Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TÜRKİYE’DE MASON RİTLERİ  (Okunma sayısı 9765 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 01, 2009, 04:39:00 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Türkiye’de öteden beri sadece Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti egemendir.

Bu bir yüksek konseyi, daha 1861 yılında “Şûrayı Âlîyi Osmanî” adı altında kurulmuştu. Ancak o sıralarda Osmanlı Devleti’nde henüz ulusal nitelikli bir Masonluktan söz edilebilme olanağı yoktu. Bu ilk yüksek konsey, başarılı bir çalışma gösteremedi. Asıl düzenli örgütlenişi, 1909 yılında Maşrık-ı Âzam-ı Osmanî yani Osmanlı Büyük Doğusu adıyla kurulan ilk Türk ulusal mason obediyansının oluşturulması ile birlikte aynı tarihte ancak obediyansın kuruluşundan kısa bir süre önce başlayan yeniden düzenlenmesinden sonra gerçekleşti.

Cumhuriyetten önce Osmanlı Devleti’nde çalışmakta olan localardan bazıları diğer mason ritlerini uygulamaktaydı. Fakat gerek Maşrık-ı Âzam-ı Osmanî gerekse Cumhuriyetten sonra onun yerini alan Türkiye Büyük Maşrıkı, kendi bünyesinde farklı ritlerde çalışan masonik birimlere yer vermedi. Zamanla başka ritlerde ve yabancı bir obediyansa bağlı olarak çalışan localar da Türkiye Büyük Maşrıkı’na katıldı ve rit değiştirdi.

1930 yılında bir locanın Fransız Riti’nde çalışmak isteyişi bile büyük sorun yarattı ve o loca kapatıldı.

Dolayısıyla Türkiye Büyük Maşrıkı adlı örgüt aslında bir “büyük doğu” değil, bir büyük locaydı. Eski ve Kabul Edilmş İskoç Riti’nin otoritesi de “Türkiye Yüksek Şûrası” adını almıştı. 1950’li yıllarda ise “Türkiye Süprem Konseyi” adını kullanmış olduğu görülür.

Bu olgu günümüzde de değişmiş değil ama Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin durumu açısından bir karışıklık var.

Bu ritin anayasası uyarınca Amerika Birleşik Devletleri dışında her ülkede sadece tek bir yüksek konsey kurulabilir. Ancak bu kural birçok ülkede çiğnenmiş durumda. Nitekim günümüzde Türkiye’de de iki yüksek konsey görülüyor. Bunlardan biri “Süprem Konsey” diğeri “Yüksek Şûra” olarak biliniyor.

Bu nedendir ve neden böyledir?... Buna yanıt vermek o kadar kolay değil. Masonluğun Türkiye’deki tarihçesinin son elli yılını incelemeyi gerektirir. O ise bu başlığın konusu kapsamı dışında kalır. Ancak kim bilir, belki bir gün ona da girişirim; bu forumda daha önce anlatılmış olsa bile…

Sevgiler.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 27, 2010, 03:18:19 ös
Yanıtla #1
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 159
  • Cinsiyet: Bay

Peki Türkiyede Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Ritinden başka bir ritin olmamasının başlıca nedenleri nelerdir?
Bir rit uygulamasının olabilmesi için nerelerden nasıl bir izin alınmalıdır?
Localar istedikleri riti uygulama hakkına sahip midir?

Sorularımın cevapları için tüm üyelerden katkı bekliyorum.

Saygı ile.
veritas lux mea.


Kasım 28, 2010, 12:03:29 ös
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Bu konuda bir açıklamaya girişmeden önce, başka başlıklar altında belki de çok kez değinilmiş bir noktayı anımsatmakta yarar var.

Masonlukta bir ritten söz edildiğinde, Masonluğun o çırak, kalfa ve üstat diye anılan, topluca “simgesel dereceler” denilen standart üç derecesinin ötesinde genellikle “yüksek dereceler” diye anılan birtakım ek derecelerden oluşan bir dizgeden söz ediliyor demektir. Sadece simgesel derecelerde çalışmakta olan bir büyük loca, bir ritin o simgesel derecelerine uygulamakta olabileceği gibi  herhangi bir riti izlemekte olmayabilir de. Rit, ancak yüksek derecelerin varlığıyla birlikte tanımlanabilmektedir.

Şimdi gelelim Türkiye’deki ritler ile neden sadece Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin egemen olduğuna…

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde, bu ülkedeki okumuş ve aydın kesimin büyük ölçüde Fransız kültürünün etkisi altında kaldığı, bir yabancı dil bilinecekse bunun öncelikle Fransızca olduğu görülür. Bu durum ancak 2. Dünya Savaşı sonrasında bir değişime uğramış ve Fransızca ikinci plana itilerek onun yerine İngilizce gelmiştir. (Batı dilleri açısından Almanca zaten hep ikinci plandaydı ve hep orada kaldı. Diğerleri ondan da sonra.)

Böyle olunca Osmanlı Devleti’ndeki Masonluğun da öncelikle Fransız Masonluğu’ndan etkilenmiş ve esinlenmiş olması pek doğaldır. Nitekim 1909 yılı öncesinde ülkede çalışan yabancı locaların çoğunluğunun Fransız obediyanslarına bağlı olduğunu görüyoruz.

Peki bunun doğal sonucu Türkiye’de Fransız Riti’nin yerleşmesi değil miydi?... Niçin Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti?

Bunun yanıtı kesin değil, ancak yorum tarzında olabilir:

1.   Fransız Riti, bırakın derecelerinin sayısını, öğreti kapsamı bakımından Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin olsa olsa yarısı kadar kapsamlıdır. (7. ve sonuncu derecesi bir bakıma EKEİR’nin 18. derecesidir.) Demek, daha geniş kapsamlı bir rit yeğlenmiştir.

2.   Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti tüm dünyaya yaygındır. Bu bakımdan Fransa’da bile Fransız Riti’nden daha etkilidir.

3.   Bu ritin Osmanlı Devleti’nde 1861 yılında kurulmuş bir yüksek konseyi söz konusudur ama o girişim başarısızlıkla sonuçlanmış arkası gelmemiştir. Öyle bile olsa bir rit kurulacaksa ilk akla gelen EKEİR olur.

Osmanlı Devleti’nde bir zamanlar İzmir’de kurulmuş olan kozmopolit nitelikli, ömrü de pek kısa sürmüş olan bir büyük locayı saymayacak olursak, ulusal nitelikli ilk obediyans Maşrık-ı Âzam-ı Osmanî, sonraki adıyla Türkiye Büyük Maşrıkı’dır. Bunun kuruluş tarihi (1909), Şûrayı Âliyi Osmanî adını taşıyan yüksek konseyden kısa bir süre sonradır. Öyle ki, o tarihlerde yüksek konsey üyeleri aynı zamanda büyük locanın en önde gelen kurucularıdır. Bu nedenle de büyük maşrıkı şûrayı âlinin kurmuş olduğu çok söylenegelmiştir. O tarihte Türk masonların sayısı pek az; herkes iç içe… Bu iddia doğru olmasa da böyle düşünülmüş olması pek doğal. Öylesi asıl daha sonraki bir tarihte söz konusu; oraya geleceğim.

Büyük maşrık ne demek? Bunun Türkçesi günümüzde büyük doğu yani Fransızcadaki deyişle grand orient. Bu tür bir obediyansın büyük locadan en önemli farkı, değişik ritlerde çalışan locaları sinesinde barındırabilmesi hatta bu ritlerde çalışan locaların yüksek derecelerine de uzanabilmesi.

Demek ki Osmanlı Devleti’nde Masonluğun simgesel derecelerdeki örgütlenişi ilk kez gerçekleşirken biraz geniş ufuklu bir düşünce söz konusu olmuş. Kim bilir, aslında belki hiç de öyle değil; onlara «Siz öyle yapın. Daha iyi.» diye önerilmiş; onlar da öyle yapmış. Zaten şûrayı âlinin çalışacağı yüksek derecelerin de yabancılar tarafından önerilmiş olduğu, «Ritin şu şu şu derecelerinde ritüelik çalışmalar yapın.» denildiği gizli saklı bir şey değil. Bu, daha sonra da değiştirilmemiş.

O sıralarda ülkede yabancı obediyanslara bağlı olarak çalışmakta olan localar da vardı. Bunlar zamanla birer ikişer ya kapandı ya da Türkiye Büyük Maşrıkı’na katıldı. Nitekim TKürkiye’deki Masonluğun tarihini ayrıntılı olarak anlatan kitaplarda, bunlardan en sona kalmış olan bir yabancı locanın Fransız Riti’nde çalışmaktayken, törenle Türkiye Büyük Maşrıkı’na bağlanışı sırasında Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’ne geçişi de anlatılır.

Oysa buna ne gerek vardı?.. Türkiye’deki ulusal obediyans madem bir büyük maşrık, başka bir rite çalışmakta olan bir locayı da sinesine alamaz mıydı?

Demek ki, Türkiye Büyük Maşrıkı’nın adı öyleydi ama bu obediyans yapısı bakımından aslında bir büyük loca niteliği taşıyordu. Örgütsel bakımdan “büyük maşrık” sadece kağıt üzerindeydi. Türk masonlar da bir başka rite pek sıcak bakmıyordu.

Nitekim 1930 yılında Türkiye Büyük Maşrıkı’na bağlı Azim adlı loca çalıştığı riti değiştirip Fransız Riti’ne geçmek üzere girişimde bulununca kızılca kıyamet kopmuş, sonunda o loca tüm üyeleriyle birlikte Türkiye Büyük Maşrıkı’ndan ayrılmış ve kendi başına bir başka obediyans (!) oluşturmuştu.

1935 yılında Türkiye’de Masonluk resmen uykuya girdi; tüm masonik çalışmalar durdu. Gerçi dört yıl sonra kimi masonlar yine bir araya geldi; zaman içinde kendi aralarında üç loca kurdular ama bunları 1948 yılına kadar resmen etkinliğe geçiremediler.

İşte o tarihte kimilerinin aklına bir başka olgu geldi. Türkiye Büyük Maşrıkı kapatılmıştı ama Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin 33. derecedeki masonları yaşamda olduğu sürece bu ritin anayasası uyarınca yüksek şûranın varlığı sürüyordu.

O tarihte masonların bağımsız ama düzenli sayılabilecek localar çatısı altında bir araya getirilmesi, böylece Türkiye Büyük Maşrıkı’nın yeni baştan kurulması uzun boylu bir işti. Çünkü geçen 13 yıllık uyku dönemi içinde Masonluk etkin olmasa bile çok kan yitirmişti. Yüksek Şûra’nın yeniden etkinliğe geçirilmesi ise çok daha kolaydı; ötesi 33. derecede 9 masonun bir araya gelmesi gerekiyordu. Yeterli sayıda 33. derecede mason olmasa bile, gene ritin anayasası uyarınca kimi seçilmiş masonlara bu derecenin verilmesi ile gerekli sayı kolayca sağlanırdı.

Dolayısıyla işin kolayına kaçıldı.

Öyle yapıldı ama bu kez yüksek şûra, yüksek derecelerde (4.-32.) çalışacak olan atölyelerinden önce simgesel derecelerde çalışan localar oluşturup bunları kendi çatısı altına aldı. Neden? Çünkü atölyelerin kurulabilmesi için, simgesel derecelerdeki çalışmalarını tamamlamış masonlara gereksinme vardı.

Bu noktada bir açıklama daha yapmak gerek. Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin varlığı ancak bir yüksek konseyin varlığı ile olanaklıdır. Bunun için yüksek konsey, daha alt derecelerde çalışacak olan atölyelere gereksinme duymaz. Ancak bu teorik olarak böyledir. Pratikte daha alt derecelerde çalışacak atölyeler de kurulur ki, bu derecelerde yetişen masonlar zaman içinde yüksek konseye doğru yürüsün. Fakat yüksek konseyin üye sayısı da sınırlıdır: 33. Dolayısıyla çok sayıda yüksek dereceli masonun bulunduğu bir ülkede, çoğu ancak 32. dereceye kadar yükselebilir ve orada kalır. (Elbette daha alt derecelerde kalanlar da olur.)

Türkiye’de 1948-1954 yılları arasında simgesel derecelerde çalışan localar, etkinliklerini bir büyük locaya değil, doğrudan yüksek şûraya bağlı olarak sürdürdü. (Bu arada bir de “ünite granlojları” adı verilmiş olan bir garip uygulama da var ama o bir tarihsel ayrıntı ve buradaki konumuzun dışında.) Neden sonra Türkiye’de yüksek konseye bağlı olmayan. bağımsız bir obediyansın kurulması için çalışmalara başlanabildi. Bu da birtakım uyuşmazlıklar nedeniyle gecikti de gecikti.

Olanların pratiğine ve özetine bakacak olursak, Türk Masonluğu, 1957 yılına kadar örgütsel bakımdan karmaşık bir dönem yaşadı ve sonunda Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonları Büyük locası’nın oluşumuyla birlikte ve ardından yüksek şûra ile büyük loca arasındaki ilişkileri düzenleyen bir anlaşma (konkordato) bağıtlanınca tüm bu işler bir düzene girdi.

Bütün bu oluşumlar sırasında, yüksek dereceli masonların hatta onda önce yüksek konseyin pek etkili bir konumda olduğunu görüyoruz. Böyle olunca, o dönemde de sonra da Türk masonlarının ileri gelenleri, sözü geçenler, hatırı sayılanlar, bir başka ritin oluşumuna kesinlikle göz açtırmazdı.

1970 yılından sonra Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nın iyiden iyiye Anglosakson Masonluğu’nu benimsediğini biliyoruz. İlerleyen yıllarda kimi masonlar, bu büyük locaya İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın benimsediği ve uyguladığı sistemi getirmek üzere birtakım Hazırlıklara başladı. Bu bağlamda bir kampanya olarak bile nitelenebilecek girişimlerin özellikle 1990’lı yılların ikinci yarısında yoğunlaştığını görüyoruz. O tarihlerde yapılması öngörülen işi şöyle özetleyebiliriz: “Madem İngiltere Birleşik Büyük Locası Masonluğun Royal Arch dahil olmak üzere üç simgesel dereceden oluştuğunu benimsiyor, biz de öyle yapalım.”

Şimdi ne denmek şu “Royal Arch da dahil olmak üzere üç simgesel dereceden oluşmak.”

18. yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’deki Masonluk ikiye bölünmüş durumdaydı. İki büyük locanın uygulamaları arasında hayli önemli farklar vardı. Öte yandan, her iki büyük loca da yüksek derecelere karşı dursa da, İngiltere’de bu derecelerin oluşumu ve Kıta Avrupası’ndaki ritlerin kimilerinin bu ülkeyle de sokulması engellenememişti. İngiltere Birleşik Büyük Locası kurulurken öyle bir şey yapılmalıydı ki, tüm bu yüksek derece örgütlenmelerinin beli bükülsün. Bu da “Royal Arch” olarak anılan derecenin de simgesel derecelerin bir uzantısı sayılarak büyük locanın yönetim ve uygulaması altına alınmasıyla olanaklıydı. Öyle yapıldı. (Bu derece, arada aşamaları olmakla birlikte sonuç olarak Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin 14. derecesinin sonuna hatta belik biraz daha ilerisine kadar olan öğretiyi kapsıyor.)

Türkiye’ye dönelim…

1990’lı yılların ikinci yasındaki bu girişimlerin ardında ve bir sonraki aşamasında belki İngiliz Masonluğu Sistemi çerçevesindeki ileri dereceler uygulamasının gündeme getirilmesi hatta belki York Riti uygulamalarına bile başlanmasına ilişkin tasarımlar yer almış olabilir. Ancak bunlara fırsat kalmadı. Türkiye Yüksek Şûrası bu bağlamda açıkça hiçbir şey söylememiş olsa da, yüksek dereceli masonlar Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nda böyle bir değişiklik yaratılmasına karşı şiddetli bir tepki gösterdi. Hatta 1999 yılındaki seçimlerde En Muhterem Büyük Üstat Tunç Timurkan bir dönem için daha büyük üstatlığı sürdürmek üzere aday olduysa da seçilemedi. Bir söylenti uyarınca bunun nedeni, onun da söz konusu girişimi destekleyenler arasında yer alışıydı.

Uzun yazdım ama sanırım bu açıklamalar yararlı oldu. Şimdi toparlamaya çalışayım.

Türk Masonluğu’nda geçmişte olduğu gibi bugün de yüksek dereceli masonların diğerleri üzerindeki etkisi hiç de küçümsenemeyecek boyuttadır. O masonlar ise Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin Türkiye’de egemen bir yüksek konseyinin üyeleridir. Türkiye’de bir başka rit daha kurulacak olursa, kendi örgütlerinin ve bu örgüt çatısı altında yürütülmekte olan masonik öğretinin zedeleneceğinden çekinirler. Nitekim Royal Arch uygulaması, bir bakıma ritin 4-14. derecelerinde çlışan atölyelerin kapanması demektir. İngiltere’deki yüksek konseyin çalışmaları 18. dereceden başlar ama Türkiye’deki koşullar buna elvermez. Dolayısıyla böyle bir girişime karşı çıkarlar.

Durum böyle olunca Türkiye’de bir başka mason ritinin örgütlenerek çalışması için olanaksız denilebilir mi?

Hayır. Olanaksız değil ama pek zor. Çok uzun vadeli bir girişimin pek ufaktan başlatılarak, yıllarca çalışarak, umut yitirmeden, sabırla, direnişle, çok ileri tarihte gerçekleşmesi söz konusu olabilecek bir örgütlenmeye hazırlanmak gerekir.

Hiçbir mason da böyle bir işe girişmek istemez. Niçin istesin ki? Bunun ne yararı olur ki?

Gelecekte Türkiye’deki Masonluk niceliksel bakımdan da çok ileri bir düzeye varacak olursa, belki Masonluğun öğreti kapsamının daha da zenginleşmesi öngörülebilir; hani demokratik rejimlerdeki zenginleşmenin farklı tutum ve eğilimleri olan politik partilerin ortaya çıkışı ile sağlanması gibi… Bu bağlamda belki gelecekte Türkiye’de iki rit daha görülebilir. Biri Memphis-Mizraim Riti, diğeri Uluslararası İnsan Hakları Karma Riti.

Elbette öte yanda İngiliz Masonluğu Sistemi ile ABD’ndeki Yok Riti de var. Türkiye’deki uluslar arası politik eğilim Avrupa Birliği doğrultusunda değil de Anglo-Amerikan doğrultuda gelişecek olursa, bunlar daha öncelikli tutulabilir. Tersine, Türkiye Batılılaşmayı terk edip, kimilerinin özlemini çektiği özere Doğululaşmaya yönelecek olursa, işte o zaman başka ritler bir yana dursun, Türkiye’de Masonluğun varlığı bile tehlikeye girer.



Sayın Alcyone’nin diğer sorularına gelince…

Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti dışındaki ritlerden çoğunun bir merkezi otoriter organı vardır. Bir ülke ya da bölgede o ritin bir uygulamasının başlaması, elbette o ritin merkezi egemen organının izin ve onayına bağlıdır. Eski ve Kabul Edilmiş İstoç Riti’nde ise, 33. derecedeki tek bir mason bile bu ritin bulunmadığı bir ülkede örgütlenmek üzere girişimde bulunabilir; bunun için hiç kimseden önceden izin ve onay alması gerekmez.

Bir loca elbette istediği rite çalışabilir. Ancak bunun için ya “bağımsız loca” olması ya da bağlandığı obediyansın o ritin uygulanmasına izin vermesi gerekir.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 30, 2010, 06:25:56 öö
Yanıtla #3
  • Skoç Riti Masonu
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 206



Aciklamalari okumaktan cok buyuk keyif aldim. Cok onemli noktalara dikkat cekmissiniz. Ben sizin de bahsettiginiz American York Rite'ini biraz daha genisleterek anlatmak istiyorum.

Bilindigi uzere York Rite 3 body'den olusur. Bunlar sirasiyla; Royal Arch, Council, ve Commandery dir. Sizin yazdiklariniza tek eklemek istedigim American sistemine gore York Ritinde basladiginiz yolculuktan tamamen faydalanabilmeniz icin bu 3 body den sirayla gecmeniz gerekir. Royal Arch egitimin ucte birini kapsar.

Sizin bu konuyu cok iyi bildiginizi var sayarak argumanima devam etmek istiyorum... Son body olan Commandery tamamen hristiyan tabanlidir. Yahudi ve Musluman Masonlar genellikle Commandery nin son derecesine kadar gelip durmayi veya hic girmemeyi tercih ederler. Peki bu anlattiklarimin Turkiye'deki kurulmasi planlanmis ancak basarisiz olmus Royal Arch ile ne alakasi var? Amerika'da benimsenen anlayis York Ritindeki Masonik seyehatin Commandery nin butun derecelerini almadan tamamlanmayacagidir. Bu sebeple Turkiye'de eger bir rite kurulacaksa bunun butun bodyleri icermesi muhakkak ki temeldir. Sozun ozu, Royal Arch kurulsa bile egitimin yarim kalacagidir. Belkide Royal Arch in Turkiye'de gundeme gelmeme sebeplerinden birisi de budur.

« Son Düzenleme: Şubat 23, 2015, 08:36:33 öö Gönderen: ADAM »
In Thy name we have assembled!


Şubat 23, 2015, 05:19:14 öö
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 2105
  • Cinsiyet: Bay
    • Masonluk ve Masonlar

Konuyu okudum  ve tam diğer ritler hakkında ve neden İskoç Riti? şeklinde sorular yöneltmeye hazırlanıyordum ki! bir sonraki yorumunuzu okudum ve sorularımın cevabını aldım.


(Revize edildi.)
« Son Düzenleme: Şubat 23, 2015, 08:36:01 öö Gönderen: ADAM »
Gnothi Seauton

Yaşamak, kendini adam etmektir. Zeka ve bilgiyi kullanarak, etinden, kemiğinden kendi heykelini yapmaktır. - Goethe


Temmuz 07, 2016, 05:15:10 ös
Yanıtla #5
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 201
  • Cinsiyet: Bay

1997 tarihli bir mektup, Tesviye'den alıntı:

Serius est quam cogitas.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
7 Yanıt
7598 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 10, 2010, 12:36:24 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
4701 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 03, 2010, 11:44:36 öö
Gönderen: Mozart
0 Yanıt
4886 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 04, 2010, 11:12:24 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3729 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 05, 2010, 05:15:01 ös
Gönderen: Asi
0 Yanıt
3848 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 22, 2010, 04:12:42 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3089 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 23, 2010, 11:25:47 öö
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
6312 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 12, 2012, 07:38:09 ös
Gönderen: Tij
1 Yanıt
3853 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 25, 2010, 05:18:44 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
4376 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 26, 2010, 02:18:46 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3890 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 30, 2014, 01:07:46 ös
Gönderen: ADAM