Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Carl Kellner  (Okunma sayısı 5276 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 02, 2023, 05:46:40 ös
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 318
  • Cinsiyet: Bay

CARL KELLNER
Yazan: Josef Dvorak

(https://www.parareligion.ch/2023/kellner-t.htm)

Kellner ve Ormanların Ölümü

Kısmen mütevazı bir geçmişe sahip, kendi kendini yetiştirmiş bir insan olan Carl Kellner, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nda büyük bir endüstri lideri olmuş, çalışkanlığı ve yaratıcılığı sayesinde uluslararası düzeyde - Tüm Avrupa'dan ABD'ye kadar uzanan - finansal ve teknik ilerlemeler kaydetmiştir.

1850'de Viyana'da doğmuştur. Kimyagerlik mesleğini çeşitli özel laboratuvarlarda öğrendiği düşünülmektedir. 1895'ten sonra doktor (felsefe doktoru) unvanını kullanmasına rağmen, bir kolejde mi yoksa üniversitede mi eğitim gördüğü belli değildir. İlgili kurumların kayıtlarında yaptığım araştırmalar, akademik unvanını nereden aldığını bulmam konusunda başarısız oldu. Bunun sebebi ne yazık ki İkinci Dünya Savaşı'ndaki bomba saldırıları yüzünden aileye ait belgelerin kaybolmasıydı. Gene de sayısız patentin bulunduğu arşivlerde Kellner'in özellikle elektro-kimya alanındaki icatlarının detaylarını içeren, özgün düşüncesi ve ustalığını kanıtlayan yüzlerce dosya bulunmaktadır.

İlk icadını 1873'te 23 yaşında yaptı; o zamanlar Avusturya'nın Friaul eyaletindeki (günümüzde İtalya'daki Friuli bölgesindeki) Görz'de bir evrak işinde çalışıyordu. Fabrika, babasının bir arkadaşı olan, Avusturya parlamentosu üyesi Baron Eugen Hektor von Zahony'ye aitti. Ayrıca Kellner, Baron'un çocuklarına özel öğretmenlik yapıyordu. Bir gün fabrikanın laboratuvarında çalışırken, Kellner standart bir kalite kontrol analizinde bir hata yaptı ve odun hamurunu bir sülfit çözeltisi içinde ısıtmanın selüloz ürettiğini keşfetti; o zamana kadar selüloz, üretilmesi zor ve pahalı olan değerli bir üründü.

Buluşu 1882'de "Ritter-Kellner" işlemi adıyla patentlendi; hem kağıt imalatında hem de selüloz üretiminde hızla devrim yarattı ama bu aynı zamanda yaygın ormansızlaşmanın ve ciddi bir çevre kirliliğinin başlangıcı anlamına geliyordu. O zamanlar kimse bunu sorun olarak görmüyordu. 1888’de Kellner, bir dizi büyük finans kuruluşuna, Kuzey Amerikalı üreticiler ile Karintiya orman endüstrisi arasında "dünya selüloz pazarını yönetmeyi" amaçlayan yakın işbirliği çağrısında bulunduğu bir bildiri gönderdi. Tasarısı, potansiyel sermayedarlara cazip fırsatlar sunuyordu; planlanan ilk fabrikanın önerilen maliyeti yalnızca bugün 50 milyon Alman Markı olan 3 milyon Gulden’di. Kellner, hissedarlara "yüzde 52,5’lik ek kar payı" sözü verdi.

Kellner, bir yıl sonra, İngiltere'den Edward Partington ve Norveç'ten Oscar Pedersen ile birlikte, 930.000 Sterlin başlangıç sermayesi ile Avusturya'da "Kellner-Partington Paper Pulp Co. Limited" adlı şirketi kurdu. Bugün hâlâ var olan bu kâğıt fabrikası, Salzburg yakınlarındaki Hallein'de inşa edildi. Salzach Nehri, "Ritter-Kellner" işleminin gerektirdiği büyük su kaynaklarını sağlamak için çevrildi. Kellner'in buluşunu kullanan diğer fabrikalar yakında inşa edildi ve patentin kullanım hakı diğer üreticilere makûl bir ücret karşılığında verildi. Bu son derece başarılı işinin getirdiği itibara rağmen, Kellner kazandıklarıyla yetinmedi. Viyana'da büyük bir endüstriyel laboratuvar kurdu. Kolejlerden ve üniversitelerden yüksek nitelikli bilim insanlarıyla bir kadro oluşturdu. Onlarla birlikte, klor ve kostik soda üretimi için elektrolitik bir işlem de dahil olmak üzere birçok başka icat gerçekleştirdi; cıva buharlı lambalar icat etti; şimdiye dek bilinmeyen birçok alaşımın geliştirilmesi ve sentetik mücevher ile minerallerin üretimine yönelik araştırmalar yaptı. Kellner'in endüstriyel kariyeri 1904'te Villach yakınlarındaki St. Magdalenen'de devasa bir selüloz fabrikasının inşasıyla doruğa ulaştı. Lâkin nihayetinde iflas etti. Belki de bu, Kellner'in aklının bu sıralar başka şeylerde olmasından kaynaklanıyordu; Böylesine belirgin bir bilimsel ve finansal zekâya sahip bir adam için, laboratuvar ve toplantı odası dışında alışılmadık bir dizi ilgi alanı vardı: Carl Kellner kendisini gizemli okültizm dünyasında üstat olarak görüyordu. Yoga, Gül-Haççılık, simya ve (öğrencisi ve halefi Theodor Reuss'un iddiasına göre) seks büyüsünden etkilenmişti...


Franz Hartmann'ın Küçük Değişimi

Dr. Franz Hartmann, Carl Kellner'in ve ailesinin yakın dostuydu. Hartmann bir zamanlar ezoterik konulardaki ciltler dolusu yazılarıyla “modern zamanın Sibyl'I" olarak tanınan, Teosofi Cemiyeti'nin kurucusu Madame Helena Petrovna Blavatsky'nin ortağı ve sırdaşıydı. Kısaca HPB olarak bilinen Blavatsky, büyük ölçüde doğu dini ve felsefi fikirlerini batı dünyasına tanıtmaktan, popülerleştirmekten ve 19. yüzyılın sonunda Spiritüalizmin devam eden popülaritesinden sorumluydu. Kellner, arkadaşını bir dâhiden biraz daha aşağı görüyordu; onun gözünde Hartmann, etkileyici türden ezoterik bir filozoftu ve gizemli Gül-Haç kardeşliğinin yüksek inisiyesi olduğu söyleniyordu. Tartışmasız Hartmann Viyana'nın ezoterik sahnesinde önemli bir rol oynadı: Kültürel açıdan nüfuzlu tarihçi Friedrich Eckstein'ı (Sigmund Freud'un arkadaşı ve ortağı) ve beraberinde Eckstein'ın “Sir Galahad” takma adını kullanan saygın bir yazar olan eşini Teosofi Cemiyeti'ne katılmaya teşvik etmekten sorumluydu.

Eckstein'ın ezoterik bağlantıları sayesinde, Freud, Yoga hakkında hayli bilgi edindi. Bu olgu, psikanalizin yaratılmasında etkili olacaktı. Eckstein'a 1886 Haziran'ında Viyana'da bir teosofi birimi kurması için (HPB tarafından kişisel olarak imzalanmış) bir yönetmelik verilmişti. Kellner, Eckstein ile de arkadaştı ve ona “Mac Eck” lakabını taktı. İkisi de profesyonel olarak aynı topluluklarda bulundu. Eckstein, babasının Viyana'daki parşömen fabrikasını devralmıştı ve ayrıca kâğıt kimyası ile ilgili birkaç patent almıştı. Ancak Hartmann, bu tuzu kuru okültistler ile aynı kalibrede değildi; her zaman paraya ihtiyacı vardı ve varlığını ona katlanan herkese konukseverlik empoze ederek sürdürüyordu. Hiçbir zaman kendi evinde yaşamadı; kendisiyle ilgileneceklerini umduğu arkadaşlarının evleri arasında dolaşıp durdu. Hartmann'ın asalak gibi yaşaması konusunda söylenmeleri sonucu Ecksteinların onu sıcak karşılaması sona erdi. Ancak varlıklı Kellner daha hoşgörülü olmayı göze aldı ve onu her zaman iyi karşıladı. Kellner'in dul eşi (1949'da öldü) Hartmann'ın pintiliğiyle ilgili hikayeler aktardı. Örneğin Hartmann Kellnerlari ziyarete geldiğinde asla sıradan bir Viyana taksisine (iki atın çektiği) binmezdi; çok daha ucuz tek atlı fayton kullanırdı. Taksilerden farklı olarak, fayton sürücülerinin o günlerde sendikası yoktu ve bu yüzden sabit bir ücret tarifesi de yoktu; ödemeleri "yolcuların takdirine bağlıydı". Hartmann hedefine ulaştığında, genellikle mümkün olan en küçük madeni parayı bulana kadar ceplerini karıştırarak büyük bir numara yapardı. "İşte buradasın, güzel dostum" sözleri ve gevşek bir hareketle bunu bir sürücüye verdi. Bunun üzerine öfkelenen sürücü, cimri Hartmann'ın yağlı saçına lanet yağdırdı; Teosofistler arasındaki lakaplarından biri "Pasaklı Franz" idi.

Hartmann, Kellner ve karısını Teosofi Cemiyeti'ne katılmaya ikna etmekle kalmadı, aynı zamanda Kellner'i birkaç ilgi çekici Hintli şahısla tanıştırdı. Örneğin 1896'da Kellner tarafından Yoga üzerine yayınlanan bir kitapçıkta "Lahor'dan Bay Bheema Sana Pratapa"nın Kellner ve Hartmann tarafından Münih'teki bir psikoloji kongresine tanıtıldığından ve burada Yogik pratiklerin gösterisini yaptığından bahsedilmiştir. Kellner sadece Bay Pratapa'nın seyahat ve otel masraflarını ödemekle kalmadı, aynı zamanda Hartmann'a o sıralar kendisine ait olan Hallein'deki Lahmann Sanatoryumu'nun müdürlüğünü vererek ona zahmetsiz bir iş kazandırdı. Burada tüberküloz ve boğmacadan ötürü acı çeken insanlara, rahatsızlıkları için Kellner'in 'Ligno-Sülfit-Solunum' yöntemiyle (patentli) tedavi verildi; cingöz Kellner, Hallein'deki kâğıt fabrikasının yan ürünlerini kullanmak için bu terapiyi tasarlamıştı; kâğıt fabrikasındaki işçilerin, ligno-sülfit dolu buharlı atmosferde çalışması sırasında oldukça nadir miktarda kişinin akut bronşiti olduğunu gözlemlemişti. Terapi işe yarasa da yaramasa da sanatoryum Hartmann'ın yönetiminde başarılı gözüküyordu; söylentiye göre ünlü “Golem” romanının yazarı Gustav Meyrink oradaki hastalardan birisiydi. Kellner, çabaları için kendisini Hartmann'a kesinlikle minnettar hissediyordu. Öyle ki, 1904'te, ciddi bir hastalığı sonrası Mısır'a iyileşmek için gitmeden kısa süre önce hâlâ hâlsiz olan Kellner, arkadaşının Lahmann Sanatoryumu 'ndaki çalışmaları onuruna, üzerine Hartmann'ın portresinin basıldığı bir hatıra madalyası verilmesi için özel bir çaba sarf etti.


Kellner Hakkında Sözlü Tarih

Franz Hartmann'ın güçlü bir etkisi olmasına rağmen Kellner'in Viyana'daki Teosofi Cemiyeti'ne üye olduğuna dair çok az şüphe olabilir. Gene de Carl Kellner isminin Adyar (Teosofi'nin tüm üye kayıtlarının olduğu merkez) arşivlerinde kaydı bulunmamakta. Bu nedenle Hartmann'ın topluluğu resmi bir Teosofi birimi olmayabilir. Ayrıca onun hangi Gül-Haç grubuna üye olduğu da muammadır; Gül-Haç konusundaki bariz ilgisi ve hayranlığına rağmen 19.yüzyılın sonunda Avrupa'da gelişen Masonik yahut Gül-Haç gruplarına üye olduğuna dair hiçbir kayıt yoktur. Bunun Hartmann tarafından kurulmuş başka türden bilinmeyen veya düzensiz bir grup olması da muhtemeldir, bilemiyorum. Ama kuşkusuz bazı farklı Amerikan Gül Haç yapısıyla bağlantısı vardı.

Okuyucunun önüne koyduğum şey şu anda dikkatle incelenmelidir, çünkü bu konuda az sayıda belgesel kanıt ya vardır ya da hiç yoktur. Esasen inanılsa da inanılmasa da bu “sözlü tarih”tir. 1895 yılı burada önemlidir: Theodor Reuss'a göre bu, Kellner'in bir “Academia Masonica”nın kurulmasını önerdiği dönemdi ki kısa süre sonra bu ismi “Ordo Templi Orientis” (O.T.O.) olarak değiştirdi. Reuss'a göre Kellner, O.T.O'nun temeli için kullandığı okült bilgiyi "Hermetik Işık Kardeşliği" adındaki Amerikalı bir gruptan almıştı. Reuss'un sözüne güvenilip güvenilmeyeceği de muammadır; O.T.O.'nun belgeli açık tarihini yazan P.R. Koenig'in son derece şüpheci olmak için iyi bir nedeni var. Ancak hikâyenin değerine daha fazla güveniyorum. Sağlam karşıt argümanlar olmadığı sürece sözlü tarihi reddetmemek gerektiğini düşünmüyorum ve bunun tarihsel gerçek ile kurgu arasında olduğunun farkındayım.


Öğlen Vakti

Şimdi kanıtlanmış gerçeğe ve Kellner'in bir şekilde ilişki kurduğu Amerikalı Gül-Haçlılara dönebiliriz: Freeman B. Dowd 1895'te Philadelphia'daki “Gül-Haç Tapınağı”nı yeniden kurdu (ya da öyle söyledi). Dowd, cinsel yöntemlerin ve ayna büyüsünün kullanımını savunan okültist Paschal Beverly Randolph'un (1825-1875) varisiydi. Randolph, HPB'nin okült rakibiydi ve kendisinin “Nusayriler'in inisiyesi” olduğu iddia ediliyordu; ayrıca “Eulis Kardeşliği” (id est 'Eleusis') adlı şeyi kurmuştu. Dowd, “Eulis Kardeşliği”nin öncüsü olduğu düşünülen Luksor'un Hermetik Kardeşliği'nin bir üyesiydi. Bu silsile 1908'de Amerika'daki Societas Rosicruciana'nın kurulmasına ve nihayetinde Reuben Swinburne Clymer (1878-1966) ile onun 'Gül-Haç' oluşumuna öncülük eder. Sylvester Clark Gould ('Societas Rosicruciana'nın kurucu ortağı) 1908'deki yazısında; 1895'te Boston'da meydana gelen olağanüstü bir olayı anlattı. Şehrin en yüksek binasının çatısında toplanmış on iki engin okültistin tam öğlen on ikide ellerini göğe kaldırdıkları bir törenle “Hermetik Işık Kardeşliği”nin kurulduğunu ilan ettiklerini söyledi. Gould, bu oluşumun “Luksor'un Hermetik Kardeşliği” ile aynı olmadığını ancak Randolph'un Gül-Haç silsilesiyle bağlantılı olduğunu iddia etti. Gould, bu kurucuların isimlerini vermese de içlerinden birinin Carl Kellner olduğu rivayet edilir. 1895'te, daha önce de söylediğim gibi Kellner, Felsefe Doktoru unvanını aldı ve aynı yıl sözde "simya" çalışmalarını tasarlamaya başladı.


Masonik Ekspres


Hem Hartmann'a hem de sözlü tarihe göre, Kellner, 1873'te o zamanlar Macaristan sınırları içinde olan Neudörfl'deki Humanitas sınır locasında Masonluğa inisiye edildi. İnisiyasyonda Renatus “yeniden doğmuş” mottosunu aldı. Hartmann (mottosu Emanuel idi), Theodor Reuss'un Oriflamme dergisinde basılan, Haziran 1905 tarihli Kellner'in ölüm ilanında bu yeri “Neuhäusl” olarak adlandırdı ancak hafızası yanılmış olabilir.

1867'de Avusturya ve Macaristan'ın kabul ettiği çifte anayasa nedeniyle sözde “sınır locaları” ortaya çıkmıştı. 1848'de tahta çıkan Habsburg imparatoru Franz Josef, tek bir ülkenin hükümdarı değil, iki ülkenin esnek bir birliğinin hükümdarıydı: yalnızca vergilendirme, dış politikaları ve silahlı kuvvetleri ortaktı. Macaristan krallığı liberal bir anayasaya sahipken Avusturya'nın “Cisleytan” eyaletleri baskıcı olmasa da çok daha muhafazakâr şekilde yönetiliyordu. Macar parlamenter demokrasi modeli, Avusturya'daki Almanca konuşan liberallerin sosyal ve politik reformun mümkün olduğuna dair umutlarını artırmıştı. Bunun bir işareti de Avusturya'daki bazı eyaletlerin, Viyana'nın Prens Windischgrätz birlikleri tarafından işgal edildiği 1849 devriminden beri yasaklanmış olan Masonluğu yeniden yasallaştırmasıydı.

Ancak 1867 tarihli Avusturya yasalarına göre Mason localarını onaylatma girişimleri başarısız oldu. Çünkü Toplumsal Yasaların 18. Fıkrası gereği bu tür organların tamamının bir hükümet komisyonu tarafından denetlenmesi lazımdı. Kendilerini örgütlemek için tekrarlanan girişimlere rağmen komisyonun müdahalesi, Avusturyalı Masonların her girişimine engel oldu. Oysa Macar yasaları, 1868'de Pesth'te ve 1869'da Ödenburg'daki ilk localara halihazırda izin vermişti. Franz Julius Schneeberger adlı bir yazar, o zamanlar Avusturya'da yaşayan ve mason olmak isteyen herkes bürokrasinin meraklı gözlerinden uzakta, Macaristan'daki Loca toplantılarına katılmak için sınırı kolayca geçebilsin diye Avusturya sınırına yakın localar kurmak gibi dahice bir fikir sundu. Böylece 9 Mart 1871'de Avusturya'da Humanitas locasının kurulmasından sonra, loca 25 Şubat 1872'de Neudörfl sınırında (bugün yine Avusturya'da, Wiener Neustadt yakınlarında) açıldı.

Carl Kellner 1873'te Humanitas'a kabul edildiğinde, loca bir tür kriz yaşıyordu. Humanitas'ın kurucu Üstadı, "sınır locasını"nın mucidi Franz Schneeberger'di ancak kardeşlerin çoğu hem ondan hem de locasından memnun değildi. 1874'te iki muhalif üye grubu Humanitas'tan ayrıldı ve o zamanlar Macaristan'ın bir parçası olan Slovakya'daki Bratislava yakınlarındaki Pressburg'da yeni localar (Zukunft ve Sokrates) kurdu. 1880'de Humanitas da aynı şeyi yaparak Pressburg'a taşındı. Böylece Pressburg “göçmen” Viyana Masonluğunun merkezi haline geldi. Muhaliflerin ana şikâyeti ise sınırdan Neudörfl'teki loca toplantılarına gitmenin hem zahmetli hem de zaman alıcı olmasıydı. Oradaki locaların mabedine ulaşmak için yavaş buharlı Southern Line tren servisiyle Wiener Neustadt'a gitmeleri ve oradan faytonla Neudörfl'e geçmeleri gerekiyordu. Oysa Pressburg'un merkezine Viyana'dan gelen ve dünyada ilklerden olan, yalnızca bir saat süren hızlı, yeni bir elektrikli demiryolu hattı ile çok daha kolay ulaşılıyordu. Pressburg demiryolu yolcularına bilhassa ilgi gösterdi. Öyle ki trenlerde Mason biraderlere özel ayrılmış arabalar mevcuttu. Pressburg istasyonunda, tren loca toplantısı sona erene dek tutulur ve kondüktör son biraderin de güvenli şekilde trene binmesini bekler, öyle hareket sinyalini verirdi. Hala devam ettiğini umduğum halde bu öncü hizmet artık mevcut değil.

Kellner, yaklaşık on yıldır süren Humanitas'taki sıradan Mason üyeliğinden memnundu. Ancak 1886'da Memphis ve Misraim'in "düzensiz" Ritleri bünyesinde yüksek dereceli, daha ezoterik masonluğa geçiş yapmıştı. Düzensiz bir Mason riti, bir ülkenin Büyük Locası tarafından tanınmayan bir rit, diğer bir deyişle Masonik kuruluştur. “Memphis ve Misraim'in Eski ve Temel Ritleri” 19.yüzyılın başında Fransa'da ortaya çıkmış, en az oksan beş ritüel derecesinden oluşan bir silsileydi. Bunların bir sınıfı neticede Manchester'dan John Yarker adında bir Masonik bilginin kontrolü altına girmişti. Lakin yüzyılın sonuna gelindiğinde, Yarker zor zamanlar geçirmişti ve rit inisiyasyonları satarak, çeşitli bölgelerde Memphis ve Misraim derecelerinde çalışma izni veren etkilyici şekilde basılmış tüzükleri en yüksek teklifi verene satarak geçimini sağlamaya başladı. Sahte akademik onurları satma gibi şüpheli bir işe bulaştığında, çoğu "düzenli" Mason kuruluşu onunla daha fazla ilişki kurmaktan kaçındı; özellikle İngilizce konuşulan ülkelerde, bir Mason paryası oldu. Ancak Yarker'ın ritlerinin Avrupa'daki durumu o kadar bariz değildi. Kellner'in ritlere olan göçünün Neudörfl'deki kavgalarla bir ilgisi de olabilir çünkü adı Humanitas'ın 1886 üyelik listesinde görünmüyor. Memphis-Misraim locasının adı Phoenix zur Wahrheit idi ve Hamburg bölgesinde bulunuyordu [bkz. P.R. Koenig'in Materialien zum OTO'sunda yeniden basılan kopyaya bakın]. Kellner'in ölümünden sonra Theodor Reuss oradan ayrıldı ve düzenli Masonluğa katıldı.


Kellner O.T.O'dan hiç söz etmedi


Theodor Reuss, Oriflamme'in (1912) “Jubilee” adlı sayısında, seyahatlerinde 'Hermetik Işık Kardeşliği' ile temasa geçen Kellner'in, mevcut tüm masonik dereceler ve sistemlerin bilgisini gelecek vadeden kardeşler için erişilebilir kılacak “Acaemia Masonica” fikri için Reuss ile nasıl temasa geçtiğini yazdı. Görüşmeleri sırasında Kellner, asıl ismi bir kenara bırakarak ileri sürdüğü gruba 'Doğu Tapınakçıları' adını verdi ve bazı neden ile belgeleri öne sürdü. Ancak Reuss tam olarak kesin bir şey söylememişti. Kellner'in fikrinin gerçekleşmesi için mümkün olan en erken tarih 1902'dir. Fakat Kellner ve Reuss'un faaliyetlerine ilişkin başka hiçbir çağdaş kayıt “Doğu Tapınakçıları”ndan bahsetmez; bahsi geçen tek isim, birkaç yıl önce yayından kaldırıldığı iddia edilen “Academia Masonica” ismidir. Bu “Academia Masonica” günümüzdeki Memphis ve Misraim Riti çizgisinde örgütlenmişti.

Daha önce de bahsettiğimiz, Haziran 1905 tarihli ve Reuss'un Oriflamme'inde basılan ölüm ilanında, Hartmann, Kellner ve Reuss arasındaki 1895 tarihli konuşmaları tamamen farklı anlattı. Lakin 1895 toplantılarında kesin şekilde Hartmann yoktu, Reuss ise kesinlikle oradaydı. Hartmann'ın hikayesi yalnızca Memphis ve Misraim üzerinde yoğunlaşıyor ve 'Frater Merlin'in (Kellner), Reuss ile birlikte Almanya'ya, Kellner'in İngiltere ve Amerika üzerinden yaptığı uzun seyahatler sırasında mümkün olan en yüksek sayıda derece ve itibarı elde ettiği yüksek dereceli Masonluğu tanıtma niyetinde olduğuna inanıyordu.1902'de Kellner hakkında şöyle yazar: "aynı yılın Aralık ayında Manchester'da Kardeş Yarker tarafından 96°'ye bizzat inisiye edildiğinde Cemiyetimizin Fahri Egemen Büyük Üstadı yapıldığında bu plan uygulamaya kondu”.

İlgili tüzük 27 Aralık 1902 - Aziz Yuhanna Bayramı - tarihli ve Misraim'in Memphis ile birleştiği "Eski ve Temel Rit" e atıfta bulunuyor. Herhangi bir O.T.O'dan bahsedilmiyor. (Belgeyi birkaç kez çok dikkatli bir şekilde inceledim) [Muhtemelen Peter-R Koenig'in yakında çıkacak bir kitabında yayınlanacaktır]. Ayrıca Kellner'in yaşamı boyunca O.T.O.'dan bahsettiğine veya böyle bir kuruluşa dair kanıt sunan herhangi bir belge de görmedim; Kellner 7 Haziran 1905'te öldü. Karl R.H. Frick'in, Die Erleuchteten kitabının ikinci cildinde O.T.O'nun 1 Eylül 1901’de kurulduğunu söyleyen tarihi kesinlikle anlamıyorum. Kellner'in 1895'te öne sürdüğü iddia edilen "Doğu Tapınakçıları" adı nereye kayboldu? Ancak Reuss, 1912 tarihli Oriflamme'inde yine 'Hermetik Işık Kardeşliği'nden bahseder. Reuss, Gül-Haç ezoterik öğretilerinin, Okült İç Çemberin birkaç inisiyesi için ayrıldığını yazar. Bu İç İnisiyeler Çemberinin Aydınlanma dereceleri, Memphis ve Misraim Riti'nin en yüksek derecelerine paraleldir (bu nedenle onlar ayrıdır ve bu rite ait değildirler) ve bu inisiyeler, Doğu Tapınak Şövalyeleri'nin gizli temelini oluşturur.

Bütün bu belgeler oldukça açık bir şekilde Kellner'ı bu 'Okült İç Çember'in lideri olarak adlandırıyor. Ama başka "İç Çemberler" olup olmadığı belirsizliğini koruyor; örneğin, açıkça Reuss'un liderliğinde 'Ezoterik Gül Haçlılar' vardı [P.R. König: Belki de Dvorak, Hartmann'ın 'Ezoterik Gül Haçlılar'ını Amerika'daki Societas Rosicruciana ile bir araya karıştırıyordu]. Lider okült bilgisini Kellner'den tamamen bağımsız ancak aynı kaynaklardan aldığını iddia eden Reuss'du ve ben bu kaynağın Randolph'un seks-majisini içeren Gül Haç geleneği olduğunu düşünüyorum. Bu inisiyasyon grupları ya da 'aydınlanma basamakları' için uygun adayların temini görünüşe göre şöyle oldu: Kellner veya Reuss, ait oldukları veya kontrol ettikleri tüm sıradan Masonik ritlere mensub masonlara, "Ritüellerinizde yaptığınız salt sembolik çalışma gerçeğin bütünü değildir. Sembollerin bizim sağlayabileceğimiz pratik bir okült anlamı vardır” dediler. Bilgi - ve bu her zaman vurgulanır - Memphis-Misraim Ritinin kendisinden değil, "dışarıdan" geldi ve Memphis-Misraim içinde değil, paralel olarak verildi. Bu paralel bilgiye yalnızca birkaç inisiye malik olmuş gibi görünüyor, çünkü önemli yüksek derece üyeler bile neler olup bittiğini bilmiyordu.

Ancak Reuss'un yönetimindeki Memphis-Misraim'in Büyük Sekreteri Emil Adriányi (daha sonra Reuss'un yeminli düşmanı oldu) 8 Eylül 1906'da Rudolf Steiner'a Reuss'un Tarikatı'nın üç ritini - İskoç-Cerneau, Memphis ve Misraim - "bütünüyle inceledikten sonra" pratik okült alıştırmalara dair herhangi bir iz bulamadığını yazdı. Bununla birlikte Adriányi, Reuss'un bunu Kellner ile tartıştığında, "bazı seçilmiş İç Çember alıştırmalarını mevcut E.T. Rit ile" karıştırdıklarını belirtti. "E.T." burada 'Eski ve Temel' anlamına gelir [İ. Akgöz: E.T. kısaltımı yazının İngilizce haline A.Pr. şeklindedir]. Yani bu Misraim Riti değil, Memphis Ritiydi (daha açık konuşmak gerekirse, 'Eski ve Temel' adının kullanılığı tek yer). Bu 'İç Çember'in ne anlama geldiği ancak 1906'da Reuss'un 22 Ocak tarihli OTO "Anayasa"sını ve aynı yılın 21 Haziran tarihli Almanca halini yayınlamasıyla anlaşılabildi. 24 Haziran 1906'da Reuss, İskoç Riti, Misraim ve Memphis'i birbirinden ayırdığında, "Doğu Tapınakçı-Masonları Cemiyetinin Egemen Üstadı" ifadesini de kullandı. Hristiyan tarihi M.S. 1906 için Tapınakçı tarihi A.O. (yani Anno Ordinis) 788'i de ekledi.


Steiner, Misraim'i devraldı — [Ayrıca bakınız: Rudolf Steiner: Asla herhangi bir O.T.O. üyesi olmadı]

1906 yılının Paskalya'sında, Rudolf Steiner - daha sonra Antropozofi'nin kurucusu ve ilham verici ruhu olarak daha geniş bir üne sahip olacak - Reuss'tan Berlin'de "Mystica Æterna" adı altında Üvey Masonlar Yüksek Konseyi'ni kurmak için izin aldı [İ. Akgöz: Üvey Masonluktan kasıt burada Adopsiyon Locaları veya namı diğer Üvey Localar]. Reuss'un Steiner'e yazdığı 15 Haziran 1907 tarihli ve Steiner'in "Bağımsız Büyük Üstat Vekili" unvanını aldığı 'Bildiri'de bu grubun çalışacağı özel ritin adını öğreniyoruz. Adriányi'ye göre bu "garip" egzersizlerle karıştırılmış olan Misraim idi, Memphis değil. Memphis, artık antetli kağıdında "Doğu Tapınakçıları ve Ezoterik Gül Haçlılar Cemiyeti" başlığını kullanan Reuss'un kontrolündeydi.

O.T.O.'nun Allgemeine Satzung'da (Genel Tüzük) bu isim altında "uluslararası bir topluluğun yeniden örgütlendiği ve yeniden kurulduğu" okunabilir. Ama hangi topluluk kastedilmektedir? Cevap için O.T.O. Tüzüğünün 1917 tarihli mevcut 'Monte Vérità' versiyonundan alıntı yapıyorum: "Hermetik Işık Kardeşliği". Ancak, "O.T.O.'nun derecelerinin tümü 'Academia Masonica'yı oluşturur" diyerek devam ediyor. Bu nedenle çember kapalıdır; Steiner asla içinde yer almamıştır.


O.T.O.'nun 'manevi babası' olarak Kellner

Bu son derece kafa karıştırıcı konu hakkında ufak (fakat son derece şüpheli) bir kanıt daha var: 1914'te Reuss, Eberhardt'ın Almanya'daki düzensiz Alman Masonluğu Winkellogen hakkındaki kitabına eleştirel bir inceleme yazdığında, Kellner 'ın 1905'te Berlin'deki evinin ön kapısına 'Doğu Tapınakçıları Cemiyeti Egemen Mabedi' yazılı metal bir levha yerleştirdiğini belirtti. [P.R. Koenig'in Açıklaması: Bu 'Memphis' Cemiyeti olmasın?]. Kellner ailesinin Viyana'daki Hohe Warte villasında benzer bir şeyle ilgili hatıraları vardı: evin ön tarafında 'tantrik sırlara' atıfta bulunan metal bir levha olduğu söyleniyordu. Ancak, Kellner'in oturduğu süreçte villanın fotoğraflarında veya Kellner'in mülkünün ve mülklerinin ayrıntılı kayıtlarında kesinlikle bu nitelikte hiçbir şey bulunamadı; ve okuyucuyu daha fazla tahmini bilgiye zorlamanın gereksiz olduğunu düşünüyorum.

Sanırım şu sonuçlara varılabilir: Carl Kellner, okülte olan coşkusu, Yoga ve Doğu düşüncesini savunması ve Masonluğa olan sürekli ilgisi ile O.T.O.'nun 'manevi babası' olarak görülebilir. Onun 'manevi oğlu' Reuss, bu konuların atmosferinde demlenmişti; ama genellikle oğullar babalarının hedeflerini izlemezler. Reuss'un Kellner tarafından öğretilen veya anlatılan her şeyi tam olarak anlayıp anlamadığı ve O.T.O.'nun kendi ürünü mü yoksa Kellner'dan mı miras kaldığını mevcut kanıtlardan yola çıkarak cevaplandıramayız. 20 Aralık 1922 tarihli Son Dileği ve Vasiyeti'nde Reuss, "öğretilerinin Dr. Carl Kellner'dan geldiğini" savundu.


Yoga ve Hint Labutları

Kellner'in seks majisi öğretip öğretmediği de çok şüphelidir, ancak Yoga'yı öğrettiği kesindir - konuyla ilgili uzmanlığı bilimsel çevrelerde biliniyordu. William James, Kellner'dan 1902'deki Dinsel Deneyimin Çeşitleri adlı kitabındaki bir dipnotta Yoga hakkında "Avrupalı bir tanık" olarak bahsetmişti. Din psikolojisini saygın bir akademik konu haline getiren James'tir, ancak kendisi de herhangi bir özel dini duyguya sahip olmayı tamamen reddetmiştir; onun dini deneyim teorisi, Chicago okulunun karşılaştırmalı teolojisi tarafından daha da geliştirildi. Carl Kellner özellikle bugün Batı'da en yaygın olarak uygulanan 'bedensel çabanın Yogası' Hatha-Yoga ile ilgilendi. Hatha-Yoga Teozofi içerisinde HPB ile başlayıp, Kellner'in dostu Franz Hartmann da dahil olmak üzere pek çok kişi tarafından Kara Büyüden biraz daha iyi olarak anıldığı bir kötü üne sahipti - H.P.B.'nin şişmanlığı ve Hartmann'ın tembelliği bu önyargının sebebi değilse, niye böyle karşıt olduklarını anlamak gerçekten zor. Hatha-Yoga'nın karmaşık vücut duruşları kesinlikle bir dereceye kadar formda olmayı gerektiriyordu ve Kellner "Viyana'nın en güçlü adamı" olarak popüler ve Hint labutlarını salladığını çalışma sistemiyle uluslararası üne sahip olan Georg Jagendorfer'in yardımıyla kendisini çok iyi bir fiziksel forma soktu. Jagendorfer, Viyana'nın merkezinde bir spor salonu işletiyordu ve burada sadece hint labutu sallamayı değil, aynı zamanda güreş ve boksu da öğretti. Kellner, Jagendorfer rehberliğinde öyle bir güç ve fiziksel hüner elde etti ki, Viyana bira fabrikalarındaki son derece ağır bira fıçılarını mükemmel bir kolaylıkla savuran, korkunç derecede kaslı hamallarla rekabet edebileceği iddia edildi. Kellner, evlerinin her birini, Jagendorfer'in hem kendisine hem de çocuklarına özel eğitim verdiği küçük jimnastik salonlarıyla donattı. Doktor Kellner ile bu spor adamı arasındaki ilişkiler çok cana yakındı; Her dersten sonra Jagendorfer, Kellner ailesinin mutfağında bol bol kızarmış tavuk ve bir şişe şaraptan oluşan zengin bir yemeğe davet edilirdi. Spora, formda kalmak ve ateletizme olan ilgi, 1880'lerin ortalarında İngiltere ve ABD'den yayılarak Orta Avrupa'ya ulaştı. Çok geçmeden Prag ve Viyana gibi şehirlerde 'İngiliz atletizmi' meraklıları tarafından birçok dernek kurulmuştu ve bunların en ünlüsü 'Viyana Atletizm Spor Kulübü'ydü. Kellner ve Jagendorfer kulübün üyeleri arasındaydı; başkanı, Allgemeine Sport-Zeitung'un genel yayın yönetmeni olan ve daha sonra Viyana'da belediye meclis üyesi ve Parlamento Üyesi olarak ünlü bir kariyere sahip, Kellner'in Victor Silberer (1846 doğumlu) adlı bir arkadaşıydı; Silberer ve Kellner aynı zamanda hevesli binicilerdi. Silberer, Avusturya'nın havacılık konusundaki öncüsü olarak kabul edilir: 1885'te 'Viyana Havacılık Enstitüsü'nü ve 1901'de 'Viyana Aero-Club'ı kurdu. Oğlu Herbert (1882-1923) babasının ilgi alanlarını devraldı, balon uçuşunda mesafe ve yükseklik rekorları kırdı. Herbert aynı zamanda mistisizm, simya, hermetik, Gül Haç ve okültizm gibi alanlarla psikoloji ilişkisi üzerine öncü araştırmalar yapan bir mason ve psikanalistti (C.G. Jung'a benzer olarak); kısa bir süre Carl Kellner'in kızlarından biriyle nişanlı kaldı. Victor Silberer, Carl Kellner tarafından Hatha Yoga'nın nefes alma teknikleri için antrenman olarak çok faydalı görülen Hint labut sallama egzersizlerini zevkle yazdı: “Bu egzersiz, başka hiçbir egzersizin yapamadığı kadar göğsü güçlendiriyor, nefes almayı büyük ölçüde iyileştiriyor, akciğerlerin ve kalbin aktivitesini son derece sağlıklı ve zararsız bir şekilde arttırıyor, göğüs kafesiyle kaslarını esnetiyor. Kısacası, hareketsiz kalmaya alışık veya hareketsiz kalmayı gerektiren mesleğe sahip kimselerin temel bedensel uyarım ve aktivite elde etmelerini mümkün kılar."


Hatha-Yoga

Hint labutu yöntemlerinin bazı Hatha-Yoga duruşlarına yardımcı olacağına dair sağlam kanıtlar var. Hatha-Yoga-Pradipika'da bahsedilen 'mükemmel duruş' Siddhasana'yı ele alalım: Bir Yogi 12 yıl mütevazi beslenir ve sürekli Siddhasana'da oturur, Atman üzerine düşünürse nail olmaya ulaşır. (I.40). Bu 'mükemmel duruş'ta 'kapalı' tutulan üç 'mühür' vardır: Boğaz bölgesi çeneyi gevşetip yavaşça göğse yatırılarak 'kapatılır', bu da kan basıncını düşük tutar. Topuğun perineye yaptığı baskı ile gövde aşağıdan 'kapatılır'; bu kan dolaşımını teşvik eder. Karın bölgesi diyaframla birlikte yukarı ve omurgaya doğru çekilerek 'orta mühür' kapatılır. Bir kez başarıldığında, bu duruş gövdeyi dengede tutar ve diğer Yogik egzersizlerin temeli olarak nefes kontrol yöntemleriyle birlikte kullanılır.

Carl Kellner'in Yoga hakkında kısa bir kitap yazdığından daha önce bahsetmiştim; Yoga - Eine Skizze über den psycho-physiologischen Teil der alten indischen Yogalehre - yani 'Eski Hint Yoga öğretilerinin psiko-fizyolojik unsurunun bir özeti' başlığı altında yayınlandı - bu kitabı 1896 yılında Münih'te Üçüncü Uluslararası Psikoloji Kongresi'ne adadı. (Satanizm kitabımda yeniden basıldı). Kellner'in bu eserde verdiği tek Yoga duruşu örneği, son derece iyi bilinen Padmasana'dır (lotus duruşu). Açıkça "Sirklerimizde ya da Müzikhollerde akrobatlar tarafından uygulanan" karmaşık ve zor duruşların biz "Batılılar" için uygun olmadığını düşünüyordu. Kellner, bu konuda klasik Yoga-Sutraları'nın yazarı olan "bilge Patanjali"den alıntı yapıyor: "Duruş, sağlam ve rahat olan şeydir", ayrıca yanlış bir kaynakça (Bunun Sloka 46 yerine Sloka 4'de yazdığını söylüyor) gösteriyor. Bundan bahsediyorum çünkü Kellner'in kitapçığı o kadar çok düzeltilecek yanlışlık ve basım hatalarıyla dolu ki, şüphesiz daha sonraları bu durum seks majisinin gizli çağrışımları hakkında yanlış teorilere yol açtı. Tuhaf bir şekilde, Theodor Reuss [P.R.K.: ve Aleister Crowley de] bu hataların ufacık bile olsun farkına varmadı, hatta onları büyük çapta yeniden üretti. Örneğin: Yoga'daki tüm herkesçe kabul edilmiş otoritelerin altıncı Vayu'nun - sözde Yogik 'rüzgarlardan' biri - farklı iç ve dış bedensel işlevlerden sorumlu olarak bahseder. Yoga'daki tüm standart otoriteler altıncı Vayu'dan - sözde Yogik 'rüzgarlardan' biri - farklı iç ve dış bedensel işlevlerden sorumlu olarak bahseder. Oysa hem Kellner'in Yoga kitapçığında hem de Reuss'un Oriflamme'inde bu 'rüzgar' Napa olarak adlandırılır ve iddiaya göre "döllenmeyi gerçekleştirir".

Oriflamme'in 1912 'Jübile sayısı'nın 22. sayfasında, büyük ölçüde Aleister Crowley'nin O.T.O. şubesine atıfta bulunan 'Mysteria Mystica Maxima' başlıklı paragrafta, Kellner'in Yoga kitapçığından alıntı yapılmış ve şu yorumda bulunulmuştur: "Seksüel Maji, 'üreme organları'nda olduğu söylenen 6. Vayu, Napa'ya odaklanır. Bu alıştırmaya 'üreme enerjisinin dönüşümü' denir." Ama "Napa" ifadesi [Oscar Schlag'ın öğrendiği gibi] hiç yoktu. Sanskritçe uzmanı Rama Prasad, 1889'da Madame Blavatsky için Tantrik metin olan Shivagama'nın ilgili bölümünü İngilizce'ye çevirdiğinde, altıncı Vayu'ya Naga denmiş ve geğirmenin nedeni olarak nitelendirilmişti! Ve bir başka uyuşmazlık daha var ki: Kellner'in kitapçığında "sekizinci rüzgar, Krikara" "hapşırmaya" neden oluyor, ancak Shivagama "açlığa" neden olduğunu söylüyor. Tipografik hatalardan kaynaklanan yanlış anlamalar bir yana, bu farklılıklar, Kellner'in henüz bilinmeyen bir başka Tantrik geleneği bulması ve kullanmasından kaynaklanıyor olabilir - ama bence kaynaklarını doğru bir şekilde tercüme etmemiş olması çok daha muhtemel. Kellner'in yazılarındaki Vayuların yahut Napa veya Nagaların seksüel maji ile bir bağlantısı olduğuna dair hiçbir kanıt yok.


Diri diri gömüldü!


Theodor Reuss yazılarında Carl Kellner'in O.T.O. Seks Majisinin temellerini Arap Soliman ben Aissa ve Bheema Sena Pratapa, Sri Mahatma Agamya Guru Paramahamsa adlı Hintlilerin ayaklarının dibinde öğrendiğini iddia etti. Aslında Kellner bu "Doğulu Üstatlar"dan ne öğrenmişti? Kellner Yoga üzerine olan kitabında çoğu şeyi en genel ve idealist terimlerle yazar. Örneğin, Mudra terimini tanımlarken Kellner, "dikkatin yukarıda bahsedilen Vayulardan biri üzerinde yoğunlaşmasından" söz eder. Kellner, Yoga'nın "gerçek öğrenciyi" "iyi, sağlıklı ve mutlu bir adam" haline getirdiğini ve ona "büyük yeni ufuklar açtığını" yazıyor. Beden ve zihin ustalığı sayesinde Yogi bir "karakter adamı" olur. İçgüdülerini ve eğilimlerini irade gücüyle iyilik yapmaya yönelttiği için, başkaları tarafından manipüle edilemeyen üstün bir bireye dönüşür; Batılı zihnin bir 'medyum' olarak tanımlayacağı şeyin tam aksine. Lakin Kellner, Yoga'yı bir otohipnoz yöntemi (yani dikkati bir noktaya yoğunlaştırma) olarak yorumlayan kişilerden biriydi. Yoga'nın, "İrade, sürekli egzersiz ve sürekli alışkanlıklar yoluyla uyurgezerliğin tüm etkilerine neden olma yeteneği" olduğunu iddia etti. Kellner, psikolojik açıdan bakıldığında, Yoga'nın bilinçli zihnin nicel uyarımını üretmenin bir yolu olarak görülebileceğini iddia etti; aynı şekilde bilinç durumlarının değişmesine neden olabilir ve ayrıca uyuklama, uyku, uyuşukluk ve nihayetinde baygınlık aşamalarından geçerek bilinçsizlik üretir. Bunların Yogik karşılıkları şu şekildedir: konsantrasyon (dharana), meditasyon (dhyana) ve içsel tefekkür (samadhi). Bunu açıklamak için Kellner, o sırada Avrupa'yı ziyaret eden Yogilerin gösterilerinde gördüğü trans durumlarını tarif etti.

Kellner bunlardan biri olan Sri Mahatma Agamya Guru Paramahamsa'nın, Profesör Friedrich Max Müller ile tanışmak için onunla birlikte hem Münih'e hem de Oxford'a seyahat ettiğinden bahseder. Bu müthiş ve ünlü akademisyen, karşılaştırmalı teolojinin kurucu babası ve Doğu edebiyatının büyük bir kısmını ilk kez İngilizce olarak kullanıma sunan muazzam bir bilimsel teşebbüs olan Doğu'nun Kutsal Kitapları dizisinin editörüydü. Kellner ayrıca Hint fakirlerinin kendilerini "ölümü anımsatan bir uyuşukluk" haline sokabildiğine şahit olduğundan bahsetti. Bu bağlamda, Franz Hartmann'ın Bengalli fakir Haridas olayına ilişkin açıklamasına dikkat çekmek ilginçtir. Haridas kendini kataleptik bir duruma sokabilir, nefesini ve kalp atışını neredeyse sıfıra indirebilirdi ve bir keresinde kendisini canlı canlı gömdürüp, kırk gün yeraltında kaldıktan sonra mezarından sağ salim çıkmıştı. Bu başarıya 1828 ile 1836 yılları arasında dört kez girişti; ama ne yazık ki, son denemesinden sonra mezarını kazdıklarında zavallı Haridas ölü bulundu. Haridas, 'ineğin etini yemek' ve 'boğazı mühürlemek' olarak adlandırılan Hatha-Yoga-Pradipika tekniklerini kullandı. 'ineğin etini yemek' pratiğinde dil nefes borusunu kapatacak şekilde yutulur; 'boğazı mühürlemek' pratiğinde ise boğaz kaslarını kasarak çeneyi göğse indirilir, nefesi ve kalp atışını etkilemek için irade kullanılır. Hartmann elbette bu hikayeyi Hatha-Yoga'nın korkunç tehlikelerine dair korkutucu bir uyarı olarak kullandı...


Kellner'in Yoga'ya bakışı

Kellner'in makalesi, onun bu tür "çılgın yöntemleri" onaylamadığını açıkça gösteriyor; üstelik, Yoga'nın gerçek felsefesi hakkında çok az şey söyler. Bu nedenle, Patanjali'nin Yoga-Sutraları'nın bağlantılı olduğu tartışmalı ve son derece dualist Samkhya öğretisinden hiç bahsetmez, ancak diğer konularda destek amaçlı Patanjali'den alıntı yapar. Yine de, Viyana Hohe Warte'deki villasının bahçesinde, bazılarının doğa ve ruh ikiliğine (Prakriti-Purusha) bir anıt olarak yorumladığı büyük bir heykel vardı. Öte yandan, yazılarından da görülebileceği üzere, Kellner kendisini Vedik Atman-Brahman formülüne ve Vedantik Advaita'nın monizmine yakın saydı. Kellner, bastonunun gümüş sapına OM kelimesini kazımıştı. Hartmann ayrıca OM'yi Brahma'nın ve Yoga'nın samadhi'de gerçekleşen saf dördüncü ve en yüksek halinin (turiya) kelime sembolü olarak gördü; bu yüksek hal, egonun hissedilmediği, tamamen uyanık olunan bir haldir. Kellner'in dediği gibi, bireysel varlık bilinci durur ve "Gören ile Görülen bir olur" [P.R.K.: Reuss'un da yazdığı gibi]. Teozofi içinde uygulandığı şekliyle Raja-Yoga (Hatha-Yoga'nın aksine), Kellner tarafından "bireysel bilincin bütün-bilinciyle doğrudan birliği" olarak tanımlanır ve bu "yüce ve kutsal nesneden etkilenen, daha sonra ifade edilemez bir mutluluk hissinin eşlik ettiği, kendiliğinden tesir eden bir uyku hali fikri" sunar.

Kellner kişisel olarak, üç "içsel Yoga aşaması" olan Dharana, Dhyana ve Samadhi'nin (konsantrasyon, meditasyon ve tefekkür) özeti Samyana'nın sekiz katlı yolunu tercih etti. Bu doktrin, Patanjali'nin kendini inkar yogasını öğrettiği Yoga Sutraları'nda ortaya çıkar ve aynı zamanda teistik Yoga ve Samapatti meditasyonunda da bulunur. Pratyahara (irade ile duyulara hükmetme) ve Mudra (duruş ve jest) ile birleştirilmiş Samyana çalışması görünmezlik, açlığı ve susuzluğu durdurma, bedensel mükemmellik, madde-ötesi güç gibi doğaüstü güçlerin (Siddhiler) elde edilmesini amaçlayan şamanizmi uygulamanın Yogik bir yolu olarak görülebilir. Ancak Kellner, Pratyahara'yı çiğ patates ve tatlı armut arasındaki farkı anlayamayan hipnotize edilmiş bir özne örneğiyle anlatıyor. Kellner'a göre, gerçek Yogi "kurtuluşu" hedefler ve bu büyülü güçleri yalnızca belalı promosyonlar olarak görmelidir.


Kellner'in geçmiş yaşamları 'Reenkarnasyonlar' adıyla kendi el yazısıyla yazılmış bir metinde (bir yazı dizisinin yalnızca bir bölümü gibi görünüyor; başlığa "3" sayısı eklenmiş) [P.R. Koenig tarafından yakında basılacak bir kitapta yayınlanacak: Carl Kellner Web Sitesinde çevrimiçi olarak mevcut bu metin]. Kellner, daha önceki enkarnasyonlarını keşfetmeyi amaçlayan Sanayama'daki egzersizlerinden biri hakkında bize biraz fikir veriyor. Duruşa (Asana) sabitlendikten ve nefesi kontrol altına aldıktan (Pranayama) sonra, iç gözünde masmavi bir alevin belirdiğini görür (Pratyahara); bu vizyonu zihninde tutar (Dharana) ve sonra alevin içine girer (Dhyana). Samadhi'ye eriştiğini hissettiğinde, zihnini zamanda geri götürür ve kendisini, Tibetli bir keşiş gibi sarı bir cüppe giymiş ve yüzünde bir kapüşonla görür. Ancak Tibet'e gitmemişti, "Eski Babil'deki Kaldea'nın yıldızlı gecelerinden birinde" Orta Doğu'ya gelmişti. Evli bir rahipti; "narin yapıya sahip" karısı "harika ipekler" giyinmişti [P.R.K.: bu size Crowley'nin Nuit'ini hatırlatmıyor mu?]. Sonra kendini "Schamaja'nın hizmetkarı" olarak rahiplik görevlerini yerine getirirken görür ve Tanrıçasına adak ateşi yakmak için bir kuleye tırmanır. Bu esnada vizyon bulanıklaşmaya başlar: ateşin ışığı yıldızların ışığıyla aynı gibi görünür ve "Yaşamının ışığı" Güneş ile özdeşleşir, hatta "tüm kardeşlerinin" yaşamı ile özdeş olur. Daha sonra "Aramice bir dua olan: gün doğuyor" söyler ve beraberinde geçmişe yolculuğu sona erer. Kellner'in vizyonu basitçe 'hayal gücünü yürüyüşe çıkarma' durumu değildir ama çeşitli çağrışımlarla iç içe geçmiştir; buna benzer pek çok başka hikâyeden ne eksik ne fazla değerde görünmese de. Bu vizyona psikanalitik bir yorum yapmak elbette mümkündür: Adak ateşi için tırmanışı, Kundalini-Yoga'daki sekso-tantrik bir çalışmayı temsil ettiği savunulmuştur - lakin bu inanması güç bir iddiadır. Kellner cinsel ritüelleri uygulamış birisi olsaydı, böylesine özel bir el yazmasında şüpheli bir psikolojik yeniden yorumlama yerine daha kesin kanıtlar bulmaz mıydık? Geçmiş yaşamları hakkında el yazmasında verilen diğer kayıtlar sadeliğiyle ünlüdür: birisinde kendisini Platon'un öğrencisi olarak bulurken diğerinde ise bir atlettir. Bu hikayede Kellner kendisine "Renauts" adını verir.


Dilde yılan ısırığı

Kellner, Yoga kitabında belirli koşullar altında Hatha-Yoga'nın çok tehlikeli olabileceğini yazar. Bu sebeple Yogin'in deneyimli bir eğitmenin rehberliği olmadan egzersizleri asla denememesi gerektiğini (Hintliler buna 'guru' der) nasihat eder. Görmüş olduğumuz gibi Kellner'ın gurusu olarak üç kişiden söz edilir: birisi arap, ikisi ise Hintlidir ki bunlardan birisi daha önce bahsettiğimiz Lahorlu Bheema Sena Pratapa'dır. Gustav Meyrink'in 1907'de yazdığı bir makalede bu üçünün karakterine ilişkin tanıklığına sahibiz ve onlar hakkında söylediği çok az sayıda güzel söz vardır. Bunlardan ilki "Zararsız engerekler tarafından dili ısırmış olan yenilmez baş garson Lyon'lu Hacı Soliman ben Aissa", sonrasında "Budapeşte'de nefesini iki saat tutan Pratapa" ve son olarak "sadece kalp atışını durdurmakla kalmayıp aynı zamanda Viyana ve Berlin gazetecileri arasında mantığı ve gerçeğe olan saygıyı da durduran... Sahte Brahman Agamya"dır.

Sahiden de, bu üç adamın da Avrupa'nın çeşitli yerlerinde sık sık varlıklı Kellner'ın maddi yardımıyla sahneye çıktıkları görülür. Kellner'ın Bosna'da bir takım ticari ve mali menfaatleri de vardı ve İslam tasavvufu ile Sufizme olan merakı ilk kez oradaki gezileri esnasında artmıştı. Hacı Soliman ile tanışıklığı bununla açıklanabilir. Pratapa'nın Kellner ile olan fotoğrafı dışında hiçbir şey bizi onun hakkında sahne kariyerinin ötesinde bir bilgiye götürmüyor (gelecekte bu fotoğrafı yayınlamayı düşünüyorum). Guru Agamya'nın öğretileri ise fazlasıyla bilinmektedir; 1900 ile 1903 yılları arasında yaptığı üç Avrupa gezisinde hem Cambridge hem de Oxford'da bilim adamları ve akademisyenlerle buluşmalar düzenledi ve 1905'te Londra'da Sri Brahma Dhara adında bir kitap yayınladı. Oxford'dan Profesör Max Müller (1823-1900), Ağustos 1900'de Agamya hakkında saygın bir yazı yazdı ve ondan "şimdiye kadar tanıdığım tek Hint azizi" şeklinde bahsetti. İki Hintli'nin halka açık gösterilerinde ve kuvvetle muhtemel Oxford ve Cambridge'deki akademisyenlerin şaşkın bakışları önünde sergiledikleri şey Kellner'ın Yoga hakkındaki kitabında "Uyku halinden uyurgezerliğe geçilen aşamalar" olarak tanımlanır. Ayrıca bunu bir katalepsi hali olarak tanımladı ve bundan "Nirvikalpa Samadhi aşaması" diye bahsetti. Haliyle Kellner tefekkür (Samadhi) ile Yogik uykuyu (Yoga-Nidra) kıyaslar. Nirvikalpa aslında egonun bilincinde olmayan bir tefekkürdür; bunun için (Yoga'daki diğer otoritelerin dediği gibi) tek olası ifade sessizliğin kendisidir. Ayrıca bundan önce, gerçek Samadhi'ye ulaşılmadan evvel aşılması gereken Savikalpa Samadhi diye sahte bir mutluluk durumu meydana gelir. Burada aşılması gereken engellerden birine, geçmişin ve bilinen insanların baştan çıkarıcı vizyonlarının büyüsü olan kashaya denir; ve görünüşe göre Kellner bu tuzağa düşmüştü.

Kellner'ın Samayama meditasyonu hakkındaki el yazması kaydı, kendi eşi olarak gördüğü rahibin eşinin figürüyle doludur: "Vay ne kadar güzel! Evet, bu sensin - o gözlerden aynı tatlı ruh ışıldıyordu." 1912'de aşırı sağcı komplo teorisyeni Jean Paar Kellner, Kellner, Reuss, Hartmann ve onların çeşitli Masonik ve okült dernekleri hakkında bir makale yazdı; anlatılanların çoğu bariz saçmalıktı, ama bir noktada, Şeytani kripto-Komünist komplolar ve gizli Satanizm suçlamaları hakkındaki imaların kargaşasında gerçek olabilecek bir şey göze çarpıyor: Kellner'ın Hartmann'a itirafta bulunduğunu aktarıyor: "[Yoga] yapıyorum, biraz yükseliyorum; ama sonra büyük bir yükseklikten düşüyorum. Muhafız lejyonlarından korkuyorum". Hartmann'ın daha sonra Kellner'ı Icarus ile kıyaslar "mitte balmumundan yapılmış kanatlarla güneşe uçmaya çalıştığı söylenir. Kanatlar eridiğinde düşmüştü." Bu, 19. yüzyılın sonunda okültistler arasında büyük bir favori olan Bulwer-Lytton'ın romanı Zanoni'yi fazlasıyla andırıyor; Kellner'ın en sevdiği kitaplardan biri olduğunu biliyoruz ve belli ki onun geçmiş yaşamlarına dair vizyonları renklendirmişti. Kahramanı Glyndon ("Keldani ilminin Shemajá'sında parlayan yıldızlara talip olan Kellner gibi"), sürdürülemez istekleri yeteneklerini aşan edebi okültistlerin bir prototipi - Faust figürünün başka bir versiyonudur.


Agamya'nın Atomik Yogası

Sri Mahatma Agamya Guru Paramahamsa Pencap'tan gelmişti ve hukuk alanında seçkin bir kariyere sahipti ve Hindistan Yüksek Mahkemesi'nde bir yargıç mertebesine yükselmişti; diğer pek çok dini Hindu'nun profesyonel yaşamlarının sonunda yaptığı gibi Kurumdaki pozisyonundan vazgeçerek bir Yogi olmaya karar vermişti. Keller'dan beş yaş büyüktü ve şimdiki yaşamının dünyadaki son enkarnasyonu olacağına inanıyordu. Açıkça fizikteki son keşiflerden etkilenmişti ve Vedantik Maya Yoga okulunun biraz değişiği olan Paramanu Yoga ('Atomik Yoga') dediği şeyin bir savunucusu haline gelmişti. Vedanta felsefesinin 'Prens'i Shankaracharya'nın (MS 800 civarı) öğretilerini içeren Maya-Veda'ya göre, fiziksel dünyanın çeşitliliği yalnızca Maya'dır, Bir ve Yüce Olan'ı (Brahman) gizleyen bir yanılsama veya büyü. Ama aynı zamanda Maya, Yüce Olan'ın kendini gösterme yollarından biridir. Agamya'nın fikri, Maya'nın, sürekli olarak yeni atomları üreten, özel olarak kutsanmış titreşen bir proto-atom olan Bir'in okyanusunda yalnızca bir damla olduğuydu. Bu yeni atomların birlikte pıhtılaşarak, uzay ve zamanın gerçekliği olarak algıladığımız şeyi oluşturan bir tür pislik ürettiği söylenir; ama bu "gerçekliğin" kendisi bir yanılsamadır. Agamya, atomun Paramanu Yogi tarafından Yüce Olan'a olan yolculuğunda yardımcı olacak muazzam güçlerin bir deposu olduğunu iddia etti. Bu güçler, daha önceki reenkarnasyonlara ait hatıralar gibi Samayama aracılığıyla salınan Siddhi'lerdir. 'Atomik Yoga'da, Atomun kendisi tefekkür konusu olarak kullanılır (Kellner'in "masmavi alevi"). Paramanu Yoga'daki nihai hedef, tüm güçlerin proto-atoma dahil edilmesi ve Maya'nın Yüce Olan okyanusta veya Brahman'ın bilincinde kaybolması olan Nirvikalpa-Samadhi'dir. Yogi'nin bu atom güçleri üzerinde yoğunlaştığı kesin yöntemleri, Agamya sadece ağızdan ağza aktardı ve öğrencilerinin bunlar hakkında alenen konuşmaları yasaklandı.


Keller lanetlendi

Kellner'in dul eşine göre, 1903'te Hallein'de Guru ve Carl Kellner arasında büyük bir tartışma yaşandı ve sonunda Agamya, asi öğrencisini ciddi bir şekilde lanetledi. Görünüşe göre Kellner, "Okült İç Çemberin Kardeşlerine" Siddhiler'i elde etmek için Agamya'nın bazı gizli Yoga tekniklerini açığa vurarak "okul dışında hikayeler anlatırken" yakalanmıştı. Bayan Kellner, bu tekniklerden birinin insan ömrünü uzatmaya yaradığını hatırlıyor. Kellner'ın talihsiz laboratuvar kazasının, 1904'teki ciddi hastalığının ve 1905'teki ani ölümünün, dul eşi tarafından bu lanetin korkunç sonuçları olduğuna inanılıyordu. Lakin daha sonra hem Reuss hem Crowley, Kellner'ın başına gelen talihsizliklere, beceriksiz 'Gurusu' Agamya tarafından verilen amatörce eğitiminden kaynaklı hatalı Yogik tekniklerin kullanımının sebep olduğunu iddia etti. Aleister Crowley'nin Sri Mahatma Agamya'ya duyduğu nefret, Eylül 1910'da The Equinox adlı süreli yayınında Sam Hardy mahlasıyla (aslında Crowley'nin öğrencisi Albay J.F.C. Fuller) basılan bir bölümde açıkça görülmektedir. Makale, 'Atomik Yoga' ustası ile çeşitli buluşmaları anlatıyor; bozuk bir İngilizceyle tonlarca komik saçmalık söyleyerek çok zayıf bir figür ortaya serer; Sonunda Hardy, kibir ve ikiyüzlülüğü karşısında sabrını yitirir ve ona Hint dilinde küfürler savurur: "Chup raho! Tum suar ke bachcha ho!" (Kapa çeneni! Sen lanet bir domuzsun!). Ağzından köpükler çıkan "Haramzade'nin 666. enkarnasyonu" (efsanevi bir kötü adam unvanı, yaygın bir Müslüman hakareti) Hardy'yi öldürmeye çalışır, ancak sara nöbeti geçirerek ölür. Açıkçası abartılı bir karikatür olsa da, bu hikaye muhtemelen bazı gerçekler barındırıyordu.


Kellner'ın ölümüyle ilgili söylentiler

Alman okültistler arasında, Kellner'ın faaliyetlerinin kötü niyetli ruhları laboratuvarına çektiği ve birkaç hayalet tarafından kötü bir musallat olduğu konusunda uzun zamandır var olan bir efsane var - Virgil'in dediği gibi, Fama crescit eundo. Proto-Nazi komplo teorisyeni Jean Paar, bu hikayelerin ana kaynağıydı ve 1912 tarihli Weisse und schwarze Magie adlı kitabında yaptığı vahşi iddialardan sık sık alıntı yapıldı. 4 Ağustos 1924 tarihli Wiener Sonn-und Mondtagzeitung'dan Paar'ın görüşlerinin onaylanarak alıntılandığı "Hohe Warte'nin Altın Yapıcısı: Dr. Karl Kellner, Asistanının Gizemli Ölümü ve Simyanın Sırrı" başlıklı bir gazete küpürü önümde durmakta. Bunlardan biri Keller'ın o dönem Viyana, Hohe Warte tepesindeki henüz yıkılmamış villasının mimarisinin önemiyle ilgiliyken diğeri Kellner'ın bir simyager olduğunu ancak "doğru türden bir" simyager olmadığını kastediyor. "Simya için gerekli olan ruhsal becerilerden yoksun olduğu için, sonunda tüm umutları suya düştü ve bedelini yaşamıyla ödedi." Kupürde villa hakkında şöyle yazıyor: "Bugünlerde Hohe Warte yakınlarında gezintiye çıkmak isteyen herkes, kısa bir süre sonra, alınlıkları gizemli Kabalistik işaretlerle bezenmiş tuhaf bir villayla karşılaşacaktır. Eski simya sembollerinin yanı sıra bazı Paris mabetlerinde bulunduğu bilinen Mahşer'in Dört Atlısı motifine de rastlamak mümkündür. Kellner'in gizemli çalışmalarından kaynaklı ölümü de bu villada gerçekleşmişti”. 'Paris mabetlerine' atıfta bulunulmasının ardındaki amaç, Kellner'ın Satanizm ile ilişkisi olduğunu ima etmekti. Devamı şöyledir: "Laboratuvarında kilitli şekilde günlerini harcadı ve bir iskelet kadar zayıf hale gelerek harap oldu. Ölümü, simyanın nihai sırrını ortaya çıkarma girişimlerinin acı meyvesinden başka bir şey değildi."


Kellner'ın Villası


Villanın, Kellner'ın yaşadığı sıra çekilen bir fotoğrafında mahşerin atlıları motifi veya kabalistik sembollerin yer aldığı herhangi bir tabelanın olmadığı görünüyor. Ancak düz çatının ön köşelerinde, o zamanlar dikkate değer bir mimari yenilik olan iki Asur sfenksi bulunmaktadır. Gözlemevinin çevresinde ise (P.R.K.: çatının sol tarafında) zodyak işaretleri yer almaktadır. Üçgen ucun tam ortasında ise, tapınakçıların heybetli putu, Baphomet'in başı yer almaktadır. Bu, şakti-şaivitik Hatha-Yoga geleneğinde güneşi ve ayı ya da eril ve dişil unsurları birleştiren insan zihnini simgelemek için tasarlanmış bir alegoridir ('Ras el Fahmat', Arap Aristotelesçiliğinin 'Nous poietikos'u olarak da bilinir). Sakallı başın altında, dört kollu bir 'Phorminx' figürünün yer alması bunu doğrular niteliktedir. Bu öğe, mimarın orijinal çizimlerinde yer almamış olup, kasıtlı olarak Shiva'nın vinası veya Kali'nin arpı olarak tasarlanmıştır. Bunun altında, müzik dizileri, gezegenler, ruhun ilkeleri vb. gibi çeşitli unsurları tasvir eden yedi dairesel levha yer almaktadır. Figürlerin seçimi belki biraz eksantrik olsa da, Kellner'ın villayı bu şekilde dekore etmeyi seçmesinde sıra dışı bir şey yoktur. O zamanlar, hali vakti yerinde olan Viyanalılar evlerini meslekleri veya ilgi alanlarıyla ilgili sembollerle süslemeyi oldukça yaygın bir uygulama olarak benimsemişlerdi. Villanın mimarı, Viyana şehir plancısı Otto Wagner'in yakın meslektaşı ve aynı zamanda bir Doğu filozofu olan Massimo Fabiani idi. Fabiani, Kellner'ın Görz döneminden beri arkadaşıydı.

Açık konuşacak olursak, villa Kellner'ın mülkü değildi; onu karısı Marie 'Antoinette'ye (kendini Fransız kraliçesiyle özdeşleştirmeyi severdi) hediye etmişti. Marie, Carl'dan 14 yaş küçüktü ve Trieste'deki otel işletmecisi olan Delorme ailesinin bir üyesiydi. (Delorme, "ceviz ağacından" anlamına gelir ve Fransız şair Baudelaire'in bir süre yaşadığı kasabanın adıdır.) Carl'ın ölümünden sonra Marie yeniden evlendi; ikinci kocası ondan 17 yaş küçüktü, ancak Marie'nin ölümünden sadece bir yıl dokuz ay sonra hayatını kaybetti. Marie Kellner, yetenekli bir ressam ve fotoğrafçıydı ve bu ilgi alanlarına kocası tarafından aktif olarak teşvik edildi. Marie Kellner'ın torunları hala onun bir Memphis-Misraim 'Adopsiyon Locası' üyesi olarak taktığı bir broşa sahiptirler; broş, piramit önünde bir Sfenks tasvir etmektedir. (P.R.K.'nin belirttiği gibi, bu tasarım Leopold Engel'in 1900'de 'Illuminati Düzeni' için hazırladığı derginin kapağına benzer.) 'Adopsiyon Riti', Memphis-Misraim'de erkek Masonluğunun karşılığı olarak kabul edilen kadın örgütüdür. Bugün ABD'de ise 'Doğu Yıldızı', erkek Masonluğunun kadın karşılığı olarak kabul edilir. Adopsiyon Locası'nda her yeni üyeye bir Mason kefil olurdu; Marie'nin kefilinin Carl olduğu barizdir ve broşun arkasında Kellner'ın portresi olduğu görülebilir. Aile ayrıca, Marie Kellner'ın Teozofik Meditasyonlar kitabını hala elinde bulundurmaktadır; Carl kitabın mukaddemesinde Marie'ye ithafen bir aşk şiiri yazmıştır. Kitabın metninde Marie'nin notlarına rastlamak mümkündür; bunlardan birinde "ruhani hayatta iradenin önemini" vurgulanmıştır.


Kellner'ın simyası

Kellner, hayatının sonuna doğru bir mucit olarak yeteneklerini sergilemeye devam etse de, iş yürütme becerisini yitirmiş görünüyordu. Bu durum, 1903 yılında Hallein şirketinde diğer yönetim kurulu üyeleri tarafından başkanlık görevinden etkili bir şekilde uzaklaştırılması ve yürütme pozisyonundan ayrılmasıyla belirgin hale geldi. Durum göründüğü kadar kötü değildi; Kellner artık daha fazla boş zamana sahipti ve hâlâ büyük bir hissedar olarak avantajlı bir konuma sahipti. Daha önce bildirilenlere rağmen, Viyana'daki Villasının dışında bulunan büyük ve aktif laboratuvarını yürütmeye devam etti. Hallein fabrikasında yapılan veda kutlamasının ardından (açıkça işçiler, yönetim kurulu üyelerinden daha çok Kellner'a saygı duyuyordu), Kellner Viyana'ya geri döndü ve eşinin yeni tamamlanan villasına yerleşti. Burada büyük bir bölümünü Yoga'ya ayırdı. Kısa süre sonra Agamya ile arası açıldı, lanetlendi ve ardından bir laboratuvar kazası yaşandı; kazada bir asistanı öldü ve Kellner ağır yaralandı. Kellner'ın talihsizliğine kötü niyetli varlıklar veya doğaüstü güçler neden olmadı, daha ziyade modern teknolojiyi simya pratiğine uygulama girişiminin doğrudan bir sonucuydu. 1895 ve 1896 gibi erken bir tarihte Kellner, Hallein'deki şirket laboratuvarında elementleri dönüştürmeye veya yenilerini yaratmaya çalıştığı deneyler yapmıştı. Bunun geleneksel simyanın zahmetli süreçleriyle değil, yüksek basınç ve voltaj uygulanmasıyla elde edilebileceğine inanıyordu.

Aynı zamanda Amerika'da, endüstriyel bir kimyager olan ve birçok yeni patlama türünün mucidi olan Dr. Stephen H. Emmens, benzer bir şekilde çalışıyordu. Gümüş ve altına dayalı bir metal sentezlemenin mümkün olduğunu teorize etti ve buna "Argentaurum" adını verdi. Ayrıca, bu yeni maddenin ani ve aşırı dekompresyona uğraması durumunda gümüşe dönüşeceğini, güçlü basınç uygulamasıyla da altına dönüşeceğini varsaydı. 1897 yılında, gerçekten bu olağanüstü Argentaurum olduğunu iddia ettiği altın-gümüş alaşımlı altı kalıp yaratmıştı. 1899'da, New York Herald gazetesi "Bu Adam Altın Yaptı ve ABD Madenine Sattı! Dr. Emmens Modern Bir Gül-Haçlı mı?" başlığıyla bu haberi manşet yaptı.

Kellner, Görz'de İnorganik Türlerin Kökeni adlı teorik bir makale yazmıştı; maalesef bu çalışmanın metni, şüphesiz oldukça ilginç bir okuma sunacak olsa da kaybolmuştur. Ekim 1896'da, Kellner, Yüksek Basınç ve Yüksek Gerilim Cihazı'nın yapımı ve işletimi hakkında ayrıntılı açıklamalar veren, Temel Maddenin Dönüştürülebilirliğinin Deneysel Kanıtı adlı bir bilimsel makaleyi Viyana Bilimler Akademisi'ne dikkate alınması için sundu; Ana teorisi, maddenin düşük gerilimli ancak yüksek akımlı bir elektrik gibi davrandığı, enerjinin ise yüksek gerilimli ancak düşük akımlı bir elektrik gibi tepki verdiği şeklindeydi.

24 Nisan 1902'de Kellner, Viyana İmparatorluk Yüksek Bilim Akademisi'ne, atom ağırlığı 100 olan yeni bir element oluşturduğunu (veya izole ettiğini) bildirdi. Vatansever bir Avusturyalı olarak ona "Austrium" adını vermeye karar vermiş ve kimyasal sembol olarak "At"ı belirlemişti. Yüksek Akademi'nin bilginleri, Austrium örneğiyle karşı karşıya kaldıklarında, Kellner'ın bulduğu şeyin tam olarak ne olduğu konusunda anlaşmaya varmakta başarısız oldular. Akademi arşivlerinde yaptığım araştırmalar, örneğin sonradan kaybedildiğini gösteriyor ki bu pek bilimsel bir titizlik örneği değil. Bunun ardından Kellner, yarattığı şeyin bir element mi yoksa yaratılma koşullarına göre (daha olası olarak) sadece son derece kararlı ve hareketsiz bir bileşik mi olduğundan şüphelenmeye başladı. Her durumda, deneyler son derece tehlikeli olmaya başlamıştı; Kellner'in laboratuvarında, onu hastaneye götüren olaydan önce bile, birçok patlama ve kimyasal sızıntılardan kaynaklanan zehirlenme meydana geldi.

Kellner, geçirdiği laboratuvar kazasının ardından yaralarının ciddiyeti ve o dönemde etkili antibiyotik bulunmaması nedeniyle uzun süre hastanede kalmak zorunda kaldı. Ek olarak, herhangi bir enfeksiyonun gelişmesini önlemek amaçlı uzun süre gözlem altında tutuldu. Jagerdorfer'in rehberliğinde Hint labutlarının yardımıyla geliştirilen güçlü yapısı, şüphesiz köşeyi dönmesine yardımcı oldu. Hastaneden taburcu olacak kadar iyileştiğinde, ona iyileşmesi için sıcak ve kuru bir yerde kalması önerildi; bu sebeple karısıyla birlikte Mısır'a gitti. Mısır'daki ılıman hava, Kellner'ın iyileşmesine fazlasıyla yardımcı oldu, çünkü Marie ile Viyana'ya döndüklerinde eski haline dönmüştü. Büyük bir coşkuyla laboratuvar çalışmalarına geri dönmüştü. Dönüşünden bir ay sonra, laboratuvarda yoğun bir günün ardından villasına dönüp, geç bir akşam yemeğine ihtiyacı olduğunu söyledi ki bu Marie'yi kızdırmıştı. Yemek esnasında, kötü bir hazımsızlık nöbetinden şikayet etti - ancak kısa süre sonra bunun hazımsızlıktan çok daha ciddi olduğu anlaşıldı; kalp krizi geçiriyordu. Kellner bu gibi durumlarda ne yapacağını biliyordu ve kendine bir kafur tentürü enjekte etti - ama bu işe yaramadı; 7 Haziran 1905 günü sabaha karşı saat birde hayatını kaybetti. Patolog raporunda ölüm nedeninin "Kan enfeksiyonu sonucu kronik zehirlenme sonucu kalp felci" olduğu tespit edilmiş, hastanede gerekli tüm önlemler alınmasına rağmen henüz tespit edilemeyen bir enfeksiyon mevcuttu ve ölüm nedeni olarak kabul edilmişti. 9 Haziran'da, görkemli şekilde süslenmiş bir cenaze arabasıyla cenaze için Hallein'a götürülerek orada düzenlenen cenaze töreninin ardından Oberalm'daki aile mezarlığına gömüldü. Ancak 1907'de cesedi çıkarıldı ve Münih'te yakıldı. Külleri daha sonra Hallein mezarlığında onun onuruna özenle inşa edilmiş bir anıtın içine kondu.

Carl Kellner'ın anıtsal mezarı hala Hallein mezarlığında bulunmaktadır, ancak onu süsleyen olağandışı semboller dışında, bugünlerde kimse onu pek fark etmiyor. [Buradaki fotoğraflar ve P.R. Koenig'in Ein Leben für die Rose ve Flensburger Hefte 63'ünde yer alanlar.] Mezar üzerindeki süslemeler, Kellner'ın yerine geçen Theodor Reuss'un fikirlerinden büyük ölçüde etkilendiği görünmektedir. Reuss'un kasasında o yıl herhangi bir yayını yayınlamak için yeterli miktar olmaması nedeniyle 1907'de Orifflame dergisinin hiçbir sayısı yayınlanmadığından, Reuss'un mezarın finansmanına ve inşasına önemli ölçüde katkıda bulunmuş olması muhtemeldir. Anıt, sanatçı Wilhelm Heyda tarafından hiç de hoş olmayan Art Nouveau tarzında tasarlandı. İki dua meleği ve Tapınak haçlarının pandantif süslemeleri, üçgen 'ateş piramitleri' ve 'Jachin' ve 'Boaz' yazılı iki sütunu vardır. Mezarın en önemli süslemesi, bir tür sunağın üzerine yerleştirilmiş Meryem Ana'nın yontulmuş bir görüntüsünü içeren kültik simgedir. Ağır bir şekilde Art Nouveau tarzında tasvir edilen bu Meryem, Hıristiyan ikonografisinin Meryem Ana'sından çok tanrıça Maya'ya benzediğinden, Bu nedenle, Reuss'un O.T.O içinde yaydığı fikirlere uygun olarak tasarlandığı barizdir. O, maddenin bağlarından kurtulmuş ruhun sembolü olan hilal ayın üzerinde dururken gösterilir; ancak bu aynı zamanda 'mistik bir evlilik' sembolü olarak da yorumlanabilir - beden ve zihin, ruh olmadan birleşemez. Nasıl poz verdiği de dikkat çekicidir: bebek İsa, vücudunun alt kısmına doğru konumlandırılmış ve çocuk kollarını haç şeklinde uzatmıştır. Bakire ve Çocuğun tasvir edilme biçimi, sapkın Bogomil mezhebinin kullandığı tasvirlerle çarpıcı bir benzerlik taşıyor. Bununla birlikte, sembolizm berraktır: Bakire, sevginin yaşamı onaylayan niteliklerini temsil eder.