BARIŞ İNCE
Ey Türkiye gençliği, birinci vazifen iki dakika efendi olmaktır. Goygoyu, makarayı, kukarayı bir kenara bırak, sağına soluna bak, azıcık kafanı kaldır. Benim asabımı bozma, asfalyalarımı da attırma… Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Sen yine vampirli dizini izle, yine filtre kahveli fotoğrafını instagram’da paylaş, yine Justin Bieber’a öpücük yolla… Haaa ben yine sana bir şey demem ama iki dakika da delikanlı ol be yavrum.
Çünkü delikanlılık senin en kıymetli hazinendir. Sen farkında değilsin. Seni bu hazineden mahrum etmek isteyen dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bedhah deyince bir an durdun, duraksadın, bir düşündün, uzaklara daldın biliyorum… ‘Dahili-harici modem’i biliyordun da bedhah biraz sıkıntı yarattı sende… Olsun… Rahat ol… Bedhah demek böyle faşo gibi, tayyip gibi bir şey işte… Bunlar senin en kıymetli hazineni kapmaya çalışır. Hazineyi kaptırdın mı, yan etkisi de kötü olur. Mesela durup dururken, “Adamlar yiyo ama iş yapıyo abi”, “ben mi kurtaracam dünyayı yaeee”, “ay ben haber izlemiyorum zaten çok sıkıcıııı”, “Reyhanlı türkü müydü baba?”, “Ortadoğu’da bir sürü devrimler oluyoo kanks”, “anne yine okulda olay vaaaaar” gibi sesler çıkartmaya başlarsın ki Allah muhafaza bunlar çok tehlikelidir.
Neyse… Bir gün, delikanlılığını müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin. Ona göre ayağını denk al. Bak “şerait” deyince yine bir duraksama oldu sende, yine bir durgunlaşma, yine kafalarda soru işaretleri… “Ne şeriatı abi yaeee AKP muhafazakar demokrat bir parti, hem kol bacak kesen mi var bu ülkede” dediğini duyar gibiyim. Bak işte bunlar hep yan etki… Bir kere o şeriat değil şerait. Şartlar, koşullar yani… Hani sakallının biri demiş ya “Madem ki insanı biçimlendiren yaşadığı koşullar; koşullar en insani şekilde biçimlenmeli” diye… O koşullar işte… Muhteşem Yüzyıl’daki sakallı değil oğlum! Bir dur, atlama… Bak yine saçmalandın. Şeriat falan derken çağrışım yaptı, Osmanlı’ya kaydın…
Madem şeriat dedin, bayramlık ağzımı da açtırdın… “Ne şeriatı, şeriat ne gezer la Türkiye’de” derken “akşam 10’dan sonra nasıl içki içeceğiz” diye kalakaldın? Gericilikle mücadele eden devrimci kardeşlerin gaz bombası yerken, sen bomba gibi mojitoları höpürdettin sonra böyle bakakaldın? “Şeriat’ denilen şey, her neyse, ‘Selamünaleyküm ben geldim’ diyerek gelmeyecek” diyen abilerini de dinlemedin ki sen… İşte delikanlı olsan dinlerdin, sonra da direnirdin, mücadele ederdin… Ama senin hazine biraz çizilmiş sanırım…
Bu tatsız bahsi kapatıp, şeraite dönersek tekrar, bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. Öyle bakma suratıma… Yani demek istiyorum ki, senin hazineye gözü diken düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Nasıl mı? Bayern Münih’in Barcelona’yı, 4-0’ın rövaşında Nou Camp'ta 3-0’la geçmesi gibi… Bu mümessiller elindeki beyzbol sopasıyla sizin küçük enişteyi hizaya getirebilirler mesela… Küçük enişteyle beraber Ortadoğu’yu dizayn edebilirler, Reyhanlı’da patlayan cihatçı bombalarını, 112 ‘Acil’in tekeri patladı diye yutturabilirler. Cebren ve hile ile belgelerin üstüne oturabilirler. Aziz vatanın bütün okullarına polis girmiş, bütün statlarına gaz bombaları atılmış, bütün bilgisayarlarına virüslü dosyalar yollanmış, memleketin her meyhanesi bilfiil milli içki ayranla işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, (beterin beteri var yani), iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. İki tane “ve” bağlacını artarda kullanarak olaya bir gerilim katmak, Hollywoodvari bir efekt yaratmak istedim. Umarım bunda da başarılı oldum. Sen biraz kaz kafalı olduğundan böyle atraksiyonlar peşine düştüm. Aslında demek istiyorum ki, bu iktidar sahipleri halkını düşünmeyip kendi çıkarı için Teksaslı çavuşlarla işbirliği yapabilir. Bu da mı olmadı? Sen baya kontağı kapatmışsın, bitmişsin okey dönüyorsun… Yani şey gibi, Kuzey Güney’de, Güney’in iki arabaya bineyim, iki şekil yapayım diye anayı babayı hiçe sayıp, o güzel ekmek fırınını terk edip, zengin Banu’ya iç güveysi olması, sonra da Sinanerlerle işbirliği halinde Kuzey ve Cemre’ye eziyet yapması gibi… Yine mi olmadı?
Ya bak genç… Etrafında sakinliğiyle tanınan! benim gibi mülayim! adamı bile delirttin sonunda. Sen en iyisi bırak bunları, sen sadece hazineyi kolla… Kadın ol, erkek ol ama önce delikanlı ol. Ülkene sahip çık, yaşantına sahip çık, kültürüne sahip çık, geleceğine sahip çık…Bırak TC’yi şunu bunu valla bundan kötüsü olmaz, bak senin garantin benim. Bu ahval ve şeraitten beteri yok ya… Diren… Fakiri fukarayı düşünmüyorsun zaten, ondan da geçtim, sırf kendi keyfine sıkılan limon için, al eline limonu diren… Gaz bombasına diren, hapse bile atsalar diren ya diren işte… “Hapishanede direnmek de nasıl olacak” diye şaşırdın değil mi yine? Yani diyeceksin ki o diktatör kılıklıya; “yatçaz, kalkçaz, yatçaz kalkçaz, yatçaz kalkçaz, hooop tependeyiz!”
Ey benim geleceği karartılmak istenen güzel kardeşim. İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; yiğit olmaktır, cesur olmaktır, delikanlı olmaktır. Muhtaç olduğun kudret, Nurhak’ta, Gemerek’te, Kızıldere’de mevcuttur. Ararsan bulursun. Haydi eyvallah…
Bir Gün Gazetesi