Çoğu zaman sanatla fazla ilgilenmeyenlerin soyut resimi küçümsediğini görürüz. Soyut resim yapan sanatçılar da bu küçümsemeye daha büyük bir küçümsemeyle karşılık verirler. Peki hangi taraf haklı? Gerçekten de güzel bir resimde insanları, çiçekleri ağaçları oldukları gibi görmek zorunda mıyız?
Bu sorunun yanıtını vermek için Sürrealist resimle soyut resimin birbirinden ayrıldığı noktaya dikkat etmek gerekiyor.
Soyut resimde gerçek madde göremeyiz bütün resim geometrik şekiller ve tuvale rastgele sürülmüş izlenimini veren renklerden oluşur. Bu tip eserlerin ne manaya geldiği, hangi duyguları uyandırmak için yapıldığı sadece eser sahibince bilinebilir. Ressam resmine bakınca gereken hissi hissettiğinden dolayı bu eser ona göre sanattır. Hatta ressama göre bazı eşyalar bazı duyguları çağrıştırdığından dolayı o eşyalara baktığında aldığı zevk de sanatsal olabilir. Bu ikinci aldığı zevk, evrenin düzenli işleyişini düşündüğümüzde yada bir cisme bakarak meditasyon yaptığımızda hissettiklerimizle benzeşir. Peki o halde sanatçının etrafındaki eşyalarla resmi aynı hissi verebiliyorsa bu ikisinden birini sanat öbürünü eşya yapan şey nedir?
Dali gibi sürrealist ressamların eserleri ise soyut resmin aksine sembollerle boğulmaz. Net şekilde bir kadının denizi örtü gibi kaldırdığını görürken Dali bize kadını da denizi de net şekilde gösterir. Yani bu iki nesnenin anlamlarını çözen kişi Salvador ustanın hissettiğine benzer duygular yaşayabilir.
Soyut eserlere baktığımızda belki ressamla aynı olmasa da bazı sanatsal zevkler yaşayabiliriz. Ama aynı miktarda çabayı gösterdiğimiz her madde bize sanatsal görünecektir. Bir kiramite uzun uzun bakın yeterince uzun bakarsanız sizde bazı hisler uyandıracaktır. Bu kiremitin evrendeki ufaklığını düşünsek mesela, ben bu örneği verirken, klavye başındayken bile sanatsal bir zevk aldım bir de kiremiti görseydim daha neler hissedebilirdim...
Sanat filimleri de aynı şekilde zevk almak için özel çaba sarfetmek gerekiyor ama o konumuz olmadığı için üzerinde durmuyorum.
Sanat olan ile olmayan aynı hisleri veriyorsa izleyici açısından sanat kalmamış demektir. Sanatı yapan açısından soyut resim de dibine kadar sanattır bir lafım yok... Üstelik soyut resimdeki aşırı semboller bana her yeri teras olan bir evi hatırlatır. Bir evin her yeri terassa o artık ev midir? Yoksa açık hava mıdır. Ev ise bütün açık havalı mekanları her tarafı teras olan birer ev kabul edebilir miyiz?
Bana göre sanatın kiremitten farklı olması için bakar bakmaz sanatsal zevkin kendiliğinden oluşması gerekir. Portakal suyu satan birinin görevi portakalı sıkmaktır. Şayet suyu yerine bütün portakalı alıcıya veriyor müşteri de portakalı içemeyince onu portakalın içindeki suyu anlayamayan bir cahil olmakla suçluyorsa o satıcı portakal suyu satıcısı olamamış demektir. Satıcıyı satıcı yapan o suyu ortaya çıkarıp sıradan insanlara gösterebilmesidir.
Sürrealistler turnikeye giren basketçiler gibi, bir ayağı somut dünyanın zeminine basar diğer ayaklarıyla havaya, soyutluğun sonsuz özgürlüğüne yükselirler. Soyut ressamlar ise iki ayağını birden yere basmayıp kafa üstü düşenlerdir.
Serkan EGESOY