Bu akşam bu saatte ekran başında yapacak bir şey bulamadan kaldım.
Aslında elbette yapacak, yazacak çok şey var ama bence hepsi de sıralı olmalı.
Bu başlığa daha önce bakmıştım elbette ve diyeceklerimi sonraya bırakmıştım. Ancak şimdi, dediğimce yapacak başka bir şey bulamadığımdan, öteki konuların alanına girmeden ortaya atılmış soruya bir yanıt getireyim dedim.
Soru "Masonluk İnsanlık Mabedi inşasını nasıl gerçekleştirecek?" biçiminde.
Burnada her şeyden önce bir simgesel terimin kullanıldığı dikkati çekiyor: İnsanlık Mabedi. Sanırım bunun öyle somut bir tapınak falan olmadığı, bir simgesel terim olduğu görüşünde uyuşuruz.
Peki bu simge neyin karşılığıdır?
Masonluğun evrensel amacının.
Peki Masonluğun evrensel amacı nedir?
Aylar önce Masonluğun Amaçları konusunda hayli uzun bir yazı dizisi düzenlemiştim. Forumda isteyen onu okuyabilir.
Demek ki Masonluğun evrensel amacı bir simge olan İnsanlık Mabedi'nin inşası (yapımı) simgesel deyişiyle dile getiriliyor.
Masonluk bunu nasıl yapacak?
Masonluk bunu yapmayacak. Buraya dikkat lütfen: Bunu masonlar yapacak. Masonlar başka masonlar başka.
Hangi masonlar yapacak?
Her mason bir insan. Doğuyor, büyüyor, gelişiyor, Masonluğa girip mason oluyor, Masonlukta daha da gelişiyor (en azından kuramsal olarak çünkü hiç gelişme gösteremeyenler de var) ve mason olduğu için görevi gereği İnsanlık Mabedi'nin yapımına katkıda bulunmak üzere kendi kendisini yetiştiriyor. Dikkat: Bu simgesel mabedin yapımına katkıda bulunmuyor; bu amaçla kendi kendisini yetiştiriyor.
Yeter mi?
Hayır.
Her şeyden önce herkes gibi bir insan olan mason, bir gün geliyor yaşlanıyor (Masonluktaki çalışmalarına sabırla ve direnmeyle devam ederse; bu arada Masonluğu terk eden ya da ilgilerini yitirenler de oluyor.), bu nedenle artık daha ileriye gidebilme olanağını yitiriyor, sonunda ölüyor. Elbette bir de aslında yaşı ya da gücü bakımından daha bu aşamaya gelemeden ölenler de var. Dolayısıyla Masonluk sürikli olarak kan yitiriyor.
Öte yandan masonluğa yeni girenler oluyor; onlar da aynı işe başlıyor ya da başlanmış bir işi bir bayrak yarışında olduğu gibi sürdürüyor ama ortada belirgin bir iş varsa yapılmakta olan, bu da çoğu kez bütünlenemeden kalıyor.
Masonluğun diğer birçok ezoterik kurumdan belki de en önemli farkı, tüm bu işyerin salt bireysel düzçeyde bırakılmaması. Her masonun üstlenmiş olduğu bir görev, kendisi için her ne yapacaksa bunu çevresindeki, yakınındaki, uzanabildiği alanlardaki tüm insanlar için de yaüpmak, onların da bu doğrultuda çaba göstermeleri için çalışmak.
Bunu da mkimi masonlar yapıyor, kimisi yapmıyor, kimisi umursamıyor bile Masonluğu ve amaçlarını yeterince içine sindirememiş olduğundan.
Dolayısıyla bir masonun görevi, nasıl kendisi ezoterik yöntemle çalışan loca ve/veya atölyelerin bir üyesi olarak kendini yetiştiriyorsa, aynı işi ekzoterik ortamda da yapmak, adı "mason" olmasa bile masonların yetişmesini ve bu ülkü doğrultusunda çalışmalarını sağlamak. Masonlukta onlara "önlüksüz mason" deniyor ama önlüksüz masonların ille de bir mason ile bağlantısının bulunması da gerekmiyor. her toplumda öyle önlüksüz masonlar var ki, aslında onlar bir loca üyesi olan bir masondan daha mason.
Nitekim Masonluğun amaçları doğrultusunda çalışmak, simgesel deyişle İnrsanlık mabedi'nin yapımına katkıda bulunmak için mason olmak zorunlu değil.
Bu iş karıncanın hacca gidişi öyküsüne benziyor; iğneyle kuyu kazmak da diyebilirsiniz.
Kimi masonlar bu sonucu gözle görülmez, geleceğe, çok ileri bir geleceği ilişkin hatta "boşuna" bile de denilebilecek çabadan sıkılmış, ortaya daha somut birtakım yapıtlar koymaya girişmiş. Hem böylece Masonluğu adı da toplum katmanlarında daha bir beğeni kazanır. Okullar, üniversiteler, sosyal yardım kurumları, kütüphaneler, hastaneler, bilimsel araştırma kurumları oluşturmaya girişmişler. Doğrudan kendileri bunu yapamıyorsa, yapılmasına katkıda bulunmuş, pay almışlar. (Türkiye'deki Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay işte bu girişimlerin bir ürünü.) Kimileriyse politikaya girmiş, Masonluğun amaçları doğrultusundaki çalışmalarını o kanaldan yürütmeye girişmiş. Birçoğu aynı işi diğer sosyal dernek ya da sivil toplum örgütlerini yeğleyerek yapmış.
Hâlâ da yapıyorlar.
Peki bu işin sonu nereye varacak? Ne zaman bu bağlamda gerçekten kayda değer adımlar atılabilecek?
Bakın işte ona çok zaman var. Bugünün insanını umutsuzluğa düşürecek kadar çok zaman. Böyle bir amacın gerçekleşme yoluna girdiğini kendi yaşam süremiz içinde görebileceğimizi sanırsak bu büyük yanılgı olur.
Peki niçin çok zaman var?
Çünkü toplamların bir değişime uğraması ve gelişimi, insanın değişimi ve gelişmesine oranla zaman boyutunda çok daha ağırdır da ondan. Bilim ve teknolojideki değişim ve gelişim, insanın değişimi ve gelişiminden daha hızlı; insan, kendi yarattığı bu canavarları denetim altında tutamıyor.
Masonluğun dünya yüzündeki geçmişi ne kadar?
Siz deyin iki yüz yıl ben kendimi zorlayarak diyeyim ki üç yüze yakın.
Peki insanlığın böyle bir gereksinmesinin, bu özleminin tarihi ne kadar?
Siz deyin altı bin yıl, ben diyeyim yirmi bin ama bu rakamı nereden uydurduğumu sormayın.
Daraltalım. İnsanlığın altı bin yıldan bari bir özlemi, bir gereksinmesi var.: İnsanlık Mabedi’nin yapımı. Masonluk diye iki yüz yaşında bir kurum oluşturulmuş; bunu gerçekleştirmek üzere yola konulmuş. Yaşı iki yüz ama bu yazının başında değindiğim etkenlerle bu iş mehter takımı yürüyüşü gibi; iki ileri bir geri.
Böyle olunca, o simgesel mabedin hiçbir zaman yapılamayacağını söyleyebilirsiniz.
Haklı olabilirsiniz ama insanın evriminin sınırı yok. İnsanın evriminin sınırı olmadığı bilimsel açıdan kanıtlandı. Bir zamanlar “Olamaz. Yapılamaz. Gerçekleştirilemez. Bunlar sadece birer tatlı hayal, düş kurgudur.” denilen çok şey yapıldı, gerçekleştirildi. Dahası yapılıyor gerçekleştiriliyor.
Hangi alanda?
Bilim ve teknoloji.
Bilim ve teknoloji kimin ürünü?
İnsanın.
İnsan böylece bir başka ürün yaratabiliyorsa, o ülküyü gerçekleştirebilecek olan “insan”ı niçin yaratamasın. (Burada kullandığım yaratma kavramının “yaradılış” ile hiçbir ilgisi yok.)
Masonlukta işte bunun yaratılabileceğine ilişkin bir umut var.
Bir gün bu umut kesinlikle biterse, Masonluğun da varlığının gerekçesi kalmaz ve biter.