Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: İNTİHAR  (Okunma sayısı 8768 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 13, 2007, 02:36:44 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Kendimi öldürmeden önce bana varoluştan yana güven verilmesini isterim, kuşku duymamak isterim. Yaşam, benim gözümde, olguların belirginliğini ve akılda uyumlu biçimde birleşmelerini onaylamaktan öte bir şey değil. Ben, olguların toplanıp birleştiği zorunlu bir buluşma noktası gibi duymuyorum kendimi artık; şifalı ölüm, doğadan ayırarak iyileştiriyor bizi; ama ya ben, olgulara yol vermeyen acıların ürünüysem?

     Ben kendimi öldürürsem bu, kendimi yıkmam için değil, ama kendimi yeniden oluşturmam için olacak; intihar, benim için, kendimi zorlu bir uğraşla yeniden ele geçirmemi, varlığımın içine baskın yapıp girmemi, belli belirsiz ilerleyen tanrıdan önce davranmamı sağlayacak bir araçtır yalnızca. İntiharla kendi tasarımı yeniden doğaya uyguluyorum, ilk kez kendi irademle biçimlendiriyorum her şeyi. Bana uygun olmayan organlarımın koşullandırmasından kendimi kurtarıyorum; ve yaşam, bana düşünmem için verileni düşündüğüm saçma bir talih oyunu olmaktan çıkıyor. Yani kendim seçiyorum düşüncemi, ve güçlerimin, eğilimlerimin, gerçeklerimin yönünü. Güzel ile çirkinin, iyi ile kötünün arasına yerleşiyorum. Askıda bırakıyorum kendimi; hiçbir yana eğilim göstermeden, yansız; iyilerin ve kötülerin kışkırtmalarının kurduğu dengenin kurbanıyım.

     Çünkü yaşamın kendisi, bir çözüm değil; yaşam, seçilmiş, benimsenmiş, belirlenmiş hiçbir varoluş türüne sahip değil. Yaşam yalnızca, istekler ve olumsuz güçler dizisidir, tiksindirici bir rastlantıya bağlı koşullara göre amacına ulaşan ya da başarısızlığa uğrayan küçük karşıtlıklar dizisidir. Kötülük, her insana, eşit ölçüde verilmemiştir, deha da öyle, delilik de. Kötülük gibi , iyilik de, koşulların ve etkisini kimisinde çok kimisinde az gösteren bir mayanın ürünüdür.

     Yaratılmak ve yaşamak ve değiştirilemeyecek biçimde belirlenmiş varlığının en akla gelmez dallarına, en küçük ayrıntılarına dek kendini hissetmek, kesinlikle aşağılık bir durumdur. Aslında biz ağaçtan başka bir şey değiliz ve olasıdır ki, benim soyumun ağacının bilmem hangi boğumunda, belirlenmiş bir günde kendimi öldüreceğim yazılıdır.

     İntihar özgürlüğü kavramı da, kesilmiş bir ağaç gibi düşüyor. İntiharımın ne zamanını, ne yerini, ne de koşullarını ben yarattım. Onun kavramını bulan da ben değilim, koparılmayı duyabilecek miyim?

      Belki o anda varlığım parçalanıp dağılır; ama ya bütünlüğünü korursa, sakatlanmış organlarım nasıl işleyecek, varlığı olanaksız hangi organlarımla gözlemleyeceğim bu kopmayı? Ölümü, bir sel gibi duyuyorum üzerimde; gücünü bilemeyeceğim, apansız sıçrayan bir yıldırım gibi. Tatlarla ve dolanıp duran labirentlerle yüklü duyuyorum ölümü. Bunun neresinde benim varlığımın düşüncesi?

      Bu Tanrı, beni,istediği gibi kullandı, saçma biçimde; beni canlı kıldı, yadsımaların yokluğunda, benim atak yadsımalarımın yokluğunda, düşünülen yaşamın, duyulan yaşamın en küçük kıpırtılarını bile yok etti bende. Yürüyen bir robot durumuna indirgedi beni; ama öyle bir robot ki, bilinçsizliğinin kırıldığını duyumsuyordu.

      Ve işte ben, yaşamakta olduğumu göstermek istedim, şeylerin çınlayan gerçekliğiyle birleştirmek kendimi, yazgımı parçalamak istedim.

      Tanrı ne dedi buna?

      Yaşamı hissetmiyordum; değer yargılarıyla ilgili her kavramın dolaşımı, bende, kurumuş bir ırmaktı. Yaşam, bir nesne, bir biçim değildi bende; bir dizi mantık yürütmeydi yalnızca. Ama boşuna işleyen, bir yere ulaştırmayan mantık yürütmelerdi bunlar ve bende, irademin kesinleştiremediği "taslaklar" biçiminde kalıyorlardı.

       Buradan intihar durumuna geçmem için de benliğimin bana geri dönmesini beklemeliyim, varlığımın tüm eklemlerini özgürce oynatabilmeliyim. Tanrı beni, umutsuzluğun içine bıraktı, sanki ışıkları bana ulaşan çıkmazlar burcunun ortasına bıraktı. Ben artık ne ölebiliyorum, ne yaşayabiliyorum, ne de ölümü ya da yaşamı istememezlik edebiliyorum. İnsanların tümü de benim gibi


Aralık 17, 2007, 07:46:35 öö
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Cok defa cinnetin esigine gelip intihar etmek istemisimdir. Ama sirf Allah'a olan saygimdan ve kendi canim uzerinde hak talebimin olmadigini cok iyi bilidigim icin vazgecmisimdir. Hayatta hakikaten seytandan da ileri insan kilikli seytanlar veya seytan kilikli insanlar hayli fazla ve benim ruhum bu tur habis ruhlardan cok cabuk kotu bir sekilde etkileniyor...Intiharin esigine getirenler de bu habis ruhlu, necis soluklu insanlar veya seytanlar.Tanri bizi yoldan ayirmasin ve bu tur insanlardan uzak eylesin!

Sevgiler



Aralık 17, 2007, 10:56:55 öö
Yanıtla #2

İntihar başlanılan bir işin hür irade kullanarak yarıda bırakılmasıdır.Bu bir seçimdir ancak daha ağır bir iş yükü ile karşı karşıya kalınır vede üstlenilen işin öyle yada böyle tamamlanması gereklidir.Sonuç olarak bu nihai değil kısa süreli bir kaçıştır.İnsan bilinçli yada bilinçsiz yaptığı her eylemden ne yazıkki kendisi adına sorumludur.

Saygılarımla,
Omnia mors aequat


Aralık 18, 2007, 01:35:59 öö
Yanıtla #3
  • Ziyaretçi

Yaşamın güzelliği yerine, ölümün soğuk yüzünü tercih etmek sanırım düşünce ve mantığın bittiği o an'da yapılabilecek bir davranış olsa gerek. Oysa insanlar olarak yaşarken neleri var edebileceğimizi o an düşünebilsek...
« Son Düzenleme: Aralık 18, 2007, 01:42:25 öö Gönderen: arteizm »


Aralık 18, 2007, 01:46:32 öö
Yanıtla #4

Yaşamın güzelliği yerine, ölümün soğuk yüzünü tercih etmek sanırım düşünce ve mantığın bittiği o an'da yapılabilecek bir davranış olsa gerek. Oysa insanlar olarak yaşarken neleri var edebileceğimizi o an düşünebilsek...

Hocam doğru söylüyorsunuz ama fazla pozitif günümüz için. Yaşayan ölüleri de sayarsak durum daha da vahim ki neleri var edeceğimiz yerde yok etmede hep daha başarılıyız. İntihar da bunlardan biridir bence. Çaresizlik makyajlı korkaklık...
ars longa, vita brevis...


Aralık 18, 2007, 04:50:59 öö
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1662

Yaşamın güzelliği yerine, ölümün soğuk yüzünü tercih etmek sanırım düşünce ve mantığın bittiği o an'da yapılabilecek bir davranış olsa gerek. Oysa insanlar olarak yaşarken neleri var edebileceğimizi o an düşünebilsek...

Arkadaslar,

Iyi guzel hos soyluyorsunuz da (ki ben de her akil, insaf,  izan sahibi olarak size katiliyorum) , intiharin esigine gelmis insan o an icin butun manevi dinamiklerini kalbinden ve kafasindan psikotravma sebebiyle cikardigi icin ,  o an mantikli mantiksiz diye bir secim yapamamaktadir. Mesela asiri dozda uyusturucu almis bir bireye siz o anda vicdani , rahmani, manevi duygular uflemeye kalkamazsiniz cunku o anda ihtiyaci olan sey bu degildir, cunku beyni uyusmus adeta dusunce mekanizmasi felce ugramistir. Manevi, vicdani seyleri dusunebilmesi icin de bireyin akil ve suurunun acik olmasi sarttir. Maneviyatindan once sagliginin daha sonra psikolojisinin duzeltilmesi, daha sonraki asamada da tekrar bu esige gelmemesi icin manevi dinamikler verilir..  Yani intihar vakalarinda sonu olumle neticelenmis kisilerin psikolojileri,  yetkili birimlerce olmeden hemen evvel incelenebilmis olsaydi  gorulecekti ki;  soz konusu kisinin o an -sizin dediginiz bu vicdan muhasebesini- gecirdigi agir travmadan dolayi yapamamis olduklari gorulecekti.  Yani madalyonun obur yuzu de var.Konumuzla alakali degil ama yeri geldi diye soyluyorum. Orta Dogu'daki insanlik disi vahsete imza atan intihar bombacilarin hap turu olmasa bile, kendilerini ucurmadan evvel,  motivasyon ve hipnoz ile mutemadiyen bir tur egzersizden gectiklerini dusunuyorum. Ki Ingiltere ve Amerika'daki bazi universitelerde hipnoz ilmi bolumu bile vardir. Ve buradan mezun olan adaylar uzmanliklikla beraber doktor unvani elde ederek bir klinik acabilmektedirler. Seansi £70 'den baslayan hipnozcu doktorlar var inanmasi guc olsa da..:))

Tabi ki sizin dediginiz anlamda suurunu tamamen kaybetmemis ve bu tur vicdan muhasebesi yapacak intihar adaylari da hayli fazladir  ve bunlarin cogu zaten vicdaninina maglup oldugu icin -Tanriya sukur ki- kurtulmustur.

sevgiler
« Son Düzenleme: Aralık 18, 2007, 04:58:50 öö Gönderen: Kirlangic »


Aralık 18, 2007, 05:53:00 ös
Yanıtla #6
  • Ziyaretçi

her sabah doğan güneş sanırım sinirimibu kadar bozan..haketmemişlere harcadığım ruhum sebeb bu ağırlığa..gökkuşağı sabahlar masmavi gecelerdi ruhumu harcadığım..göğsümde zırhla kalbimde ağır mermilerle güneşe doğru yürüdüğümü sanırdım ogökkuşağı sabahlarında masmavi gecelerde..onlar için kurşun yakan mermisıkan bu bedenimbirgün dizleriüstüne çöktüğünde kolumagirecekler sandım hep yanımda olacaklar sandım ta ki  bir gece  HAKEDİLMEMİŞLERE armağan edercesine azaplar çektirdiğim ruhumun bütün pişmanlıklarını nefretinive adaletini bileklerimden oluk oluk sıcaklıkla AZAD EDENE kadar..her tarafa karanlık iniyor ruhuma hiç tatmadığım bir huzur vererek..anladım kikalabalığın ve doğan güneşin verdiği huzur ve gurur KARANLIĞIN ve DAMARLARIMDAN AKANSICAKLIĞIN verdiği ASALET ve GÜCÜN yanında kocabir hiç 


Aralık 20, 2007, 05:53:23 ös
Yanıtla #7
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 341

''Bir gün herkes, intihar edemiyor olmanın intihar etmekten çok daha zor bir şey olduğunu anlayacak.''..


Aralık 22, 2007, 09:17:52 ös
Yanıtla #8
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

''Bir gün herkes, intihar edemiyor olmanın intihar etmekten çok daha zor bir şey olduğunu anlayacak.''..

Ya işte intihar etmek kolay bir iş değildir...Yaşamak güzel bir şey .İntihar etmek ise irade işidir


Aralık 31, 2007, 11:39:27 ös
Yanıtla #9
  • Ziyaretçi

Durkheim'in icsel ve dissal intihar gerekceleri her ne kadar akademik olarak tanimlansa da, intihar konusunu en iyi bu fikri aklina getirenler tanimlayabilir. Intihar dusuncesi disaridan bakildiginda kisinin yasadigi zorluklarin veya baska herhangibir sebepten oturu yasamin agirligini tasiyamama, hatta tamamen hayattan zevk alamamak gibi bir sebepten oturu kisinin zayifligindan gibi gorunse de bu karari almanin zayiflik ama bunu uygulamaya gecirmenin kuvvet belirtisi oldugunu dusunuyorum, ayrica bu karari uygulamaya gecirmeden bu dusunceyi tamamen icinde oldurmenin de asil irade kudreti gostergesi oldugunu dusunuyorum.

Tum semavi dinlerde az cok ortak olan kader/ecel tanimlarina istinaden artik son noktaya gelmis bi insanin siginacagi nokta gene burasi ve ozellikle hayatin ve bedenin gercek sahibinin takdirinde olan bir seyi ancak gene O'nun takdiri ile sonlandirilabilecegi bilgisi henuz aklini kaybetmemis bir insanin cikis noktasi olabilir -zira benim cikis noktam bu olmustu. Ecel eger gelmis ise cana kiyarak isyankar olmaya gerek yok zaten ancak gelmemisse eger ki vakit zaten o can o bedenden cikmaz kesinlikle.....

saygilar


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
9776 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 28, 2009, 05:19:51 ös
Gönderen: akasya