Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TESLİMİYETİN ANLAMI  (Okunma sayısı 9675 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 20, 2010, 11:52:43 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay




Teslimiyet, yaşam akışına karşı koymak yerine ona izin vermeyi içeren basit ama çok derin bir bilgeliktir. Yaşam akışını deneyimleyebileceğiniz tek yer şimdi’dir, öyleyse teslim olmak şimdiki anı koşulsuz ve çekincesiz bir şekilde kabul etmek, olana içsel anlamda direnmeyi bırakmaktır. Olanı kabullenme sizi hemen zihinle özdeşleşmekten kurtarır ve Varlığa yeniden bağlar. Direnç zihnin ta kendisidir.


Teslim olmamak psikolojik formunuzu, egonun kabuğunu katılaştırıp sertleştirir ve güçlü bir ayrılık duygusu yaratır. Bu durumda çevrenizdeki dünyayı ve özellikle insanları tehdit edici varlıklar olarak algılarsınız. Böylece bilinçsiz bir biçimde diğerlerini yargılayarak yok etme dürtüsü, onlarla rekabet etme ve insanlara hükmetme ihtiyacı ortaya çıkar. Bu durumda doğa bile düşmanınız haline gelir, algılarınızı ve yorumlarınızı korku yönetir. Paranoya denilen zihinsel hastalık bu bozuk işlevli bilinç halinin biraz daha ağır biçimidir.


Sadece psikolojik formunuz değil bedeniniz de direnme sonucunda katılaşır ve sertleşir. Bedenin farklı bölümlerinde gerilim ortaya çıkar ve beden bir bütün olarak kasılır. Bu durumda bedenin sağlıklı işlev görmesi için gerekli yaşam enerjisinin özgürce akışı büyük ölçüde kısıtlanır. Masaj ve fiziksel terapiler bu akışın düzelmesine yardımcı olabilir, ama günlük yaşamınızda teslimiyeti uygulamadıkça, neden ortadan kalkmadığı için bu tür terapiler sizi ancak geçici olarak rahatlatırlar.


Teslimiyeti, artık hiçbir şey canımı sıkamaz ya da artık hiçbir şey umurumda değil tutumuyla karıştırmayın. Eğer yakından bakarsanız böyle bir tutumun gizli içerleme şeklinde bir olumsuzluk içerdiğini görürsünüz, bu kesinlikle teslimiyet değil maskeli dirençtir. Teslim olurken içinizde herhangi bir içerleme kalıntısı bulunup bulunmadığını görmek için dikkatinizi içinize yöneltin. Bunu yaparken çok uyanık olun, aksi takdirde bir direnç kalıntısı karanlık bir köşede bir düşünce ya da kabul edilmemiş bir duygu olarak saklanmayı sürdürebilir. Her ne şekilde olursa olsun olumsuzluk, mutsuzluk ya da ıstırap direncin olduğunu gösterir ve direnç daima bilinçsizdir.


Eğer bilinçli olsaydınız, yani tümüyle şimdi’de yaşasaydınız tüm olumsuzluk anında yok olurdu. Olumsuzluk mevcudiyetinizde varlığını sürdüremez, ancak siz yokken var olabilir. Acı bedeni bile huzurunuzda uzun süre varlığını sürdüremez, ona zaman tanıdığınız için mutsuz olursunuz, çünkü yaşam kaynağı odur. Zamanı yoğun şimdiki an farkındalığıyla uzaklaştırdığınızda mutsuzluk da ölür. Ama onun ölmesini istiyor musunuz? Bu mutsuzluk gerçekten canınıza yetti mi? Peki onsuz kim olacaksınız?


Spiritüel enerji teslimiyet yoluyla dünyaya girer. O sizin için, diğer insanlar ya da dünyadaki diğer yaşam formları için hiçbir ıstırap yaratmaz. Zihin enerjisinden farklı olarak yeryüzünü de kirletmez. Her şeyin ancak zıddıyla var olabileceğini, kötü olmadan iyinin de olamayacağını söyleyen zıtlar yasasına tabi değildir. İsa dağdaki vaazında şu ünlü kehanette bulunurken bu enerjiden söz ediyordu. “Halim olanlara ne mutlu, çünkü dünya onlara miras kalacaktır.” Bu, zihnin bilinçsiz kalıplarını ortadan kaldıran sessiz fakat yoğun bir mevcudiyettir.


Ego kurnazdır, bu yüzden zihinsel bir pozisyonla özdeşleşmeyi gerçekten bırakıp bırakmadığınızı anlamak için çok uyanık olmak zorundasınız. Eğer kendinizi çok hafif, derin biçimde huzurlu hissediyorsanız bu gerçekten teslim olduğunuzu gösteren açık bir işarettir. Direnerek onu güçlendirmediğiniz zaman diğer insanın zihinsel pozisyonuna ne olduğunu gözlemleyin. Zihinsel pozisyonlarla özdeşleşme ortadan kalktığı zaman gerçek iletişim başlar. Direnmeme ille de hiçbir şey yapmama anlamına gelmez, sadece herhangi bir “yapmanın” tepkisel olmayan hale gelmesidir. Doğunun dövüş sanatlarının altında yatan bilgeliği, o derin bilgeliği hatırlayın. Rakibinizin gücüne direnmeyin, onun kendini yenmesine izin verin!


Teslim olana dek bilinçsizce rol oynama insan ilişki ve etkileşiminin büyük bölümünü oluşturur. Teslimiyette artık ego savunmalarına ve sahte maskelere ihtiyaç duymazsınız. Çok sade, çok gerçek hale gelirsiniz. “Bu tehlikeli, sen incineceksin” der ego, onun bilmediği şey ancak direnmeyi bırakarak, yani incinmeye açık hale gelerek gerçek incinmezliği kazanacağınızdır!


Şimdi’de hiçbir sorun olmadığı gibi hiçbir hastalık da yoktur. Birinin durumunuza yapıştırdığı etikete inanmak hastalığı yerinde tutar, onu güçlendirir ve geçici bir dengesizlikten somut bir gerçeklik yaratır. Ona sadece gerçeklik ve somutluk vermekle kalmaz, daha önce sahip olmadığı bir süreklilik de verir. An’a odaklanarak ve etiketlemekten kaçınarak hastalığı sadece fizik acı, zayıflık, rahatsızlık ve yetersizliğe indirgeyebilirsiniz. Siz şimdiye teslim olursunuz, hastalık fikrine teslim olmazsınız. Istırabın şimdiki an’a, yoğun ve bilinçli mevcudiyet haline girmesine izin verin, onu aydınlanmak için kullanın. Teslimiyet var olanı direkt dönüşüme uğratmaz, sizi dönüşüme uğratır. Siz dönüşüm geçirdiğinizde tüm dünyanız da dönüşüm geçirir, çünkü dünya sadece bir yansımadır.
Eğer aynaya bakıp gördüğünüz şeyden hoşlanmamışsanız aynadaki görüntüye saldırmak için deli olmanız gerekir. Kabullenmeme halindeyken yaptığınız şey tam olarak budur. Kuşkusuz aynadaki görüntüye saldırırsanız o da size saldıracaktır. Eğer o görüntüyü kabul ederseniz, eğer ona dostça davranırsanız o da size dostça davranacaktır, bunun tersini yapamaz. İşte dünyayı böyle değiştirirsiniz. Hastalık sorun değildir, egosal zihin yönettiği sürece sorun sizsiniz! Hasta düştüğünüzde yaşamı adaletsizlikle suçlamayın, bu direnmektir. Eğer büyük bir hastalığa yakalanmışsanız onu aydınlanmak için kullanın, yaşamınızda vuku bulan her kötü şeyi aydınlanmak için kullanın. Hastalıktan zamanı geri çekin, ona bir geçmiş ya da gelecek vermeyin. Sizi yoğun bir şimdiki an farkındalığına girmeye zorlamasına izin verin, sonra neler olacağını görün!


Olanın olmamış kılınamayacağını, zaten olduğunu bilerek olana evet der ya da olmayanı kabul edersiniz, sonra yapmanız gereken şeyi, durum her neyi gerektiriyorsa onu yaparsınız. Eğer bu kabullenme hali içinde kalırsanız daha fazla olumsuzluk, daha fazla ıstırap, daha fazla mutsuzluk yaratmaz, bir dirençsizlik, mücadeleden uzak bir inayet ve mutluluk içinde yaşarsınız. Istırabı içinde bulunduğunuz koşullar yaratıyormuş gibi görünebilir, ama son tahlilde durum böyle değildir, ıstırabı yaratan direncinizdir.


Üzüntüye, umutsuzluğa, korkuya, yalnızlığa ya da bu ıstırap hangi şekli alıyorsa ona teslim olun. Ona etiketlemeden tanık olun, onu kucaklayın. Sonra da teslimiyet mucizesinin derin ıstırabı nasıl derin bir huzura dönüştürdüğünü görün. Bu çarmıha gerilişinizdir, bırakın o yeniden dirilişiniz ve yükselişiniz haline gelsin. Duygudan kaçmak olanaksızdır, tek değişim olanağı duygunun içine girmektir, aksi takdirde hiçbir şey değişmeyecektir. Teslim olup olmadığınızı nasıl bileceksiniz? Bu soruyu sormaya artık ihtiyaç duymadığınız zaman!


Tam dikkat tam kabullenmedir, yani teslim olmaktır. Tüm dikkatinizi vererek şimdi’nin gücünü kullanırsınız, o mevcudiyetinizin gücüdür, onun içinde hiçbir direnç saklanamaz. Mevcudiyet zamanı uzaklaştırır, zaman olmadan hiçbir ıstırap, hiçbir olumsuzluk varlığını sürdüremez. Istırabın kabullenilmesi ölüme yolculuktur, bu ölümü tattığınızda ölüm diye bir şeyin olmadığını idrak edersiniz, çünkü ölen sadece egodur! İllüzyonun ölümü inanılmaz derecede özgürleştirici bir şey olmaz mı? Kolay bir ölüm istiyor musunuz? Acısız, ıstırapsız bir ölümü tercih eder miydiniz? Öyleyse geçen her an’da ölün ve mevcudiyetinizin ışığının sahte benliği ortadan kaldırmasına izin verin.


Direnmeyi bırakmak ve teslim olmak zihnin, yani sahte benliğin sonudur. Bu durumda tüm yargılama ve olumsuzluk ortadan kalkar, zihin tarafından örtülmüş Varlık alemi ortaya çıkar. Ben buna Tanrıyı bulmak demiyorum, çünkü asla kaybolmamış olanı nasıl bulabilirsiniz ki? Tanrı sözcüğü binlerce yıldır yanlış algılandığı ve yanlış kullanıldığı için değil, sizden başka bir varlığı ima ettiği için sınırlayıcıdır. Tanrı bir varlık değil Varlığın ta kendisidir. Burada bir özne nesne ilişkisi, bir düalite, bir siz ve Tanrı olamaz. Tanrıyı idrak var olan en doğal şeydir. Şaşırtıcı ve akıl almaz olan şey Tanrının bilincinde olabilmeniz değil, Tanrının bilincinde olamamanızdır!


Çarmıhın yolu tam bir tersine dönüştür. Bu yaşamınızdaki en kötü şeyin sizi teslimiyete zorlayarak hiçbir şey olmaya, Tanrı olmaya (çünkü Tanrı da hiçbir şeydir) zorlaması, başınıza gelen en iyi şeye dönüşmesi anlamına gelir. Bu zamanda insanların bilinçsiz çoğunluğu için çarmıhın yolu hala tek yoldur, onlar daha fazla ıstırap çekerek uyanacaklar! Aydınlanmaya büyük kargaşaların sebep olması beklenebilir. Bu süreç bilincin evrimini yöneten belirli evrensel yasaların işleyişini yansıtır, bu yüzden bazı kahinler tarafından önceden haber verilmiştir. Olay diğer kaynakların yanı sıra Vahiy Kitabında da anlaşılması güç bir sembolojiyle tarif edilmiştir. Istırabı yaratan Tanrı değildir, ıstırabı insanlar birbirine vermektedir. Istırabın bir bölümü de, canlı ve zeki bir organizma olan yerkürenin kendini insan deliliğinin saldırısından korumak için alacağı savunma önlemlerinden kaynaklanacaktır. Istırap yoluyla aydınlanma (çarmıhın yolu), semavi aleme tekmeler ve çığlıklar atarak girmeye zorlanma anlamına gelir. Artık acıya dayanamadığınız için en sonunda teslim olursunuz, ama teslim oluncaya kadar acı çekmek zorunda kalırsınız. Aydınlanmayı bilinçli olarak seçmek, geçmişe ve geleceğe bağlanmadan şimdi’yi yaşamınızın asıl odağı yapmak anlamına gelir.


Seçim yüksek derecede bir bilinci ima eder, onsuz hiçbir seçime sahip olamazsınız. Seçim zihnin koşullanmış kalıplarıyla özdeşleşmeyi bıraktığınız anda başlar. O noktaya gelene dek spiritüel açıdan bilinçli olamazsınız. Bu, zihninizin koşullanmasına göre belli şekilde düşünmeye, hissetmeye ve davranmaya zorlandığınız anlamına gelir. İşte bu yüzden İsa “Onları bağışla Tanrım, ne yaptıklarını bilmiyorlar” demiştir. Bu zekayla ilişkili değildir. Ben son derece zeki ve iyi eğitim görmüş, ama aynı zamanda tamamen bilinçsiz, yani tamamen zihniyle özdeşleşmiş birçok insan gördüm! Eğer zihinsel gelişim ve artan bilgi kendisiyle orantılı bir bilinç evrimiyle dengelenmezse mutsuzluk ve felaket potansiyeli çok büyüktür.


Bağışlama iki bin yıldır kullanılan bir terimdir, ama çoğu insan onun ne anlama geldiği konusunda sınırlı bir görüşe sahiptir. Benlik duygunuzu geçmişten aldığınız sürece kendinizi ya da başkalarını gerçekten bağışlayamazsınız. Ancak şimdi’nin gücüne eriştiğinizde gerçek anlamda bağışlayabilirsiniz. Şimdi’nin gücü geçmişi güçsüzleştirir, yaptığınız ya da size yapılan şeyin özünüzü asla etkileyemeyeceğini derin biçimde idrak edersiniz. Bağışlama kavramı artık gereksiz hale gelir.


---ECKHART TOLLE---
Şimdi'nin gücü kitabından



A L I N T I /Ruhun Yolculuğu
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ağustos 28, 2011, 08:19:30 ös
Yanıtla #1

Sn. Ceycet, paylaştığınız yazı çok güzel. Ben de "güven" ile ilgili bir başlık açmak istiyordum; ancak güvenin yolu teslimiyetten geçtiği için, açmama gerek kalmadı.
Güven, teslimiyettir.
Teslimiyet de huzurdur.
Sanırım bu kadar basit bir söyleyişle özetlenebilir. :)
Saygılarımla.
"İsteyen yavaş gitsin, ister hızlı koşsun, arayan bulur. İki elinle isteğe sarıl; çünkü istektir iyi yola kılavuz olan."
Mevlana


Ağustos 28, 2011, 11:43:09 ös
Yanıtla #2

Böyle şeyler hep söyleniyor. Ama sorun, insanın elle tutulur, gözle görülür maddeden müteşekkil olması dolayısıyla ortaya çıkıyor.

İnsan, büyük bir oranda homo economicus'tur. Yani, ihtiyaçları vardır. Ekonomi, insan ihtiyaçlarının sınırsız olacağını söyler. Belki belli bir seviye ve sınıflandırma yapılabilir (maslov'un ihtiyaçlar listesi gibi) buna katılır veya katılmazsınız. Ama şu gerçek vardır ki insan fotosentez yapan bir varlık değildir. İnsana aslında gıdasını verseniz de tatmin olmaz. İş peşinde koşar. Amaç peşinde koşar. Çünkü insan daha başka şeyler de arzular, "ister".

İstemek, insanın zihnini çalıştırma ihtiyacı duyduğu noktadır. Eğer insan gerçekten hiçbir şey istemeseydi, veya en azından gıdadan ve barınaktan başka bir şey istemeseydi, muhtemelen hala mağaralarda yaşayıp, böğürtlenlerle karnımızı doyuruyor olurduk. Medeniyet ve kültür de gelişmezdi. Bu yazar, bu şeyleri yazmak ve yayınlamak için bir matbaa da bulamazdı. Ama insan tabiatının sonucu olarak, insanlar daha başka şeyler de isterler.

Zihin ve ego da burada devreye girer. Açıkçası, teslimiyet için, sadece "kolay bir şey değildir" demekle kalmayacağım, üstüne neredeyse imkansız diyeceğim. Burada okuduğum ve anladığım şekliyle teslimiyet için, bir insanın zihnini kullanmaması ve gelecek kaygısına girmemesi gerekiyor. Şimdiyi ve o anı yaşaması isteniyor. Bunu tarihte en azından biri yapmış: Sinoplu Diyojen. (Fiziksel varlığının devamını sağlamak için bile çalışmıyormuş. Yani gıda için bile çalışmıyormuş. Peki ne yapıyormuş? Dileniyormuş)

Yani  teslimiyet imkansız değildir. Diyojen, mutlu bir insandı. Gerçekten söylediklerini okuduğunuzda onun mutlu olduğunu anlarsınız.

Fakat, önce söylenmesi gereken şey "teslim olun" demek değildir. Önce söylenmesi gereken şey "istemeyin"dir.

Eğer çok şey istemeyeceğinize inanıyorsanız, zaten şimdi de mutlusunuzdur. Ama mutsuzsanız, içinizde yaşanmamış bir hayatın hüznü varsa, sanki bir şeyleri yarım bırakmış, veya bir şeylere ulaşamamış hissediyorsanız, az veya çok mutsuzsunuzdur. İsteklerinize kavuşamamışsınızdır çünkü. İnsanı bu mutsuz eder. İsteyen ve başaran insan ise mutludur.

Şimdi, eğer o isteyip de yapamadığınız şeylere dair uhte varsa içinizde, bu uhteyi yok etmek zorundasınızdır teslim olmak için.

Yani, eğer istediklerinizden vazgeçerseniz, evet mutlu ve huzurlu olabilirsiniz. Ama sorun, o vazgeçiştedir zaten. Vazgeçmeniz bence çok zor olacaktır. Ailesi olan bir insan, çocuklarının geleceğini düşünmeden nasıl teslim olabilir? İnsan sosyal bir varlıktır. Evet bireydir, ancak insanın topluluk hayatında birçok temeli, bağı vardır. Bu toplum hayatı, insanın geleceğini düşünmesini ve mevcut hali hiç değilse devam ettirmesini gerektirir. Bunun için de çalışmalıdır.

Size mutlu olmak için ne yapmalıyım diye soran bir kişiye, "hiçbir şey yapma, bunları düşünme" demek kimi mutlu eder?

Şu halde, hangi insan vazgeçebilir? Hangi insan amaçlarından feragat edebilir. Hangi insan, kendisini şu an mutlu edebilecek gayelerinden, o gayeleri zorla görmezden gelerek mutlu olabilir? Bu mümkün müdür? Bence değildir, ve iddia ediyorum sağlıksız bir mutluluğun işaretidir.

Saygılar
« Son Düzenleme: Ağustos 28, 2011, 11:45:56 ös Gönderen: popperist »
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Ağustos 28, 2011, 11:59:29 ös
Yanıtla #3

Alıntı
Olanın olmamış kılınamayacağını, zaten olduğunu bilerek olana evet der ya da olmayanı kabul edersiniz, sonra yapmanız gereken şeyi, durum her neyi gerektiriyorsa onu yaparsınız. Eğer bu kabullenme hali içinde kalırsanız daha fazla olumsuzluk, daha fazla ıstırap, daha fazla mutsuzluk yaratmaz, bir dirençsizlik, mücadeleden uzak bir inayet ve mutluluk içinde yaşarsınız. Istırabı içinde bulunduğunuz koşullar yaratıyormuş gibi görünebilir, ama son tahlilde durum böyle değildir, ıstırabı yaratan direncinizdir.

Bence bu yazı içindeki düşünce hatasını kurtaran paragraf budur. Yazı içindeki en mantıklı bulduğum, ve reddedemeyeceğim kısım budur. Ve aslında yazarın demek istediğini, en iyi açıklayan taraf budur. Yazar eğer bundan başka bir şeyi kastediyorsa, yine hatalıdır diye düşünüyorum.

Çok yerde paylaştım burada da paylaşmak istiyorum:

"Tanrım; Değiştiremeyeceğim şeyler için huzur, değiştirebileceklerim için cesaret ve ikisi arasındaki farkı anlamam için akıl ver." Reinhold Niebuhr (1892-1971)


İşte bu küçük cümle, bütün sorunu çözer niteliktedir. İnsanın mutsuzluğunun nedenleri bu cümlenin içinde gizlidir. Mutluluğunun nedeni de bu cümle içindedir. Kafa karışıklığının nedeni de bu cümlededir.

İnsan mutsuzdur, çünkü kendisine imkansız bir yol biçmiştir. Benim yeteneklerim, X'i elde etmeme veya x'i başarmama yetmiyorsa, çalışmışsam ve bunu yapamadığımı görmüşsem, veya zaten x, gerçekleştirilemeyecek bir şeyse, ondan vazgeçmeliyim. Yani mevcut durum için huzur duymalıyım. En azından bu işte ilerleyerek daha fazla zaman kaybetmediğim için huzur duymalıyım.

İnsan mutludur, çünkü değiştirebileceği bir yolda yürüyordur. Benim yeteneklerim y'yi elde etmeme elverişliyse, y ve diğer y'ler için çalışırım ve elde ettiğimde, durumu eski halinden değiştirebildiğimde mutlu olurum.

Eğer bu analizi yapamıyorsam da kafam karışık demektir. Bunun için de doğru düşünmeliyim. Etraftan deneyimlediğim şeylerden ders çıkarmalıyım. Hataları incelemeliyim. Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, farklı sonuçlar beklememem gerektiğini bilmeliyim. İşte bunun için de, çok değil, azıcık bir akıl yeterlidir.

Bu yazıdaki "olanı değiştiremezsiniz, onu kabul edin" kısmı da, Reinhold Niebuhr'un cümlesinin sadece ilk kısmını içeriyor. Yazı, diğer kısmı ise, korkunç diyebileceğim bir güvenle "atlamamızı" tavsiye ediyor. Aslında atlamıyor, "sonra neyi yapmanız gerekiyorsa onu yapın" diyerek, değiştirebileceğiniz şeyleri yapın diyor. Fakat diğer paragraflara baktığımda, bir vazgeçiş teması hala bangır bangır kendini gösteriyor. X ile birlikte birçok Y'yi de atıyor. O y'lere ulaşmamız için de zihnin aktif olması gerekiyor. Yazar, bu son dediğiyle genel olarak çelişiyor.

Saygılar
« Son Düzenleme: Ağustos 29, 2011, 12:08:18 öö Gönderen: popperist »
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Ağustos 29, 2011, 12:13:00 öö
Yanıtla #4

Alıntı
Olanın olmamış kılınamayacağını, zaten olduğunu bilerek olana evet der ya da olmayanı kabul edersiniz, sonra yapmanız gereken şeyi, durum her neyi gerektiriyorsa onu yaparsınız. Eğer bu kabullenme hali içinde kalırsanız daha fazla olumsuzluk, daha fazla ıstırap, daha fazla mutsuzluk yaratmaz, bir dirençsizlik, mücadeleden uzak bir inayet ve mutluluk içinde yaşarsınız. Istırabı içinde bulunduğunuz koşullar yaratıyormuş gibi görünebilir, ama son tahlilde durum böyle değildir, ıstırabı yaratan direncinizdir.

Bence bu yazı içindeki düşünce hatasını kurtaran paragraf budur. Yazı içindeki en mantıklı bulduğum, ve reddedemeyeceğim kısım budur. Ve aslında yazarın demek istediğini, en iyi açıklayan taraf budur. Yazar eğer bundan başka bir şeyi kastediyorsa, yine hatalıdır diye düşünüyorum.

Çok yerde paylaştım burada da paylaşmak istiyorum:

"Tanrım; Değiştiremeyeceğim şeyler için huzur, değiştirebileceklerim için cesaret ve ikisi arasındaki farkı anlamam için akıl ver." Reinhold Niebuhr (1892-1971)


İşte bu küçük cümle, bütün sorunu çözer niteliktedir. İnsanın mutsuzluğunun nedenleri bu cümlenin içinde gizlidir. Mutluluğunun nedeni de bu cümle içindedir. Kafa karışıklığının nedeni de bu cümlededir.

İnsan mutsuzdur, çünkü kendisine imkansız bir yol biçmiştir. Benim yeteneklerim, X'i elde etmeme veya x'i başarmama yetmiyorsa, çalışmışsam ve bunu yapamadığımı görmüşsem, veya zaten x, gerçekleştirilemeyecek bir şeyse, ondan vazgeçmeliyim. Yani mevcut durum için huzur duymalıyım. En azından bu işte ilerleyerek daha fazla zaman kaybetmediğim için huzur duymalıyım.

İnsan mutludur, çünkü değiştirebileceği bir yolda yürüyordur. Benim yeteneklerim y'yi elde etmeme elverişliyse, y ve diğer y'ler için çalışırım ve elde ettiğimde, durumu eski halinden değiştirebildiğimde mutlu olurum.

Eğer bu analizi yapamıyorsam da kafam karışık demektir. Bunun için de doğru düşünmeliyim. Etraftan deneyimlediğim şeylerden ders çıkarmalıyım. Hataları incelemeliyim. Aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, farklı sonuçlar beklememem gerektiğini bilmeliyim. İşte bunun için de, çok değil, azıcık bir akıl yeterlidir.

Bu yazıdaki "olanı değiştiremezsiniz, onu kabul edin" kısmı da, Reinhold Niebuhr'un cümlesinin sadece ilk kısmını içeriyor. Yazı, diğer kısmı ise, korkunç diyebileceğim bir güvenle "atlamamızı" tavsiye ediyor. Aslında atlamıyor, "sonra neyi yapmanız gerekiyorsa onu yapın" diyerek, değiştirebileceğiniz şeyleri yapın diyor. Fakat diğer paragraflara baktığımda, bir vazgeçiş teması hala bangır bangır kendini gösteriyor. Yazar, bu son dediğiyle genel olarak çelişiyor.

Saygılar
Sn.popperist,
Sizce kastettiği  "içinizden gelen şeyleri yapın. yapmak zorunda olduğunuzu hissettiğiniz şeyler için kendinizi zorlamayın, akışa karşı kürek çekmeyin.  "  olabilir mi?
Mesela "her gün aynı işi yapmak size sıkıcı geliyorsa yapmayın. hayatta kalmanızı buraya bağlamayın" gibi bir şey söylemek istiyor olabilir belki.

Saygılarımla.
"İsteyen yavaş gitsin, ister hızlı koşsun, arayan bulur. İki elinle isteğe sarıl; çünkü istektir iyi yola kılavuz olan."
Mevlana


Ağustos 29, 2011, 12:28:53 öö
Yanıtla #5

Sayın Felix Steiner,

Eğer öyle söylemek isteseydi, öyle söylerdi. Ama orada "şimdi"yi yaşayın diyor. Zihinden, egodan kendinizi kurtarın diyor. Kaygılanmayın diyor. Ve paragrafların büyük çoğunluğunda bu mesaj iletiliyor. Çok az bir kısmı gerçeğe ulaşıyor ki zaten ben de orayı onayladım. Fakat yazıya genel anlamda katılmıyorum.

Saygılar
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Ağustos 29, 2011, 10:56:37 ös
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Güzel :D :D :D :D :D :D
Hemde cok güzel,
yaziyi icinde yasadigimiz kapitalis sistem gözüyle degerlendirdigimizde gercekten cok güzel bir yazi, diyorki" birak herseyi kendi haline, Somalide milyonlarce insan acindan ölüyormus, sanane, nedeni, niicini seni ilgilendirmez sorma bunlari arastirma bunlari, sen kendi haline bak, icinde oldugun ani yasamaya bak gerisinede kader de ve gec, zaten teslimiyette kaderdir, gerisini Tanri halleder"


Ağustos 29, 2011, 11:04:39 ös
Yanıtla #7

:)

Evet Sayın Tij, ben bir kapitalistim.

Yazıya bakarsak yazıda Somali'de ölen çocuklar için de kayıtsızlık öğütleniyor evet. Somali için, onları dert edinmeniz ve en azından yardım için zihninizi çalıştırmanız. Oraların endüstrileşmesi için daha uzun vadeli çözümler geliştirmeniz, ve bunları uygulamak, veya uygulanmasını sağlamak için lobi yapmanız filan gerekir. Bunların hepsi bilinçli, amaçlı, zihinle olan çabalardır. Yazı, daha çok kişisel mutsuzluğa odaklanıyor ve bu sorunu çözmek istiyor aslında. Ben yazarın bu yazıyı yazarken Somali'yi düşündüğünü de zannetmiyorum. Değişik bir bakış açısı sizinki :)

Saygılar
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Ağustos 29, 2011, 11:30:38 ös
Yanıtla #8

Güzel :D :D :D :D :D :D
Hemde cok güzel,
yaziyi icinde yasadigimiz kapitalis sistem gözüyle degerlendirdigimizde gercekten cok güzel bir yazi, diyorki" birak herseyi kendi haline, Somalide milyonlarce insan acindan ölüyormus, sanane, nedeni, niicini seni ilgilendirmez sorma bunlari arastirma bunlari, sen kendi haline bak, icinde oldugun ani yasamaya bak gerisinede kader de ve gec, zaten teslimiyette kaderdir, gerisini Tanri halleder"

:) Bence aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz. Ben sorunların -izmlerle çözüleceğini sanmıyorum. Belki geçici araç olarak bazı izm'ler kısa süreli kullanılsa bile, dünyayı çözecek şey bu değil ki. İnsanlar bilinçlenmezse hiçbir siyasi ve ekonomik düşünce bu dünyaya "barış"ı getirmez.
Saygılarımla
"İsteyen yavaş gitsin, ister hızlı koşsun, arayan bulur. İki elinle isteğe sarıl; çünkü istektir iyi yola kılavuz olan."
Mevlana


Ağustos 29, 2011, 11:56:50 ös
Yanıtla #9

Ben burada herhangi bir izm'in propagandasını yapmıyorum, çözüm olarak da bunları öne sürmüyorum. Gerçi sürerim, ama bu başlığın konusu bu değil. Ben sadece kendimce yazıda bir tuhaflık hissettim, birtakım hatalar gördüm ve bunları açıkladım. Kapitalizm değil konu. Kapitalizm bu açıklamalarımla uyuşur veya uyuşmaz. Ama konu bu değil. Konu, insanın teslimiyetinin gerçekten işe yarar olup olmadığı ve ben de işe yarar değildir diyorum sadece.

Saygılar
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
7 Yanıt
4095 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 27, 2010, 10:19:57 ös
Gönderen: AthenS
102 Yanıt
93756 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 22, 2014, 12:36:32 öö
Gönderen: smyrnali