Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Masonluğun belirgin ilkeleri var mıdır? Varsa nelerdir?  (Okunma sayısı 32979 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 06, 2009, 02:24:38 ös
Yanıtla #30
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Dino'nun Sayın Karahan'a verdiği yanıtı pek tuttum. (Şu altı köşeli yıldız üzerine başlı başına bir konu açsak ne güzel olur.)

Pek benim yöntemim değil ama bir istisna yaparak Sayın Karahan'a üç soru sormak istiyorum. İkisini daha önce de sormuştum; yanıtını alamadım.

1- Masonluğun "Yahudilerin Politik Ülküsü" anlamındaki Siyonizm ile bağlantısını gösterecek kanıt, bir belge var mı?

2- Türkiye'deki mason örgütlerinin dışarıdaki bir örgütten talimat aldığını gösterir bir kanıt, bir belge var mı?

3- Siyon Protokolleri'nin Yahudilik ya dao anlamdaki Siyonizm ile bağlantısı, bu prokollerin neresinde görülüyor?

Bakınız, aslında bunlar bu başlığın kapsamı dışındadır. Konuyu saptırmış oluyoruz. Fakat Sayın Karahan isterse bu konular üzerine üç ayrı başlık açalım ve orada tartışalım.

Sevgiler.


 Sn.Adam

İlk 2 sorunuza sizcede malüm olduğu üzere yanıt vermek mümkün değil.Böyle şeylerin kanıtı olmaz o yüzden hep anonim kalıyorlar.Bunu anlamanın yolu çeşitli analizlerden geçiyor oda ne kadar sağlıklı olur bilmiyorum.Ama ilk sorunuza en iyi cevap dışarı ile bağlantısı varmı noktasında ittihat ve terakki döneminde mason localarının gerek selanik gerek makedonya locaları ile olan açık ilişkisi gösterilebilir o dönemle ilgili sanırım birçok belge mevcuttur sanırım.
3.Sorunuzda ise benim için taze bir konu olduğu için hala okumakta olduğum bir kitap olduğu için hafızam oldukça açık cevap vereyim.Protokollerden benim anladığım bu bir kitap değil yazma olduğudur.Anonim bir eser olduğuda açık kitapta yahudi kelimesi 2 yerde geçiyor sadece ama beyan edilen fikirler ve uygulanılması istenilen protokoller tamamen bir yahudi ülküsü burası kesin.Kimi işine gelir reddeder kimide okur anlamaya çalışır.Protokollerin sadece bu hali bile açıkça siyonizmdir bence.Ve kitabın heryerinde bu kokuyu görebilirsiniz.Bu konu uzun uzadıya tartışılmaya değer bir konu olduğunu düşünüyorum.


« Son Düzenleme: Kasım 06, 2009, 03:17:39 ös Gönderen: skullG »
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 06, 2009, 03:06:32 ös
Yanıtla #31
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Karahan'ın da belirtmiş olduğu üzere, özetle, Masonluğa saldırıda bulunan ve masonları suçlaşyanların elinde ne Masonluğun Yahudilerin Politik Ülküsü anlamındaki Siyonizm ile bir bağlantısı olmuştur ne de Türkiye'deki Masonluk herhangi bir yurt dışı gücün güdümü altındadır. Bunlar uydurulmuştur, bol demagıoji yapılmıştır, bilgisiz ya da adratırmaya hevesli olmayan insanlar duygusal yönlerden vurularak kandırılmıştır.

Osmanlı Devleti zamanında İttihat ve Terakki Cemiyeti ile bağlantılı olarak masonların durumu apayrı bir konudur. Kimileri sırf 2. Abdülhamit'e tanttan indirildiğini tebliğ eden kişinin Emanuel Karasu oluşunu, Masonluğun nasıl Yahudilere hizmet ettiğini, masonların ihtilalci olduklarını, İttihat ve Terakki'nin nasıl memleketi sattığını falan dile getirerek yazarlar da yazarlar. Bu bağlamda belki objektif bir yazar olan Orhan Koloğlu'nun iki kitabını okumak daha yararlı olabilir. Çok uzun ve ayrıntılı bir konu olduğu için bu kadarla keseceğim.

Priéure de Sion adlı örgütün ülküsü anlamındaki Siyonizm'in ise Masonluk ile tarihte üç kez ilişkisi olmuştur. 1- İlk mason örgütünün kuruluşu sırasında; 2- İlk mason örgütünün oluşumu sırasında; 3- 19. yüzyılın 3. çeyreğinde Siyon Protokolleri adlı anlaşmanın düzenlenişinde.

İşin ilginç yanı, önceki tartışmkalara şöyle bir göz attım da Sayın karahan o zamantki tartışmalara da katılmış, Neden hâlâ aynı konu üzerinde direttiğini anlayamıyorum. Madem elinde Siyon Protokolleri'nin tamamı var; bunları niçin iyi okuyup anlayamadığını da anlayamıyorum; yoksa elindeaki çeviri özellikle yanlış yapılmış bir uydurmaca mı?

Sevgiler.   






     
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 06, 2009, 05:02:06 ös
Yanıtla #32
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Karahan;

anlatımınız,itihat terakkinin de anladığınız anlamdaki siyonizme hizmet etmiş olduğu kanısına doğru gidiyor...Sizce de biraz iddialı olmuyor mu?


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Kasım 07, 2009, 12:14:54 ös
Yanıtla #33
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Karahan;

anlatımınız,itihat terakkinin de anladığınız anlamdaki siyonizme hizmet etmiş olduğu kanısına doğru gidiyor...Sizce de biraz iddialı olmuyor mu?


Saygılarımla

Sn.Ceycet

İttihat ve terakkinin oluşumu ilk anda sadece Abdülhamidi devirmek için olduğu görülsede Mason locaları ile olan dirsek temasındanda anlaşılacağı üzere masonlardada o dönemde aynı ülkü vardır denebilir yanlışmı sizce.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 07, 2009, 12:18:09 ös
Yanıtla #34
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Adam

Ben sitede genelde yazdığım yada konu başlığı açtığım biizat katıldığım tartışmalar bu konular hemen hemen.Açıkçası çokta anlayamadığım bir konu yok.Direttiğim bir konuda yok anlamak yada anlaşılmamak adına.Sadece bende açılmış bir konuya yorumda bulundum sanırım ondan dolayı aynı konular etrafında olmamdan dedniz bu sözü.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 07, 2009, 12:33:14 ös
Yanıtla #35
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.Adam

Ben okuduğum kitabın doğru yada yanlış olduğunu içeriğine bakarak anlamaya çalışırım önyargılı olmamaya çalışırım.Protokollerin sahte olması mümkündür oda benim kabahatim değil.Protokollerde benim için önemli olan yazarın yorumlarından ziyade benim ayrı ayrı değerlendirmelerimdir ve ne anladığımdır.Orda yazılan maddeleri 1700 ile 2009 tarihleri arasındaki bir dönemi kapsadığına inanarak dünyada protokollerdeki anlatımlarla örüşen ne tip olaylar yaşanmış onlara bakmaya çalışıyorum.Gerçekleri içlerinden anlayıp çıkarabildiğim ölçütlerle analiz ediyorum.Protokollerin anonim olması  o yüzdendirki kolayca hertarafa her fikre eğilip bükülüyor olmasından kaynaklanıyor.Bunu bu konuda eksik bilgi kalmasın diye belirtmek istedim.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 07, 2009, 01:10:45 ös
Yanıtla #36
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

Sayın ceycet'in Sayın Karahan'a ne yanıt vereceğini bilemem. Gerektiğince yanıtlar.

Benim yanıtım ise şöyle: İttihat ve Terakki'nin gerek 1908 öncesinde gerek sonrasında nelerin peşinde koştuğu, ne yaptığı ve ne yapamadığı, gerek tarihçilerin gerek politika bilimcilerinin gözüyle neleri doğru neleri yanlış yaptığı bilinmedik şeyler değildir. Eğer forum üyelerinden konuyla ilgilenen, konuyu incelenmeye ve tartışılmaya değer bulan varsa, isterse bu bağlamda bir başlık açabilir.

Ancak işin içine masonlar da karıştırılınca durum biraz farklı olmaktadır. Biu bağlamda bir benzetme yapalım çünkü bu yerli yerine oturur:

Özellikle antimasonik cephelerde Büyük Fransız Devrimi'ni masonların yaptığı, bunun da Masonlukta masonların ihtilal yapmak üzere yetiştirildiği ileri sürülüp durur. Bu tutarsız ileri sürüşün bir örneği te Sovyet Devrimi olarak gösterilir. Ancak Büyük Fransız Devrimi'nin gerek Fransa'ya gerek genel olarak insanlığa neler sağlamış olduğu üzerinde hiç durulmaz. Kaldı ki Büyük Fransız Devrimi'nin Fransa'daki Masonluğu nasıl silip atmış olduğundan da söz edilmez. Ötesi Büyük Fransız Devrimi'nin önderleri arasında masonlar vardır; Masonluğun bir ilkesi olan "Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik" üçlemesini Büyük Fransız Devrimi'nin sloganı haline getirenler de onlardır. Ancak bu kişiler, devrim ile bağlantılı olarak yaptıklarını Masonluk adına değil, birer yurtsever olarak kendi adlarına yapmışlardır. Bu bağlamda Masonlukta edinmiş oldukları ilkelerden de yararlanmışlardır. Sovyet Devrimi'nde bunun bir başka türlüsü izlenmiştir.

Şayet 1908 olayı da Osmanlı Devleti'nde bir "devrim" olarak nitelendirilebilirse, İttihat ve Terakki üyesi olan ya da olmayan masonların o devrimdeki işlevleri de bunun benzeridir. Padişahın tahttan indirilip Meşrutiyetin ilanına zorlanışı Osmanlı'ya zarar m yoksa yarar mı getirmiştir; ne zarar, ne yarar getirmiştir? Üzerinde durulması gereken budur. Bu işe yönelmiş, bu girişimi paylaşmış olan masonlar da hiçbir yerden, hiç kimseden bu bağlamda bir talimat almamış, tümüyle kendi başlarına, öyle istedikleri, öylesinin yurt için iyi olacağını öngördüklerinden ötürü öyle hareket etmişlerdir.

Kaldı ki aynı sıralarda Osmanlı Devleti sınırları içinde (özellikle Batı Trakya'da) etkinlik göstermekte olan ve İttihat ve Terakki ile hiçbir ortak yanı bulunmayan. bazı yabancı mason localarının yabancı üyelerinin tamamen ters bir politika izleyerek, Osmanlı Devleti'nin sonunu getirebilmek için birtakım etkinliklerde göstermiş oldukları da bir gerçektir. O locaların üyesi olan Türk masonlar, kendi localarında bu bağlamda yabancı mason kardeşleriyle didişmeler sergilemişlerdir. Bunan ötürü birtakım yaptırımlarla da karşılaşmış, giderek kendi öz ve ulusal nitelikli localarını oluşturmaya yönelmişlerdir.

Dolayısıyla İttihat ve Terakki'nin üyeleri arasında masonlar bulunduğu yadsınabilecek bir şey değildir. Fakat mason olmayanlar da vardır. 1908 olayına İttihat ve Terakki üyesi olmayıp katılan masıonlar da vardır; her iki örgüt ile hiçbir ilişkisi olmayıp Meşrutiyeti destekleyen aydınlar da vardır.

Masonlar bu gibi işlerin içinde bulunabilir. Sadece değindiklerimde değil, daha birçoklarında bulunmuşlardır. Bunların arasında en ünlülerden biri de İtalyan Birliği'nin oluşturulmasındaki çabaları hiçbir zaman yandsınmayan Giuseppe Garibaldi ile ona destek vermiş masonlardır.

Şimdi bu konuyu bir yana bırakıp ötekine geçeyim; şu Siyon Protokolleri konusuna...

Ben Sayın Karahan'a diyorum ki: Hep bu protokollerin Yahudilerin politik ülküsü anlamındaki Siyonizm'in belgesi olduğunu ileri sürmekte ısrar edip duruyorsunuz ve ben de hep size soruyorum "Bunu nasıl kanıtlayabiliyorsunuz?". Buna bir yanıt vermiyorsunuz. Bilmediğinizi, protokollerin ne dediğini anlayamadığınızı  söyleyebilirsiniz; ayıp değildir.  Ancak kişinin bilmediğini bilir gibi görünmesi de hiç doğru değildir. Hep tekrarladığınız şey işte budur. Bu konuya açıklık getirmenizi dilerim.

Sevgiler.
  
 



    

 



    
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 07, 2009, 01:25:15 ös
Yanıtla #37
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

 Son mesajımı yazdımı sırada Sayın Karahan'ın mesajıyla çakıştı; uzun olduğu ve bir kez daha yazamayacağım için geri çekmedim.

Sayın Karahan'ı biraz daha bilgilendirmek gerektiği anlaşılıyor.

Siyon Protokolleri'nin bir yazarı yoktur. Bunlar iki kişi arasında yapılmış olan bir anlaşmanın metnidir. O kişiden biri de Adolphe Crémieux, diğeri Victor Hugo'dur. Bunların düzenlenişinde 3. Napoléon'u alaya alan Maurice Joly'nin hicivleriyle de örtüşme vardır. Bunların ortaya çıkış tarihi ise 1860'lı yılların sonu ve 1870'li yılların başıdır. Yer Fransa'dır.   Amacı Avrupa'ya yöneliktir ama bunun açıkça belirtilmesi sakıncalı olduğu için evrenselmiş gibi bir izlenim yaratılmıştır. Öyle ta 1700'lü yıllardan 2009 yılına kadar uzanan bir zamanı falan kapsamaz. Ortaya çıkınca da Lausanne'de toplanan bir uluslararası mason tophlantısında Adolphe Cremieux çok zor durumda kalmıştır.  Bu prokotoller öyle anonim falan da değildir. Bütün yazılmış olan ve Sayın karahan'ın kendisine kaynak olarak aldığı yayınlar, bu protokollerin niçin yapılmış olduğunu, ne anlam taşıdığını bilmeyenlerce Dünya Siyonist Organizesyonu'nun 1897 yılındaki oluşumundan sonra bu oluşuma karşı çıkanlarca yazılmış olanların sonraki versiyonlarıdır.

Şimdi Sayın Karahan diyecek ki, «Ben o yazılanları değe-rlendiririm. Elimdeki kaynaklar bunlar.» Peki, o zaman ben Sayın Karahan'a bir başka kitap önereyim, onu bir yerlerden (piyada varsa) bulup okusun: Kitabın adı "Tapınakçılar, Siyonistler ve Masonlar."

Sevgiler.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 07, 2009, 03:11:24 ös
Yanıtla #38


Hiç olmaz mı?... İlkesiz bir kurum varlığını sürdüremez.

Masonluğun en önemli ilkeleri özgürlük, eşitlik ve kardeşlik olarak belirtilir. Bunlar bazı mason kuruluşlarında “Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik” olarak bir üçleme biçiminde dile getirilir, bazılarında böyle bir üçleme yapılmaz.

Bu üç ilkenin “Masonluğun Temel İlkeleri” olduğu söylenebilir. Ancak Masonluğun ilkeleri bu kadarla kalmaz; bunlara iyilik, doğruluk, alçak gönüllülük, dayanışma, tolerans, sabır, hakseverlik, yurtseverlik, yüreklilik, insanseverlik, sevecenlik gibi “töresel ilkeler” de eklenmiştir.

Bu kavramlardan her biri ayrı ayrı incelendikten sonra bir araya getirilir ve Masonluğun amaçları ile karşılaştırılırlarsa, Masonluğun bu ilkeleri niçin gereksinme duyduğu daha iyi anlaşılır.

Hatta şu da söylenebilir: Masonluğun amaçlara bu ilkelerin tümüne birden uyulmaksızın gerçekleştirilemez. Belki de Masonluğun amaçları doğrultusunda belirgin bir ilerleyişin sağlanamayışı, bu ilkeler mason kuruluşlarının kendi içinde gözetilmekte olsa bile bunların toplumlara yaygınlaştırılamamasından ileri gelir.




Burada birçok pozitif ilke sıralanmış. Çok güzel.

Ama bence, eğer masonluk kurumu "ahlak" "etik" gibi unsurları çok dikkate alıyorlarsa, bu ilkeler bir aşama değil, insanın kendi dünyasında ulaştığı sonuçlardır.

Yani ben zaten mason olmuşsam, bu ilkelere uyuyorumdur, veya görmezden gelinmeyecek kadar az sorunum kalmıştır.

Masonluğun insanlara bu ilkeleri verebileceğini düşünmüyorum açıkçası. Bu, ulaşılması çok zor bir seviyedir. Oradaki ilkelerin her biri, bir insanın hayatını değiştirebilir, sevdiği şeylerden vazgeçmesine neden olabilir, aşırılıklarını dengelemek zorunda olmasına neden olabilir. Bu, doğrudan insan "alışkanlık"larını değiştirmeye atıf yapan bir şey.

Bu ilkeleri, hiçbir kurum, üyesine veremez. Bu ilkeler öğretilemez. "Eğer böyle davranırsanız, şöyle kazançlar elde edersiniz" diye de zaten öğretilmesi mümkün değildir. Çünkü böyle pragmatist bir çıkar hesabı, o ilkeyi vulgarlaştırır.

Ben her zaman insan için okulda öğretilmeyen, fakat ailede, çevrede, hatta insanın kendi hakkında düşünmesinde geliştirilebilecek bazı yollar olduğuna inandım. Çileciliğe karşıyım, ama mesela antik dünyanın dindarları toplum içine çıkmadan "halvet"e girerlermiş. Uzun bir süre yalnız başına kalırlarmış. Çilecilik bütün büyük dinlerde vardır. Doğu dinlerinde hala vardır ve işin "çile" kısmından ziyade, insanın kendi değeri ve anlamı konusunda düşünmeye büyük bir zaman ayırması bence insanın, kendisini geliştiren bazı metodları keşfetmesiyle sonuçlanmıştır.

Bu nedenle, bir kurum bu ahlaki ilkeleri veremez, onu insan kendi bulur.

Zaten bu ilkeler "teker teker" sahip olunabilecek bir şey de değildir. Yukarıdaki herhangi bir 2 ilkeyi, bir üçüncüsünden ayrı düşünemeyiz, bir insan sabırlı  ve yürekli olup, toleranssız olabilir mi? Veya bir insan kardeşlik, sevgi , iyilik ile düşünüp, "insansever" olamaz diyebilir miyiz?

Bu nedenle bu ilkeler, aslında tek tek keşfedilen bir şey değil, "Kâmil" insanın duygusal gelişmişliğinin sonuçlarıdır.

Bu ilkeler bir başlangıç değil, bir yaşam biçiminin sonuçlarıdır.

O yaşam biçimi de insanın kendisini duygusal olarak eğitmesidir. Mantık ve duygu yeteneklerini iyi bir şekilde kullanabilmesidir.

Duygusal bir gelişmemişliği, duygusal bir eksikliği, insan reddediyor, bu konularda eksik olduğunu görmezden geliyor, ve bunu geliştirme gereği duymuyorsa, o insan bu eksikliğini hissettiği / bu eksikliğinin hissettirildiği her alanda, bir rahatsızlık duyar. Çünkü Sorun, bir kez daha bir "sorun" olarak karşısına çıkmıştır ve elinden bir şey gelmemektedir. Ancak o, bu sorunun sürekli üzerini örtmekte kendini ustalaştırmıştır, aslında o ana kadar o, bu sorunu "kendi sorunu" görmemekte, hatta bir yerde bu sorunu bir sorun olarak değil de bir yetenek vesilesi olarak görmektedir. Fakat aciz olduğu hayat alanı önüne çıktığında, kendi mantığıyla bu sorunun ne kadar üstesinden gelirse gelsin insanları kendi "sorununu" aslında bir meziyet olduğuna ne kadar inandırırsa inandırsın, insanın "duygusal" sistemi asla zarar görmediğinden, kendisine bunun hala mutsuzluk getirdiğini çok iyi bilir.

Bu noktada insanın önüne bir çok yol çıkar. Eğer o insan hala sorunun üzerini örtme, bu eksikliği kendine yakıştıramama (kısaca hatasızlık kibrine devam etme), kendinin mükemmel olduğunu düşünme eğilimindeyse önüne şöyle yollar çıkar;

1. Becerinin "beceri" olduğunu inkar.
2. Becerebilenleri küçümseme
3. Konuyla ilgilenmediğini, zaten ilgilenilmeyecek bir konu olduğunu ispat telaşı
4. Sözlü saldırı (hakaret, tehtid)
5. Doğrudan saldırı (fiziksel)
6. Gizli saldırı (komplo, tezgah)
7. Kendisini ve insanları kandırmaya devam etme.

Burada konunun iyi anlaşılması için bir örnek vermek gerekebilir.

Yıllardır pek bir sorunu olmayan iki komşu vardır. Bu iki komşu yıllardr aralarında ciddi bir sorun yaşamamıştır. Çünkü beceri seviyeleri eşittir. Örneğin bu beceri de "çalışkanlık, sebat, kardeşlik" vb. olsun. Aynı çalışkanlık seviyesindedirler.

Ama bir zaman sonra komşulardan biri, rasyonel tercihini bir alana odaklaştırmayı karar kılar. Biriktirdiği parasını, tuhafiye dükkanı açmak için kullanmaya karar verir.

Bunu komşusuna da açar. Komşusu, böyle bir "sebat" seviyesinde değildir. O, yeri geldiğinde günlük zevk alışkanlıklarını sekteye uğratabilecek, her zaman alışveriş yaptığı kaliteli yerlerden artık daha az yararlanmasına neden olacak bu "tasarruf" hamlesini gereksiz görmektedir. Bu nedenle, böyle bir girişime sıcak bakmamaktadır. Komşusunun bu davranışının, kısa vadeli dezavantajlarını görmüş (harcamalardan kısma), ve bunları yaşamak istemediği için kendisi böyle bir girişime katılmamaya karar vermiştir.

O komşu ise, bunda sebat gösterir. Komşusu gece boğazda ailesiyle birlikte çay içerken, kendisi tasarruf uğruna bu gibi alışkanlıklarından vaz geçmek zorunda kalmıştır. Haftada 2 kez dışarıda yenilen yemekler artık hiç yenilemez hale gelmiştir. Evin annesi daha çok çalışmaktadır. Evin çocuklarının kaprisleri artık eskisi kadar doyurulamamaktadır. Ama sonuçta birikim sağlanmaktadır! Diğer komşu bu birikimin başarıyla sonuçlanacağını yavaş yavaş hisseder.

Aralarındaki eşitlik, ve seviye artık yavaş yavaş bozulmuştur. Çünkü girişimci komşunun verdiği karar, girişimci olmayan komşu ile aralarında kısa bir süre dengesizlik yaratmıştır.

Girişimci olmayan kişi, yakında bu girişimci komşusunun eylemlerini başarıyla sonuçlandırabileceğini bilmektedir. Yakında kendisine "keşke sen de bu işe girişseydin" gibi sözler söyleneceğinin de farkındadır. O halde bu soruna bir çözüm bulmalıdır.

En basit ve en naif çözüm "inkar"dır. "Ben zaten böyle işleri beceremem" "Benim o taraflarda bezim yok" "Bu yaştan sonra böyle işlere giremezdim" diyebilir.

Ancak, komşusu da kendi yaşındadır ve o bunu beceriyorsa, kendisinin ancak tembellik yaptığı ortaya çıkacaktır. O, bu sorunu kabul etmek, ve üzerine böyle bir yafta yapıştırmak istemez ve artık saldırı pozisyonuna geçer.

Komşusuyla güler konuşurken, o yok iken başkalarıyla "bu yaşta bu kadar ihtiraslı olmanın neresi iyi?" "kefenin cebi yok" "Onun bu yaptığı ancak cimriliğiyle açıkalanabilir" türünden, diğer insanın yaptığı işi küçümseyici tavır takınır.

Ama bir araya geldiğinde güler konuşur.

Üzülerek belirtmeliyim ki, bizim toplumumuzda bu durum sürekli yaşanılır.

Daha sonra bir düşünün, o girişimci komşu, tuhafiyenin kârıyla üzerine daha büyük birikimler alacak ve örneğin "mağaza" açacaktır. Bir 3-4 yıl sonra bu mağazaya bir ikincisini ekleyecektir. Yakın bir zamanda da yerel bir tekstil atölyesi kuracak ve kendi malını üretecek kadar sermaye sahibi olacaktır.

O komşu ise kendi sorununu açıklıkla kabul etmeyip, bunu inkar etmeye çalıştığı için aynı yerinde sayacaktır. Ve, komşusu, bir gün artık o çevreden kurtulup daha lüks bir yere taşınmak istedikten sonra, girişimci olmayan komşu artık kıskançlığını açık açık gösterecek, fırsatını bulduğunda onun yoluna taş koymak isteyecek, ailevi sorunlarına katkı sağlamak isteyecek, komplolar düzenleyecektir. Yeter ki eline bir fırsat geçsin.

Tüm bunlara "hata"yı kabullenememe ve "kibir" neden olmuştur. Sayın Adam'ın ilkelerde belirttiği öze sahip biri, bu hatasını ilk farkettiği anda bu hatayı içselleştirir, bu hatanın bir hata olduğunu kabullenir, bir daha böyle bir tembellik hatasını yapmayacağının dersini alır, ve kendi acizliğinin üstünü örtmeye gerek görmezdi. İşte bu "hatayı kabul" ilkesi, duygusal mutsuzluğun kabulü, yani bir nevi başarısızlık olarak görülecektir ve zaten öyledir de. Ama kamil insan, kimi konularda başarısız ve duygusal olarak mutsuz olduğunu açık açık söyleyebilen bir insandır da. Bunun üstüne örtmeye çalıştıkça, ortaya önlenemez bir kötülük zinciri ortaya çıkar.

Toplumda girişimciliğin "para ihtirası" ile kötülenmesinin sebebi budur. Hatta çoğu tembel insanın, kazanarak bir yerlere gelmiş kişilere yönelik "sosyalistçe" öfkesinin altında da bence kesinlikle bu çeşit bir "hata inkarı" mekanizması yatmaktadır.

Bunu ben burada ekonomik bir başarı hikayesi olarak aldım, geçen mesajımda cinsel başarı olarak almıştım. Bu bir çok başarı türüne  uyarlanabilir. İçinde "insan faktörü" olan her tür başarı veya başarısızlık hikayesi, kendi şeytanlarını doğurur.

Masonluk, bu ilkeleriyle kamil insanların bir topluluğudur. Ve bence, olayı böyle anlamlandırmak daha mantıklıdır. Masonluğa "fakirler" nden kabul edilmez diye bir soru sorulmuştu ve sayın Mason, bu konuya "onlar iyi katkı sağlayamaz" diye cevap vermişti. Ben aksini düşünüyorum; çoğu fakir, tembel olduğu için masonluğa kabul edilmez. Gerçekten akılcı, çalışkan fakirler zaten fakir olarak hayata devam edemezler. Onlara hakkı, Allah vermektedir.

Yani durum "katkı sağlama" konusu değil, biraz "çalışma, sorumluluk sahibi olma, büyük bir yarar için kısa vadeli yararlardan vazgeçme" konusudur.

Sayın Adam'a böyle bir konu başlattığı için teşekkür ederim.
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Kasım 07, 2009, 03:47:09 ös
Yanıtla #39

Son mesajımı yazdımı sırada Sayın Karahan'ın mesajıyla çakıştı; uzun olduğu ve bir kez daha yazamayacağım için geri çekmedim.

Sayın Karahan'ı biraz daha bilgilendirmek gerektiği anlaşılıyor.

Siyon Protokolleri'nin bir yazarı yoktur. Bunlar iki kişi arasında yapılmış olan bir anlaşmanın metnidir. O kişiden biri de Adolphe Crémieux, diğeri Victor Hugo'dur. Bunların düzenlenişinde 3. Napoléon'u alaya alan Maurice Joly'nin hicivleriyle de örtüşme vardır. Bunların ortaya çıkış tarihi ise 1860'lı yılların sonu ve 1870'li yılların başıdır. Yer Fransa'dır.   Amacı Avrupa'ya yöneliktir ama bunun açıkça belirtilmesi sakıncalı olduğu için evrenselmiş gibi bir izlenim yaratılmıştır. Öyle ta 1700'lü yıllardan 2009 yılına kadar uzanan bir zamanı falan kapsamaz. Ortaya çıkınca da Lausanne'de toplanan bir uluslararası mason tophlantısında Adolphe Cremieux çok zor durumda kalmıştır.  Bu prokotoller öyle anonim falan da değildir. Bütün yazılmış olan ve Sayın karahan'ın kendisine kaynak olarak aldığı yayınlar, bu protokollerin niçin yapılmış olduğunu, ne anlam taşıdığını bilmeyenlerce Dünya Siyonist Organizesyonu'nun 1897 yılındaki oluşumundan sonra bu oluşuma karşı çıkanlarca yazılmış olanların sonraki versiyonlarıdır.

Şimdi Sayın Karahan diyecek ki, «Ben o yazılanları değe-rlendiririm. Elimdeki kaynaklar bunlar.» Peki, o zaman ben Sayın Karahan'a bir başka kitap önereyim, onu bir yerlerden (piyada varsa) bulup okusun: Kitabın adı "Tapınakçılar, Siyonistler ve Masonlar."

Sevgiler.




"Ayrıntı bilmeyen komplo kurar" Şerif Mardin.
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3640 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 29, 2009, 10:42:39 öö
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
6060 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 29, 2009, 05:56:43 ös
Gönderen: ceycet
4 Yanıt
6436 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 27, 2012, 07:48:00 ös
Gönderen: CAMPANELLA
3 Yanıt
8900 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 22, 2012, 08:09:47 öö
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
7194 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 08, 2010, 07:55:57 öö
Gönderen: ADAM
14 Yanıt
8322 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 05, 2013, 04:25:15 ös
Gönderen: ADAM
5 Yanıt
6565 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 30, 2013, 02:11:52 ös
Gönderen: ADAM
5 Yanıt
5054 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 01, 2013, 12:23:22 ös
Gönderen: ADAM
8 Yanıt
4959 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 02, 2013, 01:17:33 ös
Gönderen: ADAM
6 Yanıt
5135 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 05, 2013, 11:17:43 ös
Gönderen: Tij