Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bir Tapınak Yapıldı - 26  (Okunma sayısı 2953 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 21, 2010, 12:14:57 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Tito her kalfaya da ayrı ayrı adını ve geçmişini sordu.

Anlaşıldığına göre, gerek taşını yitirmiş olduğunu söyleyen Amoz, gerekse yargı çadırına elinde o taş ile gelen Yereboam uzun süreden beri tapınağın yapımında Yersever Usta’nın yanında, taş yontma ve işleme işinde çalışıyordu. Amoz, çoğu bu işi yapmakta uzmanlaşmış Gebalitler’den gelme ve bekârdı. Yereboam ise Kudüs doğumlu olup, bu mesleği burada öğrenmişti; evliydi ve iki küçük çocuğu vardı.

Tito, yargı konusunu bilmiyormuş gibi her ikisinden de sırayla olayın ve aralarındaki anlaşmazlığın ne olduğunu anlatmasını istedi.

Her ikisi de olayı hemen hemen Akizar ve Yersever’in belirtmiş olduğu gibi anlattı.

Tito, gene bilmezden gelerek Amoz’a şöyle bir soru sordu: «Taşını yitirmiş olsan ne çıkar?... Başka taş mı yok?... Belki biraz zaman yitirmiş olurdun ama aynısını yine yapabilirdin. Bu yüce kurulu böyle gereksiz bir dava ile oyalamak doğru mu?»

Amoz kendisini savundu: «Herkes üzerine almış olduğu işi zamanında bitirmelidir. Zamanında bitirilmeyen işler, tapınağın bir bölümünün yapımında aksamaya neden olabilir. Bize böyle öğretildi. Kaldı ki, bizim yaptığımız iş sadece ocaktan çıkarılmış bir taşı kesip ona biçim vermek değil, biçimlendirilmiş taşları bizden istenilen ayrıntılara göre işlemek… Bu da hem hayli zaman alıyor hem emek verilmesini gerektiriyor. Bu nedenle tek bir taş bile önemli ve değerli.»
Bir an için durup nefes aldı. Tito hiçbir şey demeyince sözünü sürdürdü: «Biz tapınaktan uzakta çalışıyoruz ama biliyoruz ki artık ince işlere başlanmıştır ve hiç zaman yitirmemek gerekir. Birinin herhangi bir nedenle geç kalması, başkasının da gecikmesine yol açar. Bize böyle öğretildi. Ben emeğimin boşa gitmiş olmasına acımıyorum. Taşımı zamanında teslim edemediğim için, günlerce doğru dürüst çalışmayarak, başıboş gezip durarak işlerin aksamaya uğramasına neden olmakla suçlanacağım. Zaten tapınağın yapımı bildiğiniz nedenle yeterince aksadı ve gecikti. Şimdi bir de ben aksama nedeni olursam, gündeliklerim de ödenmeyeceği için zor durumda kalacağım.»

Tito bunları umursamıyor gibi bir tavır takındı:. «Ne zararı var?... Anladığım kadarıyla sen iyi bir kalfasın. Biraz daha fazla çalışır, senden istenen herhangi biri işi zamanında bitirememiş olsan bile, sonrakileri daha çabuk bitirerek arayı kapatırsın. Bunu yapamaz mıydın?»

Amoz «Zaten ben de taşımı yitirip de bulamayınca öyle yapmayı düşünüyordum.» diye yanıt verdi, «Fakat baktım ki, aslında benim işlediğim taş Yereboam’ın elinde.» diyerek devam ediyordu ki, Yereboam birden atılıp «Hayır!... Yalan söylüyor.» diye bağırdı.

Tito Yereboam’a dönerek azarladı: «Sus!... Sana sormadım. Sıranı bekle. Ne zaman sana sorarsam o zaman konuşursun.»

Sonra yine Amoz’a dönerek, «Peki, başka bir diyeceğin var mı? Ne istiyorsun?» diye sordu.

Amoz başka bir diyeceği olmadığını, işlemiş olduğu taşın Yereboam’dan alınıp kendisine verilmesini, bu yapılırsa ayrıca herhangi bir yakınması olmayacağını, taşını aramakla yitirmiş olduğu zamanı sineye çekeceğini söyledi.

Tito bu kez diğerine dönüp olayı bir de onun anlatmasını isteyince; Yereboam, o taşı kendisinin işlemiş olduğunu, Amoz’un ise belki de taşını işlerken kırmış ve çok zaman yitirmiş olabileceğini, bunun üzerine de onun taşına sahip çıkmaya kalkıştığını, bunu niçin yaptığını anlayamadığını ama yalan söyleyerek kendisini suçladığını ilere sürerek, bunu ona yakıştıramadığını ekledi

«Bu taş şu senin elinde getirdiğin taş galiba.»

«Evet. Bitmek üzereydi ve bugün yarın teslim edecektim.»

«Amoz, sen ne diyorsun.»

«Evet, o taştır efendim.»

Tito tam kalfalara «Peki, anlaşıldı. Şimdilik çıkabilirsiniz.» diyordu ki, Adoniram Tito’nun kulağına eğilip bir şey söyledi. Bunun üzerine Tito Adoniram’a herkesin duyabileceği bir sesle, «İyi ya!... Sen sor bakalım. Ne diyorlar görelim ve anlayalım.» dedi.

Adoniram, «Her ikinize de işleyeceğiniz taşlar için birer çizim veriliyor, değil mi?» diye sordu.

Bunun üzerine Amoz hemen elini koynuna sokup bir çizim çıkarmaya girişirken; Yereboam atılarak, sorulan soruyu yanıtlamak yerine «Bu taşımın çizimi bir süredir ortalıkta yok. Fakat ben bu çizimin ayrıntılarını çok iyi bildiğim için çalışmamın kalanını ezbere sürdürebildim. Ancak Amoz’u onun bana yaptığı gibi hırsızlıkla suçlamak, çizimi onun gizlice aldığını ileri sürmek istemiyorum. Çünkü aldığını görmedim.» dedi.

Amoz elinde koynundan çıkarmış olduğu çizimle kalakalmıştı.

Tito Amoz’a, «Sende bir çizim olduğu anlaşılıyor ama birçok taş birbirine çok benzer. Elindeki çizimin Yereboam’ın getirdiği bu taşa ilişkin olduğunu nasıl anlayacağız? Bunu kanıtlayabilir misin?» diye sorunca; Amoz «Ben bu taşı bu çizime uyarak işledim. İncelenirse görülür. Çizimin bende oluşu, taşın da benim olduğunu kanıtlar.» diye yanıt verdi.

Tito «Hayır!... Bu yeterli kanıt olmaz.» diyerek, Yereboam’a «Bak bakalım, Amoz’un elindeki bu çizim, senin getirmiş olduğun bu taşın işlemesinin çizimi mi?» diye sordu.

Yereboam almak için uzanınca, bu kez Amoz çizimi vermekten kaçındı. Tito vermesi için onu uyarınca, çaresiz, Yereboam’a uzattı.

Yereboam aldığı çizime şöyle bir göz attıktan sonra, «Evet bu.» dedi.

Tito bir kez de salonda bulunan ve taş işleme işinde çalışan kimi işçileri denetlemekle görevli bir diğer taş kesme ve işleme ustasından bu taşı ve çizimi karşılaştırmasını istedi. Yersever Usta, «Ben bakayım isterseniz.» diyerek araya girmek istediyse de, ona «Hayır. Sen karışma.» diye karşı çıktı, «Dışarıdan, bu konu ile hiç ilgilenmemiş bir kişi incelemeli ki, kesinlikle tarafsız bir görüş elde edebilelim.» x

Görevlendirilen usta yerinden kalkıp taşı ve çizimi karşılaştırdı. Sonra, çok benzediğini ama tıpatıp aynı olmadığını, ayrıntıda birtakım farklar bulunduğunu söyledi.

Tito Amoz’a bunu nasıl açıklayacağını sorunca; «Bu taş henüz bitmemişti, İşlenecek bazı ayrıntıları kalmıştı. Yereboam bunları kendi kafasından yapmışsa, farklı hatta yanlış olabilir.» diye kekeledi.

Tito «Yani bu taş senin elindeki çizimde görülen taş olmayabilir. Onu mu demek istiyorsun?» deyince; Amoz ağlamaklı oldu.

Tito, «Evet, ne diyorsun? Açıkla.» diye üzerine varınca; Amoz «Bilmiyorum. Olabilir.» demek zorunda kaldı.

Şimdi taş da çizim de Yereboam’ın elindeydi.

Tito, her ikisine de dışarı çıkmalarını söyleyince; Yereboam taşı da almak üzere bir hamle yaptı ama Tito onu durdurdu. «Hayır. Taş da çizim de burada kalacak.»

Kalfaları dışarıya çıktıktan sonra, çadırda bulunanlardan herhangi birinin bu olay ve konu üzerinde bir diyeceğinin olup olmadığını sordu.

İzleyicilerin arasında oturmakta olan Selek söz alıp, şimdi Yersever’in yanında çalışan bu her iki kalfayı da öteden beri tanıdığını, onları kendisinin yetiştirdiğini, kalfalığa geçtikten sonra Yersever’in yanında çalışmaya başladıklarını, ancak Amoz’un öteden beri hep daha iyi iş çıkarttığını, Yereboam’ın onu kıskanmış ve onun gibi becerikli olduğunu göstermek için böyle bir işe girişmiş olabileceğini söyledi.

Tito, «Olabilir, ama bu sadece bir görüştür. Üstelik çıraklık dönemiyle bağlantılı bir değerlendirme. Belki Yersever Usta da aynı şeyi söyleyebilir ama ona sormayacağım. Burada her ikisini de eşit tutmalıyız. Üstelik her ikisi de aynı düzeyde kalfadır ve bizim açımızdan birbirlerinden farkları yoktur. Birisini suçlamak, kesin bir yargıya varmak için kanıt gerekir.» dedi.

Başka söz almak isteyen olmayınca; Adoniram, «Daha önce buna benzer olaylarla karşılaşılmıştı. Kimin haklı olduğunu ortaya çıkaracak kanıt istenirse bulunur.» diye bir söz attı ortaya.

Tito Adoniram’a « Ne yapmamızı öneriyorsun?» diye sordu.

Adoniram «Bu işi pek ender olarak, ancak zorunlu durumlarda yaparız ama sanırım bu kez de Abanoz Kutu açılıp bakılmalıdır.» dedi.

Tito «Peki, madem öyle diyorsun açalım ve gerçeği ortaya çıkaralım.» deyince; Adoniram yerinden kalkıp çadırın arka köşesine doğru gitti. Oradan aldığı neredeyse sandık boyunda büyük bir kara kutuyu kucağında taşıyarak getirdi. Terazinin önüne, çadırın ortasına koydu. «Ben zaten bu işin bu noktaya kadar gelebileceğini düşünmüş olduğum için, bir önlem olarak bunu getirmiştim.» dedi.

Tito Adoniram’a, «Peki o halde. Aç bakalım.» deyince; Adoniram, «Hayır. Ben yargıçlar kurulunda yer aldığım için başka birinin açması daha doğru olur. Bence Yoapert açsın.» diye bir öneri getirdi.

Tito, Kral Süleyman’ın önünde doğru eğilip, Yoapert’e baktı “Hadi o halde!” dercesine.

Yoapert ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Adoniram’ın açmasını istediği o kutunun içinde ne olabileceğini düşünüyordu ama aklına gelen bir olasılık da yoktu.

Adoniram’ın yanına gitti. Kutunun kapağını kaldırmaya girişti. Açamadı.

Şaşırmıştı. Neden sonra alt yanındaki anahtar deliğini fark etti. Kilitliydi demek. Elbette!... Madem bu kutu o kadar çok önemliydi, açık bırakılacak değildi ya.

Peki ama anahtarı nereydi?

Çaresiz, Adoniram’a baktı, yüzünde bir soru işaretiyle. O da ona bakmaktaydı hiçbir şey demeden.

Joapert Adoniram’ın yüzüne bakıyordu ama göz göze değildiler. İşte o zaman Yoapert, Adoniram’ın onun yüzüne değil, boynuna doğru baktığını fark etti.

Birden ne yapması gerektiği kafasına dank etti. Gizli bölmedeki görevlerini yerine getirdikten sonra Kral Süleyman’ın altı ustaya armağan ettiği fildişi anahtarı bir sırım parçasına bağlayarak boynuna takmış, o günden beri hiç çıkarmaz olmuştu. Anlaşılan Adoniram’ın abanoz kutuyu onun açmasını isteyişinin gerekçesi de buydu.

Boynundaki o anahtarı çıkardı. Abanoz kutunun deliğine sokup yavaşça çevirdiğinde, kilit “çıt” diyerek açıldı. Kutunun kapağı hafifçe yükseldi.

Joapert, kapağı kaldırırken gözlerini yine Adoniram’a dikmişti ama o hiç renk vermeden öylece duruyordu.

Kutunun içine şöyle bir göz atınca, birçok parşömen ve rulo bulunduğunu gördü. Yine Adoniram’a baktı. Gözleri ve başını eğişi ile “Çıkar. Bak. Gör.” der gibiydi.

O da öyle yaptı. Kutudan çıkardığı her bir parşömene ve ruloya baktığında gözleri fal taşı gibi açılıyor, giderek daha çok açılıyordu. Sonunda şaşkınlıktan kendimi tutamayıp, dizlerinin üzerine kapanıverdi.

Bu kutunun içinde tapınağın yapımına ilişkin plan ve projeler ile çalışma programları vardı.


Yoapert kalakalmıştı. Dili tutulmuş gibiydi. Adoniram imdadına yetişti.

Parşömenleri şöyle bir karıştırdı. İçlerinden birini seçip aldı. Yoapert’e «Şimdi şu çizime bakalım.» diyerek Amoz’un getirmiş olduğu çizimin numarasını okumasını söyledi.

Yoapert bu kez o çizimi aldı ve numarayı okudu: «5-8-2-7.»

Adoniram, «Peki o zaman şu iş programına bir göz gezdir bakalım. Kimin göreviymiş o işi yapmak.»

Yoapert, Adoniram’ın kendisine uzattığı parşömeni parmağının ucuyla yukarıdan aşağı taradı. Buldu. Yanıtını verdi: «Amoz.»

Adoniram, «Şimdi bir de tersinden ara bakalım.» dedi, «Aynı sırada Yereboam’a verilmiş olan iş neymiş?»

Yoapert aradı. Bulamadı. Sonunda, «Şurada Yereboam’a verilmiş bir görev görünüyor: 5-8-0-1 numaralı iş fakat bu aynı zamanda değil, daha önceki bir tarihte verilmiş.»

Adoniram, «Her ikisinin de ayrıca birer de işareti olmalı.» deyince, Yoapert işaretleri de buldu. Bunlar birbirine pek benziyordu ama ayrı kişilere görevlerin işaretleri birbirinden farklıydı.

Adoniram «Şimdi bir de taştaki işaretle karşılaştır.» deyince, Yoapert Yereboam’ın getirmiş olduğu taşın alt köşelerine inceledi. Uzaktan bakıldığında görünmese de, bir köşesine 5-8-2-7 numaralı görevin iş programında olduğu gibi, Amoz için belirlenmiş işaretin aynen işlenmiş olduğunu gördü.

Her taş ustası, işini bitirdikten sonra kendisine verilmiş olan işareti bu taşın bir köşesine belli belirsiz bir şekilde işlerdi. Bu taş her ne kadar henüz bitmediyse de, anlaşılan Amoz az bir işi kalmış olduğu için işaretini taşa işlemişti. Bundan söz etmemişti. Kim bilir belki de bu telaş ortamında unutmuştu.

Gerçek ortaya çıkmıştı. Yereboam’ın yargı çadırına kendisinin olduğunu ileri sürerek getirmiş olduğu taş, aslında Amoz’un taşıydı.



« Son Düzenleme: Aralık 09, 2010, 02:30:18 ös Gönderen: dogudan »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ocak 21, 2016, 01:00:37 ös
Yanıtla #1
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 234
  • Cinsiyet: Bay

Yargı çok hassas bir konu.
“Tehlikeli bir dönemde yaşıyoruz, insan kendine hükmetmeyi öğrenmeden doğaya hükmetmeyi öğrendi.” Albert Schweitzer


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
5930 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 22, 2017, 11:53:28 ös
Gönderen: Tık-Tik-Tak
0 Yanıt
2856 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 01, 2010, 10:31:32 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3301 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 02, 2010, 05:25:21 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2662 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 03, 2010, 12:40:35 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2392 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 04, 2010, 06:31:13 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2467 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 06, 2010, 12:03:30 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2342 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 07, 2010, 03:31:59 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2481 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2010, 06:09:00 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2454 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 06:33:54 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3572 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2012, 03:17:13 ös
Gönderen: ADAM