Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: VAROLUŞTAN GERÇEĞE  (Okunma sayısı 2010 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 23, 2013, 06:07:22 ös
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Lao- Tzu  söyle uyarıyor bizleri binlerce yıl önceden. BİLENLER SÖYLEMİYOR

                                                                                        SÖYLEYENLER BİLMİYOR

 

 

Bilenler söylemediğine göre, söz benim gibi bilmeyenlere düşüyor. Çünkü salt gerçeğin, yalın gerçeğin sözcüklere dökülüp anlatılma olanağı yok. Ama biz gerçeğe götüren yolu parmakla işaretleyebilmek için gene de lafa, söze gerek var. Ünlü bilge Lao – Tzu’nin bu düşüncelerinden yola çıkarak, konuyu silere sunmaya çalışacağım.

 

            Beni bu yolda düşünmeye ve araştırmaya iten en büyük etken, insan denen varlığı bugünün bilimsel aşma düzeyinin elverdiği oranda incelediğimde, onda bulunan mükemmelliğin yanı sıra, basit ve anlamsız yaşayışıdır.

 

            İnsanı psişik ve fizyolojik olarak ele aldığımızda, şaşkınlık olduğu kadar, hayranlık duymamak elde değil. Varoluş ve gerçeğin, daha doğrusu varoluştaki gerçeğin araştırılması insanlık tarihi kadar eski. Hepimizin bu konuda az çok bilgi sahibi olduğuna ve bunları düşündüğümüze inanıyorum.

 

            Artık, insan denen varlığı alışılagelmişin dışında ele almanın ve bunu el yordamıyla eğil, dogmalardan sıyrılarak, özgür, sınır tanımaz bilimin rehberi olan  aklın ve hikmetin yardımıyla gerçekleştirmenin zamanı gelmiştir. Yüzyılımızda bir çok bilim insanının bu konudaki çabalarını izlemekteyiz.

 

            Bugün, insanlığın tasavvufi deyimle henüz “ Beşerlikten İnsanlığa “ tümüyle geçemediğini, insan denen böylesine mükemmel varlığın, böylesine bir yaşam biçimini seçmemesi gerektiğini düşünüyoruz.

 

            Bizler, henüz varlığı devam ettirmenin  kısır döngüsünün çarkından kendimizi kurtaramadık. Doğumla başlayan, genetik programdaki , bedensel varlığı  güvenle yaşatmak için, tehlikelerden korumak, nesli devam ettirme mekanizmaları incelediğimizde, varolmanın devamı için her şey öylesine matematiksel kesinlik içinde ki, bu konuda bilinenler, bilinmeyenlerin yanında pek cüce kalıyor.

 

            Böylesine karmaşık ve zor olan yaşamı, yaşanabilir hale getirmek için hazlar, zevkler ve tutkular denge unsuru olmuşlardır. Gezegenimizde en gelişmiş canlı olan insan denen varlığın bu bedensel hazlar ve tutkular dışında başka bir amacı olmalıdır. Çünkü, yukarıda saydığımız özellikler sadece bir araçtır. Yani bedenseldir. İşte o beden, insanı insan olmaya yönlendirecek ve gerçeğe ulaştıracak araçtır. Bizler geliştikçe veya gelişmenin yollarını engelleyen dogmaları, hazları ve hırsları baskı altına alıp yönetebildiğimiz oranda İNSANLAŞACAĞIZ.

 

            İnsan beynini ve hücresini ele aldığımızda, bizim milyonlarca yıllık evrimimizin eşsiz bir arşivi ile karşılaştığımızı sezinleye biliriz. Sezinleyebiliriz diyorum, çünkü bu gün daha piramidin  ilk basamaklarındayız. Bu konularda dünyanın her tarafında binlerce bilim insanı çalışmaktadır. Paul  Maclean bu araştırmaların en önde gelenlerindendir. Daha geniş bilgiyi Carl Sagan’ın “ İnsan Zekasının Evrimi Üzerine Düşünceler “ adlı eserinde bulabiliriz. Yine aynı eserde Alman anatomist Ernest Haeckel’in “ Yeniden Tekrar “ doktrini ilgi çekicidir. Bu doktrine göre, bizler “ rahim’de” insana benzer bir şekil alıncaya kadar balıklar, sürüngenler ve primat olmayan memelilerinkine benzeyen gelişim dönemi geçiririz. Embriyonda olduğu gibi, beyinde de geçmiş evrim çizgisi izleniyor. Bir deyimle bizler milyonlarca yıl yaşında doğuyoruz. Bu konular üzerine sayısız düşünce üretilebilir.

 

            Konunun felsefi yönüne dönersek, bu düşünceleri en iyi aydınlatan ışığı Hintlilerin VEDA’larının UPNİŞATLAR  bölümünde bulabiliriz. Kökleşmiş zihinsel tembelliğimizin neden olduğu, bilgisizliğimizin bizi içine  düşürdüğü yanılgının, akış içinde olan gerçeğin olduğu gibi, olduğu durumuyla kavramamıza olanak vermediğinden, MAYA’nın ( yanılgı ) bizim zihinsel yetersizliğimizin ürünü olduğundan, bir kez algının kapıları temizlendi mi, her şeyin insana gerçek durumuyla, sonsuzluk boyutu içinde görünecektir.

 

            Bu düşünceler binlerce yıl sonra “ Ölmeden önce öl “ olarak özetlenmiştir. Tasavvufta DAVA olarak ifade edilen bedensel istekler, bizim insan olma ve gerçeğe gitmede en büyük engelimizdir. Sosyal ve psişik açıdan bütün açmazlarımızın kaynağı, o doymak bilmeyen bedensel haz, sahip olma ve yaşama hırsı değil mi?

 

            Descartes’in ünlü bir deyimi vardır. “ Düşünüyorum, Öyleyse varım “ Demek ki, varlığın kavranması düşünceyle başlar. Düşünce büyüdükçe, geliştikçe gerçek daha belirginleşir. Buna karşın düşünce insan için en zor en ağır bir iştir. Çünkü güzellik ve mükemmelliği elde etmek çaba ister. Ve her şeyin bir bedeli vardır. Kendi kısır döngüsü varken, sonsuzluğun derinliklerine dalmak hep korkutmuştur insanı. Freud, Jung, Adler, Wilhem Rıckh, Erich From ve onları izleyen psikanalistleri incelemenin yararlı olacağına inanıyorum. Bütün bunlar deneysel yollar dışında o eşsiz beynimizi işler hale getirerek ve daha disiplinli kullanarak varabiliriz. Eğer sürpriz bir mutasyon olmazsa, insan. Evriminin son halkasında salt beyi ( akıl ) olabilir.

 

            Yirminci yüzyılın son çeyreğinde rasyonel ve kollektif çalışmanın verdiği yararlar sonucu, bilim ve teknolojinin sonuçları insanı şaşırtacak boyutlara ulaştığını görmekteyiz. Onsekizinci ve ondokuzuncu yüzyılların tartışılmaz kabul edilen bir çok buluşu ve teorileri, bu günkü bilimsel görüşlere gülünç gelmektedir. Buna paralel olarak, fizik, kimya, astronomi ve psikoloji bilimleri o iki yüzyıla göre adeta baştan sona değişmiştir. Gelecek yüzyıla göre de bu yüzyılımızın düşeceği durum  farklı olmayabilir.

 

            Bilimin deneycileri, şüpheciliği ve sonuca varmada titizliğine karşın, her yeni buluş ve yaklaşım, bir öncekini yıkmaktadır. Bu durum, bilim insanlarını daha ürkek ve daha ihtiyatlı olmaya yöneltiyor. Bu oluşum, bilimdeki gelişme hızını engelliyor. Halbuki soyut olduğu için pek itibar edilmeyen “ düşünce “ daha özgür, zaman ve mekan tanımayan bir gizemli güç. İyi kanalize edildiğinde, deneysel bilim araştırmalarının yüzlerce yılda varacağı sonuçlara saniyelerle ifade edilebilecek zamanda ulaşmakta  ve kavramaktadır. Şunu iyice bilmeliyiz ki, bu günün fiziği dünün metafiziği idi.

 

            Sonuç olarak, söylenceler, semboller ve yazılabilenler ile öğrenebildiğimiz insanlık tarihinin neresine gitsek, mutlaka GERÇEĞİ arayanlarla karşılaşıyoruz. Bu konudaki araştırmalar geliştikçe, Mezopotamya, Hint, Mısır. Yunan, İnka, Aztek, Çin uygarlıklarında bu konuda şaşırtıcı benzerlikler buluyoruz.

 

            Çok uzun eğitim ve deneyimden sonra, Mısır’lı başrahipin, rahip adayına “ sen bunca zamandır gerçeği öğrenmek için her türlü çileye katlandın, Ve gerçeği öğrenmeyi hakkettin , der ve biraz durakladıktan sonra, aradığın gerçek SENSİN der.”

 

            Sonuç olarak sözü Lao –Tzu’nin  deyiminden esinlenerek noktalamak istiyorum. Diyebilirim ki; bilenler sustuğu için bunları söylemek bana düştü.   

 

 

 

 

 

24 Ocak 1986                                                                                Özkan ARAS                     
http://www.dusuncegezgini.com/varolus.htm
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Nisan 23, 2013, 06:48:10 ös
Yanıtla #1
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Böylece Karahan takma adlı üyemizin asıl adının Özkan Aras olduğunu öğrenmiş olduk.

Bu bilginin bize bir yararı yok ama zararı da yok.

Değerlendirmelerimizi ona göre yaparız bundan böyle.

Bir de bu konuların masonluk ile bir bağlantısını keşfedebilsek...

Umarım Sayın Özkan Aras açıklar.
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Nisan 23, 2013, 06:58:40 ös
Yanıtla #2
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sonunda keşfettin beni sn.adam

Bu forumda her yazı masonlukla bağlantılı değil,zaten siz yazılarınızda o ilintiyi kuruyorsunuz ben ve diğer katılımcılar bu konuda sizden sıkılıpta herşeyi masonlukla bağlantılımıdır diye sorgulamıyor,ben yediğim yemeğinde masonlukla bir bağı varmıdır diye düşünecek bir değilim,forumda herşeyi masonluğa bağlamak gibi bir düşüncemde yok bunada zorlanamam.


Özkan aras(karahan)
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo