Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Lüfer (1)  (Okunma sayısı 1717 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 04, 2013, 03:06:48 ös
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 498
  • Cinsiyet: Bay

Sıkkın bir şekilde merdivenleri çıkıyordu. Bir yanda da her basamakta bir şeylerin ters gittiğine, bir şeyleri yanlış yaptığına olan inancı daha da kuvvetleniyordu. Çok düşünmüştü ama bu konuda bir türlü kendisinde bir hata bulamıyordu. Bu yola büyük bir iyi niyetle çıkmıştı. Fakat bir türlü beklediği karşılığı ve ilgiyi göremediğini düşünüyordu.

Belediye konservatuarından emekli olduktan sonra. Piyasa işlerinde çalışmayı kendine yedirememişti. Ona göre müzik, müzik olarak, müzik için yapılmalıydı. Yetenekli ve hala bilenlerin kendisinden bahsettiği ve ara ara ciddi bazı koroların konserlerinde çalmak üzere çağrılan önemli bir ud icracısıydı.

Karısı O emekli olmadan çok önce vefat etmiş, O da bundan sonra müziğe daha bir sıkı sarılmış, müzik adeta yaşamın kendisi olmuştu. Emekli olduktan ve çocukları da ( iki oğlu vardı) büyüyüp kendi hayatlarına daldıktan sonra, yalnızlığı daha derin hisseder olmuştu. Bu boşluğu doldurmak için türlü uğraşlar türlü hobiler edinmeye çalıştı ama her seferinde yine çareyi müziğe sığınmakta buldu.
 
Müzik her ne kadar hayatta en iyi bildiği şey ise de, yine hayatta en bilemediklerinin yansıtıcısı olmuş, müzik sayesinde birçok bilinmez de önüne serilmişti.
 
İşte şu anda merdivenlerini çıkıyor olduğu eve de bu yüzden geliyordu. Bu ev ilk gençlik yıllarında taşındıkları ve evlenip ayrıldığı güne kadar yaşamış olduğu aile eviydi. Ne anıları vardı bu evde... Bir dut ağacının ve üç çamın süslediği şu bahçede. Eve dışarıdan tırmanan merdivenleri çıkarken bir yandan da bahçeyi süzüyor, ve koca çamda hala asılı duran, araba lastiğinden yapılmış, sallanırken kim bilir kaç kez düştüğü salıncağı görüyordu.
 
Bu ev birçok anıyı barındırmakla birlikte, artık gelirken kendini çok da rahat hissetmediği bir mekan halini almıştı. Çünkü annesinin ölümünden sonra artık bu eve kutlamalar, hasret ziyaretleri, öylesine, geçerken uğramalar dışında, daha çok çaresiz anlarında gelir olmuştu.
 
Babası seksen yaşına merdiven dayamış olmasına rağmen hala tek başına yaşamını sürdürecek kadar dinç olmasına da güvenerek bu evde yaşıyor, çocuklarının yanına yerleşmeye, onlarla yaşamaya hiç yanaşmıyordu. O'na göre ağaç yerinde ölürdü. Çok görmek istiyorlarsa veya hasretine dayanamıyorlarsa çocukları yanına yerleşsindi. Araya gelinler, torunlar girdi derken bu da olamadı... Olsun hayat devam ediyordu... Olsun... Hayat güzeldi...
 
Her içi daraldığında, her içi sıkıldığında kapağı babasının yanına atıyordu. Birçok konuda anlaşamıyor ( birçok konuda!) olsalar da babası onun için en güvenilir danışman olma özelliğini hiçbir zaman kaybetmemişti. "Bir kere de Babam bunun için kapımı çalsa ya!" diye geçirdi içinden. Bu düşünce istemsizce bir gülme hissi uyandırdı içinde. Merdiven korkuluğuna dayanıp bir süre durdu. Tebessümle önünde durduğu kapıya baktı, derin bir soluk aldı ve " Sana geldim Baba" diye fısıldadı...
 
Kapıya tereddütlü vurdu. Babasının ev de olup olmadığını bilmiyordu. Bir yandan hiç kaybetmediği anahtarını çıkarmak üzere elini cebine atmak üzereydi ki kapı açıldı...
 
" Ooo Tosun sen mi geldin?" diyerek açtı Babası kapıyı. Babasının şu "Tosun" diye seslenişi hiç değişmemişti.
 
"Ben geldim Baba. Cahide'yi mi bekliyordun?" diyerek takıldı Babası'na. Annesi sağken de yapardı bunu. Babasının Cahide Sonku hayranlığı hep şaka konusu olmuştu evlerinde.
 
- Aaah! Nerde be Tosun? Nerdeee? Bize artık gelse gelse caminin hocası gelir bu saatten sonra, ama elinde bir tutam pamukla haa! Haha ha!
Kapı eşiğinde gülüştüler.
 
İçeriye, sanki kurulduğu günden beri yerlerinden milim bile oynamamış hissi veren eşyaların bulunduğu oturma odasına geçtiler. Buranın kokusunu hep çok sevmişti. Buranın kokusu gençlik yıllarının kokusu, belki de hayatının kokusu gibi gelirdi O'na.
 
Cam kenarında, ortasında küçük ve kenarlarının cilası yer yer soyulmuş bir sehpa bulunan karşılıklı iki koltuğa oturdular.
 
Odanın içini şöyle bir süzdü. Annesi geldi aklına. İçi burkuldu.
 
Kısa bir sessizliğin ardından Babası konuştu.
 
- Ne o? Yüzün düşük senin?...
 
Sıkkınca iç geçirdi. Babası devam etti:
 
- Olmadı... Olamıyor değil mi?
 
Babasının O'nun ruh halini her seferinde, hem de konuya nokta vuruşu yaparak böylesine yakalayışı O'nu hem hayrete düşürür hem de korkuturdu. İçi iyice daraldı... Hoşnutsuzca başını salladı ve " Evet Baba. Evet" diyebildi. Boğazına düğümlenen hıçkırık yüzünden çatallaşmış sesiyle...
enelsır


Nisan 04, 2013, 04:53:31 ös
Yanıtla #1
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 261

Sayın enelsır, devamını sabırsızlıkla bekliyorum...

Saygılarımla...
Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.
(Socrates)


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
1571 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 05, 2013, 02:24:54 ös
Gönderen: symbol
3 Yanıt
1915 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 07, 2013, 02:05:48 ös
Gönderen: enelsır