Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: İNSAN  (Okunma sayısı 3313 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 20, 2012, 10:19:54 öö
  • Skoç Riti Masonu
  • Yeni Katilimci
  • *
  • İleti: 31
  • Cinsiyet: Bay

İNSAN

Güneşin kudretiyle değişirken hayvanlar aleminin taçsız kıralı vahşi ateşe gem vurmayı öğrenen, usta bir avcı olmayı, dertlere deva bulmayı, toprağı ekip biçmeyi ve hayvanları evcilleştirmeyi başaran; tekerleği, madenciliği, yazıyı keşfedip uygarlıklar kuran, imparatorluklar yıkan, topu-tüfeğiyle dünyayı ele geçirip, atomuyla fezayı kuşatmaya hazırlanan, fakat sonunda kendisiyle çatışıp savaşmak, yaşamak ve yaşatmak için en zorunu  kendisini yemek zorunda kalan insanoğlu, hayatın başlangıcından yani iki milyar yıldan beri aralıksız devam edegelen uzun bir organizmalar zinciridir. Diğer canlı türleri gibi atalarının irsi özünde yer alan birçok değişikliklerden meydana gelmiştir.

Homo erektus: dik duran / yürüyen insan;ne var ki, iki ayağı üstünde yürüyebilen her yaratık insan olmadığı gibi, her insan da dik durmuyor. Eğilip bükülenler, yerlerde sürünenler, dengesi bozulunca dört ayağı üzerine düşenler, bu duruma özenenler, böylelerini kıskananlar olmuyor mu?
Homo mortalıs: ölümlü, düşmez kalkmaz tanrılar dünyasında insan kişi bir fanidir. Aslında bütün canlılar ölümlüdür ya, ölümlü olduğunu bile bile yaşamın güçlüklerine katlanabilen tek canlı belki de insandır.

Homo eternalıs: bedeniyle gelip geçici, adı - sanı’yla kalıcı, ölümlülük yasasını değiştiremeyen insan ebedi olmaya heveslenir. Ölümlü varlık, ölümsüz eserler, isimler bırakır. Kurucusu gider, cumhuriyeti kalır. Ölüm korkusunun evrensel çözümü dillerdeki ölümsüzlüktür.Hemen her dil bu temel kavramı icat etmiştir.

Homo rebellus: başkaldıran, çoğu canlılar kurulu düzene ( doğaya ) evet  diyerek var olurken, insanoğlu tümüne birden hayır diyebilir.

Homo kurıosıs: meraklı izci, kuşkuyla sorgular, yolunu yönünü kendi seçer, yazgısını kendi çizer. Ya zamanın geçip gittiğinden yakınır, ya da geçmek bilmediğinden. Aslında geçen giden de kendisidir, alan kaçan da.

Homo lıngua ya da homo loquens: konuşan iletişim kuran aktaran anlaşan, sürekli konuşur anlatır. Canlı, cansız, canlı -üstü doğal ya da doğa üstü her seyle çatışır, barışır, anlaşır. Yalnız insandır ki bu dünyada; sesini söze, sözünü sözcüğe, sözcükleri sözlüğe, sözlüğü yazıya,yazıyı resme, resmi musikiye, musikiyi notaya, notayı sanata, sanatı savaşa ve savaşı sanata dönüştürebilir.

Homo sembolikus: soyutlama simgeleştirme cambazı, değerler, anlamlar üretir. Ürünleri yeniden yaratır. Her imgeyi, her simgeyi, her dile yükleyebilir. Her simgeyi, çok çeşitli biçim ve anlamlarda söyleyebilir.

Homo faber: alet yapıcı, bütün bu yeteneklerini türlü araç gereçlerle uygular, yontma taştan yapılmış el baltasından, güneş sisteminde dolaşan uzay gemilerine değin her şey onun elinden çıkmıştır. Dişi, tırnağı, çenesi, pençesi güçlü değildir ama kıldan ince, kılıçtan keskin köprüleri o tasarlar; aslandan güçlü olan, kartaldan yüksek uçan, balıktan derin yüzen, fırtınadan hızlı, depremden daha yıkıcı ne varsa dünyada, onun eseridir. Usta elleri, bilinmeyen beyninin uzantısı, bilinen aletlerin en beceriklisidir. Elleri alet yapan alettir. Alet yapar, elövünür.

Homo ekonomıkus: aletlerle üretir, aletlerle tüketir, aletlerle ölçer, dirhemle tartar, miskalle dağıtır. Temel ihtiyaçlarını karşılarken, öncesi bilinmeyen yeni yeni ihtiyaçlar yaratır, hazırı tüketir, biteni yeniden üretir.
Homo polıtıkus: siyasal insan, kimin neleri ne kadar üreteceği, kimin ne tüketeceği, çalışan ve çalışmayanların bu işlerden nice pay alacağı gibi sorunlar onu yönetenler ve yönetilenler olarak  ikiye böler. Daha iyisini henüz bulamadığı için, yönetilenlerin yöneticileri seçme, deneme, değiştirme düzenine (demokrasi ) razı olmuş görünür.

Homo rasyonalıs: akıllı - fikirli insan, kendi türüyle uzlaşır. Akıllı olmayan da kendi aklına inanır, güvenir, aklıyla övünür. Pazara çıkarsa, kendi aklını beğenir. Sandığınca akıllı değildir ama nasılsa akıllı görünmeyi başarır. Akılsızca davranışlarına son derece akıllı (mantıklı ) gerekçeler bulur. Mantık ( söz ) oyunlarıyla kendi aklını bile aldatır. Akıllı değil akılcıdır. İsteklerini düşlerken, düşlerini gerçekleştirir. İnsan hayal ettiği sürece yaşar derken sözle düş görmektedir. Arayıp durduğu gerçek inandıklarından başkası değildir. Japon sözü: ‘yasalar akla ( mantığa ) aykırı olabilir, ( ama ) akıl-mantık yasalara aykırı olamaz.’der. İngiliz sözü ise ‘töreler her şeyi meşru kılar.’ der.

Homo krımınalıs: suçlu insan, işte buyüzden, töreye karşı çıkan, ters düşen, direnen kişi suçlu olur. Yasaların öngördüğü cezayı çekse de çekmese de, içindeki ‘ben’in sesinden, vicdanının denetiminden, öz-yargılamadan kurtulamaz. İnsan tam bilinçli değilse bile, oldukça vicdanlı bir varlıktır.

Homo santos: aziz - veli, kimi insanlar, o vicdanı, insan sevgisiyle öylesine geliştirir ki ermiş kişi olurlar. Hoşgörülü, bağışlayan kişiler, veli olarak yaşarlar dillerde gönüllerde.

Homo hıstorıkus: tarihi insan, değişme yeteneğini, değiştirme gücünü görenler, ona bu ismi takmışlardır. Kuşkusuz,değişebilen ve son derece değişken bir varlıktır; ama yaptığı, yazdığı, okuduğu hatta yorumladığı tarihten ders almadığı için, tarih sanki tekerrür ediyormuş gibi görünür. Oysa tekerrür eden tarih değil, insanın cehaletidir. Tarihi varlık olmakla övünen insan, kendi tarihini de değiştirir. Tarihingerçekleriyle oynar.
Homo ludens: oyuncu insan, yalnız tarihle değil, yapıp-ettiği, yazıp okuduğu her şeyle oynar. Öylesine yaman bir oyuncudur ki, doğar doğmaz başlar oynamaya, yaşamı boyunca oynar, durur. Yorulmaz. Başkalarına çok oyunlar oynadığı için kendisine de hep oyun oynandığını sanır, kuşkulanır. Eski oyunlara düşmemek için sürekli yeni oyun senaryoları tasarlar. Kurduklarını hayatta uygular. ‘ciddiyim, ciddi olalım.’demesi bile oyundur. Son nefesinde ‘artık oyun bitti.’ derken bile oyununu sürdürür.

Homo rıdens: gülen insan, gülerken ağlayan, ağlarken gülen palyaçolar gibi! Daha doğrusu ‘güler geçer ağlanacak hallerine.’ ‘gülme komşuna, gelir başına.’ sözleri, nelere güldüğünü gösterir.Aşırı gülmekten korkar. Gülmenin sonu acıdır.

Homo seksus: cinsel hayatını yeterince düzenleyememiş varlık, en çok da cinsel sorunlara yani tabulara güler. Hayatta tadamadığı doyumları gülünç öykülerde arar. Eşcinselliği, cinsel sorunlarından sadece birisidir. Doğurabileceği bütün bebekleri insan gibi yetiştiremeyeceğini anladığı günden bu yana, cinsel ilişkilerini sınırlamaya, tek eşle kısıtlamaya çalışmış; gerisini, ötekileri yasaklamıştır. On emrin ikincisi zinayı yasaklamıştır. Yasaklar arttıkça, cezalar şiddetlendikçe onun ilgi ve ilişkileri de birer tutku düzeyine gelmiştir. Mitosu, mitologyası, tiyatrosu destanı, politik arenası, sportif oyunları, beslenmesi, giyinip kuşanması, şiiri, şuuru, fıkrası öyküsü, dilinin sürçmesi, cinsel sorunlarının sanki çözümleri, yıllanmış çözümsüzlükleri üstüne kuruludur. İnsana özgü sevgi sanki bu şartlarda yaratılmıştır. Sevse de, sevmese de mutluluk ile birlikte suçluluk ve pişmanlık ile karışık özlemler duyar. Çünkü özgürlüğü seçse ‘aslında aşk dayok’tur. Aşkı seçse özgürlük yiter. Aşk özgürlüğü büyüleyici, kısa ömürlü bir yanılsamadır. Vuslata erse tükenir, eremezse ‘gözyaşı yoluyla taşar.’

Homo rıtualıs: törenci, kanun dinlemeyen sevgisi dışında her davranışı, doğması, yiyip içmesi, çalışıp dinlenmesi, hastalanıp iyileşmesi, eş seçip ayrılması, sayısız kurallara bağlı kalır. Her aşama, bir törenle başlar, törenle sürer, törenle biter. Bir durumdan ötekine geçiş, daima uygun bir törenle gerçekleşir. Doğmasına törenle izin verilir, okula törenle başlar, törenle mezun olur. Sünneti, buluğa ermesi, nişanı, askere gitmesi, tezkere alması, evlenip-boşanması, bayramlaşması, işe alınması, kovulması, tayini-tefii, emekli edilmesi, öldüğünde gömülmesi hep törenle olur.Her insan, değişen toplumdaki yerini, sırasını bu törenle öğrenir. Devlet, bu anlamda bir törenler töresidir. Resmi ya da özel törenlerin nasıl yapılacağını, herkesin yerini sırasını belirler. Devrimler, önce törenleri, sonra geçerli protokolü değiştirir. Törenleri değiştirmeyen devrim, devrimden sayılmaz.

Homo bellıgerent: savaşçı insan,kurallara, geleneklere, tören ve törelere uyulmayan durumlarda o barışçı-uysal varlık savaşçı olur. Her tür, soy ve canlı, varlığını sürdürmek için savaşmak zorundadır. Oysa, savaşı saygın bir bilim, fen, sanat, felsefe ve meslek düzeyine yükseltip kurumlaştıran tek varlık insan olmuştur. Birkaç kişiyi öldüreni katil diye asar da, yüzbinleri ortadan kaldıranı kahraman sayabilir.Tören yapmadan saldırmak bağışlanmaz. Erkekler ölesiye, kadınlar oldurasıya savaşır. Barış öyle değerli ve önemlidir ki, insanlar hep barış için savaşırlar. Barış isteyenler de savaşa hazırlanırlar. Savaş hazırlığı, çoğunlukla savaşa yolaçar, savaşla sonuçlanır.

Homo sosyalıs. Varlığını topluma borçluolan insan, bir toplumsal olgudur. Toplumsaldır ama toplumcu değildir. İnsan,topluluklar büyüdükçe, kalabalıktan sıkılır, içine kapanır, yabancılaşır. Hatta‘yaban’ olur. Bu sürecin azı entellik, özentisi züppelik, fazlası deliliktir. Toplumda her türlü ‘yaban’lar için uygun haneler bulundurulur. Sezsiz çoğunluk, her nasılsa, bu dağılımın sağlıklı ortasını bulur. O çoğunluk, toplumu ayakta tutan orta sınıftır. Azalmaya başlayınca çevreden feryatlar yükselir.

Homo artıs: öncülerine  sanatçı, yazar denir. Gerçi her insan doğuştan yaratıcıdır. Ama yöneticiler, toplumun yüce çıkarlarının koruyucuları olarak gençlerin yaratma gücünü sıkı bir gözetim/denetim altında tutarlar. Engelleri aşarak yine de sanatçı olmayı başaranları ise ünvanlar ve ödünlerle ödüllendirir, baştacı ederler. Festivallerde, devlet törenlerinde, ünlü sanatçılarla övünürler.

Homo esperans. Umut eden, bütün bu çelişki ve sürtüşmelere, deneme ve yanılmalara rağmen, sessiz çoğunluk umudunu yitirmez. İyimserliğin çoğu belki saflıktır ama saflık toplumsal geleceğin en somut güvencesidir. İyimserler, kazı-kazanı hemen, loto ile totoyu haftaya, piyangoyu gelecek aya tutturacağına inanır. Devlet kurumları bu yaygın umudu yaşatmak için görevlerini eksiksiz yapar. Politikacılar, iyimserlerin ara sıra gönlünü alır. Onlar da kötümserlerin yazgısına bakıp, kendi hal ve gidişlerine şükretmeyi öğrenirler.

Homo desperado: serdengeçti, umudun yitirilmesi, insanı çığırından çıkarır. Böyleleri hemen tanınır, bulunur, toplumdan tecrit edilerek, bulaşıcı hastalığın yayılması önlenir. Homo kredo: inançlı, gözü kararanların gözleri uygun bağlarla bağlanır. Çünkü, mutlu ya da mutsuz, iyimser ya da karamsar, insanın inançlı olması beklenir. O da inanır, yolunun, yönünün,davasının doğruluğuna. Arada bir yanıldığının ayırdına varıp karşı kampa katıldığı, yön/yan değiştirdiği,, u-dönüşler yaptığı olursa da .. Bu ilk ve sondur, bir daha yanılmayacağından emindir. Davadan dönen vurulur, atılır. İnanç önemlidir. Neye inanıldığı değil. Yeter ki insan inansın. Çünkü inançsızlık insanı paranoyaya götürür. Zor bir hastalıktır.

Homo nıhılısmus: inanmayan, yönetim felsefesi ve siyasal bilim kuramları açısından inanmayan insan, gayri kabil-i tedavi bir hastalığa tutulmuştur. Şundan dolayı ki, böyle insanların topluluğu kolay kolay yönetilemez. İnsan dediğin inanmalı. İnanan insan her kötü sistemi çalıştırabilir de; en iyi sistem, inanmayan ya da inancını yitirmiş kişiyi çalıştıramaz. İnancın en sağlam ölçütü coşku yani insanın yüreğindeki tanrıdır.Bu yüzden, politika sanatı ile din ayrılmaz ikizler olurlar. Laiklik ülküsü yüzyıllar isteyen, bekleyen bir düştür. Politika zorlanırsa dinleşir., din kısıtlanırsa politikaya dönüşür. Ünlü ikilinin kalıcı dengesi henüz bulunamamıştır.

Homo lıbertas: özgür insan, bu şartlarda homo libertas, homo politikusun yaşlı bir özlemidir.
Homo ıdealısmus: öyle uzun bir yolculuk ki,  özgürlüğü özleyen erkek;

Homo realismus: özgürlüğü yaşamaya çalışan, kadındır. Hemen her kuşak, realismus-idealismus ikilemli tartışmasına sil-baştan girer, bir-iki adım ileri götürmeye çalışır.

Genellikle yaşayan fakat bilmek istemeyen insan türüne, homo sapiens, bilen insan denir. Bu sınıflamayı yapan bilginler, kendilerine homo sapiens sapiens, bildiğini bilen, bilge insan sıfatını yakıştırırlar.

Bu anlamda insan, kendi bilgeliğine tutkun bir homo narsisus tur.

Acaba kusursuz insan homo perfektus olabilir mi? Kusursuz insan yüce bir ülküdür. İnsan, başkalarına kusur bulmaktansa kendi kusurunu bilmekle gelişir. Kendi kimliğini bilen bir toplumun insanları homo kontemporalis olur. Mekanın değişen zamanlarla ilişkisi bu bilinçle kurulur. Bir farisi ozan;

O ki, bilmiyor ama biliyor bilmediğini
Çocuktur, onu eğitin / yetiştirin.
O ki, bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini
Cahildir, ondan uzakça durun.
O ki, biliyor ama bilmiyor bildiğini
Belki uykudadır onu uyandırın.
O ki, biliyor ama biliyor bildiğini
Bilge kişidir onu izleyin.                               

Der. Acaba toplumların izlediği peşinden ölüme bile çekinmeden atladıkları liderler bilge kişiler mi dir? Yoksa, amaca giden bütün yolların mübah sayılacağı gibi bir varsayımla en acımasız şekilde, insanlık adına ne varsa ezen geçen, ekonomik veya siyasal gücün kendilerinde, insanları yönetmek için bulunduğu zannıyla kullarına buyuran, bunu yaparken de 500 yıl öncesinin sultanları gibi hiç yadırgamayan, acaba diye düşünmeyen kişiler midir?
İnsanlara mükemmel bir yönetici olarak mı, mükemmel bir lider olarak mı tanınmak isterdiniz? Diye sorulduğunda; daha çok mükemmel bir lider olarak adlandırılmak istediklerini ifade etmişlerdir.Çünkü bu tanımlama, temel yönetim becerilerini aşan bir kişiliği çağrıştırmaktadır. Böyle bir kişilikte bulunması ya da bulunmaması gereken hasletler bir kurallar manzumesi halinde açıklanmıştır.

Birinci kural; liderliğinizi ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Liderliğe, seçilerek, atanarak ya da aradan sıyrılarak gelmiş olmanız farketmez. Liderliğinizi canınız pahasına koruyacaksınız. Unutmayınız, kurt kocayınca, lider düşünce köpeklerin maskarası olur. Liderlikten sizi ancak ecelin ayırabileceğini aklınızdan hiç çıkarmayınız.

İkinci kural; lider olduktan sonra kesinlikle okumamak ve danışmamaktır. Siz, lider olduğunuz andaki birikiminiz ve özelliklerinizle zafere ulaştınız. Şimdi yeni kitaplar okumak, yeni insanları, yeni düşünceleri öğrenmek ve yeni kişilere danışmak, sizi liderlik özelliklerinizden uzaklaştırabilir. Bilime, bilimsel bulgulara, bilimsel yöntemlere ve bilim adamlarına çok saygı duyduğunuzu sık sık belirtiniz. Tüm yaşamınızı çok bilimsel bir biçimde düzenlediğinizi söyleyiniz ve asla bilime kulak asmayınız.Sezgilerinizin, ( liderlik özelliği olarak ) tüm bilimsel araştırmalardan daha önemli olduğunu hiç unutmayınız.

Üçüncü kural; çevrenizdekileri seçerken, liyakat yerine sadakate, güçlülük yerine tabansızlığa, ilkelilik yerine fırsatçılığa önem vermektir. Siz lider olarak, ekonomiyi, siyaseti, kültürü, eğitimi, sağlığı, bayındırlığı, ulaşımı, hukuku ve savunmayı herkesten iyi bilirsiniz. Sizin akla ve bilgiye değil, desteğe ve sadakate ihtiyacınız vardır. Hiç unutmayınız ki, her kaliteli, güçlü, erdemli kişi, sizin potansiyel bir rakibiniz, gizli bir düşmanınızdır. Dalkavukları da ihmal etmeyiniz. Onlar, sizin en önemli moral kaynağınızdır.

Dördüncü kural; imkan olduğu ölçüde geniş kaynak denetlemek ve denetlediğiniz kaynakları kendinize, ailenize ve çevrenize aktarmaktır. Liderlik, esas olarak insan kaynakları ile fonları denetlemektir. Ne denli çok insanı ve ne denli geniş fonları denetlerseniz, o denli güçlü lidersiniz demektir. Denetlediğiniz kaynakları şahsınıza, ailenize ve çevrenize aktardığınız oranda güçlenirsiniz. Bu aktarmaların gerekçelerini oluşturmayı ve kılıflarını önceden hazırlamayı ihmal etmeyiniz.

Beşinci kural; korkuyu ve umudu, cezayı ve ödülü aynı anda kullanmaktır. Çevreniz, sizin desteğiniz olmadan, koskocaman bir hiçtir. Bu gerçeği, onlara sık sık hatırlatınız. Arada, sebepli sebepsiz adam harcamaktan çekinmeyiniz. Adam harcama, liderliğin şanındandır, gücünüzü kanıtlar ve arttırır. Aynı anda, bol bol maddi olarak ödül dağıtınız. Ödüllendirmenin, başarıya göre değil, size olan bağlılığa göre olduğunu sürekli vurgulayınız. Bu ilkeyi yakın çevreniz dışında tüm toplum için de uygulayınız. Siz liderlikten ayrıldığınız takdirde, ülkenin karanlığa gömüleceğini; sorunların çözümünün ve aydınlığa çıkışın tek umudunun sizin liderliğiniz olduğunu anlatınız.

Altıncı kural; fırsatları anında değerlendirmektir. Yaşam boyu insanların önüne fırsat ya hiç çıkmaz, ya da bir veya ancak birkaç kez çıkar. Önünüze çıkan fırsatları günün şartlarına göre hemen değerlendiriniz. Kendinizi, sakın daha önce söylediklerinizle ya da evvelden ilan ettiğiniz ilkelerle bağlı kılmayınız. Sizi bu davranışınızdan dolayı fırsatçılıkla ya da tutarsızlıkla suçlayanları ise, yenileşmeye ve değişmeye karşı olan dinazorlar diye susturunuz.

Yedinci kural; farklı durumlarda farklı yüzler takınmak, yani iki yüzlü olmak ve çok iyi rol yapabilmektir. Yakın çevrenize karşı ne denli kıyıcı iseniz, dışarıya karşı o denli sevecen, yumuşak, akılcı, bağışlayıcı, anlayışlı gözükünüz. Güzel ve doğru işleri bizzat kendiniz yapınız. İyi ve hoş mesajları kendiniz veriniz. Kötülükleri, çirkinlikleri ve haksızlıkları yakın çevrenize yaptırınız. Rol yapma yeteneğiniz, sizin en büyük silahınızdır. Kazık atacağınız insanlar, bunu asla önceden sezememelidir. Yoksa önlem alır, sizi etkisiz bırakabilirler. Bir makama ya da bir kaynağa gözünüzü diktiğinizde, sanki onunla hiç ilgilenmiyormuş gibi davranmalısınız. Yoksa derhal engellenirsiniz. Ne kadar kindar, güvensiz kötü niyetli olursanız olun, dış dünyaya karşı sevecen ve hoşgörülü tutumunuzu ve imajınızı korumalısınız. Unutmayınız ki siyaset, ülkeye en üst düzeyde rol yapabilme sanatıdır.

Sekizinci kural; liderliğinizi pekiştirmek için düşmanlarınızı kullanmak, düşmanınız yoksa yaratmaktır. Liderliğinizin başarısı, program ya da proje üretmekle değil, düşmanlarınıza karşı verdiğiniz savaşın başarısı ile ölçülecektir. Bu nedenle üç ayrı düzeyde düşman belirleyiniz, yoksa yaratınız; a) toplumdaki genel düşmanlar. Bunlar ne denli soyut ve genel olursa, o denli işe yarar. Dış mihraklar, medya,güç odakları ve benzerleri. B) partinizin ya da grubunuzun özel düşmanları. Bunlar daha somuta indirgenmiş olmalıdır. Bir başka parti veya grup, bir ideoloji, bir siyasal lider gibi. C) parti içi ya da grup içi düşmanlar. Bunları ne denli kişiselleştirirseniz o denli işe yarar. Karşı hizip,karşı grup, en yakın yardımcınız ya da danışmanınız gibi. Ortak düşmana karşı savaş, örgütünüzün ya da yandaşlarınızın sizin liderliğiniz etrafında sıkılı bir yumruk gibi saf tutmasına yol açacaktır. Unutmayınız, tüm başarılar sizin, tüm başarısızlıklar iç ve dış düşmanlarınızın eseridir. İşte bütün bu hizmetleri yapabilmesi için, yoksa bile düşman üretiniz. Örgütünüz içinde hizip bulunmuyorsa, bizzat bir hizip başı gibi davranıp karşı hizibin oluşmasını sağlayınız. Böylece tüm başarısızlıklarınızı fatura edeceğiniz bir ihanet merkezi, bir suçlu bulmuş olacaksınız.

Dokuzuncu kural; gerçeğe uygun olmayan iddialarda bulunmaktan çekinmemektir. Özellikle düşmanlarınıza karşı, doğru olmayan iddialarda bulunmaktan kaçınmayınız. Bırakınız, kendilerini aklamaya çalışsınlar. Onlar uğraştıkça, iddialarınız gündemde kalacaktır. Böylece daha çok yıpranacaklardır. Aklanmış olsalar bile, iddiaları zaman zaman hatırlatınız.Böylece hem sinirleri bozulur ve hata yaparlar, hem de iftiralar zamanla tekrarlana takrarlana gerçek nitelik kazanır. Çamur at izi kalsın özdeyişini hiç unutmayınız. Aynı cesareti, olumlu vaadlerde bulunurken de gösteriniz. Verdiğiniz sözler, yaptığınız vaadler, nasıl olsa unutulacaktır. Tutmadığınız sözleri, yerine getirmediğiniz vaadleri hatırlatanlar olursa, bunlara şartların değiştiğini söyleyiniz. Israr edenleri düşman gruplardan birine mensup olmakla suçlayınız ve bozgunculukla damgalayınız.

Onuncu kural; başta kendiniz olmak kaydıyla, kimseye güvenmemektir.Çevresine güvenen insan her an ihanete uğrayabilir. Çevreye güven ise, ancak kişinin kendine olan güveninden kaynaklanır. Bu nedenle asla kendinize ve çevrenize güvenmeyiniz. Her ne kadar liderseniz de, bu noktaya nasıl geldiğinizi hiç unutmayınız. Kurduğunuz imparatorluğun ne denli kolay yıkılabilir olduğunu herkesten iyi biliniz. Kendi eksikliklerinizin, yanlışlarınızın ve zayıflıklarınızın farkında olunuz. Herkesin gözünün sizin yerinizde olduğunu, her başarısızlığın, çevrenizdekilere açık ya da gizli bir zevk verdiğini biliniz. Günü geldiğinde her liderin, en yakınlarından biri tarafından yıkılacağını unutmayınız ve tedbirlerinizi ona göre alınız. Sezarın "sen de mi"Brütüs" sözünü hiç aklınızdan çıkarmayınız.       

Bibliyografya:
İnsan ve Kültür.........................Bozkurt Güvenç
Ben Müsteşarken.......................Emre Kongar             









CERBERUS


Temmuz 20, 2012, 12:16:16 ös
Yanıtla #1
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın cerberus'a bu aktarımı için teşekkür etmek gerek.

Benim bu notu yazışım, bu aktarıma dikkat çekmek için.

Bozkurt Güvenç ve Emre Kongar... İki dev düşünür-yazar.

Aktarımın kapsamında bilimsel bölüme bir şey diyemem; düşünsel bölümde katılmadığım noktalar var. Herkesin olabilir.

Keşke yazının başlığı daha ilgi çekici olaydı.

OKUNMALI.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3341 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 05, 2010, 09:07:29 öö
Gönderen: ceycet
1 Yanıt
6230 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 04, 2011, 10:11:30 ös
Gönderen: Zagzagel
0 Yanıt
4077 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 27, 2011, 11:26:03 ös
Gönderen: AQUA
İNSAN MAYMUNDAN DEĞİLDİR

Başlatan Nemeçek... « 1 2 ... 10 11 » Dini Felsefe

102 Yanıt
90186 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 19, 2020, 10:53:21 ös
Gönderen: Mithranın Oğlu
8 Yanıt
6703 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 09, 2012, 07:25:19 ös
Gönderen: asimov
11 Yanıt
10514 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 16, 2017, 11:24:44 öö
Gönderen: gfeenatre
2 Yanıt
5474 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2012, 10:01:49 ös
Gönderen: khanjar
0 Yanıt
1906 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 31, 2012, 12:32:46 ös
Gönderen: Etimolog
0 Yanıt
1854 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 05, 2013, 08:47:39 öö
Gönderen: ceycet
6 Yanıt
3471 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 23, 2017, 09:22:53 ös
Gönderen: Tık-Tik-Tak