Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: DİN DEĞİŞTİREN YAPILR 2  (Okunma sayısı 3357 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 22, 2011, 01:40:29 ös
  • Ziyaretçi

   Filistin uzun yıllar Doğu’dan gelen akınlara uğradı: Asurlar, Babilliler, Persler  yağmaladılar, yaktılar, yıktılar.     Doğu’daki fetih dalgası M.Ö. 4. yüzyılda geri çekilmeye başladı ve yerini Batı’dan gelen dalga aldı. Genç kralları Büyük İskender komutasındaki Makedonyalılar, Persleri yener, Mısır dahil tüm Ortadoğu’yu ele geçirdiler.
   
   İskender’in, M.Ö. 332 yılında, genç yaşta ölmesinin ardından imparatorluk generalleri arasında bölüşüldü ve Filistin bir süre Mısır’daki Ptolemaioslar ile Mezopotamyalı Selefkoslar arasında çekişme konusu oldu. M.Ö. 299 yılına kadar önce Ptolemaioslar, sonra da Selefkoslar yöreye egemen oldu.
   
   Başta yönetici bir kralın bulunmadığı bu dönemlerde Kudüs başhahamı, Yahudiler arasında kralın işlevlerini üstlenir. Bu arada Yahudiler, Helenlere paralı asker olarak hizmet ederler. Helenler Batı Asya’da koloniler kurarak kentlerin sayısını artırmaya, Helenistik uygarlığı ve yaşam tarzını yerli halklar arasında da yerleştirmeye girişir. Yarım yüzyıl sonra, Filistin’in tüm kıyı kentleri Helenleştirilir.
   
   Ortadoğu’ya egemen olan çoktanrıcı Helenlerin etkisiyle ve Helen kökenli yöneticilerin önayak olmasıyla, Kudüs’teki İkinci Mabed içinde yabancı tanrılara ait putlar yer almaya ve dinden dönme olayları yaşanmaya başlanır. Mabed aslında bir Yahudi tapınağıdır ama içinde Yahudilik inancına tümüyle ters put heykelcikleri doldurulmuştur.
   
   İnançları konusunda en ufak bir tavize yanaşmayan bir kısım Yahudiler bu duruma isyan ettiler. İsyancılar, M.Ö. 166-164 yıllarında Kudüs’ün çevresindeki Helenleri ve reformcu Yahudileri kovdular. Kendi deyişleriyle, “tapınağı günahlardan arındırdılar.” Sonra da büyük bir tören düzenleyerek, tapınağı yine Yahova’ya sundular.
   
Bu olay, Yahudilerce günümüzde de kutlanır: Hanuka Bayramı, diğer adıyla Arındırma.
   
   Ayaklanmanın liderliğini üstlenen Makkabi kardeşlerin kurmuş olduğu Hasmon (Haşmonay) hanedanının Yahudi kralları, -kendilerine kral unvanı yerine prens ya da lider anlamına gelen “nasi” derlerdi. Zira kral olmak için Davut’un soyundan gelmek gerekliydi.- kısa sürede Davut’un ve Süleyman’ın hüküm sürmüş olduğu toprakların büyük bölümünü geri aldılar.
   
   Makkabi kardeşlerin sonuncusu olan Simon’un Helen adı kullanan torunu Alexander Jannaeus, M.Ö. 1. yüzyıl başında tahta çıktı ve babasından da acımasız bir tutum sergiledi. Kıyımları yalnızca pagan Helenlere değil kendisini onaylamayan dindar Yahudilere de uyguladı. Kudüs’te bir töreni başrahip sıfatı ile yönetirken yaptığı uygulamayı onaylamayan dindar Yahudiler, onu limonlarla topa tuttular. (Yumurta atma yerine tedarik edilmesi daha kolay olan limonu yeğlemiş olsalar gerek!)
   
   Ardından bir iç isyan patlak verdi. İsyanı kanlı bir biçimde bastıran Jannaeus, tarihçi Josephus’un yazdığına göre 6 yıl süren iç savaş sırasında 50 bin Yahudiyi öldürttü.
   
   Hasmon Hanedanı’nın yönettiği Yahudi Krallığı, çökmeye yüz tutan Helenistik krallıklar ile yükselen Roma dünyasının ara döneminde kurulmuştu ve o dönemde de yıkıldı. Yahudiler Helenler ile çarpışırken, Roma İmparatorluğu’nun yöneticileri Yahudilerden yana çıkmıştı. Roma, güçsüz ve küçük devletlerin var olmasına, hatta özgür yaşamalarına her zaman göz yummuştur. Fakat Roma Senatosu, yayılmacı zihniyetli, kaybettiği toprakları geri isteyen, komşularına kendi katı ve toleranssız dinini kabul ettirmeye zorlayan bir Yahudi devletini kesinlikle kabul edemezdi.
   
   Roma, Yahudi Krallığı iç çatışmalar nedeniyle zayıf düşene değin oyalandı. Sonra da bölgeyi işgal etmek için bir bahane beklemesine gerek kalmadı. Judea Kralı 2. Hyrcanus’un (M.Ö.110-30) Yahudi dinine geçmiş Idumaea kökenli başbakanı Antipatros ve seçkin Yahudi aileleri, iç savaşın acılarını yaşamaktansa Roma’nın koruması altına girmeyi yeğlediler. Yeni ve giderek yükselen bir güç olan Roma’ya yardım çağrısında bulunuldu ve Suriye’yi fethetmiş olan konsül Gnaeus Pompeius’un koruması altına girildi.
   
   Kudüs, 2. Hyrcanus’un kardeşi olan ve tahtta hak güden, Roma korumasını yadsıyan Aristobulos’un elindeydi. M.Ö. 63 yılında Aristobulos, Roma’ya karşı isyan bayrağını açtı. Roma güçleri Kudüs’ü işgal ettiler. Konsül Gnaeus Pompeius ve adamları, başhahamın kimsenin girmesine izin vermediği o kutsalların kutsalı sayılan yere girdiler, içindekileri gördüler. Böylece Mabed “kirlendi”, tüm değerli ve kutsal avadanlıklar yağma edildi.
   
   Kudüs’ün işgalinin ardından Pompeius, eski Judea Kralı Hyrcanus’u başhamam olarak tanıdı ve bu ülkenin genel valisi olarak da eski başvezir Antipatros’u atadı. Antipatros, büyük oğlu Phasailos’u Judea, küçük oğlu Herodes’i ise Galile valisi olarak görevlendirdi. Büyük oğlan Phasailos adı gibi “fasarya” çıksa da küçük oğlan Herodes becerikli bir yönetici olduğunu kanıtladı.
   
   Pompeius’un askerlerince kısmen yıkılan Mabed’i yeniden inşa ettireceğini müjdeleyen Herodes’in bu söylemi, dindar Yahudilerce ciddiye alınmadı. Herodes, dönme bir Yahudi olması nedeniyle gerçek Yahudi kanı taşıyan uyrukların gösterdiği güvensizliği boşa çıkardı. Eski tapınağın temellerini güçlendirip, yapıyı yepyeni ve görkemli bir hale getirerek, M.Ö. 20 yılında yeniden tapınıma açtı.
   
   Bu yıllar Yahudi tarihinin en karmaşık dönemine rastlar. Reformcu ve tutucu Yahudiler arasındaki çekişmeler, yaşanan isyanlar ve isyanları kanla bastıran Roma lejyonları Yahudiler arasında yıllardır yaygınlaşan Mesih beklentisini doruğa çıkarır. Nitekim çok geçmeden kendini Mesih olarak tanıtan bir kişi de ortaya çıkar: Cristos yani İsa…
   
   İsa’nın Yahudi inancında reform yapmak amacıyla ortaya çıktığı, “yasayı yıkmaya değil tamamlamaya geldiği” söylemlerine karşın Pavlus adlı Tarsus’lu bir çadır ustası İsa’nın tüm söylemlerini kendine göre yorumlayarak yeni bir dinin temellerini atmaya başlar: Hıristiyanlık…
   
   Pavlus, yeni dini yaymak için özellikle Anadolu’yu ve Helen Yarımadasını seçer. Binlerce yıldır Yahudiliğin sürdürüldüğü Filistin ve de özellikle Kudüs çevresi şimdilik yeni dine yandaş kazandırmaya hiç de uygun yerler değildir.
   
   Pavlus ve diğer havarailer yeni dini yaymak için etkin çalışmalar yaparken dindar Yahudiler, İsa’nın kendilerinin beklediği Mesih olmadığını farketmişler ve başlarının çaresine bakmaktadırlar.
   
   Bunun da tek yöntemi vardır: Roma’ya başkaldırmak eş deyişle isyan…Yeni isyan girişimini 3. yazıda inceleyelim…
   


Ağustos 22, 2011, 04:44:40 ös
Yanıtla #1
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Böyle enfes bir yazı üzerine görüş belirtilir mi?...

Görüş olmasa da sırf tapınaklar açısından iki teyitleşmeye gereksinme duydum.

Birincisi: Benim bildiğim Yahudler arasındaki yozlaşma M.Ö. 3. yüzyıl sıralarında başlamıştı ve bu nedenle başkalarının putları da içine yeryleştirilmiş olsa da olmasa da, Kudüs'teki o ikinci tapınak zaten çoktan terk edilmiş, bakımsız kaldığı için de bir harap yapı olma yolunu tutmuştu. Ben böyle anımsıyorum. yanılıyor muyum?

İkincisi: M.Ö. 20 yılı benim bildiğimce Herodes'in aüçüncü tapınağın yapımını başlatmış olduğu tarihtir. (Bu arada onun Yahudiliğe sonradan girdiğini söylemek doğru olmaz çünkü sonradan Yahudiliğe girilemez; sadece Musevilik benimsenmiş olabilir.)  Bu tapınak Herodes'in yaşam dönemi içinde bitirilememişti ve yapımı 63 yılına kadar sürdü. Gördüğümce Sayın DEDE bu konrularda benden çok çok daha bilgili. Dolayısıyla bu deyişlerimin hangi noktasında yanılgım varsa, düzeltilmesini dilerim.

Sevgiler.

 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ağustos 23, 2011, 12:43:26 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

Sevgili ADAM

Konu konuyu açıyor. "Din Değiştiren Yapılar" başlığını koydum ama yazdığım iki yazıda da ne yazık ki başlığa uyan bir yapı örneği veremedim. Aslında ne yazık ki değil ne mutlu ki demem gerekiyor. Benim uygarlığa ve kültüre bakış açımda bir yapının bırakın yakılıp yıkılması, din değiştirmesi bile bir tür kültürel kıyımdır. Bu tür kıyımlara Kültür  tarihçileri  "genocide" benzetmesiyle "culturcide" adını veriyorlar...

İki yazımda da din değiştirmeye değil de yıkım ve yağmaya uğrayan yapılar söz konusu oldu ve bu da Yahudi Mabedlerini gündeme getirdi.

Bu yazışmalarla gerçi biraz ayrıntılara giriyoruz ama varsın olsun, bilgi bilgidir.
Fazla bilgi göz çıkarmaz!

Şimdi değindiğiniz şu 2. Mabede eş deyişle Zorobabel Mabedine bir değinip ardından o dönemde Yahudilikte dinden dönme nasıl olmuş, silah zoruyla Yahudi yapılmış etnik gruplara ve son olarak da  Herodes Mabedi'ne değinelim. Ama Herodes Mabedi'nin yazı dizimin 3. bölümünde daha da ayrıntılı olarak sunulacağını da aklımızda tutalım.

Yazı dizisinin 2. bölümünde Helen kültürünün tüm Ortadoğu'yu kuşattığını ve yerel kültürler üzerine çıktığını söylemiştim. Doğal olarak bu kültürel baskınlık kendini dinsel alanda da hissettirdi.

Helen kültür yayılmacılığı sırasında birçok Yahudi din değiştirip paganlığı kabullendiği gibi, adını da değiştirdi. Büyük bölümü, işlerini sürdürebilmek amacıyla Helence’yi de öğrendi.
   
Yahudi filozofu Philon, Helen gymnasiumlarına devam eden, Helence konuşan, adını da Helenleştiren birçok Yahudiden söz eder. Aslında Yahudiler, iş gezileri ve yaşamlarında Helen adı kullanırken, evde ve dinsel törenlerde İbranîce olan gerçek adlarını kullanıyordu.
   
İyi eğitim görmüş Yahudilerin büyük çoğunluğu, Helen kültürünü son derece çekici buluyordu. Bu kültüre sahip olmak, birinci sınıf vatandaşlık için pasaport sahibi olmaya benziyordu. Bu kültüre hayranlık duyan kimi rabbiler, Tevrat’ı Helence’ye çevirme işine da kalkıştı. (Çeviriyi yapan bu rabbiler 70 kişi olduğundan, bu Tevrat’a “Septagent” adı verilir.)

Yabancı uluslarca da okunan Tevrat’ın kasıtlı olarak yanlış çevrilip yanlış yorumlandığı, bu nedenle de Yahudilere karşı sık sık karalama amacıyla kullanıldığı öne sürülmüştür.
Bu savı öne sürenlerin çoğunluğu kuşkusuz tutucu Yahudiler idi...
   
Helen kültürünü ve inanç dizgelerini kesin olarak yadsıyan, buna karşın Helen yasalarına uyan, vergilerini düzenli olarak ödeyen Yahudi gruplar da oldu. Onlar da çöle çekilerek, Nazarit ve Rehabit gibi tutucu, gizemci (mistik) mezheplere sığındı. Ana düşünce, tıpkı Musa döneminde olduğu gibi çölde yaşayarak eski dinsel heyecanı yakalamaktı. Bu arada Helenleri Filistin’den söküp atmanın tek yolunun silahlı mücadeleden geçtiğini öne sürenler de ortaya çıktı.

Yahudi dinini Helen kültürüyle kaynaştırarak evrensel bir din yapma çabası içine giren reformcu Yahudi entelektüellerinin çabaları, giderek Musa’nın Yasası’na karşı bir saldırı eylemine dönüşür. Reformcular, Tevrat’ın, masallardan, uyulması olanaksız bir sürü yasak ve istekten oluşan bir derleme olduğunu öne sürerken, (bazı konularda haklı da olabilirler. Zira Tevrat' ve Talmud'da dindar bir Yahudi'nin uyması gereken 613 tane emir "mitzva" var) Yasa’ya gönülden bağlı dindarlar ise bu tutumu «Domuz besleyen insanlara lânet olsun; oğullarına Helen ilmini aşılayanlara da lânet olsun.» diyerek kınarlar.

İşte o yıllarda, Forumdaki 2. Yazımda belirttiğim gibi Helen kökenli yöneticilerin önayak olmasıyla, Kudüs’teki ikinci tapınak içinde yabancı tanrılara ait putlar yer almaya ve dinden dönme olayları yaşanmaya başlanır.
   
Yahudi reformcuları destekleyen Selefkos Kralı Antiochus Epiphanes, Kudüs kentinin adını Antiochia olarak değiştirerek,(bu kentin Yahudiler arasındaki adı Yeruşalem'dir) kenti tipik bir “Helen polisi”ne benzetmek yanında, tapınak tepesinin yakınında bir de gymnasium açmaya kalkışır. M.Ö.167 yılında yayınladığı bir bildirge ile, Yahudi Yasasını yürürlükten kaldırdığını, yerine Helen yasalarını koyduğunu, tapınağın da evrensel bir tapınma yeri olduğunu ilan edince, anlaşmazlık bir üst düzeye çıkar.

Görüldüğü gibi 2. Mabed M.Ö. 167 yılına değin evrensel bir tapınma yeri değil Yahudilere özgü bir tapınma yeri özelliğini korumuş.

Öncelikle tapınakta kurban kesimi yasaklanır. Ardından domuz kurban edilmeye kalkışılır. Tüm bayramlar ve Şabat günü dinlencesi yasaklanır. Tevrat tomarları, herkesin gözü önünde yakılır. Bu arada sünnet edilme de yasaklanır. Bu çok önemli bir gelişmedir. Zira Yahudiler için sünnet, Tanrı ile antlaşmalarının fiziksel, belirgin bir işareti olarak kabul edilmiştir. İnsan bedeninin yetkinliğine taparcasına bağlı olan Helenler için ise, bu son derece tiksindiricidir; onlara göre sünnet etmek, kötürüm etmektir.

Yahudiler tüm bu uygulamalara karşı direnir. Antiochus ve yandaşları ise vahşete başvurur. Yahudi tarihçi Rabbi Berel Wein “Echoes of Glory” (Zaferin Yankıları) adlı kitabında şunları anlatır:

“Oğullarının sünnet edilmesini isteyen ve bu konuda direten kadınlar, oğulları boyunlarına bağlanmış şekilde öldürülüyordu. İsrael’in bilginleri kovalanıyor, yakalanıyor ve öldürülüyordu. Domuz yemeyi ya da kurban etmeyi reddeden Yahudiler ölünceye kadar işkence görüyordu.”

Judea’daki (Yahudiye) en küçük köy bile Helenlerin baskısından kurtulamaz. Her kasabada Zeus ve diğer pagan tanrılar için sunaklar kurulur; tüm Yahudiler kurban törenlerine katılmaya zorlanır. Yahudi araştırmacılara kalırsa, böylesine bir dinsel zulüm insanlık tarihinde o ana kadar görülmemişti ve o zamana kadar eski dünyada hiç kimse, başka bir ulusun dinine karşı savaş ilan etmemişti. Gerçekten de o tarihe kadar, çok ender olaylar istisna olmak üzere çoktanrıcı pagan dünyasında Yahudiler dışında dinsel inancı nedeniyle kimse öldürülmemişti.

Yahudiler, bu yaşamda uğruna ölmeye değer şeyler olduğu, yaşamın kendisinden de önemli şeyler bulunduğu görüşünü savundular. Dinsel inançları uğruna yaşamlarını feda etmeye hazırlandılar. Tanrı’nın, insanların onun için ölmesine ihtiyaç duyduğundan değil, Tevrat’ın öğretisi ortadan kalktığında tüm insanlığın yok olacağını kabul ettikleri için… Musa’nın yasaları uyarınca “Ulusların üzerindeki ışık” olmaları gerektiğini öne süren Yahudiler, yaşamları tehdit altında olsa bile bu görevlerini terk etmediler; onun için de kıyıma uğradılar.

Helenli yöneticilerin yayımladığı bildirgeye karşı çıkan 90 yaşındaki başyazıcı Eleazar ve 7 haham, reformcular tarafından dövülerek öldürüldü. Bu sırada, Judah tepeleri yakınındaki Modin kentinde, yeni onaylanmış bir töreni yöneten reformcu bir Yahudi, eski bir rahip ailesinin reisi olan Matthias Hasmon tarafından öldürülünce, ayaklanma başladı.
   
Matthias’ın dört oğlu, ağabeyleri Çekiç lâkaplı Maccabee Judas önderliğinde gerilla savaşını başlattılar. (Ek Bilgi: Makabi adı Yahudi tarihinde önemli bir yer tutar aynı adlı spor takımları ve düzenlenen Makabiade adı verilen bir tür spor şenliği de vardır. Ayrıca Mondros antlaşmasının ardından 1918 yılında Osmanlı Yahudilerince  kurulan ve Yahudilerin Filistin’de yurt edinmesi amacını güden Aliance İsrailit ve Makabi Cemiyeti adlı iki örgüt de vardır.)

Ayaklanma giderek siyasî bir bağımsızlık mücadelesine dönüştü. Bu savaş için Yahudi tarihçi ve araştırmacılar, bunun dünya yüzündeki ilk ideolojik dinsel savaş olduğunu ileri sürer.

İsyancılar, M.Ö. 166-164 yıllarında Kudüs’ün çevresindeki Helenleri ve reformcu Yahudileri kovdu. Kendi deyişleriyle, “tapınağı günahlardan arındırırdılar.” Sonra da büyük bir tören düzenleyerek, tapınağı yine Yahova’ya sundular.
   
2. yazıda sözü geçen Hanuka Bayramı olayı  budur...

Görüldüğü gibi İskender’in fethinin ardından Helenistik kültürün etkisi ile Yahudiler arasında dinsel yozlaşmalar yaşanmış ve Zorobabel’in 2. Mabed’i kısa bir süre Yahudi inancının yaşandığı bir tapınak olmaktan çıkmıştır ama içinde putların yer alması, tümüyle terk edildiği ve yıkıntı halini aldığı anlamına gelmiyor.
   
Araştırdığım tüm Yahudi kaynaklarda 2. Bet Amikdaş’ın  uzun yıllar Yahudi tapınağı olarak kullanıldığını gördüm. En azından M.Ö. 167 yılına değin…

Dönme Yahudiler konusuna gelince:
   
Makkabi kardeşlerin sonuncusu olan Simon’un Helen adı kullanan oğlu 1. Hyrcanus Jehohanan, büyük bir paralı asker ordusu kurarak komşu krallıklara saldırdı. Samaria’yı ele geçirdikten sonra kentin sular altında bırakılması emrini verdi ve kent tam bir yıkıntı haline getirildi. Bunun adını da biz koyalı ekolojik kıyım (ecocide)

Ardından Scytopolis kenti kuşatıldı. Tek suçları Helence konuşmak olan kalabalık bir insan kitlesine karşı yoğun ve kanlı katliamlara girişildi. Idumaea eyaletinin Adora ve Marisa kentleri fethedildi, kent halkı kılıç zoruyla Yahudi inancına döndürüldü. Kabul etmeyenler ise kılıçtan geçirildi.

Bu tutum Yahudi bilgelerce yadsınır. Zira din değiştirerek Musevî olma olayına Yahudi toplumu hiçbir zaman -en zayıf oldukları dönemde bile- sıcak bakmamıştır.

Çok geçmeden başlayacak olan Roma işgalinde, dönek Idumaea Yahudileri büyük ihanetlere imza attılar. Kral –aslında bölge valisi daha doğrusu etnarkh- Herodes de o Yahudilerden biridir.

Tutkulu bir kişi olmasına karşın iyi bir yönetici olan Herodes, Akdeniz’in doğusunda Hayfa ile Yafa arasındaki kıyıya Caeserea adlı bir kent (Horbat Kesari) ve Kudüs’e de Antonia adlı yeni bir kale inşa ettirdi. Bununla da yetinmeyerek, Masada platosundaki kaleyi genişletip güçlendirdi; Arabistan’a bakan tepelere de kendi adını taşıyan bir başka kale daha inşa ettirdi.

İnciller'de adı geçen iki yaşındaki tüm çocukları öldürtüğü söylenen Herodes işte bu zattır.

Herodes’un kısmen yıkılan tapınağı onarttığı ve temellerini güçlendirmek için kalın duvarlar ördürdüğünü tarihsel kaynaklar veriyor. Mabedin tümüyle onarılıp ibadete açılma yılı olarak da M.Ö. 20 yılı veriliyor. Bu Mabed'in yıkılması ve tümüyle yakılması ise M.S.63 yılı...(3. yazıda değineceğim)  Bu arada Mebed'e eklemeler yapılıp yapılmadığını bilemiyoruz. Ancak İsa'nın ardından yazılan İnciller'de Mabed'in tapınma dışında ticari amaçlarla kullanıldığı ve İsa'nın Mabed'de ticaret yapan Yahudilerin evraklarını, para çanaklarını savurduğu, tekmelediği yer alıyor.
   
Yahudi tarihçi –sonradan pagan inancına dönmüştür- Josephus Herodes Mabedini “Yahudi Tarihi” adlı eserinde ayrıntılı olarak tanımlar. Hatta Mabed’in büyük kapısının üstüne altından bir kartal kabartması yerleştirildiğini de yazar.
   
Bu altın kartal önemli, şundan ki bir Yahudi isyanının kıvılcımı olacak. 3. Yazıda ayrıntılarını vereceğim.

Ayrıca konumuzu çok da ilgilendirmemekle birlikte bu Herodes Mabedi'nin inşaatı ve tapınmaya açılış ile ilgili olarak elimde bazı tarihsel bilgiler de var. Paylaşmaya hazırım...

Şimdilik bu kadar... Vaktinizi fazla israf etmeyeyim...   







 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
4 Yanıt
3968 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 22, 2011, 12:28:57 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
3786 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 25, 2011, 05:37:43 ös
Gönderen: ADAM