Son günler de ben arıyorum G'yi.
Ararken bir an hiç şehir görmemiş bir kızılderili olsaydım veya hiç keşfedilmemiş bir yerde bir kabile üyesi olsaydım dedim. Ve hep hayretle baktığım o uçakların birinden önde pergel, arkada gönye, ortasında da 'G' olan bir rozet atılsaydı. Ben de tesadüfen onu bir ağacın dibinde görseydim. Herhalde önce bir merakla bakar sonra da dişimle yoklıyp heybeme atardım.
Ne goverment bilirdim, ne gamal, ne de gen. Bir tek doğayı bilirdim. O rozeti şöyle bir güneşe karşı gözümün tekini hafif bir kırparak keskin nişancılar gibi hemen yoklardım.
İki şekil arasında bir 'G' var ; hareket edemiyor, çıkışı yok bir de tam ortada duruyor. Acaba ne ola ki diye içimden geçirirdim.
Peki bu 'G' buradan nasıl çıkacak.Gönlüm razı olmaz onun burada hapis yatmasına. Gönye açılmıyor, ee esnetirsem de kırılır.Öyle olmaz başka yolu olmalı bunun. İlk işim onu buradan kurtarmak olmalıydı.
Buldum sonra.
Tek çaresi vardı G'nin çıkabilmesi için. O da pergeli açmak. Kendi kendime mırıldanarak, 'eğer pergelin açısını genişletirsem o G oradan çıkar ve kurtulur dedim.
Hemen denedim, zor da olsa açtım pergeli. Her şey düşündüğüm gibi oldu ve incitmeden çıkardım G'yi.
Bir sorun oluştu sonra.Öyle olunca da bu şekillerin ortası çok boş kalmıştı. Olmaz, bu şekillerin ortasına bir şey yerleştirmem gerek dedim. G'nin yerine bir şey bulmam, ya da G'yi tekrar yerine,yurduna yerleştirmem gerecekti.
Yıllarca aradım G'yi.Uzun bir yolculuk yaptım onunla. Herkese anlattım onu. Doğanın çok sevdiği büyüklerimize götürdüm, günlerce baktılar ve eli boş döndüm çadırıma. Kimse bir çare bulamadı.
Doğada ona benzeyen, onun gibi kıvrımlı harekete sahip olan, bu şekle yakın bir şeyler bulmalıydım. Ne yaptıysak olmadı. Çubuk koyduk, kemik, ekmek, çamur koyduk olmadı. Öylece boş kaldı ora. Ama böyle boşluklu kalınca da hiç rahat gelmiyordu bana. Üzülüyordu, koparmıştım bir parçasını.
Hissediyordum ama, G bizden bir parça.
Bulacaktım onu.
Çünkü o bana doğanın bir hediyesiydi ve onu ancak doğada bulabilirdim.
Sonunda bir bahar sabahı bulundu G. Sevinç çığlıkları ile uyandım.
Onu ilk bulduğumda nasıl ki bir gözümü kırparak güneşe tutup tanımaya çalıştıysam, kabilemizin yaşlı bir üyesi de ilk günkü gibi aynı şekilde keskin bir nişancı edasıyla meydanda onu güneşe tutmuş öylece bakıyordu.
Tanrım dedim!
O yıllarca heybemde taşıdığım pergel ile gönyenin ortasından yansıyan artık G değil ; kocaman bir güneşti.
Derin bir mutluluk duymuş, işte artık oldu demiştim.
Ve bir gece, onu küçük çocuklar gibi aya karşı tutarak ve yine ilk günkü gibi bir gözümü kırparak uyuyakalmış, düşümde uçaklar görmüştüm. Güneşler atıyordu bana. Tutmaya çalışıyor, kucaklamaya çalışıyordum.
Uyandım ;kalbim ökseye tutulmuş bir serçenin kalbi gibi çarpıyordu.
G yoktu yanımda.
Ama artık biliyordum, onun yerini dolduracak, ortayı boş bırakmayacak daha büyük şeyler vardı.
Ve gülümsedim sonra.
'Çünkü O şey bize aitti.'
Not : Yukarıda kullanılan kızılderili kullanımı hikaye diline uygunluk açısından kullanılmıştır. Aksi takdirde hiçbir kesimi rengi ile tarif etmek doğru değildir.
İsteyenler ve bu durumdan rahatsız olan arkadaşlarım o kelime yerine ' native americans' kullanabilir. Ayrıca kurgu tamamen şahsımca tasarlanmıştır, eleştirilebilir.