Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Tapınakçıların Hazinesi - “Henry’nin amirali”  (Okunma sayısı 3799 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 18, 2010, 08:16:10 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Öncesi “Drageo’dan kurtuluş” başlıklı bölümde…



* * * * * *


Nicolo Zeno ile tayfasının gelecekte ne yapacağı belli değildi. Kararsızdılar. Bunun üzerine Henry Sinclair, Nicolo’ya bir teklifte bulundu:

«Burada kalın. Gel, benim filomun başına geç. Ekibini, düzenini istediğin gibi kur. Senin yönlendireceğin tarzda gerekli hazırlıkları yapalım. Önce Shetland’ı ardından da Frisland’ı da egemenliğimiz altına alalım. Ondan sonra da sıra Iceland, hatta Engronelanda’ya gelsin. Ne dersin?... Bana “Olmaz!” deme.»

Nicolo, «Bu çok büyük bir proje.» dedi.

«Öyle!... Ne zamandan beri hayalini kurmakta olduğum bir proje. Fakat benim elimdeki adamlar ve şu anda mevcut filo ile gerçekleştirilmesi olanaksız. Ancak, deneyimli denizciler, hele onların sıfırdan inşa edeceği gemiler olursa, bir hayal olmaktan çıkar. Başarı şansı çok yükselir. Ne dersin?»

«Sen “Olmaz deme.” dedin ya! Bu durumda ne diyeceğimi düşünmem gerek.»

«Peki düşün. Ancak biraz çabuk düşün.»

«Düşünmeden önce soracaklarım olacak.»

«İstediğini sor.»

«Frizlanda ve İzlanda’yı anlarım. Fakat Engronelanda’yı ne yapacaksın ki? Orada hiçbir şey yok.»

Henry az kalsın Nicolo’ya tasarımını çok dar bir çerçevede gördüğünü söyleyecekti. Söylemedi. Kırıcı olmanın âlemi yoktu. Nicolo elbette öyle düşünecekti. Çünkü o bir denizciydi. Gerçi diplomasiye de burnunu sokmuştu ama işte olduğu kadar. Ona ne düşündüğünü daha iyi anlatmalıydı.

«Sana iki şey söyleyebilirim.» dedi. «Birincisi, sen orasının sadece kıyılarını gördün. İçerilere girmedin. Orada bir şey olup olmadığını bilmiyorsun. Ben de bilmiyorum. Zaten ben oraları hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Gidip göreceğiz. Diyelim ki hiçbir şey yok. O zaman bomboş bir kıta demektir. Acaba bir şey oluşturulabilir mi, ona bakacağız.

İkincisi, Engronelanda bizim için bir basamak olacak. Asıl amacımız daha öteye, Estotilanda hatta Drageo’ya gitmektir. Anlattığına göre oraları cennet gibi yerler. Hem de bakir. Gene senin anlattığına göre oralarda sadece pek ilkel insanlar yaşıyor. Şayet oraya uygarlık götürebilirsek, buradan göçmenler taşıyıp kentler kurabilirsek, sonrasını düşünebiliyor musun?»

Nicolo’nun ağzı açık kalmıştı. Henry nelerden söz ediyordu böyle? O daha Frizlanda ile İzlanda için büyük bir proje derken, aklından bir de bunları geçiriyordu anlaşılan.

Hiçbir şey diyemedi. Dalıp gitti. Boş gözlerle bakıyordu.

Henry onu uyandırdı. «Evet! Ne diyorsun?»

«Ziçni... Sen Kuzey Okyanus İmparatoru gibi bir şey olmak istiyorsun galiba.»

Henry, «Ben öyle bir şey düşünmedim.» dedi. «Hem beni tanırsın. Hırslı biri değilimdir. Tuttuğumu koparırım, o başka. Fakat herkesle iyi geçinmeyi yeğlerim. Herkesin yaşam hakkına saygı gösteririm. Üstelik bunu savunurum.»

«Peki o zaman derdin ne?... Orkney, diyelim ki pek de zor olmadan alabileceğin Zetlanda -Shetland demek istiyordu- sana yetmez mi? Hem Rozlin de var. Gerçi orasının nasıl bir yer olduğunu görmediğim için bir şey diyemem.»

«Sorun o değil. Üstelik sen bunu çok iyi biliyorsun. Bundan on yıl kadar önce sen Gibraltar (Cebelitarık) boğazını geçip Akdeniz’den okyanusa çıkarken, asıl amacın neydi?»

«Batıda, boğazın ötesinde ticaret olanaklarını araştırmak.»

«Buna niçin gerek duydun?»

«Anlatmıştım ya!»

«Tamam, biliyorum da kısaca bir kez daha söyle.»

«Çünkü Müslümanlar Doğu Akdeniz’i kesti. Cenevizliler de batıda bize doğru dürüst nefes aldırmıyordu.»

«Bu da tamam. Fransa’dan kuzeye doğru ilerlediğin zaman, niçin daha hareketli olduğunu bilmene karşın Britanya’nın doğu kıyılarına doğru gitmedin?»

«Çünkü Hansa Birliği’nin oralara kadar uzanmış olduğunu sanıyordum. Başıma dert almaktan çekindim.»

«Peki, Hansa Birliği ile benim aram nasıl?»

«Başının belası olduğunu söylemiştin.»

«Hansa Birliği, Kuzey Avrupa’da coğrafi bakımdan bize yani Orkney’e göre nereyi haraca kesiyor?»

«Doğuyu.»

«Onlarla savaşa girişeyim mi girişmeyeyim mi?»

«Ben savaşa hep karşıyımdır, bilirsin.»

«Peki Orkney halkı ne yer, neyle geçinir?»

«Doğrusu pek iyi bilmiyorum. Bana biraz balıkçılık biraz da hayvancılık gibi geldi.»

«Doğru! Ticaret yapmak gerekir mi?»

«Elbette. Ticaret yapmazsan, kaplumbağa gibi kabuğunun içinde kalır, dar bir çevrede yaşarsın. Şimdilik sen yaşarsın ama senden sonrakilerin nasıl yaşayacağını umursamayarak.»

«Şimdi ben sana desem ki Orkney’de her şeyin çok iyi ve yolunda gittiği sanılabilirse de, aslında bu ülkenin ekonomisi hiç de parlak bir durumda değil. Buna inanır mısın»

«Elbette! Venedik de öyleydi.»

«Bu durumda sence benim ne yapmam gerekir.»

Nicolo hiç düşünmeden yanıtladı: «Batıya uzanmalısın.»

Nicolo, Henry’nin ne düşündüğünü ve ardındaki gerekçeyi anlamıştı. Haklıydı. Bu durumda öyle yapması gerekirdi. Batıda geleceğini güvenceye alma şansı vardı. Ancak böyle bir projede kendisine yer bulamadı. «Ancak ben denizciyim, asker değilim, biliyorsun.» dedi. «Sana yardımcı olamayabilirim.»

Henry, «Yanılıyorsun.» diye karşı çıktı. «Bizim asıl işimiz denizle. Karşımızda savaşacağımız büyük güçler yok. Üstelik amacımız her işi olabildiğince çatışmadan yapmaktır. Bak, tüm hedeflerimiz denizle çevrili. Oralarda yüzlerce ada var. Üstelik adaların halkı, sadece kendi çevresini tanır. Senin kaplumbağa örneğindeki gibi. Frisland’ın batı kıyısındaki halk, ne güneyi bilir ne kuzeyi. Oysa biz biliyoruz. Yeter ki hepsine aynı anda ulaşabilelim. Çok güçlü, çok üstün olduğumuz gibi bir izlenim yaratalım. O zaman savaşmadan egemenliğimizi kabul ettirebiliriz. Buna karşın, savaşmamız gerekirse, o senin işin olmayacak. Sen ordu komutanı değil, filonun amirali olacaksın.»

Nicolo bir mazeret yakaladı. «İyi diyorsun ama bunun için benim yaşım geçti.» dedi.

Henry ona, «Nicolo, güldürme beni. Sen hepimizi cebinden çıkarırsın.» diye yanıt verdi. «Üstelik senin oradan oraya koşup durman gerekmez ki. Bilginle, deneyimlerinle yapılacak işleri organize edeceksin. Denizcileri yetiştireceksin. Onlara eğitim verecek, becerikli olanlardan kaptanlar çıkaracaksın. Tekneler yaptıracaksın. Eminim ki, bu iş senin için de çok zevkli olacak. Yardımcıların da var. En başta da Francesco.»

«Dil sorunu ne olacak? Buradakilerle anlaşamıyoruz.»

«Ben şu çat pat İtalyanca’yı nerede öğrendim?»

Nicolo «Venedik’te.» diye yanıt verdi ama kendi yanıtına da kendisi güldü. «Geldiğinde tek bir sözcük bilmiyordun. Güya Latince okumuşsun. Birkaç ay içinde seni eğitiverdik.»

Henry, «Bak, işte kendi ağzınla yakalandın.» dedi. «Madem artık ülkenize dönmeyeceksiniz, her nerede kalırsanız kalın, çaresiz oradaki halkın dilini öğreneceksiniz. Burada kalırsanız, bu sizin için çok daha kolay olacak.»

«Bize öğretmen mi tutacaksın?»

«Neden olmasın?.. Birkaç ay içinde İskoç dilini kavrarsınız. En azından günlük konuşmalarda sıkıntı çekmezsiniz.»

Nicolo, «Önerini henüz kabul etmiş değilim ama şu dediğin işin bir başka yönüne geçelim.» dedi.

Henry keyiflenmişti. Nicolo’nun sonunda kabul edeceğini şimdiden biliyordu. «Neresine istersen orasına geçelim.»

«Bu dediğin iş için çok gemi gerek, bu bir.»

«İkincisi?»

«Sizin gemiler gibisi yaramaz. Hem manevra yetenekleri zayıf hem de açık deniz için elverişli değil.»

«Yani?»

«Bir tersane kurup, sıfırdan yepyeni gemiler yapmak gerek.»

«Ben de onu diyorum ya!... Üstelik senin ekibin gibi gemi inşaatında usta başka hiç kimse bulamayacağımı da biliyorum.»

«Dahası var.»

«Evet?»

«Ülkenin ekonomik durumunun pek iyi olmadığını söyledin. Oysa bu iş çok yatırım gerektirebilir.»

Henry, «Sen o bakımdan hiç tasalanma.» dedi. «Orkney’in ekonomik durumu başka, yapılacak işler için harcanacak para başka. Ne kadar istersen... Ne zaman istersen.»

Nicolo, Henry’ye böyle bir iş için kaç para gerekebileceğini söylememişti. Zaten şu aşamada söyleyemezdi de. Ancak Henry âdeta açık senet veriyor gibiydi.

Paranın kaynağını sormadı.

Orkney’i satın alacak paranın kaynağını sormadığı gibi.

İşi kabul etti.

Ertesi gün, Henry, Orkney’in tüm ileri gelenlerini Kirkwall Şatosu’nda topladı.

Onlara, amirali Nicolo Zeno’yu tanıştırdı.





Sonrası “Antonio’nun gelişi” başlıklı bölümde…



« Son Düzenleme: Aralık 09, 2010, 02:49:48 ös Gönderen: dogudan »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
5702 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 12, 2010, 10:14:29 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3916 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 13, 2010, 08:33:52 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
4622 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 04, 2011, 04:01:14 ös
Gönderen: Mustafa Kemal
0 Yanıt
3713 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 17, 2010, 10:24:09 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3812 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 19, 2010, 01:05:11 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3973 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 13, 2014, 10:33:13 ös
Gönderen: Alşah
2 Yanıt
5574 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 11, 2011, 05:54:33 ös
Gönderen: Mustafa Kemal
0 Yanıt
3425 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 23, 2010, 02:22:06 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3552 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 25, 2010, 10:27:27 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
14107 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 14, 2014, 12:22:15 öö
Gönderen: NOSAM33