İsa ile ilgili olmak üzere, kimilerinin bir öykü, kimilerinin ise tarihsel gerçek diye anlattığı olayların ilk bölümünü olabildiğince kısaltarak inandıkları anlatımı ile şöyle özetleyebiliriz:
“İsa, saatlerden beri kanlar içinde çarmıhta gerili duruyordu. Hayli acı çekiyordu. Sonunda dayanamayarak akşamüstü bayıldı.
Arimatealı Yusuf, Roma ordusu komutanı ve Kudüs Valisi Pilatus’un yanına çıktı. İsa için, «Cezasını çekti ve dersini de aldı. İzin verirsen onu oradan indirip götürelim.» dedi. Ölmüş olup olmadığından söz etmedi.
Roma ordusu komutanı işini gücünü bırakıp onunla mı uğraşacaktı!... «Ne yaparsanız yapın... Yıkıl karşımdan.» diyerek onu kovdu.
Az sonra karanlık bastı. El ayak çekilince, Arimatealı Yusuf yanına Magdalena’nın kardeşi Lazarus’u da alarak İsa’yı çarmıhtan indirdi.
Hiç kimseye görünmeden onu sarıp sarmalayarak uzaklaştırdılar.
Bundan sonra İsa, yıllarca yaşadı. Magdalena’dan üç çocuğu oldu.”
Öykünün bu aşamasında durup bir soluk alalım.
Bazı noktaları açıklamak gerekiyor.
İncil’de, Arimatealı Yusuf’un İsa’yı çarmıhtan indiriş olayı çok daha ayrıntılı olarak anlatılır. Hiçbirinde ölüp ölmediği kesin bir şekilde ortaya konmamıştır. Alegorik bir anlatım yapılmıştır. Ne olup bittiğini anlamak, bunları okumayı bilen ile yüksek sesle okuyanı dinleyene bırakılmıştır.
İncil’in Türkçeye çevirisine bakarsak, çarmıhtan indirilişiyle ilgili anlatımda “ceset” sözcüğünün kullanılmış olduğunu görürüz.
Bir başka dilde yazılmış İncil’de aynı yerde kullanılmış olan sözcüğe bakarsak, bunun dilimizdeki karşılığının “beden” olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim şöyle bir sav ileri sürülüyor:
“İncil’in özgün Yunanca yazımında “soma” sözcüğü kullanılmıştır. Bu sözcük ise “ceset” değil, doğrudan “canlı beden” anlamına gelir. Eğer “ceset” söz konusu olsaydı, Yunanca’da burada “ptoma” sözcüğünün kullanılmış olması gerekirdi.”
Bu doğruysa; İncil yazarları, Arimatealı Yusuf’un İsa’yı çarmıhtan indirirken henüz ölmemiş olduğu belirtilmiş demektir.
Katolik Kilisesi de bu akıl yürütme tarzını onaylar mı?... Hiç olmazsa bu konuda tartışmaya girişir mi?
Hayır!... Asla!... Bunu sapkınlık, hatta kâfirlik olarak nitelendirir.
Magdalena
Herkes Hz. İsa’nın kim olduğunu bilir ama iş “Magdalena”ya gelince duralar.
Hıristiyanlar arasında bile onun adını hiç duymamış olanlar vardır.
Katolik Kilisesi, Magdalena’yı tarihten silmemiştir ama adının pek duyulmamasına, ondan olabildiğince az söz edilmesine çalışmıştır.
İsa, 30’lu yıllarda oradan oraya dolaşıp gittiği her yerde halkı çevresine toplar, vaaz verir gibi ahlâkî kapsamlı konuşmalar yapardı. Kendisini dinleyenleri kötülük yerine iyiliğe, kavga yerine sevgiye, yalan yerine dürüstlüğe çağırır, zengin olma kaygısına karşı yoksulluğun erdeminden söz ederdi.
Bu gezilerinde, Magdalena da hep onunla bir arada, yanı başındaydı. İsa, onunla ya evlendi ya da evlenmeden birlikte oldu.
Bir evlenmenin ancak hangi koşulla “evlilik” sayılacağını, başka türlüsünün geçerli olmayacağını ileri sürenlere göre elbette evlenmemiş sayılabilirler.
Aslında adı Meryem’dir yani İsa’nın annesiyle adaştır. Üstelik aynı dönemde, İsa ile bağlantılı anlatımlarda adı geçen üçüncü bir Meryem daha vardır: Beytanyalı Meryem... Bunlar birbirine karıştırılabilir. Karıştırılmıştır da...
İsa’nın karısı olduğu söylenen Meryem, Kudüs’ün kuzeyindeki Galile’de Lût gölü kıyısındaki Magdal adlı bir köyden gelmeydi. Bu nedenle adına “Magdallı” anlamına gelen “Magdalena” eklenir. Sırf “Magdalena” dendiği de olur. İncil’in Türkçe’ye çevirisinde “Mecdelli Meryem” denmiştir.
İncil’de, Magdalena’nın bir ara çok ağır hasta ve ölmek üzere iken İsa tarafından nasıl iyileştirildiği anlatılır. Zaten bundan ve buna benzer diğer birçok anlatımdan ötürü, İsa’nın hastaları iyileştirmek gibi olağanüstü bir yeteneği olduğundan uzun uzun söz edilir.
Oysa bu anlatımlarda İsa’nın “hastalığı iyileştirmesi” olarak belirtilen olay, o kişinin bir tür inisyasyon işleminden geçirilmesi, zihnindeki kötülüklerden kendi buyrultusuyla arınıp iyiliğe yönelmesinin, bilinçlenmesinin sağlanmasıdır. Hatta Magdalena’nın ağabeyi Lazarus öldükten sonra onu mezardan kaldırıp yeniden yaşama kavuşturduğu da anlatılır; bu da aynı şeydir.
Burada vurgulanan olgu, Antik Çağ mitlerinde olduğu gibi Hermetizmde de görülen, simgesel olarak “karanlıktan aydınlığa geçiş” terimiyle dile getirilen uygulamanın bir benzeridir. Simgesel bakımdan “karanlık” ya da “ölmüş olma durumu” bilgisizliktir. “Aydınlık” bilgidir; “yeniden doğuş” ise gerektiğince bilgi ile donanmak anlamına gelir.
Magdalena bu anlamda 17 yılında iyileştirilmişti. O tarihte 14 yaşındaydı. Bu ise Yahudi gelenekleri uyarınca bir kızın artık “kadın” olmaya ilk adımını attığı törenin yapıldığı yaştır. Erkekler için ise bu tören biraz daha erken, 12 yaşını doldurduğunda yapılır.
Gerek Yahudilere gerekse Katolik Kilisesi’ne göre; İsa’nın, her gitmiş olduğu yere onu da yanı başında götürmüş olması hoş karşılanamaz.
Yahudilerin o dönemdeki anlayışı uyarınca; evli olmayan bir kadının tek başına ya da bir başka erkekle birlikte oradan oraya dolaşması töreye aykırıdır. Elbette bu düşüncede İsa ile Magdalena’nın evli olmadığı, en azından Yahudi töresine uygun bir törenle evlenmiş olmadıkları varsayılmaktadır.
Katolik din adamlarınca sonradan biçimlendirilmiş olan Hıristiyan inancı ise, İsa’nın evlenmesini, çocuklarının olmasını, hele çarmıha gerildikten sonra orada ölmeyip yaşamını sürdürmesini kesinlikle kabul edemez. Özellikle Roma Katolik Kilisesi, böyle bir olasılığı ileri sürenlere şiddetle karşı çıkar.
Kilise’nin, bu bağlamda “sapkınlar” ile savaşımının başarıya ulaşabilmesi için bulmuş olduğu yol şudur: Önce İsa’nın babası Yusuf’u bir kenara itmek; sonra Magdalena’yı olabildiğince gözden düşürmek; bir de İsa’nın annesi Meryem’in bakire olduğunu ileri sürüp İsa’yı “Tanrı’nın oğlu” yapmak.
Dolayısıyla, her iki dinde Magdalena hakkındaki kaygılar hayli farklıdır ama ona hoşnutsuz bir tutumla bakılmasında uyuşma görülür.
İslâm dini bu konuda ne der?
Hiçbir şey... İslâm dini İsa’nın peygamberliğini yadsımaz ama o kadar... Müslüman dünyası, sözünü ettiğimiz konuyla ilgilenmez.
Aslında bu konu Yahudi dünyası için de büyük bir sorun değildir. Gelip geçmiş, o dönemdeki töreye ters düşmüş, tarihte kalmış, din ile bağlantısız bir olaydır.
Katolik Kilisesi’nin yorumu ise şöyledir:
“İsa, onu yanında oradan oraya götürmedi. Magdalena denilen kadın onun peşine takılmıştı.”
Kilise’nin bunu nereden çıkarmış olduğu belli değil ama böyle bir yorum “Magdalena İsa’ya askıntı olmuştu.” anlamına gelir.
Hıristiyan dünyasında Magdalena’ya açıkça “*” diyebilen çıkmamıştır ama bunu demeye getiren çok olmuştur.
Bir de dendiğine göre Beytanyalı Meryem gerçekten de fahişeymiş. İkisini özdeş tutma eğilimleri görülmüştür.
Üstelik 591 yılında Papa 1. Grégoire bu özdeşleştirmeyi âdeta bir yargı gibi ortaya koymuştur. Ondan sonraki papalardan hiçbiri bu yargıyı doğrulamış olmasa bile yadsımamıştır. Dolayısıyla, Hıristiyan dünyası, yüzyıllar boyunca bu hatalı yargı üzerine yanlış bir kanı edinmiştir. Ta ki 1969 yılında Vatikan bir açıklama yapıp bu yanlışı düzeltene kadar.
Burada elbette bir de o ünlü “son yemek”ten söz etmek gerekir değil mi?... Elbette, izleyen bölümde…