*Benim oyum
Belli bir aile ya da kişiler tarafından yönetilmiyor, bunlar paranoyadır yönünde.
Nedeni ise;
Özellikle 2 dünya savaşı sonrası başlayan ekonomi politikaları ve 1980 li yıllarla ABD merkezli başlayan tasarruftan vazgeçilerek harcamaya dayalı ekonomik yapı, günümüzde oluşan ekonomik zorlukların ana sebebidir.
Kredi kartı çılgınlığı kolay elde edilebilir krediler. İnsanların kazandıklarından daha çok harcamalarına ve ömür boyu borçlu yaşamalarına yol açmıştır.
Bunun en önemli ve belki de yagane sebebi insanların ihtiyaç mi, gerekli mi diye sormalarından vazgeçerek "beni daha arzulanabilir" kılar mı sorusunun kendilerine sormalarıdır.
Özellikle sanayi devrimini yaşamamış ve/veya gelir farklılıklarının uçurum olduğu ve/veya göçmenlerin yoğun olarak göç ettiği ve asimilasyon konusunda başarısız olmuş ve kültürel farklılıkların sınıfsal ayrılıklara neden olduğu toplumlarda; Özgüvensiz bir yaşam tarzının sonucu kalite veya gereklilik odaklı harcama yapmak yerine tamamı ile marka ve dışarıya güzel görünme çabasından kaynaklanan nedenler yüzünden yapılan özenti harcamalar, talebin ana unsurudur.
*****Talep odağı ne ise arz da o odak doğrultusunda olur, üretim ve ürün geliştirme bu talep odağına endekslidir. Ama günümüz modern üretim yapısında arz talebi karşılamak zorunda değil hatta markayı arzulanabilir kılmak ve karlılığı arttırmak amacı ile tabelin %20-%30 altında tutulur.(Küresel markalaşmış firmalar bu teoriyi gerçekleştirebilir. Ar-Ge ye önem veren firmalar.Talebi kendi markaları ile eşleştirmeyi başaran firmalar)
*****Bir tanesi elektronik bir tanesi de otomotiv şirketi bu stratejiyi çok iyi kullanıyor. Üretim kapasiteleri ve fabrika stokları yeterli olmakla birlikte hiçbir zaman piyasaya talebi karşılayacak oranda ürün sürmüyorlar. Doğal olarak markaları hem sürekli arzulanan imajı çiziyor hem de şirket karlılıkları sürekli yüksek oluyor.Ve her yeni ürün ve/veya model için beklenti yüksek, talep yüksek oluyor.Fiyatı da kendileri belirliyorlar.
Hepimizin yurt dışına giden eşi dostu arkadaşı vardır. Çektikleri fotoğraflarda anlattıkları hikayelerde hep x ülke de ki y isimli otantik ve ziyaret edilen ülkenin kültürel yemeğinden yediklerini anlatırlar. İtalya ya gidenler pizza yerler ve yedikleri yerler genellikle salaş tarzda işletilen yerlerdir. Ve genellikle muhteşemdirler
Peki bir soru; lahmacun ?
Türkiye de batılılaşmanın sembolü suşi dir. "Ben lahmacun yemem susi yerim" cümlelerini kim bilir kaç kişi kurdu. Yukarı da anlattığım sanayi devrimini yaşayamamış bir toplum olan Türkiye de, suşi yemek bir batılılalaşma sembolü olarak görülür. Lahmacun gericiliği temsil eder. Suşi den gerçekten hoşlanıp hoşlanmaması önemli değildir. Suşi bir semboldür. Lahmacun kötü, suşi iyi.
Üretimden çok tüketen toplumlarda ki halkın genel anlayışı semer odaklı yaşam şeklidir. Gidilen üniversite alınan arabalar, kullanılan cep telefonları, satın alınan veya kiralanan evlerin seçimlerinde ana unsur "marka"ve"dışarıya bir "üst statü" de görünme çabasıdır.
Günümüz ekonomi sorunu "statü" endeksli yaşamın getirdiği zorluklar ve bu zorlukları ortadan kaldırdığı ve yaşamı kolaylaştırdığı öne sürülen sistemler olan kredi ve kredi kartlarına olan yoğun ilgi.Ve bu ödeme sistemlerinin düşüncesizce kullanılması.
Örnekler verelim,
iPhone alıyorsunuz. T.C. de 2800 ile 3200 tıl bandında fiyatları. Ne kadar kazanıyorsunuz ? 3000 TL lik telefon kullanıyorsunuz ama cebinizde nakit kaç para var ?
Ev alacaksınız. Evin değeri 625.000 TL olsun. Aylık kazancınızda 10.000 TL olsun. 225.000 TL nakitiniz olsun. 400.000 TL için 10 yıllık kredi kullanacaksınız.Faiz oranı %0.86 olsun;
Aylık Taksit 5.357
Toplam Masraf 1.661
Faiz Oranı %0,86
Toplam Maliyet 644.521 + 225.000= 869.521... 625.000 liralık evin fiyatı bir anda 869.000 TL oldu.
Gerçekten oldu mu ? 244.000 TL kar mı yoksa evinizi satarken minimum satış fiyatınız mı 869.000TL olmak zorunda ?
Evin değeri çevresine yol veya evin talep edilmesini arttıran bir unsur sebebi ile mi arttı yoksa sizin evi alırken kullanmış olduğunuz kredi faizinin eklenmesiyle mi arttı ?
Hepimiz Hansel ile Gratel masalını biliriz, Kötü Anne babayı çocuklarından vazgeçmeye ikna eder ve onları ormana bıraktırır. Geri dönüş yolunu bulamayan Hansel ile Gratel orman da kaybolurlar.Çocuklar ormanda şekerden yapılmış bir kulübe bulur ve bu kulübenin sahibi yaşlı kadın/cadı çocukları içeri çağırır ve onlara envai çeşit tatlı, şekerleme vs. ikram eder. Yaşlı kadın/cadının amacı iyilik değil, tam tersi çocukları şişmanlatıp yemektir.
Gelin hep birlikte bu masalı günümüze modelleyelim. Kötü cadı kim bulalım, bizleri kimler sömürüyor görelim. Cebimizde ki paraya kim göz dikmiş tespit edelim;
Gerçekten bir kötü anne var mı ?
Var ise kim ?
Bankalar veya finans kurumları mı ?
Kötü anneye karşı koyamayıp çocuklarını ormana bırakan baba kim ?
Devletler mi veya devletleri geçici süre ile yöneten hükümetler mi ?
Baba mı suçlu ?
Hansel ile Gratel kim ?
Halk mı, yani bizler miyiz ?
Peki Cadı kim ?
Şirketler mi ?
Başkaları için yaşayan, harcama yapan, borçlanan, tüketen, şiştikçe şişen, gerekli mi lazım mı diye sormayan bizler miyiz suçlu ?
Yoksa Bankalar, Hükümetler ve Şirketler mi suçlu ?
Nefsiniz sizin kendi Chimera nızdır.
Chimera yı yenmek için gerekli Bellerophontes ise yine sizin kendi nefsinizdir.
Suçluyu büyük şirketlerde veya finans kurumlarında değilde, kendi içinizde arayın.
Yani akıllı davranıp kötü cadıyı fırına kapatmak sizlerin-bizlerin ellerinizde/ellerimizde.
İnsan kendi dünyasını kendisi seçer, kendisi yönetir.Kafasına silah dayanmıyorsa, tehdit edilerek bir şey alınıp sattırılmıyorsa, nefsine yenilip mantıksız davranıyorsa, suçlu kendisidir. Dünya değil.
Yok x cemiyeti yok y kişisi
Saçmalık.. Bütçene göre harca. ....Kendin için harca..... İhtiyaç duyduğun için mi alıyorsun diye önce bir sor......Sonra dünyayı sen yönet !
Saygılarımla