Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MANİCİLİK -4 (Son)  (Okunma sayısı 2464 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 31, 2010, 01:41:01 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Manicilik, gerek Roma İmparatorluğu’nun gerekse İran’da yerleşik Sasanîlerin baskısına karşın hızla hem doğuya hem batıya doğru yayıldı.

10. yüzyıl El-Birunî, “El-Âsârü'l-Bâkiye” (Geride Kalan Yüzyıllar) adlı tarih kitabında, “Doğu Türklerinin büyük çoğunluğu, Çin ve Tibet’te yaşayanlar ile Hindistan’ın bir bölümü Mani dinine bağlıdır.” demişti. Son zamanlarda Türkistan’ın doğusundaki Turfan kazılarında bulunmuş Manici resim ve edebiyat bulguları bunu doğruluyor. Mani’nin ölümünden yüz yıl kadar sonra bu dinin Hint Yarımadası’nın güneyindeki Malabar kıyılarına kadar uzandığı anlaşılıyor. Orta Asya’da Kara Balgasun’da bulunan ve önceleri Nesturîlere ilişkin olduğu sanılan Çince yazıtların, aslında Mani yazıtları olduğu da belirlenmiş durumda.

Doğuda Manicilik, 4. yüzyılın sonlarından başlayarak, Doğu İran’dan yola çıkarak İpek Yolu boyunca Afganistan’dan öteye geçmişti. 762 yılında Uygurlar tanafından “devlet dini” olarak kabul edilmiş, böylece Çin’e doğru genişlemişti. 9. yüzyılda Uygurlar ortadan kalkınca, Cengiz Han’a kadar Orta Asya’daki varlığını sürdürdü. Çin’de ise, güney kıyılarına kadar uzanarak, gizli bir din varlığını yürüttü. Öyle ki, Çin’in Fukien eyaletinde 16. yüzyılda bile Maniciliğe rastlanmıştır.

Orta ve Doğu Asya’da böyle ama İran ve Mezopotamya’da hiçbir zaman egemen bir din durumuna gelemedi. Ancak Emevîlerin yönetimi altında toleransla karşılandı. Maniciler, sayıları Bağdat’ta az olsa da günümüzdeki Irak’ın birçok köyüne yayıldı. Abbasîler döneminde ise, “zındık” olarak nitelenip baskı gördüler; çeşitli yönlerden suçlanıp cezalandırıldılar. Bu suçlamalar arasında, Düalizm başta geliyordu; ilginçtir ki sırf suçlanmış olmaları için onu zina, akraba arası cinsel ilişki ve eşcinsellik izliyordu. Buna karşın Irak’taki varlıkları 9. yüzyıla kadar sürdü. Bu arada Abbasîlerin baskısıyla birçoğu Horasan’a ve oradan Uygur ülkesine göç etti.

Mani inancı, Filistin’de daha 3. yüzyılda yandaşlar bulmuştu. 378 yılında Suriyeli Hıristiyan din bilgini Aziz Ephrem, hiçbir başka ülkenin Mezopotamya kadar Maniciliğin etkisi altında kalmadığından yakınmıştı. Doğu’nun öteden beri din merkezlerinden biri olan Edessa’da (Urfa) 450 yılı dolaylarında güçlü bir Manici topluluk oluştuğu da biliniyor.

Manicilik, Ön Asya’da Hıristiyanlık açısından büyük bir tehlikeydi. Doğu Roma toprakları üzerinde, 375-400 yılları arasında doruğuna ulaştı ve sonra hızla geriledi. 6. yüzyılda bir süre için yeniden önem kazandı ve toplumun yüksek sınıfları arasında kabul gördü. Bu dönemde İmparator Justinianus, Manicilik ile ciddi bir mücadeleye girişti ve kısa sürede bu dinin yeniden canlanma çabası bastırıldı; ancak tümüyle yok edilemedi. Nitekim bir süre sonra Manicilik Paulicianlar ve Bogomiller adı altında Bizans İmparatorluğu’nu kapladı.

Bu inancın önemli odaklarından biri de Batı Anadolu’da Philadelphia (Alaşehir) kentiydi. İşin ilginç yanı şu ki,  özgün Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesinden biri de orada kurulmuştu.

Philadelphia’dan yayılan Manicilik inancı, bir süre sonra Balkanlar’a, Dalmaçya kıyılarına, Mora Yarımadası’na, Kuzey İtalya’ya, oradan Güney Fransa’ya kadar uzandı.

Kuzey Afrika’da Mani’yi izleyen  Adimantus’un ardından, 4. yüzyıl sonlarında aslen Ukraynalı olan Mileveli Faustus, bu dinin o çevredeki en büyük önderlerinden biri oldu. Etkileyici bir konuşmalarında bir yandan Maniciliği överken diğer yandan da Hıristiyanlığı yeren bir kitap yazdı. Hıristiyanlığın ünlü Kilise babalarından, aslında önceleri Maniciliği seçmiş ama sonra bundan caymış olan Aziz Augustinus, Faustus’un kitabında anlattıklarına otuz üç ciltlik bir yapıtla yanıt verdi. Nitekim bundan sonra da Manicilik o çevredeki etkisini yitirmeye başladı. Gerçi Vandalların Kuzey Afrika’yı ele geçirmesi üzerine, Maniciler son bir atılımla Ariusçuluğa bağlı olan bu kavmi kendi yanlarına çekmeye çalıştı ama Vandal Kralı Huneric’in sert tepkisiyle Kuzey Afrika’daki hemen tüm Maniciler ya yakılarak öldürüldü ya da sürgün edildi.

Bir de Akdeniz’in kuzey yakasına geçip Batı Avrupa’ya bakalım.

Maniciliğin Batıdaki merkezlerinden biri, ilginçtir ama Roma kenti olmuştu. Daha Hıristiyanlık imparatorluğun resmi dini olmadan önce Papa Miltiades, “Liber Pontificalis” adlı yapıtında Roma’daki Manicilerden söz ediyordu. Sonra da İmparator Valentianus’un 372 yılında çıkardığı bir buyrukla Roma’daki Manicilerin kovuşturulmasına başlandı. Bunun sonucunda, 6. yüzyıla gelindiğinde Manicilik Batı’da neredeyse silindi, gitti. Orada burada birtakım Düalist tarikatlar varlığını sürdürüyordu ama bunların Mani ile doğrudan bir bağlantısı yoktu. Ancak 9. yüzyılda Doğu’dan, Bizans üzerinden Balkanlara geçen Paulicianlar ve Bogomiller, Mani kökenli bir öğretiyi Batı’da yine coşturdular. Kuzey İtalya ve Güney Fransa’da gelişmea olanağını elde ettiler. Böylece tarihte ilk kez Hıristiyan topraklarına yönelik bir Haçlı seferinin yapılmasına yol açmış olan Kathar inancının temelini attılar.

Bundan sonrasını bir başka başlık altında izlemek daha doğru. Ancak onu yapmadan önce bu başlığın bu son bölümünü birkaç tümce ile bağlayalım.

Alışılmadık bir teoloji ve insanın yazgısından çok “ışık” için ilgi besleyen bir dinsel inancın, birçok çevrede böyle hızla yayılıp tutulmuş olması hayretle karşılanabilir. Ancak, Gnostik nitelikli efsaneler insan için her zaman çekici olmuştur. İnsan, Tevrat ile başlayan yaradılış öyküsüne pek ısınamamış, bir başka seçenek aramıştır.

Manicilik, 3. yüzyılda Roma’nın baskıcı ve mutsuz dünyasında, tıpkı Hıristiyanlık gibi ama Hıristiyanlıktan farklı bir yöntemle herkese kurtuluş vaat eden bir inanç sisteminin sadece Doğu’da değil batı’da da yayılma olasılığının hayli yüksek olduğunu göstermiştir. Bunda, Maniciliğin, diğer dinlerin aksine, kabul edildiği ülke ve topluluklarda hiçbir temel politik ve sosyal değişim yaratmayı öngörmemiş oluşunun da etkisi vardır. İnsan aslında din ile devlet ve sosyal yaşamı birbirinden ayırma eğilimindedir; bırakılırsa…

Ne var ki, Maniciliğin en zayıf yanı da işte bu olmuştur: Toplumsal ve politik değişimler yaratmakta bir iddiasının bulunmayışı. Nitekim kimi araştırmacılar, Maniciliğin başarısızlığını anti-sosyal ve anti-politik oluşuna bağlar. Ona karşılık, daha etkin bir yapı gösteren, savaşı ve gücü onaylayan Mitra inancı, başta askerler olmak üzere barışçı nitelikler taşımayan halk kitleleri üzerinde Manicilikten çok daha fazla tutulmuş, en az onun kadar Hıristiyanlığın başına dert olmuştur.

Özetle, toplumsal kuralları hiçe sayan, hayvanların öldürülmesine bile karşı çıkan, doğru dürüst bir örgütsel yapısı bile olmayan, barışçı bir inanç, elbette baskı ve zulüm görecek, kaba güce karşı direnemeyecekti.

Öyle de oldu.

Zaten hep öyle olmaz mı? Olmaması gerekmesine karşın öyle olmuyor mu?



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
23 Yanıt
10057 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 12, 2008, 07:11:12 ös
Gönderen: shemuel
0 Yanıt
2074 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 27, 2010, 08:28:20 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
2723 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 28, 2010, 06:58:55 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2036 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 29, 2010, 02:11:33 ös
Gönderen: ADAM