Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Türkiye’de Felsefe Eğitimi Üzerine!  (Okunma sayısı 5267 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 07, 2007, 01:43:45 ös
  • Ziyaretçi

Türkiye’de Felsefe Eğitimi Üzerine;

Türkiye’de felsefe eğitiminin sorunları, Türk düşünce geleneğinde felsefenin genel anlamda kavranış tarzından bağımsız olarak düşünülemez. Bu yüzden, öncelikle, felsefenin bizim düşünce geleneğimiz içinde nasıl kavrandığından kısaca söz etmek gerekli. Genellikle Platon ve Aristoteles sistemlerinden çıkarak yeni-Platoncu okul doğrultusunda bir İslam düşüncesi temellendirmek, bu alandaki ilk girişimlerdir. Başka bir deyişle, ortaçağ islam felsefesinin dinsel yapısı ile Batı felsefesinin dinsel yapısı arasında kesin bir paralellik görülür. İslami ya da Hıristiyan bir dünya görüşünü temellendirmekte, İslam felsefecileri de, Hıristiyan felsefecileri de antik Yunan kaynaklarından yararlanırlar. Bu alandaki gelişmelerin ayrıntılı olarak üzerinde duracak değilim. Ancak şu çok önemli: Batıda Ortaçağ felsefesi, Batı toplumlarının geçirdikleri tarihsel dönüşümler sonucunda laikleşirken, Doğuda böyle bir laikleşme görülmez. Batıdaki gibi sınıfsal dönüşümler geçirmemiştir çünkü Doğu toplumları.
İslam felsefesi, İbn Rüşd’e kadar, kökende, antik Yunan düşüncesinin bir tür islami varyantı olma özelliğini korur. Antik Yunan düşüncesinin metafiziğe ve bilgi kuramına ilişkin yapıları, İslami bir kılığa bürünmüş olarak, ama temelde yapısal karakteristiklerini koruyarak İslam felsefesinde yararlanır. Batı’da uluslaşma olgusu, metafiziğe ve bilgi kuramına ilişkin yapıların yeniden-üretilmesinde birbirinden farklı yaklaşımları getirirken, İslam düşüncesinde bu doğrultuda bir değişiklik görülmez. Örneğin, İngiliz düşüncesi, felsefi yapıları, empirik(deneyimsel) bir yaklaşımla yeniden-üretirken, İslam felsefesi bu yapıları Farabi, İbn Sina gibi filozofların temellendirdikleri biçimiyle korumaya ya da yeniden-çoğaltmaya devam eder.
Burada, şunu önemle vurgulamak gerekli: İslam düşüncesinde metafiziğe ve bilgi kuramına ilişkin yapılarda bir değişiklik görülmez; ama, felsefenin günlük yaşamın pratik sorunlarına ilişkin alanlarında köklü yapısal değişiklikler olduğu gözlemlenebilir. Şöyle de diyebiliriz: Metafizik ve Bilgi kuramı alanında ilk islam filozoflarının yaklaşımları olduğu gibi korunurken, ahlak ve politika gibi insanın somut etkinliklerini konu edinen alanlarda düşünce büyük değişimler göstermiştir. Bunda islam ülkelerinin içinde bulundukları tarihsel ve toplumsal koşulların özgül durumlarının rol oynadığı yadsınamaz. Selçuklu toplumunda olsun, Osmanlı toplumunda olsun, ahlak ve politika (ya da dar anlamda, devlet yönetimi) alanında bir sistemleştirme çabasının, bu alanlardaki yapıların yeniden üretilmesi doğrultusunda geliştiklerini gözlemliyoruz.

Bu anlamda bir Nizamülmülk, bir politika sistemleştiricisidir; bir kınalızade Ali Efendi, bir ahlak sistemleştiricisidir. Özetle söylemek istersek durum şöyle: Selçuklu-Türk ve Osmanlı-Türk toplumlarında felsefenin Metafizik ve Bilgi Kuramı gibi alanlarında, yapıların yeniden üretimi yoluyla özgün bir sistemleştirme görülmüyor; buna karşılık ahlak ve politika alanlarında sürekli bir düşünsel yeniden-üretimin ortaya koyduğu sistemleştirmeler gözlemleniyor.

Şimdi, tartışılması gereken ana soruna gelebiliriz: Türkiye’de felsefe eğitimi, yapıcı ve yeniden-üretici olmayı amaçlıyorsa, ahlak felsefesi ve politika felsefesinin öğretilmesine ağırlık vermek durumundadır.

Çünkü, toplumumuzun geçirdiği tarihsel dönüşümlerin oluşturduğu zihinsel yönsemeler, Türk insanının ancak bu alanlarda yaratıcı ve “yeniden-üretici” olduğunu gösteriyor. Doğallıkla ahlak felsefesine, politika felsefesine, hatta ekonomi felsefesine ağırlık verilmesi, metafizik ya da bilgi kuramının, mantık ya da estetiğin okutulmaması demek değildir. Felsefe düşüncesi, elbette, birbirini tamamlayan(felsefi) bilgi alanlarından oluşan bir bütündür.

Gene de Türk düşüncesinin tarihsel gelişimesine bakarak, bu düşüncenin hangi alanlarda “yeniden-üretici” olduğunun saptanmasında zorunluluk olduğu kanısındayım. Türk düşüncesinin yeniden-üretici olduğu alanlar da, ahlak ve politika gibi insanın somut yaşam pratiğini ilgilendiren sistemleştirme alanlarıdır.

Bu bakımdan, Türk düşüncesi geleneğinin, Alman düşünce geleneğiyle belirli paralellikler gösterdiği kanısındayım. Lucien Goldmann, yeni çağlarda Fransa va Almanya’da tarihsel koşulların ulusal bir kültürün doğmasını engellediğini belirtir ve Fransa’da sağlıklı bir sosyo-politik ortamda felsefenin dış dünyaya, bu dünyayı anlamaya ve kavramaya yöneldiğini anlatır. Bilgi kuramı, matematik, psikoloji ve sosyoloji Fransız düşüncesinin temel uğraşları olmuştur, Goldmann’a göre. Oysa Alman felsefesi, sağlıklı olmayan bir sosyopolitik ortamda geliştiğinden, herşeyden önce, bu ortamın getirdiği “pratik” sorunlara yönelir. Bütün büyük Alman felsefe sistemleri, ahlak sorunundan ve Bergson’a gelinceye kadar Fransız filozoflarınca hemen hemen hiç bilinmeyen pratik sorunlardan çıkmışlardır, çıkış noktaları budur, diyor Goldmann.

Goldmann’ın Alman felsefecileri için söylediklerini, sanırım, Türk-Osmanlı düşünürleri için de geçerli saymak yanlış olmaz. Sorun, bence, felsefe eğitimini, Türk düşünce geleneğinin bu temel yönsemesini dikkate alarak, bilinçli bir yeniden-üretime yöneltmek olmalı, diyorum.(sayfa 147)

Hilmi Yavuz-Felsefe Yazıları-boyut kitabevi-2.baskı(2002)-sayfa 147

 

TÜRKİYEDE EĞİTİM VE ÖĞRETİM ÜZERİNE
..... Eğitim ve öğretimin nasıl ve ne yollardan çocuğa ve gence mal edilmesi sorunudur.
Bunu değerlendirebilmek için eğitim ve öğretim işini kendi milli bünyelerine göre geliştirmiş bulunan iki milletin eğitim ve öğretim anlayışının kökenlerinden kısaca söz etmek gerekecektir. Bunun için Fransız ve İngiliz eğitim ve öğretim anlayışları üzerinde kısaca duralım.
Fransız eğitim ve öğretiminin kökenleri folklerlerinin, sanatlarının, edebiyat ve felsefesinin ürünüdür.
Şöyle ki: Fransız edebiyatı ve sanatının en belirli, önemli özelliklerinden biri: “Onlarda olaylar ikinci plandadır. Hareketler psikolojik ve bilimsel anlatışlara uyarak yavaş yavaş gelişirler. Gözle görülür bir dinamizmden yoksundurlar. Psikolojik anlatımları göreli dinamizmi sağlarlar. Bu yüzdendir ki Fransız sanatı ve edebiyatı statiktir daha çok.
Edebiyat böyle olduğu gibi felsefesinin de bariz bir özelliği vardır. Akılcıdır. Rasyonalisttir. Descardes’ten tutunuz da Bergson’a kadar hemen hemen bütün Fransız filozofları akılcıdırlar. Descardes “Düşünüyorum, o halde varım.” Diyerek felsefesine başlar. Fransızlarda deney anlayışı akıldan sonra gelir.
İngiliz anlayışından söz edelim:
İngiliz edebiyatı ve sanatında Fransız anlayışına göre aksiyon ediminin değişmiş olduğunu görürüz. Onda Fransız sanatının tersine psikoloji ikinci plana atılmış gibidir. Hareketi doğuran olaylar ve karakterlerin özelliğidir. Kişilerin aksiyonları ve kişilikleri eserin havasındaki olağan hareketlerle psikolojik anlayış meydana çıkar. Hareket ve olay ön plandadır. Fransız anlayışının tersine..... felsefesine gelince, Fransız felsefesinin tam karşıtıdır. Felsefesi akılcı değildir. Deneycidir. Hobbes, Lock tecrübesi felsefe kurmuşlardır.
Şimdi bu iki karşıt diyebileceğimiz anlayışın eğitim ve öğretim anlayışını nasıl etkilediği üzerinde duralım.
Psikoloji ve bilimin ön planda olduğu Fransız anlayışını bir öğretim aracı olarak ele aldığımız zaman karşımıza şu çıkar. Olayları, gelişmeleri, raslantıları psikolojik anlayışın süzgecinden geçirerek izah etme yolu karşımıza çıkar. Bu yüzdendir ki Fransız eğitimi daha çok ezberciliğe dayanır.
Üstelik Fransız felsefesi akılcıdır demiştik. Akılcı anlayış bir fikri, bir olayı, herhangi bir açıklaması gereken verileri izah yoluyla sonlandırmak mecburiyetini yükler.
Bu anlayışa da öğretimin sorudan çok, açıklamalarla, yani izahlarla çözümlenmesini yeğler.
Bu hâl onların felsefe ve sanat anlayışından doğduğu içindir ki onlar için sakıncalı değildir. Yineliyelim.Eğitim ve öğretimlerinde kuralcılık, ezberciliğe dayanan anlayışlar felsefe ve sanatlarının onlara benimsetmiş olduğu anlayışın sonucudur.
Yine İngilizlere dönelim:
İngiliz sanatının özelliği harekettir. Hareket sonunda psikolojik anlayışın çıkışını sağlar. Fransız anlayışının tam tersi.... Hareketi ön plana almak demek neden ve niçinlerle karşı karşıya kalmak sonuç olarak da ezberciliği ikinci plana atarak sebep ve netice üzerinde durmak demektir. Bu yüzdendir ki İngiliz eğitim ve öğretim anlayışı daha çok sebep ve neticelerin karşılaştırılması üzerine kurulmuştur. Bu onların sanatlarının ve felsefelerinin benimsettiği bir gerçektir.
İngiliz, bir başka deyişle felsefesi deneycidir. Deney bize sebep ve neticeleri ön plana aldırmayı yeğler. Sebep ve neticeler ön plana alınınca ezbercilik ikinci plana atılmıştır ve muhakeme yolu açılmış demektir.(Buradan akılcılığın kuralcılığı ve sonuç olarak ezberciliğe gittiğini anlıyoruz. İngiliz felsefesinde ise deneyin temel alınması mevcut gerçeğe göre hareket edilmesi, akılı pratiğin emrine veriyor. İnsanın doğasına denk gelen pratik olarak var olmak, pratikle başlamak oluyor. Fransızların medeniyetin başlangıcında Fransız ihtilaliyle öncülük yapması hatta ingilizlerde bile o zaman Fransız hayranlığı olmasına rağmen sonradan medeniyetin egemenliğini İngiliz-Amerikan felsefelerine kaptırmasının altında yatan gerçekte bence budur.Buradan da biz kendi felsefe anlayışımızı oluşturamadığımız sürece medeniyet yarışına yokuz demektiri çıkarabiliriz.)
Şimdi Türk Eğitim ve Öğretim sistemi üzerinde duralım:
Başlarken şunu itiraf edelim ki tam anlamıyla bize özgü bir eğitim ve öğretim anlayışından mahrumuz.
Bir başka deyişle bu güne değin kendimize has bir milli eğitim ve öğretim anlayışına sahip olmadık. Bunun için neler yapmalıyız?
Önce sanatımızı ele alalım. Sonra felsefemizi. Çünkü, Fransız ve İngiliz milli eğitim anlayışını ele alırken köklerini kendi sanat anlayışıyla, felsefelerinden aldığını ileri sürmüştük. Demek ki biz özgün bir Milli Eğitim ve öğretim anlayışı meydana getirirken önce iki özelliğimizi ön plana alacağız. Bunların birincisi:
.a) Sanatımız
.b) Felsefemiz

.....a) Sanatımız konusunda:
Roman olsun, hikaye olsun, şiir olsun. Bununla ilgili sanatlarımızda olsun, kendi özelliklerimizi yansıtan başarılı eserler bulunmaktadır.... Henüz bütün sanatlarımıza kendi damgamızı vurmaktan uzağız..... Bunun için öne sürülen en geçerli delil, kimin yazdığı, nerede geçtiği belli olmayan bir eserimizi okuduğumuz zaman bu Türk sanatıdır, diyecek kadar olgunlaşmamız olmamızdır.

.....b) Felsefemiz konusunda:
Felsefemize gelince, ne yazık ki bugün bir felsefi sistem yaratmış bulunan hiçbir yazarımız yoktur. Gerçi yüzyıllar önce Farabi gibi, İbn-i Sina gibi büyük filozoflar yetiştirdik. Onlar geçmişte kalmışlardır.

Öyleyse bize özgün, eğitim ve öğretim nasıl meydana çıkacaktır? Öyle sanıyorum ki bunun için bizi yaşatan ve bizim iç dünyamızı su yüzüne çıkararak özelliklerimiz üzerinde durmak bunun için şöyle dört kanaldan yürüyerek bir sonuca varabiliriz anlayışındayım.

.a) Halk Hikayeleri
.b) Halk Oyunları
.c) Halk Mizahı
.d) Halkın Sevgi ve Saygı anlayışı

Bunlar bize özgü olduğuna ve bir milletin sanat ve felsefesinin kökeninin folklor olduğuna göre, bunların irdelenmesi bize eğitim ve öğretimimizin nelere dayanması gerektiği konusunda açık seçik fikir vereceği kanaatindeyim.(sayfa 104)

Kaynak;Edebiyat ve Sanat Üzerine- Sebahattin Engin-Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı Yayınları/2732-Birinci Baskı


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3603 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 01, 2007, 02:23:45 ös
Gönderen: Supeluta
2 Yanıt
6318 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 16, 2007, 08:55:00 ös
Gönderen: shemuel
78 Yanıt
36806 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 28, 2008, 04:09:23 ös
Gönderen: shemuel
6 Yanıt
4793 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 29, 2009, 02:52:02 ös
Gönderen: amurdad
10 Yanıt
9071 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 07, 2009, 04:59:51 ös
Gönderen: erdal
0 Yanıt
2980 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 11, 2009, 01:03:43 ös
Gönderen: ADAM
8 Yanıt
9236 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 16, 2009, 08:31:36 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2648 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 17, 2009, 07:56:37 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3904 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 10, 2010, 12:20:41 ös
Gönderen: Mozart
17 Yanıt
10968 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 07, 2012, 07:58:37 öö
Gönderen: ADAM