Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: HERMETİK GELENEK VE RÖNESANS -1  (Okunma sayısı 8177 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 02, 2010, 10:15:33 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

Ezoterizmin coğrafyasını kendi birikimim uyarınca 6 bölümde anlatıp, Doğu’ya hiç dokunamamış olmanın acısını çekerek, Antik mısır’da doğarak (ya da öyle olduğu kabul edilerek) bu kanaldan Batı’ya aktarılan Hermetik geleneğin, Avrupa’daki Rönesans döneminde nasıl biçimlendiği üzerinde biraz durmak istedim. İşte onu b0u başlık altında yer alacak yazı dizisinde vereceğim. Her şeyi özetlemek gerekecek. Bakalım ortaya doğru dürüst, okuyanların yararlanabileceği  bir şey çıkarabilecek miyim? Kusurlar, noksanlar, hoş görüle… Eleştiriler, düzeltmeler, bütünlemeler başımızı üstüne…



Avrupalı bilgin ve düşünürler Mısır mitolojisine ilişkin bilgi ve görüşlerini oluştururken, öteden beri sadece Yunan ve Roma tarihçilerinin anlattıklarına güvenirdi. Bu tutum, Avrupa’daki Rönesans dönemine kadar böyle geldi.

Rönesans döneminin bilginleri ise o kadarla kalmadı; gerek Antik Çağ gerekse Orta Çağ mitologlarının Mısır dininin doğası konusunda ileri sürdüğü kuramları da göz önünde tuttular. Zaten öyle olmasaydı Rönesans olmayacaktı, olmazdı. Batı toplumu, kendilerine kendi ülkelerinin kaynaklarındaki sansürlerden mutlaka geçmiş olarak her ne anlatılırsa onunla yetinmeyi ve bu anlatılanları “tek doğru” saymayı yürütecekti. Bundan başka türlüsünü düşünemeyeceklerdi bile... Ta ki o tarihlerde olmayıp belki gecikerek sonradan patlak verecek Rönesans’a kadar. Aslında zaten çok geç kalmışlardı bile; o da ayrı…

15. yüzyılda yer yer “Mısır Rönesansı” diye de adlandırılmış olan bu akım aslında yeni bir geleneğin oluşturulması değildi. Tam olarak bitmiş olmasa da bir süre için dinmiş bir tartışmanın yeniden canlandırılması da sayılmazdı. Gelecekteki gelişmeleri, bu tartışmanın tarihsel bakımdan geri plânı yani o zamana kadarki eski tartışmalar belirlemekteydi.

Buna karşın, Avrupa’nın yaklaşık bin yıl sürmüş olan Orta Çağ boyunca geçirdiği çoğu karanlık dönem göz önünde tutulursa, bu atılım hiç de küçümsenemez.

Rönesans dönemindeki bu gelişmenin doğasının anlaşılabilmesi için, bilinen mitolojik verilerin doğasını incelemek ve yüzyıllar boyunca nasıl aktarıldıklarını, hangi kuramlara yol açtıklarını görmek gerekir. Öncelikle, bir yanda Yunan ve Romalı yazarların anlattıklarında adları geçen Mısır tanrıları ve mitlerine ilişkin bilgiler, diğer yanda ise Yeni Eflâtuncuların (Neoplatonistlerin) geç dönem yapıt ve düşüncelerinde yer alan ilâhiyatçı (teozofik) varsayımlar vardı. Özgün olarak M.Ö. 3. yüzyılda derlendiği düşünülen ve aslında İskenderiye kökenli olan “Corpus Hermeticum” da bunlara eklenmişti. Bunların arasında yer alan fakat şimdi dağılmış durumdaki Hermetik geleneğin parçalarını ve doktrinsel düşüncelerini koruyorlardı.

Ayrı ayrı gibi gözükmekte olsalar da, aynı detayları ortaya koyan bu bilgi ve önerilerin karşılaştırmalı analizindeki en büyük sorun, bunları anlamak için yapılan çeviri ve yorumlarda yaşanılan zorluklardı. Hele çeviride yanlışlık yapılmış ya da anlatıma art niyetli olmasa bile ön yargılı bir yorum karıştırılmışsa; işin içinden çıkılması olanaksız olmasa bile, yanlışlığa yönelme tehlikesi vardı.

Antik Mısır mitolojisinin zaman içinde Antik Yunan’a geçiş aşamalarında her ne kadar kişi karakterleri benzer şekilde sadece adları değişmiş gibi gözükse de, mitolojik bilgilerin ve Hermetik anlatımların geçişi sekteye uğramıştı. Dinsel ve felsefî kavramların, birbirini anlamak için gerekli olan özgün kapsamı yitirilmiş gibiydi. Şayet bunun farkına varılmaz, gerekli önlemler alınmazsa, yanlışlık yapılması kaçınılmazdı.

Platon ve Aristo’dan sonra gelen Yunan ve Romalı düşünürler için, Mısır düşüncesinin izlediği yollar ve Hermetizmin mitlerle iç içe oluşu, bugün bizim için olduğu kadar onlar içinde yabancıydı. Mısırlıların en yüksek dizgesel gelişme düzeyinde ortaklaşa olarak “mitik düşünce tarzı” olarak nitelenen şeyi temsil eden varsayımsal Tanrı bilimleri hayli karmaşıktı. Kendi içinde ama kendine özgü bir mantık kuralları bütününe dayanıyordu. Bu mantık, mitlere özgü soyut temsillerdeki tüm süreçlerin, tüm kavrayışların en yüksek karşılığıydı.

Bugün biz, mitolojik düşünce şeklini pratikte anlaşılmaz gibi görebiliriz. Oysa Antik Mısırlıların somut kavramlarından Yunan felsefesinin soyut kavramlarına geçiş sırasında ele aldığı mitlerin ilk doğalarını değiştirip tanrılardan her birinin özgün niteliğini bir yana bırakan, ancak bunları Yunan Panteonu’ndaki tanrılarla özdeşleştiren “Translatio Graeca” (Yunanlığa dönüşüm), bir yönüyle Hermetik ilkelerin bütünsel gövdesini bölüyor ama aynı anda şaşırtıcı bir şekilde koruyarak diğer sistemlere geçmesi suretiyle varlığını sürdürmesini de sağlıyordu.


[Şimdi burada bir çizim olacaktı ama bu öyle büyükmüş ki meğer, ekrana sığmadı ve çok kötü oldu. O yüzden çıkardım. Sonra onu küçültüp ekleyeceğim. Bu uyumsuzluktan ötürü özür dilerim.]


Yunanlıların bu yukarıda gördüğünüz ağaç benzeştirmesi, daha önce Heredot tarafından ileri sürülmüş olan “dinin evrenselliği ve tüm tanrıların aynı kökten geldiği” biçimindeki görüşlerle desteklenmekteydi. Bir diğer deyişle, Hermetik dünyadaki tek ilâhi güçle aynı kökenden gelme ve bu aynılığı sürdürme tarzındaki düşünce şekli, ilerleyen zamanda “her kültürün değişik tanrı orduları oluşturması” biçimine dönüşmüştü.

Daha sonra, bu tanrıların aslında tek olan bir Tanrı’nın değişik sıfatlar altında görünmesi şeklinde yorumlamak isteyen bu kozmogonik dizin, Antik Yunan’a gelen İskenderiye özümlemesinde artık tek bir Tanrı’nın ve gücün tüm kültürlerde aynı olup olmadığı sorgulamasıyla, başladığı yere dönmüştü.

Her şeyden önce Antik Mısır (daha önce nitelendirdiğim biçimiyle o devirlerin Amerikası), her türlü dindarlığın ve ilâhiyatın ortaya çıktığı yer olarak görülmekteydi. Orada tanrıların kişilikli bir biçimde var olduğu bile düşünülmekteydi. Antik Mısır dini, kronolojik sıralama ve ayrıştırma çabalarından çok önce tüm çevre kültürlere yayılmış durumdaydı. Çevre kültürlerdeki insanlar, onlara değişik adlar vererek tapınmıştı. Ezoterik çevrede değil ama ekzoterik (zahirî) yani halka açık bakımdan aynı tanrılar, yeni yeni mitler içinde sanki farklı tanrılarmış gibi yer almıştı.

Buna karşılık, Ezoterizmin derinliklerinde tüm kurumlar hep aynı düşünce ve ilkeleri korudukları için, Hermetik gelenek artık birçok kültüre işlemiş, iskeletini de birlikte taşımış durumdaydı. Örneğin, Osiris, İsis ve Serapis dışında kalan mitolojik kahramanlara şöyle bir baktığımızda; gerek bu kahramanların gerekse onların yanı sıra mitolojide yer alan diğer kişilerin Yunanca ya da Latince adlar edindiklerini, gerek klâsik Avrupa edebiyatı gerekse Rönesans mitolojilerinde sık sık ortaya çıktıklarını görürüz.

Antik Mısır’daki Amon Antik Yunan’da Zeus, Roma’da Jüpiter adını almıştı. Antik Yunan’daki adıyla daha çok bildiğimiz ve bu nedenle “Hermetik” sıfatını bağladığımız Hermes, Mısır’da Thot ile özdeşti; Roma’da ise ona Merkür denmişti. Roma’da Baküs denilen aslında Fenike kökenli olan Antik Yunan’daki Diyonisos, Osiris’ten başkası değildi. Antik Mısır’daki İsis ise Antik Yunan’a geldiğinde Demeter, Roma’da ise Ceres adını almıştı.

Bunlardan hiçbiri sonradan ve bağımsız olarak oluşturulmuş değildir. Hepsinin Hermetik gelenekte bir özgün adı ve yeri vardır.




« Son Düzenleme: Mart 02, 2010, 10:19:16 öö Gönderen: ADAM »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Mart 02, 2010, 12:02:45 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


İnsanlar ölümlü Tanrılar,Tanrılar ölümsüz insanlardır!...
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Mart 03, 2010, 08:39:41 öö
Yanıtla #2
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Bu yazımda daha önce ekrana sığdıramamış olduğum grafik şöyle:



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
4007 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 03, 2010, 10:55:41 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
5070 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 04, 2010, 05:19:08 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
5466 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 05, 2010, 12:21:07 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4323 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 07, 2010, 09:35:08 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
8523 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 11, 2010, 10:35:18 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
6656 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 23, 2010, 11:55:29 öö
Gönderen: ceycet
1 Yanıt
4466 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 27, 2010, 01:01:05 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
3723 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 28, 2010, 05:46:09 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3763 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 31, 2010, 06:23:23 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
5806 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 02, 2016, 09:12:01 ös
Gönderen: ruzber