Masonlukta “büyük loca” genel adı altında anılan bir örgüt var; bunu biliyoruz: En az üç locanın bir araya gelmesiyle oluşmuş ve Masonluğun simgesel derecelerinde çalışan locaları topluca yöneten bir obediyans.
“İkincil büyük loca” denilince, bundan anlaşılması gereken, bir büyük loca gibi çalışan, ancak bir “ana büyük loca”ya bağlı olduğu için yetkileri sınırlı tutulmuş bir mason örgütüdür.
Bu tür örgütlenmenin en yaygın örnekleri, “bölge büyük locası” ve “il büyük locası” biçiminde görülür. Siyasal yapılanması eyaletlere bölünmüş olan bir ülkede tüm ülkeyi egemenlik bölgesine alan bir ana büyük loca varsa, her eyaletteki ikincil örgüt bu kez “eyalet büyük locası” olarak da anılabilir.
Önce, şu “ana büyük loca” kavramına değinmek istiyorum. Ben burada bu terimi, “kendisine bağlı olarak çalışan bölge, il ya da eyalet büyük locaları bulunan bir obediyans” anlamında kullanıyorum. Bu masonik yazında seyrek olarak kullanılsa da geçerli bir kavram. Ancak, gene masonik yazında aynı kavram, şöyle de tanımlanabiliyor: kendisine bağlı olmamakla birlikte, başka büyük locaların kuruluşlarını düzenleyen ve onların “düzenli birer obediyans” olduklarını onaylama yetkisi bulunan, diğer büyük localar üzerinde bir egemen otorite niteliği taşıyan, öncelikli, üstün ve ayrıcalıklı bir büyük loca.
Elbette kimileri de evrensel masonlukta böyle bir şey olmadığını ve olamayacağını ileri sürüyor; o da ayrı… Bun karşın bir büyük loca böyle bir tutum takınıyor ve birtakım diğer locaları da açıkça pençesi altına alıyor ya da onları olağanüstü düzeyde etkiliyorsa, öyle bir büyük locaya ne demeli? Bunların en tipik iki örneği de birbirine kesinlikle karşıt iki obediyans. Biri İngiltere Birleşik Büyük Locası (United Grand Lodge of England) öteki de Fransa Büyük Doğusu (Grand Orient de France).
“Ana büyük loca” kavramının masonik yazında kullanılan bir diğer anlamı daha var: Kendinden sonra diğer birçok büyük locanın oluşumunu sağlayan bir büyük loca. Bu biraz mecazî bir nitelik yansıtıyor ama bu işi başarmış bir büyük locaya “ana” sıfatı takılınca sanırım hiç kimse buna itiraz etmez. Zaten o büyük localar da kendi oluşumlarını gerçekleştiren bir örgütü rahatça “ana” olarak görür.
Ben burada konuya ilk yaptığım tanım üzerinden devam etmek istiyorum.
Bir ülkede ya da bir büyük locanın egemenlik alanı içinde ikincil büyük localar kurulmasının nedeni, genellikle büyük loca merkezinin bulunduğu yere hayli uzak yörelerde çalışan localar ile iletişimde ve bunların denetiminde zorluklar çekilmesidir; zorluk olması bile işlerin kolaylaştırılması ve ana büyük locanın sorumluluğunu azaltarak aynı çevrede çalışan locaların birçok bakımdan kendi başlarının çaresine bakmasının sağlanması.
Nitekim ikincil büyük localar, bir ana büyük locaya bağlı oluşları yani kendi başlarına bir “obediyans” olmayışlarının dışında; kendi iç örgütlenmeleri ve yönetimleri bakımından özerktir. Ancak bu özerklik onlara, ana büyük locanın tüzük ve yaptırımcı kararlarına uymaları koşuluyla verilmiştir. Bu bakımdan çoğu bölge ya da il bölge büyük localarının örgütlenme ve yönetim tarzı, bağlı olduğu ana büyük locanın örgütlenme ve yönetim tarzına pek benzer.
Ana büyük locanın örgütlenişi ve yönetimi bakımından bu ikincil büyük localar, ana büyük loca nezdinde mutlaka temsil edilir ama ille de ana büyük locayı sadece bu tür örgütlerin oluşturması gerekmez. Birtakım localar, doğrudan ana büyük locaya bağlı olmayı sürdürebilir.
Böyle bir örgütlenme Türkiye’de de var. Türkiye’deki Özgür Masonlar Büyük Locası gerek loca gerek üye sayısı bakımından Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’ndan birkaç kez daha küçük olmasına karşın, geçtiğimiz yüzyılın sonlarına doğru kendi içeriğinde böyle bir örgütlenme oluşturmuş. Önce İzmir’de, daha sonra Ankara ve İstanbul’da birer bölge büyük locası kurmuş. Diğer illerdeki localarını ise doğrudan kendisine bağlı olarak tutmuş. Ancak birkaç yıl önce bunun sakıncasını görmüş olsa gerek ki, örgütlenme tarzını pek değiştirmemiş olsa da bu ikincil örgütlerin unvanlarındaki “büyük” sıfatını kaldırmış.
Masonluğun tarihinde, özellikle 19. yüzyılda, dünyanın birçok yerinde böyle ikincil büyük localar bulunduğunu görüyoruz. O tarihlerde Batı ülkelerinin birçoğunun uluslar arası ekonomik politikası sömürgecilik ve dominyon kurma olgusuna dayanıyor. Masonluk da bu politikada âdeta bir maşa gibi kullanılıyor. Birçok büyük loca, başka ülkelerde kendisine bağlı localar kuruyor. Aynı çevredeki locaların sayısı artıyor. Bunların yönetim ve denetiminde zorlukla baş gösteriyor. Çaresi oralarda birer büyük loca kurmak. Bu ise büyük locanın pek işine gelmiyor. Bu nedenle de kendisine bağlı olacak, iplerini elinden kaçırmadığı bir ikincil örgüt kurmayı yeğliyor. 20. yüzyılda ise bu ikincil örgütlerin birer ikişer ana büyük locadan koptuklarını ve her birinin kendi çevresinde ulusal nitelikli büyük localara dönüştüğünü izliyoruz.
Buna karşılık ABD, Karada, Avustralya ve Brezilya gibi ülkelerde ulusal nitelikli bir genel (ana) büyük loca kurulması yerine hemen her eyalette ayrı ve bağımsız bir büyük loca kurulduğunu da görüyoruz. İşin ilginç yanı, ABD başta olmak üzere birçok ülkedeki bu bağımsız eyalet büyük localarının kendi ülkelerinde konfederasyon tarzında bir araya gelerek bir “birleşik büyük loca kurmamış (kuramamış) olmaları. Örneğin ABD’nde ara sıra bu bağlamda birtakım girişimlerde bulunulmuş ama olumlu bir sonuç alınamamış.
Buna karşın Masonlukta “birleşik büyük loca” kavramı hem geçerli hem böyle kuruluşlar var. Bu terim ise bazı yerde “en az iki büyük locanın birleşerek oluşturduğu tek bir büyük loca” anlamında kullanılırken, bazı yerde ise “egemenlik alanları sınırlı olmadığı için bir bölge ya da il büyük locası olmayan büyük locaların oluşturup bağlandıkları ana büyük loca” ile eş anlamlı olarak kullanılıyor. Birincisinin en tipik örneği İngiltere Birleşik büyük Locası, ikincisinin tipik örneği ise “Almanya Birleşik Büyük Locaları” (Vereinigte Grosslogen von Deutschland).
Şimdi şunu sorabilirsiniz: «ABD, Kanada, Avustralya ve Brezilya gibi ülkelerde birleşik büyük loca kurulamazken, Almanlar bunu nasıl gerçekleştirebilmiş?
Bana sorarsanız öyle gönül rızasıyla falan değil, bir zorunluluk sonucu… Naziler, Almanya’daki Masonluğun tümüyle yerle bir etmişti. 2. Dünya Savaşı ertesinde, bu ülkedeki Masonluk yeniden derlenip toparlanmaya çalışırken, eğilimleri birbirinden farklı dört ayrı büyük loca kuruldu. Bu arada o sırada geçici bile olsa Almanya’ya yerleşen Amerikalı ve Kanadalı masonlar da kendi aralarında bir büyük loca kurdu. Ancak bunların hepsi bölük pörçüktü ve Almanya’daki Masonluğun bir ulusal bütünlük çerçevesi içinde bir araya getirilmesi gereksinmesi duyuluyordu. Bunun sonucu da işte o birleşik büyük loca oldu.
Tüm bunları yazdıktan sonra içimden şöyle bir sorunun yanıtını aramak daha doğrusu bir “umut” niteliğiyle düşünmek geçiyor:
«Türkiye’de günümüzde objektif açıdan baktığımızda üç ayrı büyük loca bulunduğunu bildiğimize göre; bir gün bunların Almanya’da gerçekleştirilmiş olduğu gibi bir birleşik büyük loca çatısı altında bir araya getirilmesi acaba mümkün olamaz mı?»