Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: AHLAK DOĞUŞTAN MI?  (Okunma sayısı 6110 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 04, 2009, 11:54:49 ös
  • Ziyaretçi

Bilim, doğru ve yanlışa ilişkin sezgilerimizin biyolojik köklerinin peşinde.

Güney Afrika'nın cango mağaralarında, 2 Ocak 2007'de şişman bir kadın mağaranın tek çıkışında sıkışıp kalınca, arkasındaki 22 turisti içeride tutsak bıraktı. Sıkıştığı oyuğun etrafını kazarak kadını çıkarmak mümkün olmayınca, geriye korkunç bir ahlaki ikilem kalıyordu: Ya kadının hayatına son verilecek ve arkasındaki 22 kişi kurtarılacaktı ya da kadınla birlikte diğerleri de ölüme terk edilecekti. Evet, bu bir ikilem. Çünkü bizi birçok kişiyi kurtarmak ile bunun için birisinin hayatını feda etmek arasında tercih yapmaya zorluyor.

Ahlak biliminde yeni bir akım farklı kültürlerdeki insanların bu tür ikilemler karşısında nasıl yargıya vardığını ortaya çıkarıyor, karar verirken etkili olan etmenleri ve karar sonrası eylemleri tanımlıyor. Çalışmalar, ikilemler karşısında doğuştan gelen, evrensel, temel ahlaki ilkeler olduğunu öne sürüyor. Bu ilkeler hızlı, sezgisel ve tüm dünyada geçerli olacak biçimde neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar vermeyi sağlıyor.

Şimdi Harvard Üniversitesi'nin web sitesinden ulaşabileceğiniz ahlak testinin (Moral Sense Test - moral.wjh.harvard.edu) uygulandığı bir deneyde olduğunuzu düşünün. Şu tür ikilemlerle karşılaşacaksınız: Teknedeki birinin düşüp boğulacağını bile bile, boğulan beş kişiyi kurtarmak için teknenizi daha hızlı sürer miydiniz? İlaçlarını almazsa hayatını kaybedecek ölümcül bir hasta var. Ama bu hasta öldüğünde, organları üç kişinin yaşamını kurtarabilir. Bu durumda diğerlerini yaşatmak için hastayı ilaçlardan mahrum bırakır mıydınız? Düşman askerlerinin bebeğinizle birlikte sizi ve yanınızdaki sekiz kişiyi bulup öldürmelerini önlemek için ciyak ciyak ağlayan bebeğinizi boğar mıydınız?

Bunların hepsi ahlaki olarak ikilem yaratan olaylar. Zira diğerine göre daha ağır basarak, bizi bir tarafı seçmeye zorlayan, kısa yoldan net cevaplar yok. Dikkat çeken ilk şey, ateistler ve dindarlar da dahil, farklı geçmişe sahip insanların aynı şekilde yanıt vermesi. Üstelik insanların çoğu, bu karara nasıl vardığı sorulunca hiçbir fikrinin olmadığını söylüyor; ama seçimlerinin doğruluğu konusunda kuşkuları yok. Mesela yukarıdaki örneklere cevap veren pek çok kişi teknenin hızını arttırmanın kabul edilebilir olduğunu, ancak ölümcül hastanın ilaçlarını kesme konusunda şüphe duyduklarını söylüyor. Çoğu başlangıçta bir bebeği boğmayı aklından bile geçirmeyeceğini belirtiyor. Ama daha sonra söz konusu durumda bunun mümkün olabileceğini dile getiriyor.

Neden bu örnekler verildi? Birinci ve üçüncü durumda bir eylemin gerçekleştirilmesi söz konusuyken, ikinci olayda bir eylemin unutulması veya göz ardı edilmesi bekleniyor. Her üç durum da bir ölüm karşılığında üç, beş ya da dokuz canın kurtarılması gibi açık bir kazançla sonuçlanıyor. Birinci ve ikinci durumlarda kişi kötünün iyisini yapmayı tercih ederken, üçüncü durumda hangi yol seçilirse seçilsin sonuçta bebek ölüyor. İlk örnekte teknedeki birinin zarar görmesi, bir yan sonuç olarak ortaya çıkıyor. Amaç beş kişiyi kurtarmak, birini suya düşürüp boğulmasına yol açmak değil. İkinci durumdaysa niyet üç kişinin yaşamını kurtarmak da olsa, hedef hastanın hayatına son vermek.

İşin şaşırtıcı yönüyse, bu ikilemlerde doğru ve yanlış yargılarımızın oluşmasında duygularımızın çok etkili olmaması. Örneğin, beyinlerinin karar verme ve duygularla bağlantılı kısmı zarar görmüş bireyler üzerinde yapılan bir çalışma var. Araştırma sonuçlarına göre bir dizi ahlaki ikilem ile karşı karşıya kalmış bu hastalar, genellikle çoğu insanla aynı ahlaki yargılara ulaşıyor. Sonuç, bu tür yargılara ulaşmak için duygulara ihtiyaç olmadığını akla getiriyor.

Öte yandan duygularımız, eylemlerimizi güçlü biçimde etkiliyor. Doğru ya da yanlış konusunda nasıl yargıya ulaştığımız, belli bir durumda ne yapmayı tercih ettiğimizden çok farklı olabilir. Örneğin pek çok kişinin hayatını kurtarmak için bir kişiyi öldürmenin ahlaki olarak hoş görülebileceği konusunda hepimiz hemfikir olabiliriz. Ama iş birinin gerçekten canını almaya geldiğinde çoğumuzun dizlerinin bağı çözülebilir.

Eylemlerimizin üzerinde rol oynayan duygulara ilişkin bir başka örnek, psikopatlar üzerine yakın zamanda yapılan araştırmalardan geliyor. Heath Ledger'in "Kara Şövalye" (The Dark Knight) ve Javier Bardem'in "İhtiyarlara Yer Yok" (No Country for Old Men) filmlerinde canlandırdığı canilere bir göz atalım. Ledger, Batman'in hiçbir sebep olmadan kötülük yapan düşmanını, Bardem de nedensiz yere adam öldüren bir seri katili canlandırıyor. Böylesi psikopat katiller doğruyu yanlıştan ayırmayı biliyor mu? Yukarıda bahsettiğimiz yeni ve henüz başlangıç safhasındaki araştırmalar, klinik olarak tanısı konmuş psikopatların doğruyu yanlıştan ayırdıklarını ileri sürüyor. Araştırmacılar, bu kişilerin ahlaki ikilem yaratan olaylara ilişkin verdiği yanıtlar ışığında böyle bir sonuca varıyor. Psikopatları diğerlerinden ayıransa davranışları. Hepimiz öfkeleniyoruz ve aklımızdan şiddet dolu düşünceler geçiyor. Ama genellikle duygularımız şiddet eğilimlerimizi frenliyor. Buna karşılık psikopatlar bu tür duygusal kısıtlamalardan yoksunlar. Yanlış olduğunu bildikleri halde vahşi şekilde davranıyorlar. Çünkü vicdan azabı, suçluluk veya utanç duymuyorlar.

Bu araştırmalar, doğanın bize doğru ve yanlış üzerine sezgisel yargılarımızı ateşleyen, ahlaki, temel ilkeler verdiğini ileri sürüyor. Duyguların, eylemlerimiz üzerinde, erdemli davranışlarımızın pekişmesinde ve ahlaksız eylemlerimizin cezalandırılmasında, çok güçlü bir rolü var. Genellikle yanlış hareketleri yapmıyoruz. Çünkü bunların kötü olduğunun farkına varıyor ve bile bile yanlış bir şey yapmanın duygusal bedelini ödemek istemiyoruz.

Şu durumda siz bir mağaranın kapısına sıkışmış kilolu kadını öldürür müydünüz yoksa diğerleriyle birlikte hayatını kaybetmesine izin mi verirdiniz? Ahlak testini çözen diğer kişiler gibiyseniz, kadını öldürmenin akla yatkın olduğunu söylerdiniz. Çünkü böylece, onun daha kötü bir sonuca yol açmasını engelleyeceksiniz. Ama gerçekten bunu yapabilir miydiniz? Çok şükür daha basit bir çözüm vardı. Kadın 10 saat sonra parafin kullanılarak kurtarıldı.





Prof.Marc D.HAUSER





HAUSER, Harvard Üniversitesi'nde psikoloji ve evrimsel insan biyolojisi profesörü ve "Moral Minds" (Ahlaki Zihin - Ecco/HarperPerennial Yay.) kitabının yazarıdır.





Kaynak ; Newsweek Türkiye, Sayı 05 - 30 Kasım 2008, Sayfa 54.


Eylül 15, 2009, 02:10:28 öö
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

Güzel ve bilgi dolu bir yazı yalnız genellikle bir çok kişi için bir kişinin feda edilmesinden yana bir insanımdır. Tabi ki her yol denendikden sonra hiç bir çare kalmaz ise....


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
5 Yanıt
5724 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 28, 2008, 01:19:29 öö
Gönderen: Veritas
1 Yanıt
3762 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 13, 2007, 05:48:50 ös
Gönderen: shemuel
5 Yanıt
5679 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 13, 2007, 06:20:10 ös
Gönderen: shemuel
13 Yanıt
12353 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 01, 2008, 08:58:39 ös
Gönderen: blossom
20 Yanıt
21399 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 06, 2013, 11:39:38 ös
Gönderen: blackfriairs
40 Yanıt
22669 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 11, 2011, 01:56:55 ös
Gönderen: Hacamat
AHLAK

Başlatan karahan Insan

0 Yanıt
2778 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 04, 2011, 10:32:24 öö
Gönderen: karahan
0 Yanıt
2090 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 03, 2014, 07:28:31 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2294 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 30, 2014, 10:13:51 ös
Gönderen: mbulut
0 Yanıt
4683 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 25, 2015, 10:55:52 ös
Gönderen: mbulut