Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: PKK--  (Okunma sayısı 2723 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 19, 2008, 12:16:45 öö
  • Ziyaretçi

Kürdistan İşçi Partisi (Kürtçe: Partiya Karkerên Kurdistan), Türkiye'nin güneydoğusu, Irak'ın kuzeyi, Suriye'nin kuzeydoğusu ve İran'ın kuzeybatısını kapsayan bölgede bir devlet kurmayı amaçlayan[1] ve bu amaçla söz konusu toprakların Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde kalan kısmına sahip olabilmek için Türkiye halkına karşı silahlı eylem yapan terorist örgüt.

Örgüt daha çok Kürtçe adının başharflerinden oluşturulmuş PKK ismi ile bilinir. Ayrıca KADEK (Kürtçe: Kongreya Azadî û Demokrasiya Kurdistanê /Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi) ve Kongra-Gel (Halk Kongresi) isimlerini de kullanmıştır.

"Terörist örgüt" olarak tanınması
PKK başta Türkiye olmak üzere, Avrupa Birliği[2], ABD[3] ve NATO[4] da dahil olmak üzere pek çok ülke ve kuruluş tarafından terörist örgüt ilan edilmiş etnik-ayrılıkçı bir organizasyondur.

Türkiye'de meclis tarafından "terör örgütleri listesi" yayınlanmamıştır. Bununla birlikte Emniyet Genel Müdürlüğü'nün yayınladığı "Türkiye'de halen faaliyetlerine devam eden başlıca terör örgütleri" listesinde "PKK/KONGRA-GEL (Kürdistan Halk Kongresi-KHK)" adı altında yer almıştır.[5]

Örgütün ideolojisi

PKK'nın kuruluş döneminde ideolojik yapısı Marksizm Leninizm, Kürt milliyetçiliği ve Apoculuk'tu.Ancak Marksizm'i ve Leninizm'i benimseyenlerin sayısı daha sonra azalmıştır.

Faaliyet alanı büyük ölçüde Türkiye toprakları olmakla birlikte, Batı Avrupa'da, Irak ve İran topraklarında da bazı sol eğilimli organizasyonların -ve kimi iddialara göre- sözkonusu devletlerin de desteğiyle etkinlik göstermiştir. İlk dönem ASALA tarafından eğitilen örgütün başlıca gelir kaynakları uyuşturucu madde ticareti ve haraç tahsilatıdır[kaynak belirtilmeli]. Özellikle bazı Avrupa ülkelerindeki sempatizanların çeşitli açılardan doğrudan veya dolaylı desteği de örgüt için stratejik önem arz etmektedir.

PKK, 1973 yılında kurulmuş 1984'te dağ kadrolarını oluşturarak paramiliter yapıya bürünmüş, Güneydoğu Anadolu'yu 80'lerin sonundan 90'ların ortasına kadar savaş alanına çevirmiştir. Bu süre içinde örgütün devlet güçleriyle girdiği çatışmalar 30.000 den fazla can kaybına ve birçok insanlık dışı olayın yaşanmasına sebep olmuştur. Türkiye devletini kapitalist-sömürgeci olmakla itham etmiş ve faaliyetleriyle bölgede maddi kayıplara yol açmış, bu yüzden halkın sosyo-ekonomik gelişmesini 20 sene boyunca engellemiştir[kaynak belirtilmeli].

2005 baz alındığında, PKK faaliyetleri 1990'ları yakalayamayacak kadar düşük yoğunlukta sürmektedir. 1993 yılında PKK'nın Türkiye dağ kadrolarına karşı başlayan operasyonlar ile Türkiye içerisinde bulunan silahlı gücü kırılmış, ve teröristlerin Suriye'deki kamplara kaçması sağlanmıştır. Türkiye cumhuriyetinin Suriye sınırına yaptığı askeri yığınaklar ve diplomasi atağı sonucunda, örgüt yapılanmasını Suriye ve İran'dan çekerek ağırlıklı olarak Irak(Kuzey Irak'taki fiili özerk bölge)'a çekmiştir. Türkiye'nin bu askeri başarıyı siyasal düzlemde de göstererek gerçekleştirdiği özgürlükçü açılımlar sayesinde, örgüt, halktan az da olsa aldığı desteği kaybetmeye başlamıştır. Daha önce PKK'ya bağımlılıklarını belirten sivil ve siyasal gruplar, Türk halkından gelen tepkiler doğrultusunda, 1999 öncesine dönmek istemediklerini belirtmektedirlerdir.

Tarihi
PKK'nın organizasyon olarak geçmişi 1973'de "Ankara Democratic Patriotic Association of Higher Education" [kaynak belirtilmeli]olarak başlamaktadır. Grup, bu dönemde büyük ölçüde öğrencilerden oluşmakta ve başında Abdullah Öcalan bulunmaktadır. Ankara'da kurulan organizasyon kısa bir süre içinde Güneydoğu Anadolu'ya taşınmış ve bölgedeki genç Kürtler arasında propaganda faaliyetlerinde bulunmuştur. 27 Ekim 1978'de Diyarbakır'ın Lice ilçesi Fis köyünde "Kuruluş Bildirgesi"ni düzenler ve adını Kürdistan İşçi Partisi olarak değiştirir. PKK, Bu bildirgeyle hareket alanını genişlettiğini de ilan eder ve yeni bir safha olan şehir eylemleri metotlarını uygulamaya başlar. Marksist, Leninist temelli etnik bölücü bir organizasyon olması sebebiyle sağ organizasyonlarla da çatışmaya girmiştir. Bu dönemde Başkan:Abdullah Öcalan, Başkan yardımıcısı:Cemil Bayık, Yürütme kurulu başkanı:Şahin Dönmez, Asker sorumlusu:Mehmet Karasungur, İstihbarat sorumlusu:Mazlum Doğan, Yürütme kurulu üyesi:Mehmet Hayri Durmuş, Yürütme kurulu üyesi:Kesire Yıldırım (Öcalan'ın eşi) idi.

PKK'nın çatışmaları sadece karşıt görüşlerin çatışması olmakla kalmayıp 30 Temmuz 1979'da Urfa Milletvekili Mehmet Celal Bucak'a düzenlenen suikastla PKK'yı devletle işbirliği içinde olmakla Kürtleri sömürmekle suçladığı aşiretlere de yönlendirmiştir. 1978-1982 yılları arasında devletin terörizm saydığı 43,000 olayın yaşandığı gerçeği altında, PKK Şehir Savaşı döneminde aktif bir yapıdadır. 12 Eylül 1980 büyük oranda Şehir Savaşı dönemini sona erdirse de organizasyonun eylem kabiliyetini ortadan kaldırmamıştır. Bunda 1979'da Öcalan'ın Suriye'ye geçmesi ve burada Dev-Genç'in temellerini attığı eğitim kamplarını kurması etken olması yatmaktadır. İhtilal'in ülke içindeki eylem alanını kapatması, sol görüşlü organizasyonların, Öcalan'ın Lübnan çağrısına cevap vermesine sebep olmuş. 1982-84 yılları Öcalan'ın organizasyonun yeniden şekillendirmesine yardımcı olmuştur.

1984 senesiyle PKK yeni bir yapıya bürünmüştür. Kendisine Mao'nun Halk devrimi yöntemini seçmiş ve Suriye'nin desteklemesiyle Güneydoğu Anadolu'da terör metotlarını uygulamaya başlamıştır.

15 Şubat 1999'da Abdullah Öcalan Kenya'da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi pasaportu ile yakalanmasıyla birlikte örgüte çok ağır bir darbe vurulmuştur.

PKK nın hayat evresinin uzun süreli olması gelişimi süresince evrime uğramasına bağlıdır. PKK değişen ortama göre söylemini ve uyguladığı şiddet unsurlarını değiştirmiştir.

Kurulmadan Önce

1960'larda başlayan bireysel hareketlerin ülke içinde gelişiminin olası sebepleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin bölgedeki ekonomik ve sosyal yapılar yüzünden ülke genelindeki değişimi aktaramaması bahanesi, üzerinden yarım yüzyıl geçmesine rağmen Osmanlı dönemi yaşanan sosyal ve ekonomik sorunlarının bölgede tekrarlanması varsayımı ve Soğuk savaş yapısı altında Rus ve Suriye gizli servislerinin Güneydoğu Anadolu'daki oluşumlara bilgi, kaynak ve yönlendirme faaliyetleridir.

Apocular Dönemi (1974-1978)

27/10/1978 kuruluş bildirgesine kadar olan dönem Apocular olarak adlandırılmaktadır. Apocular ismi özellikle Dikmen toplantısından sonra yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Öcalan'ın politik fikirlerinin geliştiği ve ülke içinde 1970'lerin ortasına kadar gelişen yapılarla bağlantılarının kurmuş, tanıtmıştır. Bu dönemin sonlarında fikirlerini harekete koymak için Güneydoğu Anadolu'da var olan feodal yapıda yer bulması ve bu yapıyı kendi amaçları ve kendi amaçlarınında bölgenin yapısı altında şekillenmesi.

Apocuların çekirdek grubu 16 kişiden oluşmaktadır. Yıllar içinde bu on altı kişiden sadece Öcalan grupta kalmış, bazıları kendi kuruluşunda rol oynadıkları sistem tarafından öldürülmüştür.

Şehir Savaşı (1978-1980)

Kuruluş bildirgesiyle bölgede varlığını geliştirme ve sosyal yapıya bürünme devresi. 1980 ihtilali öncesi diğer komünist gruplar gibi yapılanmış ve propagandasını silahlı eylemlerle duyurmuştur. 1980 ihtilali ülke içinde yaşamın sekteye vurulmasını amaçlayan faaliyetlere karşı bu faaliyetleri yürüten bireylerin etkisiz kılınması amacı ile yürütülmüştür. İhtilal öncesi duyum alan Apo ülkeyi terk etmiş ama onunla ülke dışına çıkmayan PKK militanları ihtilal grubunca yakalanıp hapsedilmişlerdir. Bu grup daha sonra cezaevi direniş hareketinin çekirdeğini oluşturacaktır.

Suriye (1980-1984)


Abdullah Öcalan ihtilal döneminde Suriye'nin gözetiminde Bekaa Vadisi'ne yerleşmiş ve buradan organizasyonun yeniden yapılandırılmasını planlamıştır. Bu dönemin Abdullah Öcalan için çok önemli olduğunu daha sonra yazdığı anılarında açıklamaktadır.

1984-1993

'Uzun süreli halk savaşı' ilan etti. 'Uzun süreli halk savaşı' 1.'stratejik savunma', 2:'stratejik dengeleme' ve 3:'stratejik saldırı' başta olmak üzere üç aşamadan ibaretti. Bunun ilk aşamasının yöntemini 'Silahlı Propaganda' olarak nitelendirerek Kürdistan Kurtuluş Güçleri (HRK: Hêzên Rizgarîya Kurdistan) kuruldu ve üç birlik oluşturdu: 'Agit' kod adılı Mahsun Korkmaz komutasındaki '14 Temmuz Silahlı Propaganda Birliği' Eruh-Şırnak-Pervari bölgesine, Abdullah Ekinci komutasındaki '21 Mart Silahlı Propaganda Birliği' Hakkâri-Çukurca-Şemdinli ve Ali Ömürcan komutasındaki '18 Mayıs Silahlı Propaganda Birliği' ise Van-Çatak bölgelerine saldıracaktı. Ancak Ali Ömürcan'ın birliği hücuma geçemedi. 15 Ağustos 1984 akşam 21:30'da Eruh ve Şemdinli'de PKK ilk büyük ölçekli silahlı eylemini gerçekleştirdi.

25 Ekim 1986'de Lübnan'da yapılan 3.kongresinde HRK lağvedilerek yerine Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu (ARGK: Artêşa Rizgarîya Gelê Kurdistan) kuruldu. 1991-1992 yılında örgütün artan eylemleri 1993'te doruk noktasına ulaştı. 24 Mayıs 1993'te Bingöl-Elazığ karayolunu kesen PKK militanları, eğitimlerini tamamlayarak görev yerlerine sevk edilen silahsız 33 eri otobüslerden indirerek kurşuna dizdi. Teröristler, 13 er, bir polis ve 8 vatandaşı da kaçırdılar. Olayın ardından düzenlenen operasyonda, 10 terörist öldürüldü ve kaçırılanlar kurtarıldı[6][7].

1993-1995

Bu dönem örgütün hayatta ve ülkeler arası yapıda kalabilmek için ideolojisini büyük ölçüde yeniden gözden geçirdiği dönemdir. Komünizm (Marksist-Leninist) yerine sosyalizm benimsenmekte ve kadın erkek eşitliğini savunduğunu göstermek üzerede kadınlarda erkek davranışlarını öne çıkarmaya ve cinsel öğeleri göz ardı etme politikası uygulanmaktadır. Parti içinde dine karşı tolerans gösterilmesi bu yapının uzantısıdır.

Bu değişimlerle PKK, Kürt devleti söyleminden vazgeçmiş ve Türkiye Cumhuriyeti devleti altında otonom bir yapı amaçladığını söylemeye başlamıştır.

Bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti'nin savunma harcamalarına ayırdığı miktar bütün harcamalarının %10'una kadar yükselmiştir[kaynak belirtilmeli]. Bu dönemdeki askeri faaliyet yoğunluğunu devam ettirebilmek ordu bütçesi için 8 milyar ABD doları yıllık harcama seviyesine ulaşılmıştır.

1996-1999

1998'de Abdullah Öcalan tek taraflı ateşkesi bir daha başlatır. Özellikle Suriye ve zaman zaman da Yunanistan, Ermenistan,İran ve Rusya'nın desteği ile ayakta duran PKK, 1998 sonunda Türkiye Cumhuriyeti'nin Suriye'yi savaşla tehdit etmesi, ve bu yüzden Suriye'nin Öcalan'ı ülkeden atması ile sonun başlangıcını yaşamaya başlar. Mayıs 1997 harekatının Türkiye'ye faturası ise 300 milyon dolar olmuştur.

15 Şubat 1998'de Abdullah Öcalan Kenya'da uluslararası bir operasyonla yakalanır ve Türkiye'ye teslim edilir. Başta Yunanistan'ın da pay sahibi olduğu ve Türkiye'nin kısmen haberinin olduğu bu kaçırılma olayı, Türkiye'de dış güçlerin planladığı bir Kürt ve Türk savaşını artık geri dönülemez bir tarzda başlatma gayesi olarak algılandı. Bundan çıkarı olan dış güçler, Kürt ve Türkleri ebediyen bir birine düşman kılarak, kendileri bundan yarar sağlama hesaplarına girmişlerdi.

Abdullah Öcalan'ın Yunanistan, ABD, İsrail eliyle Kenya'nın da kısmen bulaştırılarak[kaynak belirtilmeli] yakalanması ve Türkiye'ye teslim edilmesinden sonra, Türkiye'deki Kürt Sorunu daha iyi anlaşılmaya başlandı. Sorunun dış güçlerin gerçek bir müdahale konusu olduğu daha iyi görülmeye başlandı. Öcalan, daha sonra avukatlarıyla yapacağı görüşmelerde "bunun bir oyun olduğunu" açıklayacak ve "silahlı tek bir sinek bile bırakmayın" çağrısını örgüt için yapacaktı[kaynak belirtilmeli]. Öcalan, Sosyalizmdeki "Her Halkın Kendi Kaderini Tayin Hakkı"nı da kendilerini etkileyen bir nokta olarak ortaya koyacak ve bunun öz eleştirisini verecekti.

Öcalan'ın Yargılanması (1999)

Öcalan'ın yargılanması PKK olgusunun Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından tanımlanması açısından önemlidir. Öcalan 29 Haziran 1999 tarihinde askeri mahkemede yerine Türk Ceza Kanunu'nun 125'inci maddesinden yargılanır. Bu davada Öcalan:

    * T.C. vatandaşı olduğunu,
    * Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve onun ceza kanununu tanıdığını ve
    * Savunmasının hukuki değil siyasi olacağını belirtir.

Bu üç kabul Öcalan'ın faaliyetlerinin temelde suç olduğunu kabul ettiğinin en açık ifadesidir.

PKK'nin Feshi (1999-2002)

Öcalan, 1 Ağustos 1999'da ateşkesin sürdürülmesini ve silahlı güçlerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti Sınırları'nın dışına çekilerek, sembolik barış gruplarının iyi niyetin bir göstergesi olarak Türkiye Cumhuriyetine gelmelerini ister. Ardından, örgüt tarafından PKK'nın silahlı güçleri sınırların dışına çekilerek, biri dağdan biri de Avrupa'dan olmak üzere iki barış grubu gönderilir.

PKK, 2002'de kendisini fesheder ve yerine Kürdistan Demokratik ve Özgürlük Kongresi KADEK'i kurar. KADEK de AB Terör Örgütleri Listesi'nde yer almaktadır.


PKK, bölgenin her yönden gerilemesi için Türk düşmanları tarafından geliştirilmiş. Bölgede insanca yaşamak için mücadele veren Anadolu insanının yıkımına sebebiyet vermiştir. Türkiye'nin gelişmekte olan ekonomisini kontrol altına almak için PKK, yabancı istihbarat örgütleri tarafından taşeron olarak kullanılmış ve yıkıcı zararlar vermiştir.

Hiç bir zaman ne istediği konusunda net bir fikir beyan etmeyen PKK kimlik ve kılık değiştirerek başka oluşumlara gitmiş ve şimdilerde Irak ı işgal eden güçleri destekleyen ana unsurlardan olmuştur.

PKK'nın eylemleri doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan Türkleri sağlık ve eğitim gibi en temel haklardan yoksun bırakmıştır, PKK eylemleri bölgeye acı, ölüm ve yıkımdan başka bir şey getirmemiştir.

Eğitim

    * 1970 lerde planlanan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi çalışmalarını neredeyse 20 yıl rafa kaldırılmış, bazı illerde ikincil merkezi yönetimin (OHAL) kurularak bir çok bireysel kazanımdan geri dönülmesi sayılabilir.
    * Dini eğitim. Iran modeli, ülkenin ümmet olarak birliğinin sağlanması.
    * Gençlik faaliyetlerinin azaltılması.

PKK'nın periyodik faaliyetlerinden birisi de o bölgedeki öğretmen ve doktorları öldürmektir. Doğrusu bu, bölgedeki insanlara yapılmış en büyük kötülüklerden biridir. Geri kalmışlık bu yüzden daha da artmıştır.

Türkiye savunmaya harcamalarını diğer alanlardan kısarak sağlamak durumunda kalmış ve bu durumda PKK en büyük başarısını çıkmaza giren hayat tarzını düzenli propaganda ile Türkiye ne karşı yönlendirerek yıkıcı faaliyetlerinde perçinlemiştir.
 İdari/Hukuk [değiştir]

PKK tabanını güçlendirmek üzere devlet vatandaş ilişkisini kuran üç temel faaliyeti hedef almıştır.

Türkiye siyasi yapısı 1980'li yıllarda 1970li yılları son yarısını arkasında bırakarak toparlanma dönemini yaşama izlenimini verirken bu karmaşık dönemden uzanıp gelen kadrosuyla PKK Türkiye'nin önünü tıkamayı başarmıştır. PKK 1970'lerde kazandıkları beceriler ve Filistin/Suriye/Yunan/Ermeni becerilerini bünyesine katarak sağlam bir yapıyla ortaya çıkmıştır. Tabanını çok daha belirginleştirmiş; yurt dışı bağlantılarını sağlam temeller üzerine oturtmuş; söylemini yerel olgulardan çok milletler arası olgularla doldurmuş; en önemlisi desteğini Türkiye Cumhuriyeti'nin ulaşamayacağı yerlerden ve uyuşturucudan elde etmeye başlamış dır.

Uyuşturucu trafiğini kontrol eden PKK nin bu konuda ne kadar başarılı olduğu gerçeğinin kanıtıdır. PKK bu dönemde uyuşturucudan elde edilen paranı artırılması ve kara paranın temizlenmesi için uluslararası istihbarat örgütlerinin taşeronluğunu yapmıştır. PKK nın sorunun kaynakları dışarıya taşıyarak yapılanması Türkiye Cumhuriyeti'nin daha önceki ayaklanmalarda uyguladığı bölgeye yönelik problemi çözme yollarını tıkamıştır. 1930'lardaki toprak reformunun bu bölgeye uzanamaması (Adana'dan öteye geçmemesi)devletin ağaları mutlu etmek zorunda kalmasının bir uzantısıdır. PKK sorun güneydoğu sorunu olmaktan çıkartmış ve bölge halkının olaylara olan etkisi azalmıştır.

Olağanüstü Hal (1987)

Devlet tamamen dış kontrollü olaylarla ne yapsa kayıplı olmaya başlamış ve çözüm yolu bulamaz hale gelmiştir[kaynak belirtilmeli] . İdari sistem kontrolü kaybettiği bölgelerdeki köy halkını değişik yerlere aktarmaya başlamış, bunu da maddi problemleri çözebileceğini ama katliamların bir an önce durması gerektiği argümanına bağlamıştır[kaynak belirtilmeli] . Olay güvenlik olgusuyla tanımlanmış ve böylece bir idari sorundan bir başka idari sorun içinde bocalamaya devam etmiştir[kaynak belirtilmeli] . PKK Türkiye'ye en büyük kaybı devletin içinde çağdaşlaşma doğrultusunda hizmet etmek isteyen grupların önünü kapatarak yaratmıştır[kaynak belirtilmeli] . PKK'nın yarattığı terör Türkiye idari yapısını limitlerine kadar zorlamış ve bununda üstüne çıkarak kilitlediği yapıda devlet yapısına uymayan oluşumlar kurulmasına yol açmıştır[kaynak belirtilmeli] .

Terörizm yasası (1991)

Terörizm yasası terörizm tanıma uyan olgulara karşı devletin duruşunu ve baş etme metotlarını belirlemektedir. Türkiye genel tanımıyla terörizmi aşağıdaki gibi tanımlamıştır;

    Belli bir kanuna bağlı olmadan insanlar veya mülklere yönelik olarak devleti, milleti veya belli bir yapıyı sindirmek amacıyla politik veya sosyal amaçlar elde etme yöntemi.

Osmanlının yüzyılın başında ermeni terörizmi ile olan ilişkisi bu tanımdan çıkarılabilir. 1991 terörizm yasasının ruhunu ve amaçlarını anlamak için Osmanlı kanunlarından başlayarak Türkiye anayasalarına doğru incelemek gerekmektedir. Bu yasanın tanımladığı koşullar bu zaman içinde süreklilik göstermektedir.

20. yüzyıl terörizm kavramının evrimleşmesine tanık olmuş ve 21. yüzyıla girmeden Türkiye (1991) ve Amerika Birleşik Devletleri'nde (2001) yeniden belirlemiştir. Türkiye terörizm yasası Türkiye'nin kuruluşundan itibaren ilk metot değiştirmesidir. Osmanlı'nın Hasta Adam kavramı gerçekte lale devrinin ihtişamından dolayı olmayıp kendi içindeki terörizmle baş edememesi ve sistemi çalıştıramadığından dolayı ekonomik ve politik çöküntüye uğramasının sonucudur. Türkiye'nin reaksiyonları Osmanlı'dan farklı olsa da deneyimleri bu bağlamda sıradan deneyimlerdir[kaynak belirtilmeli] . Türkiye'de yaşanan olguların izlerini terörizmin tarihiyle karşılaştırıldığında Fransız (Fransız halk ayaklanmasından sonra) ve Rus (Bolşevik isyanının ardından) devlet terörizmindeki becerilerini kendi ideoloji ve çıkarları doğrultusunda ilişkiye girdiği azınlıklara ihraç etme metotlarıyla bağdaşmaktadır[kaynak belirtilmeli] . Türkiye üniter devlet kavramıyla sorunu Osmanlı'nın yaşadığı boyutun çok altına çekmeyi başarsa da 1991 yılı gelindiğinde Osmanlı gibi sorunun temelleri için çözüm üretememiştir[kaynak belirtilmeli] . Bu başarısızlık 1991 terörizm yasasında kendini göstermektedir[kaynak belirtilmeli] .

Terörizm olgusunu ile ilişkili 1970-1980 ihtilalleri için Cumhuriyetin kuruluşuna bakmak gerektiği gibi, 1991 yasasının içeriğini algılamak için 1970 ihtilali ile başlayan olgulara bakmak gereklidir. 1961 anayasası sosyal içeriğinde vatandaşların amaçlarına demokratik yolları kullanarak birlik ve bütünlük içinde kavuşabileceği varsayımıyla yola çıkmıştır. Devlet 40 yıllık Türkiye Cumhuriyeti deneyimiyle Osmanlının tecrübesinden uzaklaştığını varsaymıştır[kaynak belirtilmeli] .

Fakat 61 Anayasa'nın öngördüğü reformların yapılayınca ve uygulamada sorunlar yaşanınca ülke içinde sistemi kullanmadan değişim isteyenler ortaya çıkmıştır. Bu grup 1970 deki yapılanmanın ana hedefini oluşturmaktadır[kaynak belirtilmeli] .

Orgeneral Muhsin Batur 1970'in başarılı olamadığını çünkü gerçekte yapılmasını istediği vergi reformu, sağlık reformu, eğitim reformu, yerel yönetimlerin kuvvetlendirilmesini sağlamak gibi konuların 1990'larda hâlâ Türkiye'nin gündeminin birinci maddesini teşkil etmesine bağlamaktadır[kaynak belirtilmeli] .

Sistem 1960'la başlayan sosyal yapılarını oturtamaya çalışırken oluşan baskıları kontrol altına almak için bir dizi terörizim kanunu çıkarmış ama başlangıçta temel amaç dış etkilerin ülke içindeki grupları bilgi ve beceri aktarımıyla yönlendirmelerini engellemeye çalışmasıyla sınırlı kalmıştır (bölücü ve ayrılıkçı grupların sindirilmesi)[kaynak belirtilmeli] .

Ne kadar başarılı olduğu terörizmin yirmi yıl içinde bireysel hareketlerle kazanılan becerileri (sosyal düzen değişikliği istemi) organize grupların hareket yapısına kavuşması (ülke sınırlarını çizmeye) ile izlenebilir[kaynak belirtilmeli] .

Yerleştirilemeyen sosyal yapılardan ortaya çıkan bu gelişim nasıl organik bir içerik ise, bireysel özgürlükler ile başlayan kısıtlamaların ceza kanunu (1991 Terör yasası) içinde sistemin bütünlüğüne yönelmesi aynı biçimde organik bir olgudur. Kısaca 1970 ve 1980 ihtilallerinde terörizmle mücadele ögesi ve 1991 Terörizm yasası süreğenlik göstermektedir ve tanımlamaya değerdir. 1991 Terör yasası 1970 ve 1980 ihtilallerinin başarısızlıklarını kontrol altına alınma çabasının bir ürünüdür[kaynak belirtilmeli] .

1970: Bireysel faliyetlerle yaşamın sekteye vurulması. (Apocular) (Osmanlı:Osmanlı Bankası baskını, Padişaha suikast)

1980: Amacli ve sistematik olarak toplum düzenin bozulması. Varlığının toplum düzeyinde kabullenilmesi. (PKK gerilla savaşı) (Osmanlı:Sarıkamışa yol açan süreç)

1990: Kurumlaşmış yapıların devlet ve sosyal yapılara temel amacına bağlı olmadan yıkıcı eylemlerde bulunması. Amacı sistemin varlığının sona erdirilmesi. (HEP-DEP) (Osmanlı:Van ayaklanması)

1990 lara gelindiğinde PKK terörünün temel amacı bireyler ve kurumlar arası ilişkilerdeki gerileme yaratmakdır. Bu amaç 1970-1980 ihtilallerinin uygulanan terörizimle mücadele metodlarını geçersiz kılmışdır. PKK sosyal etiğin yok olması ile olgular arasi yapılanmanın bozulmasını amaçlamışdır. Bu bozulmaya bir örnek sosyal etiğin yok olduğu yerde adaletin üstündeki yükden çökmesi kaçınılmazlığı gösterilebilir. 1991 öncesi T.C. adliye sistemi normal hayat koşullarına göre düzenlenmisdir. 1970 ve 1980 de gelen ihtilal kanunlarının (askeri yasaların) olmadığı ortamda Türkiye adliye sistemi PKK nın faliyetleriyle uğraşamaz olmuş ve bu koşullar için kendi altında yeni bir yapılanmaya gerek duymuşdur[kaynak belirtilmeli] .

Bu ihtiyacın sonucunda Terörizim yasası(ları) ortaya çıkmışdır. 1991 de yürürlüğe giren terör yasası bir çözüm olarak güvenlik mahkemeleri kurmuş buda hukuk devletinin zedelenmesine yol açmışdır. Yinede Türkiye bu sefer adaleti askeri mahkemelere taşımamış, kendi siyasi yapısında çözmeye çalışmışdır. Sorun askeri mahkemelere taşındığında halk dışlanmakdadır[kaynak belirtilmeli]

Bu da sosyal birliği bozmaktadır. 1970 ve 1980 ihtilali askeri mahkemelerinin sonuçlarını bu bağlamda algılamak doğru olacakdır. Sorunu askeri mahkemelerle çözmek devletin güvenirliliğini tamamen ortadan kaldırma ihtimalini içermektedir. Askerleri mahkamelerin içine çekmenin etkileri hala yaşanmaktadır. Terör yasasını sistemin vazgeçilmez parçası olmuşdur. Askeri yargıçlar çekilse bile oluşan deneyimler sistemin içinde kalacakdır[kaynak belirtilmeli] .

Zaman içinde devlet değişen koşullar ve biriken deneyimlerle yasanın şeklini ve kapsamını hatta ismini değiştirmektedir. PKK ile sisteme giren bu olgular biriminin PKK sona ersede sistem içinde kalacağı 21. yüzyılın koşullarında bir gerçekdir[kaynak belirtilmeli] .

Terörizm yasasının bir kolu olarak algılanan terörden zarar görenlerin zararlarının tazmin edilmesi TBMM'de 17 Temmuz 2004'te kabul edilen 5233 sayılı yasa ile gerçekleşmektedir. 31 Mart 2005 tarihi itibariyle her ilde kurulan tazminat komisyonlarına 69 bin 832 başvuru yapıldı[kaynak belirtilmeli] . Bunlardan sadece bin 595'i, yaklaşık beşte biri sonuçlandı[kaynak belirtilmeli] .

Bu sonuçlanan davalar toplam başvurunun yaklaşık yüzde ikisi yerinde görüldü ve tazminat ödenmesine karar verildi[kaynak belirtilmeli] .

Davaların hızla sonuçlandırılamasının sebebi, terörden zarar görüldüğü belirtilen olayların aydınlatılmasında zorluklar bulunmasından kaynaklanmaktadır. Davalar hızla görülmeye devam edilmektedir. Devlet tarafından sadece tazmin yöntemiyle değil terör örgütünün tahribatını gidermek için bölgenin eğitiminin, alt yapısının ve sosyo-ekonomik verim ve kalitesinin artırılmasına yoğun çaba ve emek harcanmaktadır.

Politik [değiştir]

HEP/DEP/HADEP/DEHAP/DTP

Bu dönemde Türkiye siyaseti halkın problemleriyle uğraşamamış PKK nın aşıladığı ideolojik olgular ve yol açtığı kayıplarının etkisiyle bocalamıştır. Devletin bu durumuna örnek olarak

    * Türkiye'nin demokratik yapısıyla oluşturduğu meclisindeki parlamenterlerin kendisini yıkması ihtimali karşısında aldığı önlemlerle itibarını sıfırlaması
    * PKK uzantılarının birleştirici siyaseti savunanların desteğini boşa çıkartmayı başardığından keskin politikaların önünü açması
    * 1965 de araştırmaları başlanan 1970 lerde plot çalışmaları yapılan öğrencinin bireyselliğini ortaya çıkaran kredili sistemin idarenin kontrolü elden brakmama amcı doğrultusunda doğru dürüst hayata geçirilememiş,
    * 1970 lerde planlanan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi çalışmalarını neredeyse 20 yıl rafa kaldırılmış, bazı illerde ikincil merkezi yönetimin (OHAL) kurularak bir çok bireysel kazanımdan geri dönülmesi sayılabilir.

HEP/DEP/HADEP/DEHAP/DTP siyasi arenada kendilerini göstermiş olasada kürt kökenli seçmenin ülkede %10 dan fazla miktari olduğu halde Türkiye genelinde %10 barajı aşamamış olmasının nedenleri ilginçtir. Bir arguman bu olguya karşı Türkiye devletinin kürt halkını silah yoluyla bastırdığı çünkü devletin kuruluşundan beri Türk ırkçılığını işlediğini söylemektedir. Bu argumana zıt olan olgu ise kürt kökenli Türkiye vatandaşlarının insan hakları problemi olan bölgelerde bu partilere daha yüksek oy verdiği, diğer bölgelerde ise bu oranın düşük olmasıdır. Üzerinde durulması gereken olgu insan hakları ve bu partilere verilen oyların doğru ilişkide olduğu gerçeğidir. PKK nın faliyetleri ile halkı kendine çektiği fikri bu ilişkide önümüze çıkmaktadır. PKK nın metodlarında diğer gruplara karşı kendi alt grubunu oluşturmada ne kadar başarılı olduğunu göstermektedir.

HEP/DEP/HADEP/DEHAP/DTP olgusu kürt halkı içindeki demoktatikleşmenin bir başka gerçeğini ortaya koymaktadır. 20 yüzyıla kadar yenetici/yönetilen ikilemi ile yaşayan anadalu vatandaşları, Türkiye kuruluşunda söylem olarak çok çeşitliliği benimsemiş ama faliyette demokrasi kültürünün ancak dar anlamda ikinci dünya savaşı sonrasına ve 1961 den sonra ise sistem-halk etkilenmesiyle gelişmiştir. Siyasi açıdan 1970 lere gelindiğinde feodal yapısıyla güneydoğu anadolu en geri kalmış bölgedir. Bölge insanı siyasi seçimlerini/bölge partileri propagandalarını vatandaşın ihtiyaçlarına başımlı yapmamaktadır. Aponun kişiliğinde (anılarında) ve PKK faliyetlerinde bu otoriter yapıyı doldurma fikri bulunmaktadır. PKK nın temel amacı uzandığı bölgelerde devletten ve diğer otorite yapılarından baskın olmaktadır. Son yirmi yılın faliyetleriyle kurduğu otorite ile bütün kürtleri kendi alanına çekemediği Türkiye 'in demokrasi kültüründe aldığı mesafenin ilginç bir göstergesidir. Kürt halkının demokratik yapısının ve bu yapıyı geliştirmedeki Türkiye'nin başarısı kürt vatandaşların din-ırk gibi bağlamlarda bir yönetici yapıya bağlanamadığı gerçeğinde saklıdır. Demokrasi pragmatik bir olgudur ve devlet, PKK veya genel anlamda otoriteye bağlılıkla çelişmektedir. Türkiye devletide 1999 dan beri hızla ideoloji deb pragmatik yaklaşıma doğru ilerlemektedir.

Sosyal amaçlı organizasyonlar [değiştir]

PKK Politik Partilerin (HEP/DEP/HADEP/DEHAP/DTP) yanında bölgesel kontrolu elde etme amacı ile sosyal orgaznizasyonların haraket ve politika birimlerine el atmışdır. Bunların en başlıca örnekleri bölgesel insan hakları dernekleri ve belediye yönetim birimleri oluşmaktadır. Bu organizasyonları temel amacının dışında ve/veya temel amacına bağlı tek yanlı olarak kulanılması toplumsal kimliği oluşturan (değişik kimliklerin hayat bulduğu) faliyetlerin yürütülmemesine yol açmış ve toplumun değişik kimliklerinden yoksun kalmasına yol açmışdır. Bölge insanı kendi benliğini oluşturan diğer kavramların yaşam bulamamasından dolayı sadece iki kavram (kürt-kürt olmayan) çatışmasına maruz bırakılmışdır. Toplumsal haraketliği sağlayan faliyetlerininin içi boşaldığından ve yerlerine yenisi kurulamdığından ihtiyaçlar karşılanmaz olmuşdur ve toplum içindeki oluşan çözümsüzlük hislerinide PKK tarafında devlete yüklemişdir. Bölge toplumu "kutuplaşma sonrası sosyal çürümeye" maruz kalmışdır.[kaynak belirtilmeli]

İnsan hakları derneklerinin temel amacı sistemin parçaları arasında iletişim sağlayarak olayların değişik boyutlarının göz önüne alınması ve ikincil olarak ise taraflar arası yapıcı diyalog kurmasıdır. Temel ögesi itibari ile tarafsız olan bu organizasyonlar olguları tek yanlı aktararak (taraf tutarak) sorunun bir parçası haline gelmişlerdir. Sorunun büyüklüğüne örnek olarak:

"Ölüm orucu eylemlerinin bu noktaya ulaşmasının nedeni iktidarın kabul edilemez tutumudur." diyerek hükümetin ise "Ölüm orucu emrini devlet mi veriyor; insan hayatını hiçe sayan faliyetleri metod olarak seçenlere ve bu emri verenlere söylenmesi gereken sözleri niçin bana yönlendiriyorsun" diyerek cevap vermesi yaşanan iletişimin bozukluğuna örnek olmaktadır. Yaratılan bu politik kavgada ceza evlerinin sorunları ve devletin sisteme kontrol edememesi gibi olgular göz önüne çıkmamakta ve derneklerin bu bağlamda temel görevini yerine getirmemesi sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca kalabalık koğuşların ve düzensizliğin propaganda faliyetlerine imkan vermesi bu organizasyonların önceliğini seçerken nelere baktıkları sorusunu getirmektedir.

Söylemleri bağlamında bakıldığında, insan haklarının diğer boyutları bu organizasyonlar tarafından temel amaçdan sapma olarak algılandığından dışlanmış ve PKK nın temel amacıyla kesişen devlet-vatandaş ilişkisini koparma amaçı götmüşlerdir. Ayrıca bu dömen içinde dernek mallarının yıkıcı örgüt elemanlarına kullandırılması ile dernekle devleti karşı karşıya getirmişdir. Bu faliyetler organizsonların PKK nın kolları olduğu izlenimini yaratmışdır. PKK ise yaratılan sığ imajı kullanarak bölge insanını Türkiye parlamentosuna değil kendisine bağlı olduğunu savunmuşdur. Bu gruplar 21. yüzyılda töre cinayetleri, kadın hakları gibi büyük sorunlara odaklanması 20. yüzyılın son çeğreğinde nerede oldukları sorusunu akla getirmektededir.[kaynak belirtilmeli]

İnanç Eksenindeki Etkileri

PKKi marksist-leninist bir örgüt olmasının ötesinde militanları üzerinde etkinlik ve sempati kazanabilmek amacıyla da faaliyetlerde bulunmaktadır. PKK ekseninde gelişen yeni kuşak kürt kültüründe başat çizgi ateizm olmakla birlikte zerdüştlükte ikinci derece de önemli hale gelmiştir son yıllarda. Her ne kadar tarihsel kökende zerdüştlük ile bağlantıları olmasa da, bazı yazarlar tarafından zerdüştlük kürtlerin eski dini olarak gösterilmeye çalışılmıştır.

Kuzey Irak Kampları

PKK Güneydoğu Anadolu bölgesinde yeterli halk desteğini alamadığından ve güvenlik güçleri karşısında 20.000'den fazla kayıp verdiğinden sınır ötesine yerleşmeye çalışmıştır. Uzun süre Suriye'de kaldıysa da, bu hem yeterli olmamış, hem de 1998'den sonra burada da barınma imkanı kalmamıştır. Körfez Savaşı'ndan sonra oluşan güç boşluğundan yararlanan terör örgütü 1990'ların başında Kuzey Irak'a yerleşmiştir. Irak Savaşı (2003) ise PKK'ya daha geniş bir güç boşluğu sağlamış ve Kandil Dağı ve çevresine yerleşmiştir. Bu bölgede 10'dan fazla PKK kampı vardır. ABD, Irak'ı işgal ederken bu kampları ortadan kaldırma sözü vermiş, Bağdat Yönetimi ve yerel Kürt yönetimi de PKK faaliyetlerine izin vermeyeceklerini açıklamışlardır. Ne var ki zaman içinde Her üçü de PKK'yı bu bölgeden sökmeye güçlerinin yetmediğini ima etmişlerdir. Özellikle Barzani ve adamları ise PKK faaliyetlerine göz yummanın ötesinde silah da sağlamışlardır. Irak Ordusu'nun silahları PKK'lıların eline geçerken, bu silahlar sayesinde Türkiye'deki eylemleri artmıştır.

[1]. 2006 yılının Temmuz ayında PKK Türk Büyükelçiliği'nin sadece 500 metre ilerisine Öcalan Kültür Merkezi adı altında bir propaganda ofisi açmıştır. Türkiye buranın kapatılması için nota verirken, ABD'lilerin ilk açıklaması "Biz böyle bir merkez görmedik" şeklinde olmuştur.

Temmuz 2006'da Türkiye'nin ABD'ye PKK kampları konusundaki tepkileri zirveye çıkmıştır. Başbakan Tayyip Erdoğan gerekirse sınır ötesi operasyonun tek taraflı olarak yapılacağını ilan etmiştir. Bu tepki bir haftada PKK terörüne verilen şehit sayısının 15'e ulaşması ile oluşmuştur. Bu uyarı Dışişleri ve diğer kanallardan da tekrarlanmıştır [2].

Bu sert tepkiler üzerine ABD Başkanı George W. Bush ve Amerikan Dışişleri Bakanı Rice'dan PKK'ya karşı gerekenin yapılacağı sözü geldi.

30 Haziran 2007 tarihinde örgütün kamplarından kaçan biri kadın 4 kişi, Şırnak ilinin Silopi ilçesinde güvenlik güçlerine sığınarak pek çok itirafta bulundu. İtirafçılar, Türkiye Cumhuriyeti'nin düzenleyeceği sınırötesi operasyon söylentilerinin PKK mensupları arasında korku yarattığını belirtti. [13] Basın mensuplarına da açıklama yapmalarına izin veirlen itirafçılar :
“    Biz terör örgütüne kandırılarak katıldık. Örgütte yaşananlar karşısında gerçekleri gördük. Bize, teslim olursanız Türkiye'de kötü muameleyle karşılaşırsınız denildi. Ancak biz buna rağmen gelip güvenlik güçlerine teslim olduk. Bize söylenenlerin hiçbirinin doğru olmadığını gördük. Burada hiçbir kötü muameleye maruz kalmadık. Bizim gibi yüzlerce örgüt üyesi var. Eğer onlara bir güvence verilirse inanıyoruz ki hepsi gelip teslim olur. Son günlerde sınır ötesi operasyon söylentileri örgüt içinde korkuya neden oldu. Bütün kamplar boşaltıldı.[13]    ”

şeklinde açıklamalarda bulundular.

Teslim olmak için Habur Sınır Kapısı'nı kullanan itirafçılar, örgütün uzaktan kumandalı mayınlarla gerçekleştirdiği eylemler için gerekli teçhizatı Kuzey Irak'tan temin ettiğini söylediler. [13] Kandil Dağı'ndaki kamplara 2 ABD zırhlısının silah getirdiğini öne sürerek ajan olmakla suçlandıklarına ilişkin baskılara dayanamadıklarını ve bu nedenle de teslim olduklarını, bazı arkadaşlarının ise intihar ettiğini söylediler. [13]

Çocuk Militanlar

Son yıllarda yaşanan silahlı mücadeledeki başarısızlıklar sonucunda PKK ciddi bir eleman sıkıntısı yaşadı ve bunun sonucu olarak silah altına aldığı kişilerin yaşı 10-11'e kadar düştü. Alınan çocukların büyük kısmı ise 14-15 yaş civarında kızlardan oluşuyor.[kaynak belirtilmeli]

Örgütün eylemleri
PKK bugüne kadar en az 30.000 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ölümüne sebep olmuştur

KAYNAKÇA VE KİTAPLAR

    * Nihat Ali Özcan PKK (Kürdistan İşçi Partisi) Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi
    * Turkey-Iran relations, 1979-2004 : revolution, ideology, war, coups and geopolitics / Robert Olson.
    * The Kurdish nationalist movement in the 1990s : its impact on Turkey and the Middle East / Robert Olson.
    * The Kurdish conflict in Turkey : obstacles and chances for peace and democracy / Ferhad Ibrahim, Gülistan Gürbey.
    * Bloodlines : from ethnic pride to ethnic terrorism / Vamik Volkan.
    * Nur Bilge Criss, 'The Nature of PKK Terrorism in Turkey', Studies in Conflict and Terrorism 8 (1995) pp. 17-37

aynı zamanda bu yazı wikipedia isimli internet sitesinden alıntıdır