

bu sitede çok değerli avukat arkadaşlarda var eminim daha detaylı bilgi verebilirler, benim hatırladığım yasamızda halkı kin ve düşmanlığa tahrik'ten tutun a..z bi çok maddeden işlemde bulunulması mümkün...

Evet haklısınız daha birçok madde sanırım mevcut.Fakat belirtmek istediğim gördüğünüz gibi benim yazdığım ilk 3 maddenin içerisinde yer alıyor.Yani önem anlam ve içerik olarak oldukça önemli bir madde olduğu sanırım ortada.teşekkür ederim.


Saygılar.
« Son Düzenleme: Kasım 26, 2011, 12:09:05 öö Gönderen: dogudan »
Ölü Gibi Sessiz...Mezar Gibi Ketum...



חמישים אחוזים חמישים אחוזים בולגרי של יהודים....!!! O:


Kasım 24, 2011, 01:44:12 ös
Yanıtla #8
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 308
  • Cinsiyet: Bay

Dersim niye isyan etti?

Naşit Uluğ'un 1938'de basılmış “Tunceli Medeniyete Açılıyor” isimli kitabını okumadan Dersim isyanının niye çıktığı, Atatürk'ün bu isyanı bastırmaya neden bu kadar önem verdiği anlaşılamaz. Kitapta şu değerlendirme yapılıyor:

“Doğu illerimizdeki kötülüklerin başında memleketin emniyet ve asayişini tehdit eden hıyanet ve şekavet ocakları vardı. Halkı esir gibi kullanan derebeylik ve toprak ağalığının yanında, bunların daha korkuncu olarak aşiret sistemi geliyordu. Bu sistem, Kemalist rejim muvacehesinde fiili bir isyan ve itaatsizlikten farklı görünmüyordu.”

Gerçekten de doğu illerindeki aşiret yapısı, Atatürk'ün en çok mücadele ettiği düşmanlardan birisiydi. Yüzlerce yıldır, bölgede feodal bir baskı düzeni kurmuş olan Kürt aşiretleri en başından itibaren Atatürk'ün bu medeniyet projesine karşı çıktılar. Ve kendi gerici toplumsal yapılarını devam ettirmeye çalıştılar. Kurtuluş Savaşı'yla kovulmuş emperyalistler de Kürt aşiretlerinin bu gerici isyanlarını her seferinde destekledi.

1937 ve 1938'deki Dersim isyanları Atatürk dönemi Kürt isyanlarının en sonuncusudur. Tabii, Atatürk bu isyanları bugünkü AKP iktidarı gibi izlememiş, isyancılarla anlaşmamış, isyancıların ardındaki emperyalistlere teslim olmamış ve Türk milletini bölecek adımlara izin vermemişti. Dersim isyanı “açılımlar”la ve isyancıların bölücü emelleriyle uzlaşılarak değil, askeri bir harekâtla bastırıldı. Aynen Şeyh Sait ve Ağrı isyanı ve diğer Kürt isyanlarında yapıldığı gibi...

Bugün feryat figan eden Kürtçülerin derdi de işte budur. Türk devletinin PKK terörüne teslim olmasını ve bir Kürt devletine göz yummasını isteyenler, Atatürk'ün Dersim isyanını bastırmak için yaptıklarına tabii ki karşı çıkacaktır.

Amaçları Atatürk'e saldırmak

Dersim isyanıyla ilgili yürütülen Kürtçü propagandanın kökeninde derin bir Atatürk düşmanlığı yatıyor. Atatürk'e açıktan saldırmaya cesaret edemeyen Kürtçüler, “Dersim'de katliam yaşandı” yalanlarıyla bunu dolaylı yollardan gerçekleştirmeye çalışıyor.

Halbuki, Kürtçülerin iddiasının aksine Dersim isyanı bastırılırken bir “Kürt katliamı” kesinlikle yaşanmamıştır. Aşiretleri tasfiye eden, Doğu insanımızı sömüren derebeylik rejimini ortadan kaldıran Atatürk devrimlerine karşı direnen gericilerle mücadele edilmiştir, o kadar.

Dersim isyanı askeri bir harekâtla bastırılmıştır, ancak bu harekâtta iddia edildiği gibi büyük katliamlar falan yaşanmamıştır. Kürtçülerin “90 bin kişi öldürüldü, 100 bin kişi zorla göç ettirildi” iddiaları bir hayalden başka bir şey değildir. Yalnızca nüfus rakamlarına bakmak bile bu yalanı ortaya koymak için yeterlidir.

İsyan öncesi Tunceli nüfusu 1935 rakamlarına göre 100 bindir. İsyan sonrasındaki 1940 sayımındaysa 95 bindir. Aradaki 5 bin fark da isyan sonrası zorunlu göçe tabi tutulan aşiretlerin nüfusudur. Hangi aşiretten kaç kişinin zorunlu iskana tabi tutulduğu belgelerde de sabittir ve bunun toplamı da 3470'tir!

Üstelik, 1940 yılı sayımındaki 95 bin nüfus o dönem için çok büyük bir rakamdır. Tunceli'de bugün bile, 2008 rakamlarına göre, 87 bin kişinin yaşadığını düşünürsek, iddia edildiği gibi bir katliamın yaşanmadığı kolaylıkla ortaya çıkar.

Atatürk isyana hazırlıklıydı

Kürtçüler Dersim'de sistemli bir katliam yaşandığını iddia ediyor. Halbuki durum böyle değildir. Dersim isyanı için Kürt aşiretleri yıllarca hazırlık yapmış, Atatürk liderliğindeki Türk devleti de isyan başlayana kadar askeri hiçbir harekâta girişmemiştir. Kemalist iktidarın 30'lu yıllarda Tunceli'de yaptıklarını incelersek bu gerçeği görebiliriz.

1930'daki Ağrı isyanının bastırılmasının ardından Doğu Anadolu'daki gücüne büyük darbe vurulan Kürtçülüğün Dersim dışında tutunabilecek bir yeri kalmamıştı. Dersim'deki Kürt aşiretlerinin bir ayaklanmaya hazırlandığı daha 30'ların başlarında tespit edilmişti. Pek çok resmi raporun yanı sıra Başbakan İnönü ve Ekonomi Bakanı Bayar'ın Şark Raporları da, bu konuda uyarılarla doludur.

Atatürk de isyanı elleri kolları bağlı beklemez. 1935'te “Tunceli Vilayetinin Kurulmasına İlişkin Kanun” kabul edilir. O zamana kadar Dersim olarak bilinen yöreye Tunceli ismi verilir.

Ancak Atatürk Tunceli'de yalnızca askeri önlemler almaz, Tunceli'ye “medeniyet” götürülür. Yüzlerce yıldır şehir merkezlerinden kopuk yaşamış Tunceli köyleri yapılan yol ve köprülerle “medeniyet”le tanışır. Hastane yapılır, doktor götürülür. Okul yapılır, öğretmen götürülür. Mahkeme yapılır, adalet götürülür... Köylüyü baskı ve zulüm altında tutan aşiret reislerinin silahlarına el konulur... Tabii tüm bu “medenileşme” hareketi gerici Kürt aşiretlerinin direnişiyle karşılaşır.

Ve... 1937 yılının 21 Martında, yani bugün PKK'lıların da ayaklanma günü olarak kutladığı Nevruzda, Seyit Rıza liderliğindeki Abasan Aşireti, Harçik Köprüsü'nü yakarak isyanı başlatır. Aynı gece bir karakolumuzu basarak 33 askerimizi şehit ederler. 1920 Koçgiri isyanını liderlerinden ve Ağrı isyanına da katılmış Alişer ile Nuri Dersimi de isyancılar arasındadır.

Ertesi gün Pah Hükümet Konağı, ilçede yeni kurulmuş ilkokul ve hastane de ateşe verilir. İsyanın hedefi açıktır: Atatürk Cumhuriyeti'nin götürdüğü “medeniyet”in bütün simgeleri...

Tabii Atatürk, isyanın hemen bastırılmasını emreder. Ve dönemin Tunceli Valisi Korg. Abdullah Alpdoğan'ın komutasındaki 20 bin kişilik bir kuvvetle isyan bastırılır. Elebaşları idam edilir.

“Dersim Harekâtı” olarak bilinen bu isyan bastırma operasyonu, bölgedeki aşiretlerin gücü tamamen kırılana kadar sürer. Aşiretlerin önde gelenleri, Tunceli dışına sürülür ve bölgede Cumhuriyet rejimi tam anlamıyla tesis edilir.

Kürtçülerin ve Fethullahçıların yalanları

1: İsyanın lideri Seyit Rıza bir tarikat şeyhi ve aşiret reisiydi

Kendisine solcuyum, ilericiyim, sosyalistim diyen bir insanın Dersim isyanını savunması kadar komik bir şey olamaz. Çünkü Dersim isyanı kesinlikle bir halk hareketi ya da ilerici bir ayaklanma değildir.

İsyanın lideri Seyit Rıza, Dersimli bir aşiret reisidir. Ve Atatürk Dersim’deki aşiret yapısını ortadan kaldırmak istediği için ayaklanmıştır. Seyit de zaten bir isim değil, Peygamber soyundan gelen Şeyh anlamında yerel bir dini ünvandır! Anlayacağınız, Dersim isyanı, bir derebeyinin, bir dini liderin, bir tarikat şeyhinin, bir aşiret reisinin Atatürk Cumhuriyeti’ne karşı ayaklanmasından başka bir şey değildir. Bu anlamda Menemen ayaklanmasından hiçbir farkı yoktur.

2: İsyancılar Fransız işbirlikçisiydi

Bütün diğer Kürt isyanları gibi Dersim isyanı da emperyalistlerin kışkırtma ve desteğiyle başlamıştır. Nasıl Şeyh Sait isyanı Musul-Kerkük meselesinin görüşüldüğü bir dönemde İngilizler için bir koz olduysa, Dersim isyanı da Hatay meselesinin tartışıldığı bir dö­nemde Fransızlar tarafından kullanılmıştır. Nitekim, isyancıların üzerinden Fransız ordusuna ait silahlar çıkmıştır. Elebaşlarından Nuri Dersimi de, isyan bastırılınca Fransız mandası altındaki Suriye’ye kaçmış ve Fransız Hükümeti’nin koruması altında yaşamıştır. Bugün “Dersim’de katliam yaşandı” yalanlarının da AB koruması altındaki sempozyumlarda dile getirilmesi bu nedenle bir tesadüf değilir.

3: Seyit Rıza İngiltere’den destek istedi
 
Dersim isyanının lideri Seyit Rıza’nın isyan sırasında İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği 30 Temmuz 1937 tarihli şu mektup Kürt isyanlarının işbirlikçi karakterinin en açık delillerinden birisidir:

“Büyük Britanya Dışişleri Bakanlığına,

Yıllardır, Türk Hükümeti Kürt halkını asimile etmeye çalışıyor ve bu amaçla halkı eziyor, Kürtçe yayınları ve gazeteleri yasaklıyor, anadilini konuşan insanlara işkence ediyor ve sistematik olarak insanları Kürdistan’ın bereketli topraklarından söküp Anadolu’nun çorak bölgelerine göçe zorluyor ve birçoğu oralarda telef oluyor. Türk Hükümeti son olarak, hükümetle yapılan anlaşma gereği, bu işkencelerin dışında tutulan Dersim’e de girmeye çalıştı. Bu olay karşısında Kürtler, uzak sürgün yollarında yok olmaktansa, 1930’da Ağrı Dağında, Zilan vadisinde ve Beyazıt’ta yaptıkları gibi, kendilerini savunmak üzere silaha sarıldılar. Üç aydan beri ülkemi, acımasız bir savaş kırıp geçiriyor. Savaş araçları bakımından eşitsizliğe rağmen ve bombardıman uçaklarının yangın bombaları, zehirli gaz bombaları atmalarına rağmen, ben ve arkadaşlarım Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık. Direncimiz karşısında Türk uçakları köyleri bombalıyor, ateşe veriyor, savunmasız kadın ve çocukları öldürüyor ve böylelikle Türk Hükümeti, başarısızlığının intikamını tüm Kürdistan’da işkence yaparak almak istiyor. Hapisler, ağzına kadar masum Kürtlerle doludur. Aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor veya Türkiye’nin ücra köşelerine sürgüne gönderiliyor. Ülkelerinde bulunan 3 milyon Kürt, barış içinde yaşamak, özgür, kendi ırkını, dilini, geleceğini, kültürünü ve uygarlığını korumak istiyor; benim sesimle ekselanslarınızdan maruz bulunduğu zulüm ve adaletsizliğe son vermek için, Kürt halkını hükümetinizin yüksek ahlakî etkisinden yararlandırmanızı diliyor. Sayın Bakan, en derin saygılarımızı sunmaktan onur duyarım.

Seyit Rıza Dersim Başkomutanı”

4: Türk komünistleri ve Komünist Enternasyonal de isyana karşı çıktı

O dönem Türkiye Komünist Partisi de Komünist Enternasyonal de Dersim isyanının feodal ve gerici bir ayaklanma olduğunu tespit etmişti:

“İki ayı aşkındır Ankara Hükümeti, Dersim bölgesindeki Kürt aşiretlerinin yeni bir gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Feodal unsurlar, Kemalist Parti tarafından gerçekleştirilen reformlara rağmen, bugüne kadar ülkenin bu sapa bölgesinde barınmayı başarmışlardır. Dersim, Türkiye'nin ulusal ekonomisinin dışında kalmaktaydı. Öyle ki başka bir vilayetten hiçbir tüccar, Dersim'de iş yapmayı göze alamazdı. Devletin Dersim'de askerlik yükümlülüğünü gerçekleştirmesi ve yasal vergileri toplaması, bugüne kadar mümkün olmamıştır. Dersim’in hakim tabakaları, yürürlükteki yasalara rağmen, kendi yasa dışı ayrıcalıklarını koruyabilmişlerdir. (...) Amacı, göçebeliğe son verme ve aşiret reisleriyle (şeyhler, beyler, ağalar ve seyyitler) onların kiralık adamlarını Batı Anadolu’nun modernleşmiş vilayetlerine sürme hedefini güden bir reform planını zorla uygulamaktı. Bugün, Kemalist hükümetin enerjik reformları yüzünden kendi iktidarlarını tehdit altında hisseden feodal unsurların ümitsiz direnişiyle karşı karşıya bulunuyoruz. İsyanın arefesinde Tapu Kadastro İdaresi, feodal aşiret reislerinin elinde bulunan halka ait malların incelenmesi ve saptanmasına ilişkin hükümet önlemlerini uygulamaya başlamıştı. Bu durumda feodalizm, kendi yasadışı egemenliğinin iktisadi temellerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu hissetti. İşte, özellikle bu önlem, isyana yol açan neden olmuştur.”

Komintern, 1925’teki Şeyh Sait isyanına da şu gerekçelerle karşı çıkmıştı: “Mustafa Kemal, genel olarak ulusal kurtuluş hareketini temsil etmekte ve Türkiye'nin demokratlaşması ve feodal kalıntılar ile Müslüman din adamlarının etkisinden kurtarılması için çalışmaktadır. Kemal’e karşı, ilk olarak emperyalizm, ikinci olarak feodal ağalar, üçüncü olarak din adamları ve dördüncü olarak liman şehirlerinin yabancı sermayeye bağlı ticaret burjuvazisi mücadele etmektedir.”

5: İsyan Atatürk’ün baskıları değil
Atatürk döneminde yapılan köprü ve yollar yüzünden çıktı
 
Dersim isyanı iddia edildiği gibi Atatürk Cumhuriyeti’nin Kürtlere yönelik baskıları yüzünden başlamamıştır. Halka baskı yapmak bir yana, Atatürk, Dersim’deki aşiret yapısını dağıtarak Tunceli halkını özgürleştirmek için büyük çaba göstermekteydi. Şehrin ismi bu yüzden Osmanlı dönemini çağrıştıran Dersim bırakılarak Tunceli olarak değiştirilmişti. Bu nedenle bugün Tunceli ismine tahammül edemeyenlerin, Atatürk’ün Şapka Devrimine karşı çıkanlardan hiçbir farkı yoktur. Çünkü Dersim ismi isyanın değil, halk üzerindeki feodal baskının simgesidir. Tunceli ise o derebeylik baskısını kaldırmak isteyen Atatürk devrimciliğini simgeler.

Ancak çıkarları zedelenen aşiretler ve “seyit” denilen din adamları Atatürkçü devrimlere karşı çıktılar. Menemen’de yaşanan gerici isyanın bir benzeri böylece Dersim’de başlamış oldu. İsyancıların ilk hedefi de devletin binbir zorluk ve masrafla yaptığı köprüler oldu. Munzur etrafındaki iki dağlık bölgeyi birbirine bağlayan Harçik Köprüsü ilk hedefti. Gericiler, “medeniyet”in bir örneği sayılan köprüye bile tahammül edememişti! ( ALINTIDIR )


IŞIK ve SEVGİ ile KALIN.......

« Son Düzenleme: Kasım 26, 2011, 12:09:32 öö Gönderen: dogudan »
Işık, sadece ışık ama daha fazla ışık.......


Kasım 25, 2011, 01:54:34 öö
Yanıtla #9
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 379
  • Cinsiyet: Bay

Sayın agnusdei,

türkiyenin sınırları savaşla çizilmiştir , kalemle değil isterseniz elinize harita alın bakın, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız , iddalarınızın tutarlı bir yanını göremedim ayrıca , fundamantalism kokuyor eğer elinizde belge bilgi varsa açıklayın , dinleri bile araştırırken bir çok kaynak kullanılır kaynağınız nedir ?

Türkiye’nin sınırları masa başında  çizilmiştir, hemen akabinde de her şeye kanan Müslüman halk kullanılmış ve sözde bir kurtuluş savaşı tertiplenip sözde bir zaferin ardından, birileri tarafından uygun görülüp onaylanan haritanın sınırları içerisinde, geçici ve kan revan dolu bir yaşama izin verilmiştir…

 “ iddialarınızın tutarlı bir yanını göremedim” demişsiniz, inşa edilen yapının mimarisine bakın, Çingene çadırından farkı yok!

Sağlam bir beyin, bu toplama kampından farksız ülke yapısına yorum yapma tenezzülünde bile bulunmaz sayın arkadaşım!

« Son Düzenleme: Kasım 26, 2011, 12:37:59 öö Gönderen: dogudan »
Odi Profanum Vulgus Et Arceo.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
Ermeni Mezalimi

Başlatan Ittihatci « 1 2 3 » Tarih

28 Yanıt
16974 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 14, 2007, 06:41:43 ös
Gönderen: nietzsche
0 Yanıt
2427 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 01, 2007, 06:01:43 ös
Gönderen: Fraternis
10 Yanıt
6393 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 11, 2007, 10:54:36 ös
Gönderen: paragon
4 Yanıt
3978 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 23, 2008, 10:28:00 ös
Gönderen: Anatolic
0 Yanıt
3486 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 27, 2009, 01:04:58 ös
Gönderen: asoraman
0 Yanıt
3079 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 31, 2010, 03:49:31 öö
Gönderen: Mozart
2 Yanıt
3030 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 29, 2010, 04:44:52 ös
Gönderen: popperist
5 Yanıt
3401 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 15, 2012, 09:04:18 ös
Gönderen: BULGARIA
0 Yanıt
2087 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 15, 2015, 05:29:07 öö
Gönderen: Risus
0 Yanıt
1807 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 01, 2016, 06:05:25 ös
Gönderen: MEDUSA