Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Yaşanacak en iyi şehirler?  (Okunma sayısı 8377 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 27, 2010, 05:24:39 ös
Yanıtla #10
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1648
  • Cinsiyet: Bay

Bay Sirius,

Son iletinizde çok haklısınız.
Aşağıda bulunan yazıyı  okumanız dileğiyle.

Doğan Hızlan yazmış, hürriyet gazetesi 24.09.2010.

Alman yönetici o kadar haklı ki...

MEHMET Y. YILMAZ'ın 20 Eylül 2010 tarihli yazısındaki “Bir okuyucu mektubu üzerine” başlıklı bölüm üzerine benim de söyleyeceklerim var.

Önce yazıdan bir bölümü alıyorum, konuyu tazeleyelim:

“Okuyucum, mektubunda bir şirketin üst düzey yöneticisi olarak çalışan bir Alman dostunun, İstanbul ile ilgili bir gözlemini de aktarıyor.

Alman arkadaş, İstanbul'un ‘yaşanmaz bir yer' olduğunu düşünüyormuş.

Hep düşündüğümüz gibi, trafik, kalabalık, pislik gibi nedenlerle değil ama.

Alman arkadaş ‘İstanbul'da alışveriş dışında yapacak şey yok' diyormuş. Ne opera, ne yüzecek temiz bir sahil, ne düzgün yürünecek kaldırım ne de nefes almasına izin verecek bir park!

Evet, bunların çoğu İstanbul'da yok, olanlar da yetersiz, bunu biliyoruz.

Ama İstanbul'un da zevk alınacak yönü o kadar çok ki! Okuyucumun dostuna bunu öneriyorum: Buradan başka İstanbul yok, olmayan şeylerini dert etmek yerine, olan güzelliklerinin tadını çıkarmaya çalışın!”

* * *

İSTANBUL yaşanmaz bir yer sözüne ne yazık ki, eski bir İstanbullu olarak, katılıyorum.

Alışveriş merkezleri ormanı içinde yaşıyoruz. Hepsi birbirine benzeyen, zincirleme aynı mağazaların bulunduğu yapılar.

Doğru, hepimiz alışveriş çılgınlığı, tüketim histerisini övüp duruyoruz.

Ama bunca yapı arasında, gökdelenler arasında bir opera binasının olmamasını, biz doğma büyüme burada yaşayanlar kabul edemezken, kimi zaman isyanımızı dile getirirken bir Alman nasıl tahammül etsin?

Bırakın yeni opera binasını, eskisini de yüzüstü bıraktık, onaramadık.

Opera binası olmayan bir yerde, ayrıkotu gibi yerden biten binalar ne söylüyor bize?

Ayrıca İstanbul kültür başkenti yılında, ne bir opera binası yaptık, ne yeni bir kütüphane, ne yeni bir müze binası.

Düzgün yürünecek bir kaldırımı kimse bulamaz?

Çünkü kaldırımlara ya kafelerin, lokantaların iskemleleri konur ya da otomobiller park eder.

Ayrıca otomobiller kaldırıma park etmesin diye, tretuvarlar yüksek tutulur. Dikkat etmezseniz ayağınız takılıp düşersiniz.

Öyle kalabalık bir şehir ki, İstiklâl Caddesi'ne kitapçıdan çıkıp indiğimde, dirseklenmekten bitap düşüyorum.

Gülhane Parkı'ndan başka şehir içinde park yok. Yeşillik de yok. Çünkü dünün yeşilini bir gün bıraksanız ertesi gün yerinde bir gökdelenin yükseldiğini görüyorsunuz.

Eksikleri artırayım mı? Birkaç katlı, istediğinizi bulabileceğiniz, eksiksiz bir müzik mağazası var mı?

* * *

SEVGİLİ Mehmet, Alman yönetici haklı, olmayan şeyleri ben de dert ediniyorum.

30 Ekim-2 Kasım arasında İstanbul'da İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali yapılacak. Ne demişti Ahmet Hamdi Tanpınar, “İstanbul bir terkiptir”.
Bu terkibin bozulduğunu, bizden önce yabancıların farkına varması üzüntü verici.

Sevgili Mehmet, Alman konuğumuza “Başka İstanbul yok” tavsiyesinde bulunuyorsun, o bunun farkında, sen bunun farkında olmayanları bu sözle uyar.

Kısacası, ben Alman yönetici ile aynı kanaatteyim. Sen de bu eleştirilere katıl, eski Talimhane bitirimi gibi, “Canbaza bak, canbaza” deme.

Kaynak: http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=15856797&yazarid=4&tarih=2010-09-24
« Son Düzenleme: Eylül 27, 2010, 05:31:11 ös Gönderen: Mozart »


Eylül 28, 2010, 12:03:44 öö
Yanıtla #11

Ben İstanbul'un artık bina dikilecek bir yeri kalmadığına inanmıyorum. Ustalıkla düşünülürse, İstanbul bir rüya şehir olabilir. Hem de tarihi dokusuna zarar vermeden.

İstanbul eski ve yeni İstanbul diye ikiye ayrılıyor.

Eski İstanbul, her iki yakadada kentin güneyini temsil ediyor. Avrupa yakasında Nişantaşı, Galata ve tarihi yarımadaya çizilecek bir çizgi içindeki bölgeyi, Anadolu yakasında ise,  Üsküdar, Kadıköy ve Bostancı taraflarını kapsıyor. Buralarda artık gerçektende planlama yapılacak yer kalmadı.

Yeni İstanbul ise, gökdelenlerin yükseldiği, planlamaya elverişli yerleri, Levent, Maslak ve kentin Kuzeyinde yer alan bölgeleri kapsıyor. Anadolu yakasında bu, Kavacık ve Beykoz'un kuzeyini temsil ediyor. Buraların ortak özelliği, yeni iş merkezlerinin boğaziçine yakın olarak yerleşecek yegane yerler olması ve çoğunluğunun ormanlarla kaplı olması.

3. Köprünün kuzeyden geçeceği düşünülürse, bu seçimin İstanbul'un geleceği açısından kritik bir önemde olduğu anlaşılır. İstanbul'un yaz turizmine de güneyin değil, kuzeyin katkı yaptığı düşünülürse, yeni iş merkezleri ile eğlence mekanlarının iç içe olduğu, üst gelir seviyesinden nüfusu çekecek güzel bir kent tasarımına olanak sunabilir. Kolay ulaşım buna katkı sağlayacaktır. Tek tehlike, planın abartılıp, ormanları azaltması olabilir, fakat işinde usta bir planlamacı ekip, o ormanları ustalıkla kullanabilecektir diye düşünüyorum.

Ortaya çıkacak yaşam mekanı düşünüldüğünde, düşünülerek açılan orman alanları bir sorun çıkarmayacaktır. Fakat irrasyonel derecede, neredeyse hiçbir ağacın kesilmemesine taraf olan yeşilciler, büyük ihtimalle böyle bir plana köstek olmaya daima hazır olacak.
« Son Düzenleme: Eylül 28, 2010, 12:07:53 öö Gönderen: popperist »
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare