Cumhuriyet gazetesi yazarı Mümtaz Soysal referandum sonuçlarını değerlendirdiği yazısında, ‘Çeşitlilik ve enerji doğurabilecek bir diyalektik arayışını yine din kaynaklı tarikatlarda arayan bir siyasal akımdan ileriye dönük olarak ne beklenebilir?’ diye soruyor. Soysal’ın, ‘Rüzgarsız Toplum’ başlıklı yazısı şöyle:
“SONUÇLAR iki türlü yorumlanabilir.
Tablo, bir bakıma, son birkaç genel seçimin sonuçlarından farklı değil. Üç aşağı beş yukarı aynı oranlar, aynı oy haritaları. Teker teker ayrıntıya girmek gereksiz. Bu açıdan bakınca, bir genel seçim denmese bile, en azından bir çeşit kamuoyu yoklaması da denebilir.
Böyle olunca, bunun bir referandum olmadığı, anayasa değişikliklerinin doğru dürüst konuşulmadığı da söylenebilir. Ama “Bu parlamentonun bütünüyle ele alıp üzerinde çalıştığı, çeşitli önerilerin görüşülerek uzlaşmalara dönüştürüldüğü bir değişiklik olmadı, oylanan düpedüz bir AKP anayasasıdır” denmiyor muydu? O halde, yaklaşık yüzde 58 oyla kabul edildiğine göre, yalnız hukuken değil, siyaseten de “halk tarafından da kabul edilmiş” bir anayasa değişikliğinden başka nedir bu?
O halde, boykot girişimleri de pek parlak sonuç vermediğine göre, bu gerçeğe nokta koyup anlamı üzerinde düşünüp geleceğe bakmak gerekmez mi?..
Şöyle bir düşünürseniz, tablodan büyük ve çabuk bir gelişme beklemek olur mu? Basketbol maçı değil ki bu, beş salise içinde dengeler değişiversin?
Hele “denge” dediğimiz, özde bir durgunluk ya da tıkanıklık anıtı ise?
Evet, bir denge ama, iki yanı durgun ve tıkanık.
Bir yanda, bin küsur yıl önce ortaya konmuş ve çağına göre belki sınırlı ölçüde “devrim” sayılabilecek inançlar ve bugünün dünyasında hâlâ onlardan medet uman siyasal düşünceler. Bir bakıma durgunluk değildir de nedir bu? Çeşitlilik ve enerji doğurabilecek bir diyalektik arayışını yine din kaynaklı tarikatlarda arayan bir siyasal akımdan ileriye dönük olarak ne beklenebilir?
Evet, bir denge ama, bir yanında cihana parmak ısırtmış olağanüstü bir cumhuriyeti, kuruluşu sonrasında yarım yüzyıl bile geçmeden soluksuz bırakan, devrimciliğini söndüren, özgünlüğünü ve eşsizliğini unutup dışarılarda modeller arayan, ekonomik kazanımlarını yabancılara kaptıran, gençlerini ufuksuzluğa sürükleyen yorgun bir cumhuriyetçilik. Bu bir tıkanıklık değil midir?
Durgunluk ve tıkanıklık arasındaki dengeden dinamizm doğar mı?
Daha doğrusu, kimsenin güçlü rüzgâr estirmediği bir ummanda yeni ufuklara yelken açılır mı? Bu rüzgârı, sekiz yıl iktidar keyfi sürmüş bir iktidar estirmez. Böyle durumlarda yeni rüzgâr estirmek muhalefetlerin görevi olmalı. Ciddi kalkınma planları, toprak reformu, yeni yönetim mekanizmaları, eğitim ve teknoloji atılımları nerede? Kısır kampanyalar rüzgâr estirir mi?
Halkoylamasından çıkan ders hiç olmazsa bunları düşündürebilirse, verilen “hayır” oyları ancak o zaman gerçekten herkesin işine yaracak doğru hayırlara vesile olabilir.”
IŞIK ve SEVGİ İLE KALIN.......