sözün orijinali: god does not play dice (with universe).bohr ile yaptığı bir tartışmada kayda geçen sözüdür.kendisine verilen cevabın ise ;"einstein, stop telling god what to do."
sözün esas çıkış noktası belirsizlik ilkesidir.ancak her zaman olduğu gibi gene din-bilim tartışmalarına malzeme olmuştur.aşağıdaki alıntılarda bahsedilen tanrının metafor olduğu ifadesine itibar etmek gerekmektedir.çünkü sözün sahibi bunu söylerken acaba hangi zaman,şart ve konumdaydı diye de düşünmek gerekmektedir.
sözün çok güzel çarpıtıldığını ya da yanlış anlaşıldığını gördüğüm için (sadece burada değil birçok yerde) özellikle önemli alıntılarla açıklamak gerek diye düşünüyorum.
yıllar sonra ise stephen hawking : "not only does god definitely play dice, but he sometimes confuses us by throwing them where they can't be seen." (tanrı zar atmakla kalmaz bazen onları bizim göremeyeceğimiz yerlere-karadelikler- göndererek kafamızı karıştırır.)
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,alıntıdır,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
einstein bir spinoza hayranıydı. spinoza 17. yüzyılda yaşamış, musevi kökenli bir filozoftu. en başta tevrat olmak üzere, ondan türemiş diğer kutsal kitapları da dolaylı olarak çok sert eleştirilere maruz bırakmış ve fena halde çürütmüş bir dehaydı. bunun bedelini de kendi cemaatinden afaroz edilerek ödemişti.
spinoza; evreni oluşturan tüm bileşenleri, tek bir bütün olarak değerlendiren bir tanrı tasviri yapıyordu. tanrı derken en basit haliyle, doğayı, doğanın bizzat kendisini tasvir ediyordu, kutsal metinlerin iddia ettiği gibi göklerde bir yerde yaşayıp, yarattığı insanların hayatlarını denetleyen ve ona müdahil olan bir tanrı’yı değil. einstein de tanrı derken bu tanrı’yı, yani doğayı ima ediyor ve ”tanrı zar atmaz” derken doğanın kendi kanunlarını çiğneyemeyeceğini anlatmaya çalışıyordu. hepsi bu…
---------------00000000------------------------000000---------------------0000-------------------00----------------------0-------------------
albert einstein bu lafi sanildiginin aksine din ile ilgili yorum yapmak icin degil, kuantum fizik'indeki olcme belirsizligini(bkz: heisenberg belirsizlik ilkesi) elestirmek icin soylemistir. kuantum teori'sine gore olcum aletlerinin kalitesinden bagimsiz olarak, yaptiginiz olcumlerde olasiliksal bir yapi vardir ve olcum cozunurlugu sinirsiz degildir. einstein ise kuantum fiziginin bu formalizmine, ilk zamanlar diger bir cok fizikci gibi karsi cikmistir, zira bu formalizme gore madde, klasik fizigin aksine deterministik olmayan ozellikler iceriyordu. unlu fizikci hamilton'un klasik fizigi iceren baska bir fizik daha vardir lafi gibi( kuantum fiziginden bahsediyor yuzyillar onceden ) ; einstein'da kuantum fizigini iceren determinist bir fizigin olduguna inanarak olasiliksal modellemeye karsi cikmis ve bu lafi soylemistir. kuantum teorisi, parcaciklar uzerinde yapilan klasik fizigin aciklayamadigi bir cok deneyi aciklayabiliyor olsa da, bu teori ona gore determinist baska bir teorinin ozel haliydi. einstein'in yanildigi yillar sonra ispatlanmistir; bell teoremi ve orsay deneyleriyle. orsay deneyi deneysel olarak , kuantum fizigini iceren bir determinist teorinin olamayacagini ispatlamistir.
----------------------------000000000----------------------------00000------------------------------000---------------------00-----------------0------------------------------
evet şimdi de bakmamız gereken en önemli şey bell teoremi ve orsay deneyidir belirsizlik ilkesinden önce.
1. belirsizlik ilkesi nedir?( kaynak:http://www.fizikmakaleleri.com/2013/02/heisenberg-belirsizlik-ilkesi.html)
Heisenberg Belirsizlik İlkesi
Heisenberg belirsizlik ilkesi kuantum fiziğinin temel taşlarından birisidir. İsminden de anlaşıldığı gibi bu ilke, doğanın en temel olgularının belirsizliğini kesin bir şekilde tanımlar. Bu belirsizlik çok zorlu bir yol ile gösterilir ve bu yüzden günlük hayatımızda etkileri yoktur. Sadece titiz biçimde düzenlenmiş deneylerle ortaya çıkarılır.
Heisenberg Belirsizlik İlkesi 1927'de Alman fizikçi Werner Heisenberg tarafından ileri sürülmüştür. Kuantum fiziğinin sezgisel bir modeli kurulmaya çalışılırken Heisenberg, belirli nicelikleri ne kadar net şekilde bilebilir olduğumuz üzerinde birtakım kısıtlamalar olduğunu düşündü. Spesifik olarak Belirsizlik ilkesinin en açık uygulaması şu şekildedir:
"Bir parçacığın konumunu ne kadar büyük kesinlikte bilirsek aynı anda aynı parçacığın momentumunu o kadar düşük kesinlikte bilebiliriz."
Heisenberg Belirsizlik İlişkileri
Heisenberg Belirsizlik İlkesi kuantum sistemin doğası hakkında ortaya konmuş oldukça kusursuz matematiksel bir ifadedir. Bu fiziksel ve matematiksel terimler her zaman bir sistem hakkında bahsedeceğimiz kesinlik derecesini sınırlandırır. Şimdi yazacağımız iki denklem bu konuda en sık kullanılan denklemlerdir.
Denklem 1: Δx . Δp h-bar ile orantılıdır.
Denklem 2: ΔE . Δt h-bar ile orantılıdır.
Buradaki semboller:
h-bar: İndirgenmiş Planck sabiti olarak adlandırılır.Planck sabitinin 2π'ye bölünmesiyle elde edilir.
Δx (delta-x olarak okunur): Verilen parçacığın konumundaki belirsizliktir.
Δp: Parçacığın momentumundaki belirsizliktir.
ΔE: Parçacığın Enerji belirsizliğidir.
Δt: Parçacığın zaman ölçümündeki belirsizliktir.
Bu denklemlerden ölçümünü yaptığımız sistemlerin kesinlik derecesinin mükemmel olamayacağını görüyoruz. Eğer bu ölçümlerden birindeki belirsizlik çok küçük olursa buna karşılık gelen aşırı kesin bir değer ölçümü mevcuttur. Bu ilişki bize orantıyı korumak için belirsizliğin düşmesi gerektiğini söyler.
Diğer deyişle bir denklemde asla iki değeri aynı anda sınırsız kesinlikle ölçemeyiz. Konumu ne kadar büyük kesinlikle ölçersek, momentumunu da o kadar az kesinlikte ölçebiliriz, veya tam tersi. Zamanı ne kadar mükemmel kesinlikte ölçersek aynı andaki enerjiyi o kadar az kesinlikte ölçeriz, veya tersi.
Bir Düşünce Deneyi
Bu tuhaf konuya açıklık getirmek için, gerçek hayatta tasarlayacağımız benzetme bir örnek verebiliriz. Bir yarış arabası olsun ve varış çizgisini geçerken aynı anda hem varış çizgisini ne zaman geçtiğini hem de bu andaki hızını ölçmek isteyelim. Bir kronometre tuşuna basarak varış çizgisine değdiği anda, süreyi kronometreye kaydederiz (kronometrenin elimizde olduğunu farzederek) ve hemen sonra varış çizgisini geçme anında, süreyi kaydetmek için tekrar basarız. Bu klasik örnekte açıkça belirsizliğin bir derecesi mevcuttur, çünkü bu eylemlerimiz (özellikle tuşa basma eylemi) fiziksel bir zaman almıştır. Arabanın varış çizgisine değdiğini göreceğiz, kronometre düğmesine basacağız, çizgiden çıktığını göreceğiz, tekrar basacağız. Bu yollarla, sistemin fiziksel doğası tüm bunların nasıl bir kesinlikte olacağına belirli bir sınır koyar.
Bu tarz birçok benzer klasik örnekle kuantum fiziksel davranışı sergileme çabaları vardır. Bu benzetmede olduğu gibi tüm bunlarda da çeşitli noksanlıklar bulunur. Fakat yine de fiziksel gerçeklik bir dereceye kadar kuantum alanıyla ilişkilendirilebilmektedir.
Belirsizlik İlkesi ve Kuantum Fiziği
Kuantum fiziğinde belirsizlik ilkesiyle birlikte kafaları karıştıran diğer şey Schrödinger'in kedisi deneyinde ortaya konulan "gözlemci etkisi" durumudur. Bunlar kuantum fiziğinde gerçekte birbirinden tümüyle farklı iki problemdir ve klasik düşüncelerimizi zorlamaktadırlar. Belirsizlik ilkesi, gözlem yapıp yapmadığımıza bakmadan, bir kuantum sistemin davranışının kesin olarak yorumlanmasına temel sınırlamalar getirir. Gözlemci etkisi ise biz gözlem yaptığımız zaman sistemin, gözlem yapmadan önceki davranışından farklı davranacağını ifade eder.
2. Bell Teoremi (
http://www.fizikmakaleleri.com/2013/01/bell-teoremi.html)
Kuantum Fiziğindeki en gizemli olgulardan birisi Kuantum dolaşıklık prensibidir. Bu prensip, belli koşullarda, görünürde fiziksel olarak birbirinden bağımsız iki parçacığın tuhaf bir biçimde birbiriyle iletişim kurduğunu ortaya koyar. Niels Bohr ve Albert Einstein arasındaki meşhur tartışmalara sebep olan bu davranış Einstein tarafından “Belli mesafede hayalet davranış” olarak tanımlanıyordu. Ayrıca John Stewart Bell bu uzak mesafeli davranışın gerçekten var olduğunu ortaya koymak adına bir yol geliştirmiştir.
Bell Teoremi Nedir?
Bell teoremi İrlandalı fizikçi John Stewart Bell tarafından tasarlanmıştır. Bu teoremde amaç parçacıkların gerçekten kuantum dolaşıklık ile iletişimde olup, ışık hızından yüksek hızda bilgi paylaşımı yapıp yapmadıklarını ortaya koymaktır. Bell, bu teoremi Bell Eşitsizlikleri’ni yaratarak ispat etmiştir. Teorem ayrıca deneysel olarak ispatlanmış ve özellikle Einstein’in izafiyet teorisine dayanan lokallik durumunun geçersiz olduğunu ortaya koymuştur. (Lokallik: Hiçbir fiziksel etkinin ışık hızından daha yüksek hızda oluşamayacağını ifade eden kavramdır.)
Kuantum Dolaşıklık
Kuantum dolaşıklıkla birbirine bağlı A ve B adında iki parçacığımız olsun, aynı zamanda A ve B’nin özellikleri birbirine bağlı olsun. Mesela, spin değeri sıfır olan bir parçacık ansızın parçalanıp A ve B parçacığı şeklinde ikiye bölünsün. Spin korunumu için iki parçacığın spinleri toplamı sıfır olmalıdır. Bu parçacıklardan A’nın spini ½ ise B’ninki - 1/2 olmalıdır ya da bunun tam tersi A’nın spini – 1/2 ise B’nin ½ olmalıdır.
Klasik fiziği bir kenara bırakırsak Kuantum dünyasında biz ölçüm yapana kadar bu parçacıklar mümkün durumların (1/2 ve -1/2) süperpozisyonundadır. Yani A ve B’nin spinleri hem ½ hem -1/2’dir. (Bkz. EPR paradoksu)
Bununla birlikte, kuantum dünyasında da A’nın spin değerini ölçtüğümüz anda B’nin spin değerini ölçmeye gerek olmadan biliriz. Yani A ½ ise B – ½ olacaktır. Bell teoreminin temel konusu, A’nın ölçüm sonucunun B’ye nasıl anında iletildiğidir.
Bell Teoremi
John Stewart Bell 1964’te bir makalesinde EPR paradoksu üzerine bir fikir geliştirmiştir. Analizinde, klasik olasılık koşullarında, olasılıksal durumlar olan A’nın spini ve B’nin spininin ne sıklıkta uyumlu çıkabileceği hakkında Bell eşitsizlikleri denen formülleri üretmiştir. Bu eşitsizlikler normalde Kuantum fiziğinde geçerli olmasına rağmen dolaşıklık deneyleriyle çelişmiştir. Yani dolaşıklık deneylerindeki sonuçlar olasılıklarla ya da şansla açıklanamıyordu. Bu da Kuantum fiziğinde lokalliğin yahut fiziksel realitenin geçersiz olduğunu gösteriyordu.
Bunu anlamak için yukarıdaki örneğe geri dönelim. A parçacığının spinini ölçtük. Sonuçta elimize iki çeşit sonuç geçmektedir. Yani B’nin spini A’nın tersi olmalı. Ama B parçacığı süperpozisyondayken nasıl oluyor da A’nın aldığı değerden haberdar oluyor? Birbirinden uzak mesafede olmalarına rağmen her nasılsa ölçüm anında A parçacığından B parçacığına anında bir mesaj yollanıyor. Bu durum Kuantum mekaniğinin alokallik özelliği göstermesi anlamına gelir.
Eğer bu anlık mesaj oluşmamışsa geriye B’nin hala süperpozisyonda olduğu sonucu çıkar. Yani B’nin spin ölçüm sonucu A’dan tamamen bağımsız olmalıdır. Bell eşitsizlikleri A ve B’nin spinlerinin şans eseri ilişkili olması üzerine klasik olasılık yüzdelerini analiz eder. Deneyler ezici biçimde bu eşitsizliklerin ihlal edildiğini ortaya koymuştur. Bu sonuca en çok yapılan yorum A ve B arasındaki mesajın anlık olduğudur. Yani ışık hızından daha yüksek bir hız vardır.
Not: Bu alokallik durumu sadece dolaşık olan iki parçacığın özelliğiyle ilgilidir. A’nın ölçümü sonucu yukarıdaki yolla uzak mesafede B’ye başka türden bilgi aktarılamaz. Ayrıca B’nin gözlemi bize A’nın ölçüldüğünü kesin olarak söylemediği için bazı saygın fizikçilere göre bu deneyler ışık hızından hızlı bir iletişim olduğunu kesin olarak ortaya koymaz.
3.orsay deneyleri
kaynak:https://tr.wikipedia.org/wiki/Kuantum_kriptografi
eyyorlamam bu kadar...