Karşılaştırmalı Din, Karşılaştırmalı Mitoloji ve Karşılaştırmalı Psikolojiye Dair Bir Ek
Çok sayıda mason, ritüellerinin çok eski olduğunu; Mısır, Yakındoğu ve Akdeniz bölgesinde bulunan bâzı en eski mysteria’lara kadar uzandığnı ya da bunlarla bir tutulabileceğini ve hâttâ bu eski ritlerin de masonik olduğunu iddia etmektedir. Ama onlar aynı zamanda kendi ritüellerinin pagan olmadığını, çünkü paganlıktan önce, paganlığın da Hıristiyanlıktan önce geldiğini; bundan başka, ritüellerinin, pagan dinler içinde devam ettiğini ve tüm o dinler için ortak olan gizli ezoterik özü-kendi gizli tektanrıcılıkları-oluşturduğunu ya da onlarla aynı zamanda meydana geldiğini iddia ederler. Bu öz, İbranilerin açık tektanrıcılıkları ile birlikte İsa Mesih’in gelişine ve Hıristiyanlığın başlangıcına kadar devam etmiştir. Bu gizli ezoterik öz, Hıristiyanlığa nazaran Yahudilikten daha eski olarak görünür. Bu iddia, masonik dinsel yapının öznel tarafının bir ifadesi olarak düşünülmelidir.
Bu yaklaşıma göre olasılıklardan biri şudur: Her erginlenme ritüelinde görülen en temel modelleri masonik ritüelde de bulmamız ve örneğin ritüelde, eski Mısır ritlerinde kullanılan sembolizmle örtüşen bir sembolizmin varlığı, her ikisinin de aynı temel modellerin tezahürleri ya da değişmiş halleri olduğundan başka bir şeyi kanıtlamaz. Yâni onlar, birbirlerinin önceli veya ardılı değildir; çünkü onlar ya din ya ritüel ya da insan davranışı, insan zihni ya da insan beyninin yapısında içkin olarak bulunurlar.
Bu bağlamda, uygulayıcıların da yaptıkları hareketlerin anlamlarını bilmediklerini kabul ettikleri bâzı iyi bilinen örneklere dönmek öğretici olabilir. Örneğin 16. yüzyılda Maya rahipleri, icra ettikleri ritüellerin birçoğunun ve kullandıkları sembollerin bazılarının anlamlarının, İspanyolların gelişinden uzun zaman önce bir daha ele geçmez bir şekilde kaybolduğunu oldukça içtenlikle itiraf etmişlerdir.
Karşılaştırmalı dine göre gizlilik, bilinen erginlenme ritlerinin çoğunun zorunlu bir özelliği olarak kendini gösterir ve bu gizlilik neredeyse her ritle kesin olarak ilişkilidir-ki bu ritlerde kişi kendisinin bunu rahip konumuna geçerek uygulamasını mümkün kılan bir duruma yönelir. Bu ortadaki konum boş, salt bir biçim olarak var olmaz, onun kendi mitolojik içeriği vardır. Bu içerik pratik olarak her yerde ve her zaman –M.Ö. 2. bin yılın Hitit mitolojisinden, 20. yüzyılın Eskimo mitolojisine kadar-ölülerle, ölülerin dünyasıyla, ölülerin ruhlarıyla ya da masonik ritüelde gördüğümüz gibi özellikle ölü bir insanla ilişkilidir. Çünkü rit daima, öyle ya da böyle, adayın ölümü ve riti yapanın doğumuyla ilgilidir.
Mitin mekanı belirlenmemiş olabilir ya da canlandırıldığı mekanla sınırlanabilir veya gerçek ya da hayali bir coğrafi bölge ya da toprak, deniz, gök ya da bütün evren olabilir. Zaman konusu da aynı şekildedir: O da meçhul ya da belirsiz olabilir ya da ritüelin tam süresiyle sınırlı, kesin bir ölçü olabilir (birçok şamanist şifa ritinde olduğu gibi) ya da bütün insanlık tarihini kapsayacak kadar uzayabilir, ya da neredeyse sonsuz kozmik bir süreç olabilir. Ama uygulamanın zamanı ve mekanı, mitin zamanı ve mekanıyla örtüştüğünde bile, onlar farklıdır; çünkü iki farklı gerçekliğe aittirler ve riti yapanın her ikisinde de eşzamanlı olarak yaşaması gerçeği, o kişide-bunun farkında olsa da olmasa da-güçlü bir psikolojik etki yaratır.
Herhangi bir olayda, gizlilik ve onun ayrılmaz parçası olarak ona eşlik eden teatrallik, pratik olarak tüm geçiş ritlerinin önemli bir özelliğidir ve masonik tekris ritleri bir istisna değildir. Bu özellik, masonik geleneğin niteliği ya da sosyal bir cemiyet olarak masonluğun karakteri ya da masonların kendilerinin ağzı sıkı karakterleri tarafından izah edilemez-bu, ritüelin kendisinin karakteridir. Nihayetinde, masonluğu sır haline getiren şey de budur.
Tabii ki tüm bunlar, (teatrallikle beraber) gizliliğin ille de masonik ya da herhangi başka bir türdeki erginlenme ritüelinin içeriğinin bir unsuru ya da ona eşlik eden tek olgu olduğunu söylemek anlamına gelmez.
Doğaüstü olan, doğal olan gibi ölür. Buradan çıkan sonuç, din fenomenolojisinin temel ayrımları arasında canlı/cansız gibi bir ayrım bulunmadığıdır. Dahası geniş bir mitler yelpazesinden bakıldığında, doğaüstünün geçici ya da sürekli olarak içine yerleştiği doğal şeylerle, o doğal şeylerdeki doğaüstü arasındaki ayrım, “kutsal ve kutsal-dışı” arasındaki ayrımdan çok daha önemli görünmektedir. O zaman kutsal, doğaüstü olanın varlığı tarafından işaret edilen her şeye (zamanlar, yerler, sözcükler, vb gibi) indirgenebilir.
Tüm bunları yazarken, görünüşte basit ve tartışılmaz ikili bir karşıtlığın bile, kendimizi masonik bağlamla sınırlasak dahi, problemi asla ortadan kaldırmayacağını aklımdan çıkarmıyorum. Rozikrüsiyen efsanesinde, Rozikrüsiyen Kardeşliği’nin kurucusu olan Christian Rosenkreutz’un (106 yıl yaşadığı) bedeninin, eceliyle ölmesinden 120 yıl kadar sonra hâlâ çürümediği keşfedilmişti. Bu ara konum, burada bahsettiğimiz şeyin, Wolfram von Eschenbach’ın 12. yüzyıla ait şiirinde İsa’ya atfettiği “yarı ölüm, yarı uyku” durumunu oldukça hatırlatan bir tür “kış uykusu” olduğunu gösterebilir. Bu tür “kış uykusu”, Alman, Kelt ve Kafkas folklorunun en yaygın motiflerinden biridir.