Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bir Tapınak Yapıldı - 5  (Okunma sayısı 5133 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 03, 2010, 03:37:17 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Ustam Akizar’ın bana “kalfa” unvanını verdiği o bir tür tören de diyebileceğim toplantıya, bizim grubun tüm kalfaları ile birlikte başka gruplardan bu vesileyle gelmiş olduklarını anladığım kimi usta ve kalfalar da katılmıştı. Onlardan çoğunu önceden tanıyordum; ya bizim onların çalıştığı yerlere gidip gelişlerimiz ya da onların bize uğrayışlarından… Ancak aralarında o güne kadar hiç görmemiş olduğum, tanımadığım kişiler de vardı; belli ki onlar benim bilmediğim şantiyelerden, belki uzaklardan gelmişti.

Önce, “Bir çırağın kalfalığa geçirilişinde bu kadar çok Diyonisos Zanaatçısı’nın bulunmasına, bu şatafata ne gerek var? Boşuna zahmet! İşlerinin başında olsalar daha iyi değil mi? Çok mu önemli?” diye düşünmüştüm.

Evet, çok önemliymiş meğer. Sonrasında anladım bunu.

Önce ustam oradakilere, -elbette bilmeyenlere-  benim gelmişimi geçmişimi, o güne dek ne gibi çalışmalar yapmış olduğumu, becerilerimi, karakterimi, çıraklığım boyunca nasıl gelişme gösterdiğimi anlatmıştı. Bu kadarla kalmamış, sadece elime aldığım taşı değil kendimi de nasıl yontup daha bilgili ve daha erdemli bir insan olma yolunu tuttuğumu belirtmişti.

Hem geçmişim için övgü dolu hem de geleceğim için yüreklendirici sözlerdi bunlar. Kardeşlerimizden olmalarına karşın bana göre yabancı sayılabilecek kimseler de vardı aramızda. Hepsinin önünde böyle açıkça övgüler alınca utanmış; yüzümün kızardığını duyumsamıştım.

Sonra ustam bizim kalfalara da söz vermiş, onlar da kendilerine göre birtakım eklemelerde bulunmuş, benimle daha sık bir araya geldikleri için yer yer ayrıntılara da girmişlerdi. İçlerinden biri ise konuyu biraz nükte yönünden ele alıp başımızdan geçmiş olan bir ilginç (biraz da gülünç) olayı özetleyerek anlatmıştı.

Bunun üzerine herkes gülüştü. Öyle ya, hep ve her zaman ciddi olacak değildik! İnsan arada sırada gülmeli, böylece güncel kaygılarından sıyrılmalı, neşelenip ferahlamalıydı.

Bütün bunlardan sonra ustam, artık beni kalfalığa geçirmek istediğini, bunun sırası geldiğini söylemiş ve orada bulunanlardan herhangi bir itirazı olan varsa belirtmesini istemişti. İşte o zaman anlamıştım diğer kimi Diyonisos Zanaatçıları’nın da niçin burada bulunduğunu. Geleneklerimiz uyarınca onların da gerekçesini belirterek itiraz etme hakları varmış. Çünkü bir Diyonisos Zanaatçısı çıraklıktan kalfalığa geçtiğinde, artık ustasının yanında kalmayabilir, bir başka usta ile çalışmayı yeğleyebilirdi; elbette o usta da isterse.

Hiç kimseden ses çıkmamıştı.

Ustam, bir daha, sonra bir kez daha sormuştu herhangi bir itirazı olan bulunup bulunmadığını. Tıs yok.

İşte o zaman, ustamın işareti üzerine bizim kalfalar gelip ayakta karşıma dikilmişti. Ustam da yanı başımda bir elini omzuma koyarak artık benim kalfa olduğumu ilan etmişti. Daha önce dediğim gibi, herkesin bundan böyle beni öyle tanıması gerektiğini de eklemişti.

Aslında bu aşamaya kadar önemli bir şey yok; ne olduysa asıl ondan sonra oldu.

Kalfalarımızdan biri bana doğru yaklaştı. Elinde iri ve yeni, belli ki hiç kullanılmamış bir cetvel vardı; taş yonttuğumuz zaman ölçü alınan cetvellerden. Onu bana uzatırken, «Al Yoapert kardeşim, bu cetvel senin. Çırakların yonttuğu taşların ölçülerini alırken ya da onlara ölçü verirken kullanırsın.» dedi. Hemen ardından şunu da ekledi: «Ancak çok daha önemli olan ölçü, senin bireysel yaşamındaki kendi ölçündür. Her zaman ölçülü ol; sakın aşırılığa kaçma. Görevlerini iyi ve doğru olan yoldan hiçbir zaman şaşmaksızın yerine getir. Zararlı ya da hiçbir yararı olmayacak eylemlere kapılma. Bireysel gelişimin doğrultusunda ilerlemekten de geri kalma. Dilerim bu cetvel sana bunları da anımsatır.»

O çekilince, öteki kalfalarımızdan biri ilerledi bana doğru. Onun da elinde yepyeni olduğu belli, pırıl pırıl bir pergel vardı. O da bana armağan etti o pergeli. «Cetvelden alacağın ölçüyü taşımakta kullanırsın. Zaten nasıl yapıldığını gayet iyi biliyorsun.» dedi. Sonra o da “öğüt” niteliği taşıyan sözler ekledi: «Pergelin sana her zaman dürüstlük ve hakseverliği kendine önder alman gerektiğini anımsatsın. Bireysel dilek ve tutkularını sınırlı tut ki, başkalarının dilek ve tutkularına da yer kalsın.»

Bu ikisinden sonra artık neler olacağını kestirebiliyordum. Şimdi diğer kalfa kardeşlerimin de her biri sırayla yanıma gelecek, bana bir alet armağan ederek değerli uyarılarda bulunacaktı.

Düşündüğüm gibi oldu.

Bir sonraki kalfa kardeşimiz yanıma elinde kocaman bir gönye ile yaklaştı. «Yoapert, çok iyi biliyorsun, yıllarca yaptın, yonttuğumuz her taşın her bir yüzeyi diğerine dik olmalıdır. Bunu da gönye kullanarak sağlarız.» dedi. Tam sözüne devam edecekti ki, tanımadığım konuklarımızdan biri –sanırım bir usta- oturduğu yerden sesleniverdi:

«Yok! Her zaman ve her taş için geçerli değil o. Sütun ve kemer taşlarında durum farklıdır. O iş öyle salt cetvel, pergel ve gönye ile yapılamaz.»

Sanırım beklenmedik bir durumdu bu. Kalfa kardeşim biraz şaşırdı. Ustamız Akizar’a şöyle bir baktı. O ise boynunu büktü, “Yanıt vermek gerekiyorsa ver.” gibisinden.

Böyle bir durumla ben karşılaşmış olsam ne yapardım bilmiyorum ama kalfa kardeşim o konuğumuza döndü ve «Çok haklısın, işimiz elbette sadece duvar yapmak amacıyla taş yontmak değildir. Yaptığımız hemen her binanın sütunları ve kemerleri de vardır; hatta kubbeleri bile olabilir. Çırak kardeşlerimiz gerektiğinde o işi yapmak üzere de eğitim görür. Nitekim Yoapert kardeşim de o aşamalardan geçmiştir. Ancak onun eğilimi duvarcı olmaktadır. Ona sözümüz bu nedenledir. Umarım sizin de ona ayrıca diyecekleriniz vardır.» dedi.

Öteki sesini çıkarmayıp başını önüne eğmekle yetinince, kalfa kardeşim yine bana döndü.

«Yaşamın boyunca hep doğru ve dürüst bir insan ol. Ancak unutma ki bireysel gelişimin bakımından bunlar yetmez. Bilime ve sanata de önem ve değer vermelisin. Bir yandan bilimsel yöntemden şaşmazken, diğer yandan da estetik duyguların yarattığı güzelliklerin ruhunu doyurmasına olanak tanımalısın.» dedi.

Aslında belki daha birçok şey söyleyecekti ama şu araya girmiş beklenmedik söz nedeniyle biraz keyfinin kaçmış olduğunu duyumsadım. Zararı yok. Ara sıra böyle şeyler olurdu. Bu da herkesin kendi işini daha önemli ve öncelikli tutuşundan ileri gelirdi. Çözümlenirdi nasıl olsa.

Sıra bir sonraki kalfa kardeşime gelmişti. Bana doğru yaklaşırken elinde irice bir demir parçası taşıdığını gördüm. Onu bana uzatırken «Yoapert kardeşim. Daha önceki çalışmalarımızda sen bunu görmedin çünkü bu aleti pek ender kullandığımız için gereksinmemiz olmamıştı.» dedi. Bir ucu özellikle dövülüp inceltilmiş bu yassı demire “levye” dendiğini, iyi oturtulmamış ya da yerinden kaymış taşları oturtmak için kullanıldığını, gerektiğinde çok yararlı bir alet olduğunu öğrendim.

Kalfa kardeşim bana «Bilimsellikten ve akıl verilerini değerlendirerek kullanmaktan hiçbir zaman geri kalmamalısın.» dedi, «Ancak bilim ve akıl, kendi başlarına pek bir işe yaramaz. Güç kullanarak onları eyleme geçirmek, gerçek yaşama yansıtmak da gereklidir.»

Onun bu sözünü ise ustamız Akizar kesti. «Çok doğru söylüyorsun ama unuttuğun bir şey var.» dedi. «Kaba güç iyi ve güzel olan hiçbir şeyi tanımaz. İnsanın içindeki güzellikleri, yaşamın arınmış sevincini yok eder. Hatta bu kadarla da kalmaz, kötü tutkular alevlendirir. Başkalarına kötülük etme, onlara acı verme, bundan zevk alma istek ve eğilimlerini doğurur.»

Ustamızın bu sözü üzerine kalfa kardeşim ona yanıt vermeye zorunlu gibi gördü kendisini. Şöyle dedi: «Akizar Usta, dediklerin elbette çok doğrudur. Sen bize bunları öğrettin. Ancak bir başka şey daha öğrettin. İznin olursa onu da söyleyeyim.»

Ustam başıyla onay verince, sözünü şöyle sürdürdü:

«Şayet o güç bilgelikle yönetilirse, gerçeği ve adaleti yüceltir. Üstelik suçsuzları ve kimsesizleri koruyan çok değerli bir öğe olur. Yeter ki o gücü elinde tutanlar, insanları bilimsellikle, akıllarını kullanarak, bilgi ve erdemleriyle yönetmeyi bilsin.»

Ustama şöyle bir göz attım. Keyiflenmiş gibiydi. Kalfalarından gurur duyuyordu, belli. Şimdi ben de kalfa olduğuma göre benimle de gurur duymalıydı. Ona bu duyguyu yaşatmak boynumun borcuydu. Sadece bir bina yapımı bakımından değil, bizim için de çalışıyor, bu erdemli mesleğin kuşaktan kuşağa aktarılarak sürdürülmesi, böylece insanlığa sürekli hizmet sağlanması yolunda çaba harcıyordu. Ötekileri bilmiyordum. Şanslıydım. Diğer ustalar da böyle, onun gibi niteliklerle donanmış mıydı acaba? Şimdi ben artık kalfa olduğuma göre, istersem bir başka ustanın yanına gidebilirdim. Bunun belki mesleki bakımından birtakım başka getirileri de olurdu ama götürdükleri de olabilirdi. O riski alamazdım. İşte o anda ustamın yanından ayrılmamaya kesin karar vermiştim.

Ben düşüncelerime dalmış, zihnimden bunları geçirirken bir diğer kalfa kardeşimin bana doğru yaklaştığını fark etmemiştim. Adımı söyleyince kendime geldim. «Yoapert kardeşim, sen duvar örme kalfası olacaksın, öyle demiştin değil mi?» diye başladı. Gülümsedim. «Biliyorsun ki ördüğümüz bir duvarın her sırasında, özellikle farklı bir biçimde gerekli olmadıkça yan yana dizilen tüm taşlar aynı düzeyde olmalıdır. İşte bunu sınamak için sana bir düzeç armağan ediyorum. Güle güle kullan.» dedi.

Of!... Yaradığı iş aslında basit olmasına karşın ne kadar da iri bir aletti bu. Üçgen biçiminde bir şeydi. Alt kenarı dümdüzdü; orada bir girinti vardı. Tepe noktasına bağlanmış bir sicim, ucunda küçük bir kurşun top taşıyordu. Alet tam yatay olan bir düzlem üzerine tutulduğunda, o top girintinin içine oturuyordu; kayarsa, orasının tam yatay düzlemde olmadığı anlaşılıyordu. Hayli ağır olduğu için onu elimde taşıyamazdım. İyice incelemek, denemek istiyordum ama şimdi sırası değildi. Yere bıraktım.

Bu kalfa kardeşimin de bana diyecekleri vardı. «Sadece kendini, yakınlarını ve dostlarını değil, içinde yaşadığın toplumu da bilmeli ve anlamalısın. Görünüşlerinde birbirlerinden farklı olan insanları toplumsal yarar ve değer bakımından birbirlerine eşit görmeli, hepsinin aynı fırsatlardan yararlanabilmesini gözetmeli, onları aynı değerleri hak eder olarak benimsemelisin.»

Onun bu sözü üzerine aslında ben öyle düşünsem ve öyle istesem de toplumsal yapılanma nedeniyle bunun gerçekleşemeyeceğini, kiminin yoksul kiminin zengin, kiminin çalışan kiminin çalıştıran olduğunu, ben ve benim gibi düşünenler ne yaparsa yapsın bunun hiçbir zaman hiçbir toplumda değişmeyeceğini, zenginlerin ve çalıştıranların yoksulları ve çalışanları hep ezeceğini, bundan kurtuluş olmadığını düşündüm.

Bir anda aklımdan geçenleri sezmişti sanki. «Zenginlik insana belki üstünlük sağlar ama onu mutlu edemez.» dedi. «Zenginlik ancak insanlara karşı duyulan sevgi bencilliği giderirse kişiye mutluluk verebilir. Şayet bunun oluşturduğu iyilik toplumun yararına kullanılırsa, ancak işte o zaman tüm insanların mutluluğunu sağlamanın yolu açılır.»

Durdu. Ustamız Akizar’a bakıyordu. Sanki onun da bir şey söylemesini bekler gibiydi.

Ustam, «Evet, biliyorum. Bana hep aynı şeyi söyletirsiniz.» dedi.

«Gerekmez mi ustam?»

«Evet, gerekir. Ne ben söylemekten bıktım ne de siz aynı şeyi tekrar tekrar dinlemekten sıkıldınız.»

Konuklarımızdan biri, «Bu tekrar tekrar söylediğin söz nedir Akizar Usta? İzninle biz de duyalım, biz de öğrenelim.» deyince, ustam şunları söyledi:

«Bakın, bugün her birimizin sahip olduğu birçok şey var. Maddi varlıktan söz ediyorum. Başkalarının da kendilerinin olan birçok şeyi var. İşte bu birçok şey, gerek bizim gerek onların olmadan başkalarınındı. İşte bu bizim sahip olduğumuz birçok şey hep bize kalmayacak. Zamanı geldiğinde biz gideceğiz ve bu birçok şey bizden sonra başkalarının olacak.»

Bugün burada kalfalığa geçerken neler duyuyor, neler öğreniyordum? Bu toplulukta daha önce de birçok şey duymuş, birçok şey öğrenmiştim ama bunlar çok farklıydı. Demek kalfalığa geçmek, kalfa olmak böyle bir şeydi; sadece iyi taş yontmak, iyi duvar işlemek değil, o işlerden çok daha öte bir şey…

Ben duvarcı kalfası olacağıma göre, bir duvarın temel niteliklerini gözümün önüne getirince, madem her kalfa kardeşim bana bir armağan veriyordu, bir sonrakini kestirmek pek zor olmamıştı.

Yanılmamıştım. Bir şakûl… Bu kez sicimin ucuna bağlı kurşun top, alet tam dikey tutulup bir yere yaslandığında orası tam düşey düzlemdeyse girintiye oturuyordu. Bu nedenle de aletin düşey yüzlerinden biri dümdüzdü. Öteki kadar iri değil ama bu da oldukça ağır sayılırdı.

Bana armağan olarak bir şakûl getirmiş olan son kalfa kardeşim, «Duvar yükseldikçe. yatay düzlemde olduğu gibi düşey düzlemde de uygunluğunu işte bunu kullanarak sağlayacaksın.» dedi. Bir ar durdu. «Dilerim ki, senin de başın hep bir duvar gibi dik olur.» diye ekledi, «Hiçbir zaman kibirli olma ama onurunu da hep koru. Üzerinde kurulması olası güçlerin ve baskıların altında ezilmemeyi bil. Bireysel yarar ve çıkarlar uğruna doğruluktan ve adaletten ayrılmayacağını biliyorum; hepimiz biliyoruz. Ancak o kadarla yetinme; toplumda başkalarını da aynı yola yönelt. Eğer toplumunun ilerlemesine bir katkıda bulunacaksa, yönetim aşamalarına doğru yürü ve basamakları tırman. Ancak böylece yükseldiğin zaman edineceğin güç ve olanakları iyiliğe ve toplumun genel yararına kullanamayacağını düşünüyorsan, o zaman yukarılara çıkma; kendine güvenemezsen, yüksek düzeyde ve önemli bir görev üstlenmekten kaçın.»

Bu dedikleri kulağıma küpe olmalıydı.

Oldu mu, bilemiyorum.

Son kalfa kardeşim de yerine döndükten sonra ustam yine yanıma geldi. Bir elini arkasına gizlemişti.

Elini çıkardığında ne gizlediğini gördüm. Bir mala… Gülümseyerek uzattı. Öyle ya, tüm kalfa kardeşlerim bana çok değerli birer armağan vermişti; hem somut bir nesne hem öneri ve öğütler. Ustam onlardan aşağı kalacak değildi.

«Yoapert, çok iyi biliyorsun ki yontarak işlediğimiz taşlar, onların üzerinde ne kadar özenle uğraşmış olursak olalım, ne tam ve yetkin bir biçime getirilmişlerdir ne de birbirlerine noksansız bir uyumla bağlanabilirler. Bu nedenle çoğu kez yontmuş, biçimlendirmiş ve bir duvara yerleştirmekte olduğumuz taşların arasına harç serdiğimizi de biliyorsun, Onu yaparken mala kullandığımızı da. Dolayısıyla sen de bunu al, senin olsun ve bundan böyle kendi işinde kullan. Ancak dikkat et. Bu hayli narin bir gereçtir; ona bir zarar gelmemesi için korumasını da bilmelisin.» dedi.

Kalfa kardeşlerimden her biri bana bir alet armağan etmekle kalmamış, çok önemli, çok değerli öneri ve öğütler de iletmişlerdi. Bellik ki ustam tüm bunlara son noktayı koyacaktı. Ne söyleyeceğini çok merak ediyordum.

«Duvar işleyen bir Diyonisos Zanaatçısı’nın işi, işte bu gereçle yetkinleşir.» diyerek başladı. «Nasıl bir duvar onu oluşturan tüm taşların birbirleriyle uyumlu bir biçimde birleştirilmeleriyle oluşuyorsa, toplumda da düzen ve ahenk, onu oluşturan tüm bireylerin üstlerine düşeni gönüllüce ve noksansız yapmalarıyla sağlanır. Herkesin bir işi, kendini yerine getirmekle yükümlü tuttuğu bir görevi olmalıdır. Hiç kimse boş ve işsiz kalmamalıdır. Boş durmak, hiçbir şey yapmamak, başkalarının sırtından geçinmek, önce kötülüklerin sonra kıskançlık ve düşmanlıkların doğmasına neden olur. Her insan çalışmalı, çalışmayı sevmelidir. Sen Yoapert, aramıza katılmış olduğun günden beri hep çalıştın. Çalışkanlığın, becerikliliğin ve ürettiklerin ile başkalarına örnek oldun. Dilerim bu yaşamın boyunca böyle sürer. Dilerim ki her işinle yapıcı, hep aklınla üretici, alçak gönüllülüğünle uyuşmacı, her zaman başkalarına göstereceğin toleransla birleştirici olursun.»

Bir an durup nefes aldı ve beklediğim son sözü söyledi: «Kişinin gerçekten insan olabilmesi için tüm erdemler gereklidir. Ancak onların en üstünü, toplumda barış ve mutluluğu sağlayan öğe toleranstır.»


Kalfa kardeşlerimize baktım. Bizim grubumuzda, ustam Akizar yanında hep tam altı kalfa çalıştırırdı. Ne bir eksik ne bir fazla. Ancak şimdi yedi kalfa olmuştuk; şimdilik. Benden önceki kıdemli çıraklardan biri kalfalığa geçirildiğinde, hep önceki kalfalardan biri aramızdan ayrılır, bildiğimce ya ustalığa yükseltilir ya da bir başka gruba geçerdi. Peki şimdi hangisi olacaktı acaba?

Hangisinin olacağı önceden belliymiş. Kalfa kardeşlerimizden en kıdemlisi ertesi gün hepimize veda ederek aramızdan ayrıldı. Yakında ustalığa yükseltilecek ve kendi çalışma grubunu kuracaktı.



« Son Düzenleme: Aralık 09, 2010, 02:43:37 ös Gönderen: dogudan »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ekim 04, 2010, 09:41:45 ös
Yanıtla #1


«Yaşamın boyunca hep doğru ve dürüst bir insan ol. Ancak unutma ki bireysel gelişimin bakımından bunlar yetmez. Bilime ve sanata de önem ve değer vermelisin. Bir yandan bilimsel yöntemden şaşmazken, diğer yandan da estetik duyguların yarattığı güzelliklerin ruhunu doyurmasına olanak tanımalısın.»


Hayatta bunu başarabilenler ne kadar şanslı :)
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ocak 09, 2013, 06:23:30 ös
Yanıtla #2
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 599
  • Cinsiyet: Bay

Eveett.. Bu bölümde tüm aletlerin ne operatif ve spekülatif masonluktaki yerine son derece açık bir dil anlatımı ile öğrenmiş bulunmaktayız.. Bu yazı dizisinde bugüne kadar uğradım onlarca tarihe meydan okuyan kitapçının tozlu raflarındanki bilgileri konu aralarında dikkatli okuyarak anlayabildiğimi farkettim..

Şimdi sayın ADAM şu birkaç küçük sorumu yanıtlayana kadar 6. ya geçmeyi erteliyorum.

1 - İtiraz olayında kalfalığa geçişte itirazı olan varmı diye sorulduğunda kalabalık içerisinden tek bir itiraz dahi çıkarsa sonuca ne şekilde etki eder ? İtiraz değerlendirilir tören iptal mi olur ? Yoksa itiraz eden kişinin itiraz nedeni araştırılır sorun çözülür törene devammı edilir ?

2 - Çırak - kalfa olduktan sonra usta değiştirebilir.. Peki günümüzde bir çırak, kalfalığa terfi ettikten sonra locasını değiştirme talebinde bulunabilir mi ?


Saygılar.
Ölü Gibi Sessiz...Mezar Gibi Ketum...



חמישים אחוזים חמישים אחוזים בולגרי של יהודים....!!! O:


Ocak 09, 2013, 07:02:21 ös
Yanıtla #3
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Bulgaria, benim bir zamanlar yazmaya giriştiğim Bir Tapınak Yapıldı adlı öyküyü okumaya girişmiş...

Ne güzel... Demek ki arşive yerleştirilmiş olan çalışmalar sonradan da okunuyor.  Okuyan başkaları da vardır kuşkusuz.

Okunması iyi de, üzerinde soru sorulunca zor durumda kalabiliyor insan. Pek de anımsamıyorum doğrusu ne yazmış olduğumu. Aradar çok zaman gezmiş. Kendi yazdığımı okumum gerekti anımsamak için.

Burada Sayın Bulgaria'ya ne diyebilirim?

O bir öykü... Orada anlatılmakta olanları bir başka yerde ve ortamda geçerli tutmamak gerek.  Anladığım kadarıyla o zaman (yazarken) şöyle düşünmüşüm: Bir çırağın kalfalığa geçmesi için tek bir kişi bile itiraz etse, o çırağın kalfalığa geçişi durdurulur. Biu elbette öykünün kurgusu için geçerli, başka bir şey için değil. İtiraz eden kişi, bunun gerekçesini gösterecektir elbette; başka türlü olabilir mi?

O öyküde demişiz ki, çırak kalfa olduktan sonra usta değiştirebilsin. Niçin? Her ustanın kendine göre bir uzmanlığı var da ondan. Kurgu böyle. Kalfa da o ustanın yanında o konuda uzmanlaşacak. Böyle düşünmüşüm sanırım.  Fakat bunu günümüzde bir masonun loca üyeliği ile bağdaştırmamalı. O ayrı bir durum. Her büyük locanın bu bakımdan farklı bir tutumu olabilir. Bu da tüzüklerinde yazılıdır. Bu öyküde ise loca falan yok; ustalar var. Aslında aynı hesaba geliyor ama öykünün kurgusu böyle işte.

Teşekkürler ve sevgiler.

 

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ocak 09, 2013, 07:25:10 ös
Yanıtla #4
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 599
  • Cinsiyet: Bay

İşte sayın ADAM..

Siz her ne kadar kurgu desenizde ( ki gerçekte kurgu olsa da ) olay dediğiniz gibi AYNI HESABA GELİYOR. Yani dikkatli okunduğunda temelde ki ipuclarından alınması gereken mesaj alınabiliyor..


Saygılar.
Ölü Gibi Sessiz...Mezar Gibi Ketum...



חמישים אחוזים חמישים אחוזים בולגרי של יהודים....!!! O:


Ocak 09, 2013, 11:18:59 ös
Yanıtla #5
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 286
  • Cinsiyet: Bay

Tekrar tekrar tekrar.
Teşekkürler Sayın ADAM.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
5926 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 22, 2017, 11:53:28 ös
Gönderen: Tık-Tik-Tak
7 Yanıt
6897 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2013, 08:12:38 ös
Gönderen: NOSAM33
6 Yanıt
4727 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 08, 2016, 11:05:16 ös
Gönderen: ruzber
0 Yanıt
3213 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 29, 2010, 06:24:51 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2970 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2010, 02:11:05 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
4994 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2016, 11:25:50 öö
Gönderen: kurt
0 Yanıt
2558 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 13, 2010, 03:40:47 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2692 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 23, 2010, 11:14:59 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2357 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 25, 2010, 04:19:21 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2595 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 27, 2010, 10:54:02 öö
Gönderen: ADAM