Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bir Tapınak Yapıldı - 8B  (Okunma sayısı 4264 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 15, 2010, 11:56:56 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Daha önce yaptığımız tapınağı şöyle bir anlatmış ve basamakların bittiği yerde başlayan mozaik döşemeli terasın ötesinde iki yanına birer büyük bronz sütun dikilmiş olan kapıya kadar gelmiştim. Biraz da içeriden söz edeyim.

Kapıdan geçilince, “kutsal yer” anlamına gelen bir terimle anılan, İbrani dilinde bazı zaman “hikal” denilen büyük salona girilirdi. Tümüyle bittiğinde, burasının din ya da inancı her ne olursa olsun herkese açık olacağı söyleniyordu.

Giriş kapısının hemen dibinde bir spiral merdiven vardı. Oradan, aslında tapınağın dışında kalan eklemelerden birinin üst katına çıkılabiliyordu. Yapım işleri hayli ilerleyip artık yandaki eklemeler geçici olarak kullanılır hale gelince; benim gibi usta olanlar, oradan çıkılan bir orta bölmeye girebilirdi. Burası kalfa ve çıraklara kapalıydı; bir fiziksel engel yoktu gerçi ama hepsi de yukarıya çıkamayacağını bilirdi. Yukarıda ne olduğunu soracak olursanız, işin doğrusu öyle ahım şahım bir şey de yoktu. Sadece orada belli zamanlarda Mimar Hiram Usta ya da yardımcısı Adoniram’ın yönetiminde Menaşim yani ustalar toplantısı yapılır, işlerin eş güdüm içinde yürütülmesi sağlanırdı. Kimi zaman Harodim yani yöneticilerden katılanlar da olurdu.

Özellikle kalfalar, sokulmalarının yasak olduğu bu bölmeye ilişkin kim bilir neler düşünürdü. Nitekim ben de kalfa olduğum dönemde yukarıya çıkan bu spiral merdivenin arada iki sahanlıkla ancak toplam 15 basamağını görebilmiştim. O zaman şunu düşünmüştüm:

İnsan bir şeyin sadece bir bölümünü görerek tümü hakkında kesin bir yargıya varmaktan sakınmalı. Bu, sonradan onarılamaz birtakım yanılgılara kapılmaya neden olabilir.

Usta olduktan sonra tapınağın o büyük salonunda da çalıştım. Bunun ötesinde ise önü bir perde ile kapatılmış bir diğer bölme daha vardı. Orası “iç bölme” olarak anılıyor, İbrani dilinde “debhir” de deniyordu. Kimileri, büyük salona “kutsal yer” dediği için orası için “kutsalların kutsalı” anlamına gelen bir terim kullanıyordu.

Orası vardı ya orası… İşte oraya girmek bana da yasaktı. Benim gibi diğer birçok ustaya yasaktı. Pek özel bir bölme olduğu söyleniyordu.

Kendimi ne kadar yetiştirmiş, ne kadar erdem kazanmış oldursam olayım, bir türlü gideremediğim bir huyum vardı: Merak. Bu bana çok şey kazandırdığı gibi kaybettirmişti de.

İşte merakım nedeniyle bir keresinde, ortalıklarda kimse yokken o iç bölmeyi örten perdeye iyice yaklaşmış, aralığından öteye şöyle bir göz atmıştım. Orada üzerinde birtakım süslemeler olan irice bir sandık gibi bir nesne bulunduğunu görmüştüm. Bunun ne olduğunu anlamamış, bilmesi olası birine sormaya da çekinmiştim. Neme gerek!

Tapınağın yapımında hemen hemen yedi yıl çalıştık. İşimiz az kalmıştı; neredeyse bitmek üzereydi ki, çok çirkin, üzücü, herkesi yasa boğan bir olay çıktı.

Bir gün öğle tatili sırasında Mimar Hiram Usta’yı öldürdüler.

Önceleri bu işi kimin yaptığı bilinmiyordu. Hatta öldürülmüş olup olmadığı, öldürülmüşse bu cinayetin ne zaman ve nasıl işlendiği bile bilinmiyordu. Bunlar sonradan anlaşıldı. Gerçi ne zaman ve nasıl anlaşıldığına daha sonra geleceğim ama şimdiden bu kötü işe karışmış olanları söyleyeyim.

Onu, doğru dürüst çalışmayan, bundan ötürü bir türlü ustalığa yükseltilmemiş üç kalfa öldürmüştü.

Edindiğim bilgileri değerlendirip yorumlayınca, aslında onu isteyerek öldürmediklerini ama ölümüne neden olduklarını söylemek daha doğru olur. Ona hunharca saldırıp yaraladıkları, sonunda ölümüne neden oldukları açıkça belliydi ama sonradan anlaşıldığına göre bunu yaparken amaçları başkaydı. Girişimlerinin ölümle sonuçlanmasını onlar da beklemiyordu; istemezlerdi de…

Bu kalfalardan birinin adı Abiram’dı. Birbirimize yakın çalışan gruplarda olduğumuz için onu iyi tanıyordum. Bir türlü kendini bilgisizlikten kurtaramamış ama hep bilgiçlik taslayan biriydi. Asıl adı sahiden “Abiram” mıydı yoksa bu onun kendi kendisine takmış olduğu bir ad mıydı bilinmez. Çünkü kendisini Hiram Usta’nın yardımcısı Adoniram ile bir tutmaya kalkardı. Özellikle çıraklara ve genç kalfalara «Onun adı Adoniram ise benimki Abiram. Ondan üstün olduğum adımdan bile belli.» dermiş. Güya adı “yüceliğin babası” anlamına gelirmiş. Bence yüceliğin değil “kibirin babası” daha doğru olurdu. Hiram Usta’ın öldürülmesinden öncelikle onun sorumlu olduğu ortaya çıkınca, Kudüs’te herkes onu “Abibale” diye anar oldu. Böylece “babayı öldüren kişi” olduğu vurgulandı. Hani Hiram Usta’ya “baba” denirdi ya, ondan ötürü.

Bir diğerinin Sterkin olduğunu öğrendim. Onu da iyi tanırdım. O ise kendi halinde, öyle etliye sütlüye pek karışmayan, halim selim hatta biraz korkak ve kendine güvenemeyen ama bildiği konularda inatçı hatta bağnaz olduğunu bile söyleyebileceğim biriydi. Bu nedenle olsa gerek, sonraları ona “Oterfut” diyenler olmuştu. Bu da İbrani dilinde böyle birini nitelemek üzere kullanılan bir sıfatmış; bilmiyordum, o zaman öğrendim.

Üçüncüsü Moria idi. O bizim gibi Fenikeli bir Diyonisos Zanaatçısı değildi. Kökü İsrailoğullarından gelmeydi ve mesleğe bu tapınağın yapımı sırasında girmişti. Her yere ve her işe burnunu sokar, herkese karışır, eleştirir, küçümser hatta alaya alırdı. Kendini beğenmiş, kurnaz, biraz da yılışık biriydi. Tapınağın yapıldığı yerin adını taşımakla öğünürdü. Hiçbir şeyi umursamadığını, sadece kendini düşünen bir bencil, saman altından su yürüten bir çıkarcı olduğunu sanırdınız ama aslında aşırı ölçüde tutkuları olan, hırslı biriydi. Hırsını çalışarak ve üreterek kullansa, biraz kendi bilip sabırlı davranmış olsa çoktan ustalığa yükselme hakkını elde edebilirdi. Ona da sonradan “Akirop” dediler. Bu ise İbrani dilinde sözlük bakımından “eczacı kardeş” demektir ama sanırım burada mecazî bir anlamda kullanılmıştı; “zehir saçan” gibi…

Bu olaydan sonra, yaşamın sadece güncel çalışma etkinliğiyle dolmadığını, aksine boş kaldığını, dolması için ise daha çok şeyler öğrenmemiz, kendimizi sadece iş ve meslek bakımından değil düşünsel bakımdan da yetiştirmemiz gerektiğini bir kez daha kavramıştık.

Hiram Usta’nın öldürülmesi, daha doğrusu o aşamadaki bilgi çerçevesinde ortadan yok oluşu, tapınağın yapımıyla ilgili herkesi etkilemişti. Demek bu kadar önemliydi Hiram Usta! Doğrusu bunu o zamana kadar kavrayamamıştım. Yoksa bu işin içinde bir başka iş mi vardı? Tapınağın yapımındaki tüm işler, o olsa da olmasa da yapılabilecek tüm çalışmalar durmuştu.

Bu olay, bize başka koşullar altında hiçbir zaman edinemeyeceğimiz dersler verdi. Tarihte böyle bir olayın birçok benzeri görülmüş olabilir. Ancak biz bu deneyimi olayın içinde yaşayarak edindik. Bu bakımdan ben, -kimilerine göre böyle düşünmek yadırgansa hatta ayıp sayılsa bile- aslında bu olayın bize yararı dokunduğunu düşünürüm.

Nitekim burada anlatacaklarım da yedi yıl boyunca tapınağın yapımı sırasında neler yapmış olduklarımız değil, bundan sonra benim ve benimle birlikte diğer kimi Diyonisos Zanaatçısı kardeşlerimizin serüvenidir. Tapınağın yapımı sırasında sadece somut işlerle uğraşıp meslekte ilerlemiştik. Sonrasında ise öyle şeyler oldu ki, bunlar düşünce ufuklarımızda hayli değişim oluşturdu.

Dediğim gibi, tam o sıralarda Hiram Usta’nın öldürülmüş olduğuna henüz kesin gözüyle bakamıyorduk. Ancak ortada bunun delilleri vardı. Olmayan ise, Hiram Usta’nın sadece kendisi, bedeniydi. Demek bir yere saklanmış ya da buradan bir şekilde götürülmüştü.

Tapınağın bir köşesine fırlatılıp atılmış durumda kocaman, o taş yontma işlemleri sırasında kullanılmakta olan cetvellerden biri, bir diğer yanda aynı şekilde bir gönye bulunmuştu. Asıl korkunç olanı ise bulunan son aletti: Pergel. İki ucu birden kan içindeydi. Üstelik onun bulunduğu yerden tapınağın iç avlusunun arka duvarına doğru yerde taptaze kan izleri uzanıyordu.


İşte bunlar, ortadan kaybolmuş bulunan Hiram Usta’nın, bedeninin bir yerine o pergelin saplanarak öldürülmüş olduğunu gösteriyordu.

Bur umut… Belki de öldürülmemişti. Belki sadece yaralanmış ve kaçırılmıştı.

Peki ama niçin kaçırılsın?... Yanıtlanamayan bir soruydu bu. Mimar Hiram Usta Kral Süleyman için çok önemli olduğu için acaba ondan fidye mi isteyeceklerdi?

Önceleri öyle düşünenler de olmuştu ama öyle olmadığını biliyoruz.

Bu arada bulunan pergelin hangi amaçla kullanılmış olduğu açıkça belliydi ama bir cetvel ile bir gönyenin öyle bir yana fırlatılıp atılmış oluşuna hiçbir anlam verilememişti.

Ne olup bittiğini çok sonra öğrenecektik.

Bu olaydan sonra bireysel bakımdan karakterimizde birtakım değişiklikler baş gösterdi. Bunların arasında önemli diyebileceğim, tüm çalışmalarımız sırasında edindiğimiz bilginin yanı sıra ister istemez edinmiş olduğumuz erdemlerin üzerine bir de görev bilinci ile sorumluluk duygusunu eklemek oldu.

Ara sıra, «Keşke Hiram Usta ölmeseydi de böyle bir gelişmeyi onun önderliğinde edinseydik.» diye düşündüğüm de olmuştur. Ancak dediğim gibi, o ölmeseydi, belki biz de bu edinime varamayacaktık. Belki o durumda her şey olduğu gibi düzen ve ahenk içinde sürüp gidecek, biz de böyle bir zihinsel çalışmaya girişmeyecektik., Belki bu olanak onun ölümü üzerine doğmuştu. Kimi inançlılara göre bu bir “işaret” sayılırdı ama ben öyle düşünmüyorum.

Biz, kimi Diyonisos Zanaatçıları bundan böyle öncekinden farklı bir yönde ilerledik. kimi kardeşlerimiz bizimle gelmedi. Onlar Hiram Usta gibi olabilmek için sadece olağan yöntemle çalışmayı yeterli görüp, onun anısını canlı tutmakla yetindiler. Bu tutumları onları nereye kadar götürebilirse kendilerine onu hedef aldılar; sonrasıyla ilgilenmediler. Elbette bu da onların bileceği bir işti; bizim yaptığımız bizim bileceğimiz bir iş olduğu gibi.

Sakın böyle düşündüğüm için o kardeşlerimizi küçümsediğim gibi bir izlenim edinmeyin. Onların indinde yol oraya kadardı; daha ileri gitmek istemediler. Biz ise, aklımız, gücümüz ve becerimiz yettiğince ilerlemeyi, en son olandan sonrasını bile araştırarak sonsuzluğu keşfetmeye girişmeyi denedik.



« Son Düzenleme: Ocak 28, 2011, 04:55:05 ös Gönderen: skullG »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ocak 10, 2016, 09:18:36 ös
Yanıtla #1
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 234
  • Cinsiyet: Bay

Belki biraz abartılı bir bağlantı olacak ama yazının son kısımlarında geleneksel ve liberal masonluğun ayrılış hikayesine değinilmiş sanki.
“Tehlikeli bir dönemde yaşıyoruz, insan kendine hükmetmeyi öğrenmeden doğaya hükmetmeyi öğrendi.” Albert Schweitzer


Ocak 11, 2016, 08:41:50 ös
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

Abartılı değil ama yanlış.

Belki Masonluktaki dizgelerle bağlantılı bir alegorik anlatım yapıldığı söylenebilir. Ancak burada geleneksel ve liberal nitelikli Masonluk arasında bir fark gözetilmekte değil.
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ocak 11, 2016, 10:02:49 ös
Yanıtla #3
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 228
  • Cinsiyet: Bay




İnsan bir şeyin sadece bir bölümünü görerek tümü hakkında kesin bir yargıya varmaktan sakınmalı. Bu, sonradan onarılamaz birtakım yanılgılara kapılmaya neden olabilir.

Bur umut… Belki de öldürülmemişti. Belki sadece yaralanmış ve kaçırılmıştı.

Biz, kimi Diyonisos Zanaatçıları bundan böyle öncekinden farklı bir yönde ilerledik. kimi kardeşlerimiz bizimle gelmedi. Onlar Hiram Usta gibi olabilmek için sadece olağan yöntemle çalışmayı yeterli görüp, onun anısını canlı tutmakla yetindiler. Bu tutumları onları nereye kadar götürebilirse kendilerine onu hedef aldılar; sonrasıyla ilgilenmediler. Elbette bu da onların bileceği bir işti; bizim yaptığımız bizim bileceğimiz bir iş olduğu gibi.



Her paragraf ayrı bir öğreti.

Keşke benim gibi haricilerin söyleyecekleri 17.maddeye takılmasa diyorum ama kural kuraldır. Ona uyma buna uyma neye uyacağım.

Yazdıklarınızı her daim takip etmek eklemeler yapıyor...

Ara sıra güle uzanmak için diken böğrümü delse de.
Madem yersizlik alemi aslım
Artık bana tek bir şey düşecek
Yücelip aslıma gitmek


Ocak 11, 2016, 10:15:12 ös
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

 
Alıntı
biz de böyle bir zihinsel çalışmaya girişmeyecektik.,

Bence anahtar cümle burasi.
Yine bence burda Sn. kurt´dedigi gibi "geleneksel ve liberal masonlugun ayrilisi"ndan cok, asil resmedilen, masonlugun  operatif masonluktan cikip spekülatif masonluga gecisidir.


Ocak 13, 2016, 02:54:24 öö
Yanıtla #5

Belki de simgesel derecelerle onların ötesini ya da derinliğini kavramaya çalışan rit kavram(lar)ı arasındaki geçiştir alegorik olarak anlatılan.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3213 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 29, 2010, 06:24:51 ös
Gönderen: ADAM
5 Yanıt
5138 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2013, 11:18:59 ös
Gönderen: Etimolog
0 Yanıt
2971 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2010, 02:11:05 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
5001 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2016, 11:25:50 öö
Gönderen: kurt
0 Yanıt
2588 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 20, 2010, 11:38:49 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2693 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 23, 2010, 11:14:59 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2357 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 25, 2010, 04:19:21 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2597 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 27, 2010, 10:54:02 öö
Gönderen: ADAM
8 Yanıt
6596 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 10, 2016, 10:21:48 ös
Gönderen: kurt
0 Yanıt
2857 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 01, 2010, 10:31:32 öö
Gönderen: ADAM