Sayın Ozkann ,
Yazınızda konuyu bir hayli genişletmiş olduğunuzu ve başlıktan da sapabileceğimiz açılımlara çok müsait bir konu olduğunu ifade etmek istiyorum. Ancak zaman ayırıp uzun uzun yazdığınız için , cevaplamayıp sözünüzün havada kalmaması için , konu dışına taşsa da , bu taşma için forum üyelerimizden özür dileyerek yanılgı noktalarınızı ve haksız ithamlarınızı cevaplandırarak bu başlık altında son kez görüşümü ifade etmek istiyorum.
İlk olarak eğer gerçekten açık öğretim lisesini tamamladıysanız sizi gerçekten takdir ve tebrik ederim.Çünkü klasik , örgün eğitim modellerine nazaran, dışarıdan hazırlanma sürecinde programı tüm engellere ve güçlüklere rağmen tamamlama iradesini göstermiş olduğunuzu düşünüyorum. Bu da, yaşadığınız olası şanssız başlangıçlar veya karşılaştığınız zor koşullara akıl gücü ile karşı durabildiğinizi gösterir , ki buna ancak tebrik yazılır. Cahil-i mürekkep sözümün muhatabı hiçbir biçimde şahsınız değil. Onlar kendilerini bilirler, dolayısıyla sizin kendinize de haksızlık ederek algı düzeyiniz,kalifikasyonunuz için açıklama yazma gereği hissetmeniz yerinde değil.
Bir diğer konu , özellikle "cumhuriyetçi,laik, jakoben(!), vatandaşlara yönelik "Halkı azarlıyor ve ikna edilmeye değer bulmuyorlar." sözünüz gerçekten çok büyük bir haksızlık. Hiçbir cumhuriyetçi yöneticinin halkı azarladığına şahit olmazsınız. İsterseniz "halkı KİMLERİN" azarladığına bir göz atalım :
"Ananı al da git!"
"Monşerler yerini bilecek."
"Bu süreçte işi batanlar sadece beceriksiz(!!!) olanlardır,intiharlık birşey yok!"
"Kelle"(!!!!!!!!!!)
"Ordu dediğin bize bağlı memurdur, o kadar!"
"Onursal sıfatı almış tekaütler duracağı yeri öğrenecek."
"Emekli albay çıkmış bize mayın için laf anlatıyor, kardeşim sen emeklisin , haddini bil, git köşende dur!"
...........................................
Dolayısıyla Sayın Ozkann , bir azarlama suçlamasında bulunacaksanız , cumhuriyetin halk için olduğunu bilenlere çatmanız , aklı selim sahibi kimsenin kalbinde yer bulmayacaktır ; kimin kimi AZARLADIĞINI idrak ederek konuşmak yerinde olur ve suçlayacaksanız da hakça suçlayın.
"İkna zorunluluğum ve misyonum yok." sözümün arkasındayım ; çünkü eğitimci değilim, cemaatine su taşıyan bir "nefer" değilim, milletvekili değilim , "sivil toplumcu" değilim . Yani , yapabilecekleri sadece kendi çapında olan bir kişiyim , ayrıca bir cumhuriyetçide kendini idrak vardır , yani bendenizde hiçbir zaman ne bilmediğini bilmeyen , bu nedenle herşeye soyunan , "ben de yaparım canım ne olacak?" fütursuzluğunu göremezsiniz. Kendini bilen ve hep bilmeye çalışacak bir insanım , bu nedenle de (eğer beni bilgili,eğitimli buluyorsanız) "Ben çok eğitimliyim, bu halkı ben eğiteyim ." gibi bir cüret sergilemem . Kapasitem dahilinde yaptıklarım ve yapacaklarım ancak talep edene, sorana,yardım isteyenedir.
Ancak şahsıma yönelik "Siz nasıl olsa başka ülkeye gider yerleşirsiniz." sözünüz daha büyük bir haksızlık; bunu yapacak olsaydım bana vatandaşlık teklif ettiklerinde yapardım ; üstelik de çok daha avantajlı pozisyonda olabilecekken , her türlü basitliğin arttığı, yobazlığın tırmandığı, iktisadi açıdan kalkınmaya değil büyümeye odaklanıldığı, görgünün zerafetin saygının mumla arandığı , kadınların sadece doğuran , pişiren , ütüleyen ve itaatkar olmaktan ibaret görüldüğü , dolma sarmanın marifetmiş gibi anlatıldığı, ders kitaplarında "Kadın evde şefkatin sağlanmasından ve kocasına destek vermekten sorumludur." yazan ve 15 yaşında "kocaya verilip de dünyayı tanıma şansı verilmemiş" kadınların kocasının omuz hizasının üstünden boynu bükük bir şekilde gülümsemeye çalıştığı , Türkiye Cumhuriyeti'nin kadınının uluslararası arenada bu fotoğraflarla rezil-i rüsva edildiği , limanlarımızın satıldığı , diğer müslüman ülke first ladylerinin yanında bu prototipin sadece bizde yer aldığı , insanların geldikleri yerleri unutup da kaba saba el kol hareketleriyle kendisini beğeniyle seçmiş ve içinden yetişmiş olduğu halka en kabul edilemez ifadelerle hitap ettiği , heykelin ahlaksızlık diye tanımlandığı , Moda İskelesi'nde şerbet içildiği , Cumhuriyet Tarihi'nin en korkunç dönemine tanıklık edildiği şöyle bir dönemde , herşeye rağmen kendi ülkesinde yaşamayı tercih etmiş benim gibi birisine "Siz nasıl olsa yurt dışına gidersiniz." demeniz asla kabul edilebilir değil.
Heykelde ,irticada, kalkınma yerine büyüme modelinde , içkide ,kadının konumundaki geriletmelerde asla ve kat'a görüşümü değiştirmem . Heykele "ahlaki "denen gerekçelerle bakmayan bir insanla , içkinin yasaklanmasını savunan ve ayrılıkçı mürtecibaşı SAİD'i sevdiğini, beğendiğini,savunduğunu söyleyen bir insanla her dönemde "karşı saflarda" yer alacağız. Burada bir "uzlaşı" mevzu bahis olamaz. Çünkü her türlü uzlaşıda bir "asgari müşterek" gereklidir.
Laik demokratik cunhuriyetin bekasına kast etmiş bir insan için ise hoşgörü diye birşey olamaz. Hoşgörüyü doğru anlamak gereklidir. Bölücüye, ayrılıkçıya, gericiye, sanatın ilerlemesine karşı olana , "Çalsa da namaz kılıyor." diyen bir insana benim hoşgörüm yok ve olamaz. Deyim yerindeyse , benim için örneğin azılı , eli kanlı bir katil, sırf mahkemede tıraş olup takım elbise giydi ve duruşmada kibar konuştu diye bunun "iyi hal"i diye birşey benim için tanımsızdır. Bunlardan dolayı ben "duygusal olmayan , hoşgörüsüz" olacaksam, varsın olsun , rasyonelim, sonuna kadar rasyonelim. Çalışırım, yardım yaparım, tangomu yaparım,masterımı yaparım, içkimi içerim, salonumda , sokakta , sergide , her türlü enstalasyonda heykel severim , ülkemin rencide edilmesine şiddetle karşı çıkarım, Gazi'nin anısına ve eserlerine dokunulma teşebbüsünde konu biter benim açımdan. Evet, rasyonelim.
Bu aşamada , bana ifade etmek istediğiniz başka hususlar hala kaldı ise , özel mesaj gönderiniz ki, üyelerimiz açılmış başlık dahilinde görüş veriyor olsunlar.
Saygılarımla